• Sonuç bulunamadı

Madde ve Kuvvetin Ezelîliği-Ebedîliği

B- Tanrı’nın Yerine İkame Ettiği Varlık Olan Tabiat

1) Madde ve Kuvvetin Ezelîliği-Ebedîliği

Baha Tevfik’e göre sonsuz uzay içinde, cisimler ve âlemler ezelden beri hareket etmektedir.259 Madde mahvolmaktan münezzehtir260 ve Lavoisier (1743-1794)’in hiçbir şey yaratılamaz, hiçbir şey yok edilemez varsayımı bir tabiat kanunudur.261 Doğada her şeyin ancak şekli değişir, değişken olan şekildir, madde ezelî ve ebedîdir. Kâinâtta hiçbir şey birdenbire meydana gelmez, her şey tedricî bir surette yavaş yavaş oluşur ve değişip mükemmelleşir.262 Baha Tevfik, yalnız maddenin değil, kuvvetin de nihayetsiz olduğu kanaatindedir. O’na göre doğa, tükenmez bir güce sahiptir263 ve doğada sonu gelmeyen mücadeleler vardır.264

Baha Tevfik’in evren, madde ve kuvvet hakkında öne sürdüğü görüşleri O’nun, tabiatı, madde ve kuvvete Tanrısal özellikler atfederek Tanrı’nın yerine ikâme ettiğini göstermektedir. Teizm’in Tanrı’nın sıfatları ile ilgili olarak savunduğu ontolojik önermeler, yüklemleri yerlerinde bırakılıp, özneleri değiştirilerek natüralist ateizmin önermeleri haline dönüştürülmüş olabilir. Örneğin, “Madde mahvolmaktan münezzehtir” önermesini ele alalım. Bu önermedeki madde öznesi kaldırılıp yerine Tanrı konulduğunda, Teizm’in “Tanrı mahvolmaktan münezzehtir” önermesi ortaya çıkmaktadır. Aynı şey “Madde ezelî ve ebedîdir” hükmü için de geçerlidir. ‘Madde’ öznesi yerine ‘Tanrı’ öznesi konulduğunda Tanrı ezelî ve ebedîdir ifadesi elde edilmektedir. Buradan, Tanrı hakkındaki görüşleriyle ateist olduğunu açıkça ilan eden Baha Tevfik’in, bir tür Tanrı inancına sahip olduğu sonucunun çıkarılması yanlış olur. Ancak O, Tek Tanrıcı dinlerin metafizik kozmolojilerine alternatif olarak, deney ve gözleme dayanmaksızın, tamamıyla akılsal olarak temellendirilmiş bir takım inanç esaslarından oluşan natüralist, materyalist bir metafizik

259

Baha Tevfik, Psikoloji, s. 79.

260

Baha Tevfik, a.g.e., s. 132.

261

Baha Tevfik, Felsefe-i Edebiyat ve Şair Celis, s. 21.

262

Baha Tevfik, Muhtasar Felsefe, s. 63.

263

Şayli, Anarşizmin Osmanlıcası Birey Felsefesi (Baha Tevfik’ten sad.), s. 40.

264

evren anlayışını savunmaktadır. Bu da O’nun, metafiziğin felsefeden dışlanmasını isteyen tutumuyla açıkça çelişmektedir.

Baha Tevfik, çeşitli kitap ve makalelerinde maddenin ezelîliğini ve ebedîliğini savunup, Lavoisier’in hiçbir şey yaratılamaz, hiçbir şey yok edilemez sözünün değişmez bir doğa yasasının ifadesi olduğunu iddia ederken; bazı yazılarında da ileri sürdüğü görüşleriyle kendi kendisini tekzip etmektedir. Örneğin; muhayyileden söz ettiği bir makalesinde, bilimlerde birer hayalden başka bir şey olmayan birçok teoriler bulunduğunu, ciddî ve pratik ilerlemelerin bu teoriler sayesinde gerçekleştiğini, birçok şeylerin muammâ halinde kalmasının önüne geçildiğini söyler. Hayalden ibaret olduklarını söylediği bu teorilere örnek olarak, maddenin kökenine dair bir nazariye olan ‘madde ezelî ve ebedîdir, ne meydana getirilebilir, ne de yok edilebilir’ nazariyesini örnek verir. O’na göre, bu teori ortaya atılmasaydı, madde hakkında üzerine istinâd edilecek hiçbir gerçek fikir elde edilemeyecek, ne Kimyanın ve ne de Fizik biliminin bize keşfedivermiş olduğu o kadar büyük faydalar hiç elde edilememiş olacaktı.265 Görüldüğü gibi Baha Tevfik, bir taraftan maddenin başlangıçsız ve ölümsüz olduğunu ve bu durumun bilimsel bir gerçek olduğunu kesin bir dille beyan ederken, diğer taraftan maddenin kökeni ile ilgili olarak ileri sürülen maddenin ‘ezelî-ebedî, yaratılmamış ve yok edilemez’ olduğu iddiasını bir teoriden, bu teoriyi de bir hayalden ibaret görmektedir. Bu, düşünürün bir felsefecide olmaması gereken ölçüde içine düştüğü büyük bir tutarsızlıktır. Şayet Baha Tevfik, maddenin ezelîliği-ebedîliği görüşünü bir hayal olarak görüyorsa, o zaman; doğayı değişmez bir gerçek olarak kabul edip, doğa kanunlarının deneyle elde edilmesini savunmak yerine, insan zihninin kalıplarını, kabullerini doğa yasaları olarak sunuyor ve bu nedenle benimsediğini söylediği natüralizm ve pozitivizme ters düşen bir yaklaşım sergiliyor demektir. Bu da O’nun realizmden uzaklaşıp, ‘hayâliyye’ olarak adlandırdığı idealizme yaklaştığını gösterir.

Düşünürün burada içine düştüğü diğer bir çelişki de, hayalden başka bir şey olmadığını söylediği ‘maddenin korunumu’ gibi bir takım teorileri bilimsel bilgi olarak sunması, bilimleri kendi deyimiyle hayallerin üzerine inşa etmek istemesidir. Halbuki pozitivizmi benimsediğini ifade eden266 ve gözlem ile deney dışında bilgi elde etme aracı olmadığını söyleyen267 ve hangi çeşit olursa olsun nakillerin, ispat edilmeksizin akla kabul ettirilmesinden sakınılması gerektiğini savunan268 birisi olarak O’nun, felsefî tutarlılık ilkesi

265

Baha Tevfik, Psikoloji, s. 115-116.

266

Baha Tevfik, Muhtasar Felsefe, s. 4.

267

Baha Tevfik, a.g.e., s. 10.

268

gereği, bilimsel bilgileri, maddenin ezelîliğini ve ebedîliğini öne süren ve empirik olarak kanıtlanması imkânsız olan varsayımlar üstüne inşa etmeye çalışmaması gerekirdi.

Evrenin ebedî olduğu görüşü empirik olarak kanıtlanamamasının yanı sıra, bütün bilim adamları tarafından da doğruluğu savunulan bir görüş değildir. Baha Tevfik, Lavoisier’in maddenin korunumu prensibine alternatif olarak öne sürülmüş diğer teorilerden hiç bahsetmemekte, tek yanlı bir tutumla, kendi materyalist görüşünü bilimsel olarak takdim etmektedir. Ancak bir tutumun bilimsel olabilmesi için, her şeyden önce o konuyla ilgili olarak bilim adamlarının muhtelif görüşleri dikkate alınmalıdır. Lavoisier’in maddenin korunumu hakkındaki ilkesi, Fizik bilginlerinden Clausius (1822-1888) tarafından ortaya atılmış olan “entropi” teorisi ile reddedilmektedir. Entropi teorisine göre evren, devamlı ölüm denilebilecek sınırlı bir duruma doğru gitmektedir. Evrendeki kuvvetlerin toplamı olan hareket, genel hayatı devam ettirmeye güç yetiremeyeceği bir hareketsizliğe ulaşacaktır. Kâinât, entropinin en yüksek derecesinde bulunduğu sınırlı duruma ne kadar yaklaşırsa o kadar yeni değişme fırsatları yok olmaktadır. Evren, bu sınırlı entropi durumuna ulaştığında artık hiçbir yeni değişme meydana gelmeyecek ve kâinât ebedî ve devamlı bir ölüm halinde kalacaktır.269 Günümüzde Fizik bilimi tarafından tesbit edilen bazı olgular, Clausius’un, evrenin ebedî olmadığını savunan entropi nazariyesini desteklemektedir. Örneğin, uzayda, kara delik olarak bilinen sönmüş ve yoğunluğu çok fazla olan yıldızların varlığı tesbit edilmiştir. Bu kara delikler, yoğunlukları çok fazla olduğu için, diğer yıldızlara göre çok daha fazla çekim gücüne sahiptir. Her türlü madde ve enerjiyi ışık da dahil olmak üzere yutmakta ve bünyelerine katmaktadırlar. Bu suretle yoğunlukları zaman geçtikçe daha çok artmakta, yoğunlukları arttıkça çekim güçleri fazlalaşmakta, çekim güçleri arttıkça da diğer varlıkları daha hızlı bir biçimde kendilerine çekmektedirler. Bu, belirli bir süre sonunda evrendeki madde ve enerji cinsinden tüm varlıkların kara deliklerce yutulacağı anlamına gelmektedir. Bu durum gerçekleşince de evren Clausius’un entropi dediği hale ulaşabilir. Şu halde, evrenin ebedî olduğu önermesini bir inançtan ibaret görmek, doğru bir yaklaşım olacaktır.

Evren ve evrenin içinde bulunan madde ve kuvvetin ezelî ve ebedî olduğunu ifade eden Baha Tevfik, madde ile kuvvet arasında sıkı bir ilişki olduğunu da söylemektedir.

269