• Sonuç bulunamadı

Din-Felsefe İlişkisi

C- Baha Tevfik’in Dönemi’nde Din ve Tanrı Problemine Genel Bir Bakış

I. BÖLÜM

4) Din-Felsefe İlişkisi

Baha Tevfik’e göre felsefe; insanoğlunun yaradılışı gereği arzuladığı, diğer özelleşmiş bilimlerden farklı ve onlara hakim olacak, bütünlükçü bir bakış açısıyla evrenin birliğini gösterecek, her şeyi ayrıntısıyla bilmekten aciz kalan insan aklına hepsini kısaca ve özlü olarak bildirecek genel bir bilimi bulma çabalarının tümüdür.122 Her devirde birçok dâhîlerin bu bilimi bulmağa çabaladıklarını söyleyen Baha Tevfik’e göre felsefe, rastgele herhangi bir şeyi öğretmez, düşünmeyi öğretir. Her şeyin kökenini aramağa, her şeyi derinlemesine araştırmağa, her şeyi açık görüp göstermeğe çalışır.123

Hangi şekilde tarif edilirse edilsin felsefenin en sonunda, hakikati araştırma sözüyle özetlenebileceğini söyleyen Baha Tevfik, zaman zaman septik bir tutumla hakikatin var olup olmadığına, gerçeğin keşfedilebilmesinin imkânının olup olmadığına, hattâ bizi gerçeğe ulaştıracak yol hakkında bile ciddî bir kanaatimiz olup olmadığına dair bazı şüpheler öne sürse de124, kanaatimizce O’nun bu tutumu, gerçeği sahtesinden ayırt etmek için hiçbir vasıtaya sahip olmadığımızı zannetmelerinden ötürü eleştirdiği sofistlerin125 salt, köktenci şüphecilikleri boyutuna ulaşmamakta ve pozitivist bir kuşkuculuk boyutunda kalmaktadır. Dikkat edilirse, Baha Tevfik’in hakikat hakkındaki görüşleriyle August Comte’un, mutlak kavramı hakkındaki görüşleri arasında benzerlik olduğu görülür. Comte

122

Baha Tevfik, “Mektep Dersleri: Felsefe Nedir?”, Felsefe Mecmuası, sa. I, s. 1.

123

Baha Tevfik, “Mektep Dersleri: Felsefe Nedir?”, a.g.mec., sa. II, s. 9.

124

Baha Tevfik, Muhtasar Felsefe, s. 3.

125

da, olayların ilk sebeplerinin, özünün ya da gerçek nedeninin bilinemeyeceğini, metafizik mutlak kavramını araştırmanın bir anlamı olmadığını düşünmektedir.126

Yöntemsiz filozofu pusulasız bir kaptana benzeten Baha Tevfik, felsefede benimsediği yöntemin, çağının bilim ve fenninin, materyalizm ve pozitivizmin güçlü yöntemi olduğunu ifade eder.127 Baha Tevfik’in, materyalizmin ve pozitivizmin güçlü yönteminden maksadının deneysel metodlar olduğu anlaşılmaktadır. Felsefenin ilk davranışının gözlem, insanın kendi kendisini gözlemi olduğunu ve bunun yerini hiçbir şeyin tutamayacağını söylemesi bunun bir belirtisidir.128 O’na göre, Akıl ve tefekkür bir takım duyusal tecrübeler sonucunda oluşmuştur ve bu yüzden deney ve gözlem alanının dışında ayrı bir şey, ayrı bir felsefî kaynak kalmamakta ve deney ile gözlem dışında felsefe, konusunu kaybetmektedir.129

Baha Tevfik’e göre felsefenin deney ve gözlem alanı dışında ayrı bir kaynağı ve konusu olmadığı için, metafiziğe ve bununla ilişkisi olan konulara felsefe demekte ısrar etmek yanlıştır. Eğer bu yanlışta ısrar edersek çok geride kalmış oluruz.130 Her ne kadar O, bu yaklaşımıyla, dinle ilgili meselelerin felsefenin konusu yapılmaması gerektiği düşüncesinde olduğunu ortaya koymakta ise de, farkında olmadan kendi kendisiyle çelişmektedir. Çünkü Dinin Mahiyeti konusunda açıkladığımız gibi, dinin gayr-ı ihtiyârî bir felsefe olduğu iddiasını ortaya atmaktadır. Dinin gayr-ı ihtiyârî bir felsefe olduğu görüşü ile metafiziğin felsefeden dışlanması gerektiği düşüncesi, tutarlı bir felsefeci için aynı anda savunulamayacak görüşlerdir.

Felsefeyi deney ve gözlem çerçevesi içine hapsettiği için felsefenin günümüzde, bilim adamı olmayan, bilimsel buluşlar ve keşifler ile yakînen ilgilenmeyen kimselerin yeni bir felsefî düşünce ortaya koymalarını imkansız hale getirecek kadar pozitif bilimlerle kaynaştığını savunan Baha Tevfik’e göre artık ‘laf felsefesi’ asırları geçmiş, matematik ve doğa bilimlerinin revaçta olduğu bir çağ gelmiştir. Paul Janet (1823-1899) gibi cilt cilt ilâhiyat kitapları neşrederek “filozof övücü” ünvânını (!) kazanmayı hak etmek söz konusu olamaz. Çünkü bu tür çalışmalar, metafizik denilen ve bugün yarın garip ilimler sırasına geçmesi muhtemel olan bazı hayallerden ve eski hatalardan oluşmaktadır.

Filozoflarla metafizikçileri mukâyese ettiği bir yazısında filozofları, bize hayatın anlamı, gayesi ve değeri gibi kavramları öğretmeye kalkıştıkları için aceleci davranmakla ve

126

Gökberk, Macit; Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi Yay., 9. basım, İstanbul, 1998, s. 413.

127

Baha Tevfik, “Mektep Dersleri: Felsefe Nedir?”, Felsefe Mecmuası, sa. I, s. 2.

128

Baha Tevfik, “Mektep Dersleri: Felsefe Nedir?”, a.g.mec., sa. II, s. 10.

129

Baha Tevfik, Muhtasar Felsefe, s. 10.

130

görüşlerinin kaynakları arasında dinî hükümler de bulunduğu için süslü ve hayâlî sözler sarf etmekle niteleyerek eleştiren düşünürümüz, metafizikçilerin Allah ve sonsuzluk gibi kavramları inceleyerek tabiat ötesinden bahsetmelerini ise filozofların görüşlerine göre daha süslü, daha hayâlî ve kendisinden sonuç alınamayan bir ‘meçhullerle meçhulleri tarif’ çabası olarak tasvir eder. Çünkü O’na göre adı geçen tüm bu kavramlar, bilinmeyenlerdir. (meçhûlât). Bilinmeyenlerle bilinmeyenleri açıklamağa çalışmak yanlıştır, bunun yerine ‘yaşamış olmak’ bir başka deyişle tecrübe konulmalıdır.131 Görüldüğü gibi Baha Tevfik, pozitivist bir bakış açısıyla, deneysel olarak doğrulukları ve yanlışlıkları test edilemeyen metafizik kavramları ve dinî inançları süslü ve hayâlî sözler diye nitelendirmekte, ilâhiyat çalışmalarına kesinlikle felsefe denilemeyeceğini öne sürmekte, dinin ve metafiziğin felsefeden dışlanması gerektiğini savunmaktadır.

Baha Tevfik, felsefedeki yöntemle bilimlerin deneysel yöntemlerinin aynı olduğunu söyleyerek, felsefenin metafizikten arındırılıp, yalnız bilimle ilgilenen bir uğraşı olması ve bir tür bilimsel felsefe haline dönüştürülmesi görüşünü savunmaktadır. Ancak felsefecimizin bu çaba içerisindeyken göz ardı ettiği önemli bir mesele vardır: Felsefe yalnızca bilim felsefesi değildir. Nasıl ki din ve metafizik, felsefenin rekabeti ile ortadan kalkmamış ve varlıklarını sürdürmüşlerse, felsefe de bilimlerin rekâbeti ile ortadan kalkmamış ve varlığını sürdürmüştür. Ya bilim ya da hiç dayatması doğru değildir. Bilimin ve onun uygulaması olan teknolojinin başarıları kabul edilmelidir, ancak insanın yalnızca bilen insan şeklinde tek boyutlu bir varlık olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Dinin, ahlakın ve felsefenin önermeleri, insan hayatı için anlamsız önermeler değildir. Dinin inanç esasları, ahlakın değerleri ve metafiziğin akıl yürütmeleri, varlığın küçümsenemeyecek bir parçasını oluştururlar. Bilim, bilim olarak yöntemsel yapısı gereği bu alanları kendisine konu olarak alamaz. Pozitif bir ahlak, pozitif bir din kurma girişimi, asla gerçekleştirilememiş ve gerçekleştirilemeyecek bir rüyadır.132 Bilim, insanın cevap aradığı sorularının hepsini cevaplandırma gücüne ve imkânına sahip değildir. Çünkü bilimsel yöntemle ancak olgular arası ilişkiler incelenebilir ve bu ilişkilerin nasıl oluştuğu sorusu yanıtlanabilir. Ancak bu yanıtlar, insanın cevaplandırılmasını istediği soruların yalnızca bir bölümü olup, insan zihnini ve merakını burada durdurmak mümkün değildir. İnsan zihni varlığın bütününün, kökeninin, ilk nedeninin ne olduğu sorularını da sorar. Bu soruların cevaplandırılması çabasında özellikle metafizik ve din, çok önemli rol oynarlar. Bilim, tümevarım yöntemiyle bu soruların cevaplarını araştıramayacağı için, insan hayatı

131

Baha Tevfik, Teceddüd-ü İlmî ve Edebî, s. 19.

132

metafiziksiz düşünülemez ve felsefenin de metafizikten ve dinden soyutlanması gerektiği görüşü hatalı bir görüştür.

Kanaatimizce, Baha Tevfik’in dinin felsefeden dışlanması gerektiğini savunmasının altında, din ile felsefe arasında çatışma olduğunu düşünmesi yatmaktadır. O’nun bu tutumu, bilim-inanç ilişkisi problemini de, bilimle dinî inançlar arasında bir çatışma olduğu düşüncesi üzerine kurulu bir yaklaşımla ele aldığını düşündürtmektedir.