• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.1. RASİM ÖZDENÖREN’İN HİKÂYE KİTAPLARI

3.1.6. Kuyu (1999)

Rasim Özdenören, 1983 yılından sonra 16 yıl boyunca hikâye kitabı yayınlamamıştır. 1999 yılında yayımlanan 6. hikâye kitabı Kuyu’da da Denize Açılan Kapı’da olduğu gibi tasavvuf konusunu işlemeye devam eder.

86 sayfalık tek bir uzun hikâyeden meydana gelen Kuyu, 33 bölümden oluşmaktadır. Rasim Özdenören, bu kitabında çeşitli bunalımlar ve çıkmazlar içinde yaşayan Yusuf’un tasavvufa girişini ve tasavvufun onda yarattığı değişiklikleri konu edinir. Hikâyenin teması, nefisle mücadeledir. Bu uzun hikâye de olay örgüsü, tema, kişiler, mekân, zaman, dil anlatım ve modernizm bakımından aşağıdaki gibi değerlendirilebilir:

Hikâye, Yusuf’un gece yarısı bir trenden inip tren istasyonuna gelmesi ile başlar. Yusuf, buraya bir tarikata bağlanmak için gelmiştir. Çünkü bulunduğu durumdan hoşnut değildir. Sürekli günahlar işlemektedir. Gece yarısı, tarikata gitmeyi uygun bulmayıp o şehirdeki bir otele yerleşir. Odasında uyumaya çalışır ancak bir türlü uyuyamaz. Kaldığı odada iki kişi daha bulunmaktadır. O sırada tuvalete giderken bir kadınla karşılaşır. Kadın yan odada kaldığını söyler. Yusuf, kadının odasına gider. Kadın, bebeğine mama hazırlamaktadır. Kadının adı Zeliha’dır. Yusuf, kadın ile birlikte olur. Yine nefsine yenilmiştir. Zeliha, bebeği gayrimeşru bir ilişki sonucu doğurmuştur. Bebeğin babası daha sonra onları terk etmiştir. Yusuf’a kocası olmasını, kendilerine sahip çıkmasını söyler. Zeliha, yeni bir bebeğe hamile olduğunu, bebeği aldırmak istediğini söyler. Yusuf ise bunların hiçbirine razı olmaz. Daha sonra odasına geri dönüp banyo yapar. Lavaboda abdest alıp kelime-i şahadet getirir. Otelin hemen yakınlarında bulunan bir camiye gidip namazını kılar. Kendinden geçip ağlamaya başlar.

95

Sakallı bir adam onu tekkeye davet eder. Yusuf’tan günah kokusu aldığını, hamama gidip guslederek tekkeye gelmesini ister. Yusuf söylenenleri yapar. Şeyhin sohbetini dinler. Nefisle birlikte yaşayıp mücadele edilebileceğini, nefsin öldürülmesinin söz konusu olmadığını öğrenir. Yusuf, daha sonra trenle geldiği yoldan geri dönmek için yola çıkar. Artık kendini mutlu ve huzurlu hissetmektedir.

Kuyu adlı hikâyede Yusuf’un tekkeye gidişi sırasında nefsine yenilip günah işlemesi ve sonra pişman olması anlatılmaktadır. Bu nedenle hikâyenin temasının “nefisle mücadele” olduğu söylenebilir.

Hikâyede Yusuf, Zeliha ve adı belirtilmeyen bir şeyh, kişileri oluşturmaktadır. Yusuf; arayan, ne aradığını bilemeyen mutsuz bir kişidir. Tekkeye gidip orada sohbetleri dinlediğinde huzura kavuştuğunu hisseder. Zeliha ise bir otelde bebeği ile kalan bir hayat kadınıdır. Çaresiz bir durumda, parasız kalmış, kendisine yardım edecek birisini aramaktadır. Şeyh ise tekkeye gelenlere yol gösteren, onlarla sohbet eden bir kişi olarak yansıtılmıştır.

Kuyu’da neresi olduğu belli olmayan bir tren istasyonu, otel odası, cami ve tekke mekânları oluşturmaktadır. Bu yerler, tasvirlerle anlatılmıştır.

Hikâyede sabahın biri, on sekiz saatten beri, sabahleyin şeklinde zaman ifadeleri kullanılmıştır. Ancak olayın zamanı ile ilgili net ifadelere yer verilmemiştir. Yusuf’un tren istasyonunda inmesi, otele gelmesi, camiye gitmesi ve tekkeye gitmesi şeklindeki durumlar dikkate alındığında olayların birkaç gün içinde gerçekleştiği sonucuna ulaşılabilir.

Hikâyede şiirsel ifadelere yer verilerek anlatımın daha ilgi çekici yapılmasına çalışıldığı söylenebilir. Bununla ilgili şu alıntı örnek gösterilebilir:

96 neresi burası

yeryüzü mü yerle gök arasında

cehennemden bir parça mı kimse yok mu

yok mu yok mu ben kimim

ben niçin burdayım (K, s. 36-37)

Kuyu’da “var olmak nedir, insan nedir, yaşam nedir” sorularının 12. ve 13.sayfalarda sorulmuş olması, varoluşçuluk teması bağlamında düşünülebilir. Bu nedenle hikâyede modernizmin tematik bir unsuru olan varoluşçuluğun ele alındığı söylenebilir.

Yaşam nedir, varlık nedir soruları onun için üstesinden gelinemez, dev, korkutucu, sarsıcı sorular olarak beliriyorken, o, bir anda bir kenara itip ayrıntılarla uğraşmaya başlıyordu: çok olmuştu böyle: elini cebine sokarken ya da ağzına çekirdek tanesi alıp gevelerken, işte elimi cebine koymuşum ve işte ağzımda bir çekirdek tanesini geveliyorum diye düşünüyor, bu işleri nasıl olup da başarabildiğine şaşıp kalıyordu.( K, s. 13)

Hikâyenin 15. ve 16. sayfalarında ise bulunulan zamandan daha önceki zamanlara geri dönüş yapılmıştır. Böylece geri dönüş tekniğine yer verilmiştir.

Hikâye kişilerinden Yusuf ile Zeliha’nın birbirlerine karşı cinsel şehvet duymaları ile Yusuf ile Zeliha kıssası arasında benzerlikler kurulduğu görülmektedir. Yusuf ile Zeliha kıssasından alıntılama yapıldığı söylenebilir. Bu alıntılama da modernizmin teknik bir unsuru olarak değerlendirilebilir:

Binlerce yıllık bir olay bu, dedi Yusuf, işte o Zeliha, Yusuf aleyhisselamı odasına çağırınca odada bulunan bir heykelin yüzüne bir peçe örttü. Yusuf aleyhisselam da ona heykelin yüzünü niye örtüyorsun diye sordu, Zeliha da, ondan utanıyorum, onun için örttüm, dedi. Yusuf da ona, sen bir taş parçasından utanıyorsun da ben her şeyi gören rabbimden utanmaz mıyım, diye cevap verdi. ( K,

97 s. 23)

Hikâye genel olarak ise şöyle değerlendirilebilir: Hikâye bir tren yolculuğu ile başlayıp bir tren yolculuğuyla sona erer. Burada bilinçli yapılan bir yolculuktan söz edilemez. Kuyu’dan kurtulma girişimi söz konusudur. Kuyu, bir imge olarak kullanılır ve Hz. Yusuf’un yaşadıkları çağrıştırılır.

Kuyu; hem öğretici olması hem de cinsellik, nefs ve argo bağlamındaki sahnelerin yer alması bakımından Rasim Özdenören’in diğer hikâyelerinden ayrılır. Yazar, Kuyu’da işlediği nefs, bağlanma, arayış, yol, yolculuk, köpek, kadın kavramlarını daha sonra yazacağı hikâyelerinde de kullanacaktır.