• Sonuç bulunamadı

Lafzî Tarifin Niteliği

BÖLÜM II. TARİFİN ŞARTLARI VE ÇEŞİTLERİ

2.2. Tarif Çeşitleri

2.2.3. Lafzî Tarif

2.2.3.1. Lafzî Tarifin Niteliği

Teftâzânî’ye göre lafzî tarif, tasavvurî matluplardandır ki buna bazı muhakkikler lafzî tarifin tasdîk olduğunu söyleyerek karşı çıkmıştır. Attâr, Habîsî’ye yazdığı şerhte Seyyid Şerif’in Tecrîd haşiyesinde bu konuya yer verdiğini ve lafzî tariften tasdik elde edildiğini iddia ettiğini belirtmektedir. Ona göre, lafzî tarif ile tarifi istenen lafzın, zihinde mevcut olan farklı suretler arasından hangisine vaz edildiği tasdîk edilmiş olur. Dolayısıyla ona göre lafzî tarif, tasdîk verdiği için aslında tarif değildir, çünkü tarif, tasvir vermelidir.184

Devvânî, Seyyid Şerif’in ismini vermeksizin bazı muhakkıkların lafzî tariften tasdîk elde edildiğini iddia ettiğini belirtmekte ve Teftâzânî gibi o da bu fikre katılmamaktadır. Ona göre lafzî tariften amaç, ancak herhangi bir lafzın karşısına konduğu manayı açıklamak ve bu şekilde lafzın halini bilmek olduğunda bu dilsel (lügavî) bir bahis olup tasavvurun dışında kalır. Çünkü dilsel bahisler tasdîkî matluplardandır. Fakat ondan amaç lafzın manasının tasviri ise o zaman tasdîk değildir. “Gazanfer mevcuttur” dediğimizde ortada tasdîk olabilmesi için önce o şeyin tasavvurunun bulunması gerekmektedir. Bunu işiten kişi gazanferden bir şey anlamadığında, ona bunu aslan ile açıklarız ki bu sayede gazenfer manasının tasavvuru onda açığa çıkar, işte bu tasavvurî matlûblardandır. Böylece Devvânî, bu şekilde lafzî tarifin tasavvurî matluplardan olacağını söylemekte ve Teftâzânî’ye katılmaktadır. Önce “nedir (ma)” sorusu geldiği için kişi henüz o şeyin ne olduğunu anlamadan tasdîk ortaya çıkamaz. Bilgilerin tasavvurî ve tasdîkî olarak ikiye ayrılması ile “hel” ve “ma” olmak üzere iki soru ortaya çıkmaktadır ki “hel” sorusu ile tasdîk, “ma” sorusu ile tasavvur elde edilir. Devvânî, lafzî tarifin matlab-ı ma yani tasavvurlara dahil olduğunu belirttikten sonra konuyu detaylandırmaktadır.185 Buna göre tasavvurların mertebeleri bulunmaktadır ve en alt mertebe ise zaten mevcut olan sureti, bunun karşısına vaz edilmiş bir lafızla zihne getirmektir. Bu ilk başta olursa mananın talebi tasavvur edilendir, bir mananın karşısına vazedilmiş bir lafız, o lafzın o manaya vazedildiğini bilen kişiye nispetle kullanıldığı zaman bu, sorular silsilesine dahil olmaz çünkü ortada talep bulunmamaktadır. Bu mana, manası bilinmeyen bir lafız kullanıldıktan sonra hasıl olursa burada talep tasavvur edilir yani o mana talep edilebilir. Bunun örneği “Boşluk muhaldir” diyen kişiye boşluk nedir, diye sorulmasıdır. Boşluk “vehmi bir boyuttur” diye cevap verildiğinde bu lafzî tarif olur ki ondan amaç, var olan sureti getirmektedir. Başlangıç itibariyle tasavvur konumundadır. Manası özellikle

184 Attâr, Hâşiye ʿalâ Habîsî (Tehzîb fî Şerhi't-Tehzîb içinde), 219.

bilinmeyen bir lafızdan sonra gelirse talep etmek yerinde olur ve “ma” sorusu olarak addedilir. Fakat eğer aslanın anlamını bilen kişiye “Aslan lafzı, yırtıcı hayvanın karşısına vazedilmiştir”, denirse o zaman bu, lafzın halini tasdîk ettiğin için tasdîk olur. Tasavvur mertebelerinin en üstü zihinde bulunmayan bir suretin elde edilmesidir. Bu mertebede de farklı dereceler vardır ki bu dereceler tarif çeşitlerine karşılık gelmektedir. Bunların en mükemmeli mahiyetin künhüyle tasavvurunu veren tam tanımdır. Bu durumda Devvânî’ye göre, lafzî tarif düşük bir seyide de olsa tasavvur sağladığı için tarife dahildir.186

Bu bölümde ilk olarak bir tarifin sağlaması gereken yüklenmede eşitlik ve açıklık şartları

ittirad ve inʿikas durumlarıyla temellendirildikten sonra bu şartlara karşılık gelecek

şekilde tarifte kaçınılması gerekenler ele alınmıştır. Tarif ile tanımlanan arasında yüklenmede eşitlik olması gerektiğinden daha genel, daha özel ve mübâyin ile tarif yapılamaz. Fakat eksik tariflerde daha genelin kullanılmasında genel olarak hemfikir olunduğu görülmektedir.

Teftâzânî, Şemsiye şerhinde Kutbuddin Râzî’nin kendi şerhinde eşitliğin şart olmasıyla ilgili yaptığı açıklamaları ele almakta ve bunları eleştirmektedir. Her ne kadar Kutbuddîn Râzî’nin gerekçelerini eleştirse de sonuç olarak tarifte, tarif ile tanımlanan arasında yüklenme bakımından eşitlik olması gerektiğini söylemekte fakat bunu ittirad ve inʿikas ile açıklamaktadır.

Tarifin tanımlanandan daha açık olması gerektiği için daha kapalı lafızlarla, bilinmede ve bilinmemede tarif edilecek kavramla eşit olanla tarif yapılamaz. Bundan dolayı devrî tariften de kaçınmak gerekmektedir. Devrî tarif tek aşamalı olabileceği gibi birden çok aşamalı da olabilmektedir. Örneğin, iki sayısını “ilk çift” diye tarif ettikten sonra çifti, “iki eşit şeye bölünen” ile tarif edip; iki eşit şeyi de “birbirinden fazla olmayan iki şey” diye tarif etmektir. İki şey ise “iki” ile tarif edilmektedir. Bu durumda çift, ikiye üç derece ile dayanmaktadır.

Tariflerin çeşitlenmesinde tarifi oluşturan unsurların niteliği göz önünde bulundurulmaktadır. Buna göre tarifte ayrıştırmayı sağlayan unsurun niteliği ya zâtî olur ya da arazî olur. Eğer zâtî olursa bu fasıldır ve fasılla yapılan tarife tanım (had) denilmektedir. Faslın kullanılmadığı tarifler tanım olamaz. Öte yandan tarifte tamlığın kaynağı yakın cins; eksikliğin kaynağı ise yakın cinsin olmamasıdır. Bu şekilde dört çeşit tarif ortaya çıkmaktadır. Bunlara ek olarak aslında tarif olmayan ama benzerlikten dolayı

öyle isimlendirilen lafzî tarifin de üzerinde durulduğu görülmektedir. Lafzî tarifte amaç, muhatabın anlamını bilmediği lafzın, o kişinin zihninde zaten mevcut olan manalardan hangisine vaz olunduğunu ona bildirmektir. Gerçek tarif olmaması da bu sebeptendir. Çünkü hakiki tariflerin görevi muhatabın zihninde halihazırda mevcut olmayan bir sureti tarif vasıtasıyla oluşturmaktır. Halbuki burada böyle bir görev söz konusu değildir. Lafzî tarifin tasavvurâttan mı yoksa tasdîkâttan mı olduğu hakkında bir tartışma mevcuttur. Burada Devvânî ve Teftâzânî, lafzî tarifi tasvir sağladığı için tasavvurâttan görürken Devvânî’nin belirttiği üzere Seyyid Şerif, onu tasdîk olarak sınıflandırmaktadır. Çünkü muhatabın zihninde anlamı bilinmeyen mananın hangi manaya vaz edildiğini tasdîk etmektedir.

BÖLÜM III: TARİFİN İMKANI PROBLEMİ VE TEFTÂZÂNİ’NİN

Benzer Belgeler