• Sonuç bulunamadı

Lanetçi mü'minin şehid olamaması Nevevî tarafından üç ayrı manada izah edilmiştir:

Belgede YALAN (14. Ciltten Devam) (sayfa 94-97)

[ ﻗَ

ﺎ رَ لَ

ﺳ ُﻮ

ِّ لُ

# : ﯾَ َ ﻜُ

ﻮ نُ

اﻟ ﻌَ ﻠﱠ ﺎ ﻧُ

ﻮ نَ

ﺷ ُﻔَ

ﻌَ

ﺎ وََ ء ﺷ ُﮭَ

ﺪَ

ءَ ا ﯾَ

مَ ﻮْ

ﻘِ اﻟْ

ﻣَ ﯿَﺎ ﺔِ

]

. 2ـ 5345ـ

أ ﺧ ﺮ ﺟ ﮫ ﻣ ﺴ ﻠ ﻢ و أ ﺑ ﻮ د ا و د .

2. (5345)- Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Laneti çok yapanlar kıyamet günü şefaatçi olamazlar, şehid de olamazlar." [Müslim, Birr 85, (2598);

Ebu Davud, Edeb 53, (4907).] [251]

AÇIKLAMA:

Bu hadiste, kıyamet günü mü'minler muhtaç olanlara şefaatte bulunurlarken, dilinden laneti düşürmeyen kimselerin bu şerefe eremeyecekleri, dolayısıyla yakınlarına şefaat edemeyecekleri belirtilmektedir.

Lanetçi mü'minin şehid olamaması Nevevî tarafından üç ayrı manada izah edilmiştir:

1) En doğru ve en meşhur olanına göre: "Kıyamet günü diğer ümmetler üzerinde, peygamberlerin kendilerine Allah'ın risaletini tebliğ ettiklerine dair şehadette bulunamaz.

2) Dünyada şahidlik yapamazlar. Yani fıskları sebebiyle dünyada şahid olamazlar, şehadetleri kabul edilmez. Zira fasığın şehadeti merduddur.

3) Şehidlik nimetini tadamazlar. Yani Allah yolunda ölemezler.

"Şu da var ki, ayet ve hadislerde Allah'ın, Resulü'nün ve meleklerin lanetine müstehak oldukları belirtilenler var. Onlara lanet etmek bu yasağa girmez; zalimlere, Yahudi ve Hıristiyanlara, içkicilere, faiz yiyenlere... lanet gibi.[252]

ـ و ﻋ ﻦ ﺳ َـ ﺮَ ﻤُ

ةِ

ﺑ ﻦُ

ﺟ ُﻨْ

ﺪُ ـ ب ِ رَ

ﺿ ِـ

ُّ ﻲ َ ﻋ َﻨْ

ﮫ ﻗ ﺎ ل : [ ﻗَ

ﺎ رَ لَ

ﺳ ُﻮ

ِّ لُ

# َ ﻌَ ﺗََ

ﻨُ

ﻮ ﺑِﻠَ ا ﻌْ

ﺔِ ﻨَ

ِّ وََ

ﺑِ

ﻐَ

ﻀ َ

ِّ ﺐ ِ وََ

ﺑِﺎ ﻟ ﻨﱠ رِ ﺎ ]

. 3ـ 5346ـ

أ ﺧ ﺮ ﺟ ﮫ أ ﺑ ﻮ د ا و د و اﻟ ﺘ ﺮ ﻣ ﺬ ي .

3. (5346)- Semüre İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Birbirinize, Allah'ın laneti, Allah'ın gadabı ve cehennem temennisiyle bedduada bulunmayın." [Ebu Davud, Edeb 53, (4906); Tirmizî, Birr 48, (1977).][253]

ـ و ﻋ ﻦ أ ﺑ ﻲ ھ ﺮ ﯾ ﺮ رَ ة ﺿ ِـ

ُّ ﻲ َ ﻋ َﻨْ

ﮫ ﻗ ـﺎ ل : ﻗِ [ ﯿ ـ ﯾَﺎ ﻞَ

رَ

ﺳ ُﻮ

ِّ لَ

! اُ

دْ

ع

ُ َّ

ﻋ َﻠ ﻰ ﻤُ اﻟْ

ﺸ ْـ ﺮِ

ﻛِ

ﯿ وَ ﻦَ

ﻌَ اﻟْ

ﮭُ ﻨْ

ﻢْ

. ﻓ ﻘَ

ﺎ لَ

: ﻧِّ إ

ﻲ 4ـ 5347ـ

إ ﻤَ ﻧﱠ ﺎ ﻌِ ﺑُ

ﺜْ

ﺖ ُ رَ

ﻤَ ﺣْ

وََ ﺔً

ﻢْ ﻟَ

اُ

ﻌَ ﺑْ

ﺚ َ ﻌّ ﻟَ

ﺎ ﻧ ﺎً

]

.

أ

.

4. (5347)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a: "Ey Allah'ın Resulü! Müşriklere beddua et, onları lanetle!" denilmişti. Şu cevabı verdi:

"Ben rahmet olarak gönderildim, lanetleyici olarak değil!" [Müslim, Birr 87, (2597)][254]

AÇIKLAMA:

Dinimiz mü'minleri birbirlerine kardeş kılmıştır. Ayette "Müminler birbirlerinin kardeşleridir"

(Hucurat 10) buyrulmuştur. Dili, rengi, içtimâî seviyesi, maddî durumu ne olursa olsun birbirlerinin kardeşi olan mü'minler bir bedenin azaları mesabesindedirler ve dayanışma içinde olmaları gerekir.

Birbirlerine dua edecekler, rahmet okuyacaklar "Ey Rabbimiz, beni, annemi, babamı ve mü'minleri hesap günü mağfiret buyur" (İbrahim 41) diyeceklerdir. Şu halde birbirine karşı ahlakı bu olması gereken mü'min, mü'min kardeşine nasıl bedduacı olur, lanetçi olur? Mü'min kardeşe lanet, kişinin imanıyla, ahlakıyla ters düşmesi, tezad içinde kalması Allah'a ve Resulü'ne karşı gelmesi demektir.

Hele âlemlere rahmet olarak gelen peygamberin lanetçi olması hiç düşünülemez. Bu sebeple Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), beddua etmesi talebini reddederek, "Ben rahmet olarak gönderildim, lanetçi değil" demiştir. Bu hususta da örneğimiz olan Efendimiz'in yolunda giderek, bilhassa mü'minlere karşı merhametkâr, sabırlı, bağışlayıcı, hayırhah, hayır dualar edici olmamız gerekir.[255]

ـ و ﻋ ﻦ أ ﺑ ﻲ رٍّ ذ رَ

ﺿ ِ

ُّ ﻲ َ ﻋ َﻨْ

ﮫ ﻗ ﺎ ل : [ ﻗَ

ﺎ رَ لَ

ﺳ ُﻮ

ِّ لُ

# : ﯾَ َ ﺮْ

ﻣِ

رَ ﻲ ﺟ ُ رَ ﻞٌ

ج ًُ

ﺑِﺎ ﻔِ ﻟْ

ﺴ ْ ﻖ ِ وِ أ اﻟْ

ﻜُ

ﺮِ ﻔْ

رُ إﱠ دﱠ ت ْ ﻋ َﻠَ

ﮫِ ﯿْ

إ

نْ 5ـ 5348ـ

ﻢْ ﻟَ

ﯾَ

ﻜُ

ﻦْ

ﺻ َﺎ ﺣِ

ﺒُ

ﮫُ

ﻛَ

ﻟِ ﺬ ﻚ َ ] . أ ﺧ ﺮ ﺟ ﮫ اﻟ ﺒ ﺨ ﺎ ر ي .

5. (5348)- Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir kimse diğer bir kimseyi fıskla veya küfürle itham etmesin. Aksi takdirde, itham edilen arkadaşında bunlar yoksa, kelime kendine dönderilir." [Buhârî, Edeb 44).][256]

AÇIKLAMA:

Mü'mini, diğer mü'min kardeşine karşı tekfir edici veya tefsik edici olmaktan men etmede en müessir hadislerden biri bu hadis olmalıdır. Eğer "fasık" veya "kâfir" denen kimse fasık veya kâfir değilse, o kelime bunu söyleyen üzerine dönüyor. Kendisi fasık veya kâfir oluyor. Bir mü'mine fasık veya kâfir demenin ne manaya geldiğini bilen ve anlayan bir kimsenin bu meselede dikkatli olması gerekir.

Bu pek tehditkâr hadis, Buhârî hadisidir yani sahih hadistir ve muhtelif vecihlerde gelmiştir. Her bir veçhi aynı manayı te'yid eder. Yine Buhârî'de gelen hadislerde "mü'mine lanet onu katletmek"

"mü'mini tekfir onu katletmek", "mü'mine sövmek fısk" olarak ifade edilmiştir.

Bu hadislerde herhangi bir mübalağa olmadığını anlamak için şöyle bakabiliriz: Fısk, bir haramın alenen işlenmesidir. Lügat olarak da haddi aşmak, yasağı dinlememek manasına gelir. Namazı kılmamak, içki içmemek gibi. Şu halde bu yasakları yapan fasıktır. Dinimizin diğer bir yasağı yalan söylememek, mü'min kardeşine lanet etmemek, rahmet, mağfiret duasında bulunmaktır. Şu halde bu emre uymayanın fasık olacağı açıktır. Eğer fasık dediği kardeşi fasık değilse yalan söylemiş, iftira

etmiş olmaktadır. Böylece fıska düşmektedir.

Küfür ithamı, daha büyük bir cinayettir. Dinimizin temel kaidelerinden biri "Ceza amel cinsindendir"

şeklindedir. Öyleyse mü'min kardeşini tekfir etmekle işlenen cinayetin cezası, işlenen cinayet cinsinden olacaktır: Küfre düşmek.. El-ıyazu billah.

Bilhassa günümüzde, cehalet ve siyasî mülahazaların yönlendirdiği bazı şahısların ortaya attığı sloganların tesiriyle, ayet ve hadislerin pek kaba saba te'villeriyle mü'minleri tekfir meselesinde çok dikkat etmek gerekecektir. Hatta şahsî müşahedemiz, şahsî ilmimiz, kendini mü'min addeden bir kimse hakkında "küfrüne hükmetmemizi gerektirse bile te'vil edip bundan kaçınmak daha selametli bir yoldur." Bir kâfire bile "ey kâfir!" diye hitap etmeyiz. Sözgelimi alışveriş yaptığımız kimse veya komşumuz bir Yahudi ve Hıristiyan olabilir. Hatta dinimiz Hıristiyan bir kadınla evlenme müsaadesi verdiğine göre zevcemiz Hıristiyan olabilir. Biz bunlara hitap ederken: "Ey kâfir!" diye hitap etmeyiz.

Böyle hitapta bulunmayı dinimiz emir de etmiyor. Böyle bir hitap mürüvvete, sıla-i rahme aykırı olduğu için bunu din ne tecviz eder ne de hoş karşılar. Öyleyse "nazarımızda" küfre düşen bir insanı tekfir etmek, kâfir olarak teşhir etmek dinî bir emir değildir. Kaldı ki, onun hakkındaki hükmümüzde isabet ettik mi? Kalbini yarmadığımıza, içine girmediğimize göre yanılma payımız da vardır. Öyleyse bu ihtimali düşünüp, tekfir etmek gerekir diye dinî bir emrin yokluğunu düşünüp, tekfir etmenin müeyyidesinin ağırlığını düşünüp, mü'mini tekfirden kaçınmak en selametli yoldur. Tekfir etmemekle hiçbir kayıp yok, ama tekfirde büyük risk var.

İbnu'l-Esir, en-Nihaye'de "Kim kardeşine "ey kâfir" derse, bu söz, ikisinden birine rücu eder, (itham edilen kâfir değilse itham eden kâfir olur)" hadisiyle ilgili şu açıklamayı yapar: "Hüküm böyledir.

Çünkü ithamı yapan onun hakkında ya doğru söyledi ya da yalan. Eğer doğru söyledi ise, öbürü kâfirdir. Eğer yalan söyledi ise itham, Müslüman kardeşine olan tekfiri sebebiyle kendi üzerine döner. Küfür iki sınıftır:

* Biri, imanın aslını inkardır. İşte bu imanın zıddıdır.

* Diğeri, İslam'ın teferruatından birini inkardır. Bunu yapan, bu davranışı ile imanın aslından çıkmış olmaz.

Bir kısım alimler şöyle söylediler: "Küfür dört çeşittir:

1) Küfr-i inkârî: Bu, Allah'ı hiç tanımamak, varlığını itiraf ve kabul etmemekle hasıl olur.

2) Küfr-i cuhudî: Bu, Allah'ı bildiği halde inkardır; tıpkı İblis'in küfrü gibi; kalben Allah'ı bildiği halde diliyle ikrar etmez.

3) Küfr-i inadî: Kalbiyle itiraf ettiği, diliyle de itiraf ve ikrarda bulunduğu halde, hased ve tuğyan sebebiyle imanın gereğini din olarak benimsemez. Ebu Cehl'in küfrü bu nev'e girer.

4) Küfr-i nifakî: Diliyle ikrar ettiği halde kalbiyle inanmayan insanın küfrüdür.

Herevî der ki: "el-Ezheri'ye "Kur'an mahluktur" diyen kimse hakkında sorulmuş, buna kâfir denilebilir mi denmişti.

"Söylediği şey küfürdür!" diye cevap verdi. Sual kendisine üç kere tekrar edildi. Her seferinde aynı cevapta bulundu. Sonuncu cevabına şunu ekledi:

"Bazan Müslümanın ağzından küfür çıkar.

"İbnu'l-Esir, bu meselede başka tekfir ve te'vil örnekleri de verir:

* "Buna İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın bir ayetle ilgili cevabı da örnek verilebilir: Kendisine

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler işte bunlar kâfirlerdir" (Maide 44) ayetinden sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Onlar kâfirlerdir, fakat Allah'ı ve ahiret gününü inkar edenler gibi değillerdir."

* Yine İbnu Abbas bir başka hadiste şöyle demiştir: "Evs ve Hazreç kabileleri, cahiliye devrindeki kusurlarını sayıp dökerek birbirlerini ayıpladılar. Bu, onları birbirlerine kılıç çekip saldırmaya sevketti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti inzal buyurdu: "Size Allah'ın ayetleri okunmakta olduğu ve aranızda Allah'ınResulü de bulunduğu halde nasıl olur da küfredersiniz?" (Al-i İmran 101). Buradaki "küfür"le Allah'ı inkarı kastedilmez. Buradaki küfür, aralarındaki ülfet ve sevgi nimetine olan nankörlük, onun inkarıdır.

* İbnu Mes'ud'un bir hadisinde şöyle denir: "Bir kimse bir başkasına: "Sen bana düşmansın" dese, bunlardan biri İslam'ı inkar etmiştir." Burada inkar (küfür) ile, nimetin inkarını kasdetmiştir. Çünkü Allah kalplerini kaynaştırmış, O'nun nimetiyle kardeşler olmuşlardır. İşte bu nimeti itiraf etmeyen onu inkar etmiş olur. (Bu inkar da Allah'ı ve ahireti inkar değildir, nimete nankörlüktür.)

* Bir başka hadiste "İntikamından korkarak yılan öldürmeyi terkeden küfretmiştir." Yani nimete nankörlük etmiştir.

* Bir başka hadiste "Hayız halinde kadına temas eden küfretmiştir" hadisi de bunun gibi.

* Yıldızla ilgili hadis de böyle: "Allah yağmur yağdırır da, bir kısım insanlar bu sebeple kâfir olarak sabahlarlar ve şöyle derler: "Falan falan yıldız sebebiyle yağmura kavuştuk." Yani, bu meselede kâfirler yağmuru Allah'a değil, yıldıza nisbet etmiş oluyorlar.

* Şu hadis de buna örnektir: "[Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Cehennem bana arzedildi]

ehlinin çoğunu, küfürleri sebebiyle kadınlar gördüm" buyurmuştu. "(Ey Allah'ın Resulü) dediler.

Allah'ı mı inkar ediyorlar?" diye sordular. "Hayır dedi. Fakat iyiliği inkar ediyorlar, kocalarının iyiliğini inkar ediyorlar."

* Şu hadis de bu gruba girer: "Müslümana sövmek fısk, öldürülmesi küfürdür."

* "Babasından yüz çeviren, küfretmiştir" hadisi de böyle.

* "Atıcılığı terkeden, bir nimete küfretmiştir" hadisi de böyle.

Bu çeşide giren hadis çoktur."

İbnu'l-Esir, küfür kelimesinin hadislerde değişik kullanılışlarına başka örnekler vererek açıklamasına devam eder. [257]

KÜFRÜN TEKFİR EDENE DÖNMESİ MESELESİ

Bu mesele, Müslümanların birliğe en ziyade muhtaç oldukları zamanımızda, iyi

Belgede YALAN (14. Ciltten Devam) (sayfa 94-97)