• Sonuç bulunamadı

Etkin bir iletişim politikası, merkez bankalarının kurumsal politikası çerçevesinde önemli bir role sahiptir. Bu kapsamda etkin bir iletişim politikası, merkez bankalarının şeffaf, hesap verebilir ve güvenilir olmalarına katkıda bulunmaktadır. Kurumsal politika çerçevesinin bu üç boyutu da birbiriyle sıkı sıkıya ilişkilidir ve her biri diğerini desteklemektedir.

2.1.1. Bağımsızlık, Hesap Verebilirlik ve İletişim Politikaları

Merkez bankalarının bağımsızlığı ve buna paralel olarak politika uygulamalarında siyasi baskıdan uzak olmaları gerektiği, son dönemde giderek artan ölçüde kabul gören bir görüş olarak ortaya çıkmaktadır. Demokratik toplumlarda kurumsal politika çerçevesinin tasarımında merkez bankası bağımsızlığı kavramının toplumun yaşam standardının yükseltilmesiyle yakından ilişkili olduğu görülmektedir (Serdengeçti, 2005).

Bu çerçevede diğer politika yapıcılardan daha uzun vadeli bir bakış açısına sahip olan bağımsız bir merkez bankası, para politikasının fiyatlar ve üretim üzerindeki gecikmeli etkisi de dikkate alındığında, doğası gereği kısa vadeli bir bakış açısı içinde olan siyasetin fiyat istikrarı benzeri uzun vadeli olan ve ancak istikrarlı ve kararlı uygulamalarla elde edilebilecek hedeflerden sapmalara yol açmasını engelleyen bir gereklilik olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, Serdengeçti (2005)’in de belirttiği gibi merkez bankası bağımsızlığı, toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmesi, nedeninin kavranması, içselleştirilmesi ve bizzat toplumun kendisi tarafından sahip çıkılması gereken bir kavramdır. Bu kapsamda gerek amaç bağımsızlığı, gerekse araç bağımsızlığı olsun, bağımsızlık kavramı beraberinde merkez bankalarına çeşitli sorumluluklar yüklemektedir8.

8 Çok genel bir ifadeyle, para politikası hedeflerini merkez bankasının kendisinin belirlemesi “amaç bağımsızlığı”, politika hedeflerine ulaşmak için kullanılacak araçların merkez bankası tarafından belirlenmesi ise “araç bağımsızlığı” olarak tanımlanabilir. Ancak, iletişim politikalarının önemi kapsamında bu ayrımın incelenmesine gerek görülmemiştir. İletişim politikalarının önemi, gerek amaç, gerekse araç bağımsızlığı çerçevesinde eşit olarak ele alınmış olup, iletişim politikalarının önemi bu ayrım gözetilmeksizin bağımsızlık kavramı altında incelenmiştir.

Bu sorumluluğun bir sonucu, hesap verebilirlik olarak ortaya çıkmaktadır. Serdengeçti (2005, s.9) hesap verebilirlik kavramını “merkez bankasının bağımsız olmasının bir gereği olarak uyguladığı politikalar ve sonuçlarına ilişkin toplumun her kesimine karşı sorumlu olması” olarak tanımlamaktadır. Bernanke (2004b)’ye göre de merkez bankaları için “demokratik hesap verebilirlik” tüm toplumun yaşamını etkileyen politikaları uygulayan kamu görevlileri olarak politika uygulamalarının altında yatan nedenleri kamuoyuna açıklamalarını gerektirmektedir. Benzer şekilde Ferguson (2002) da demokratik hesap verebilirliğin seçmenler tarafından doğrudan seçilmedikleri için, özellikle merkez bankaları için daha da önem kazandığını belirtmektedir. Mishkin (2004) ise gizlilik geleneğine ilişkin sorunları sıralarken, ilk olarak bu geleneğin demokratik olmadığını ileri sürmektedir. Diğer bir ifadeyle, her ne kadar para politikalarını kısa vadeli siyasi bakış açısından kurtarmak için geçmişte gizlilik geleneği kabul görmüş olsa da, temel demokratik ilkeler bağımsız merkez bankalarının uyguladıkları politikalara ilişkin hesap verebilmelerini gerektirmektedir.

Mishkin (2004) ikinci olarak, demokrasi gereği, politika tercihlerinin zaten toplumun tercihleriyle büyük ölçüde örtüşmek zorunda olduğunu belirtmekte ve politikalarını toplumla paylaşmayan bir merkez bankasının toplumun çıkarlarına ters düşen uygulamalarda bulunduğu izlenimi yaratarak bağımsızlığına zarar vereceğini ifade etmektedir. Ayrıca, merkez bankalarına bağımsızlıklarının yasa koyucular tarafından verilmesinin, yasa koyucuların merkez bankalarının toplumun çıkarlarına uygun hizmet etmediklerini düşündükleri zaman, bu bağımsızlığı geri alabileceklerini de belirtmektedir. Dolayısıyla, uzun vadede merkez bankalarının politikalarının kamuoyu desteği olmadan uygulanması zor olabilmektedir. Bu nedenledir ki, merkez bankaları sadece hedeflerini anlatmakla kalmamalı, aynı zamanda bu hedeflerin sağlanmasının gerekliliği konusunda da kamuoyunu ikna etmelidir. Bu da şeffaflık ve etkin iletişim politikalarını bağımsızlık ve hesap verebilirliğin bir parçası haline getirmektedir.

Öne sürülen görüşlere paralel olarak günümüzde merkez bankaları, politika uygulamalarında daha şeffaf olmaya ve kamuoyu ile etkin bir iletişim kurmaya özen göstermektedir. Poole (2003, s.1) şeffaflığı “piyasa katılımcılarının para politikasını mümkün olabildiğince bir bütün olarak görebilmelerini sağlayabilecek tüm bilgilerin doğru bir şekilde sağlanması” olarak tanımlamaktadır. Bu çerçevede para politikasının şeffaf olması, hesap verebilirliği artırmakta, merkez bankalarının hedeflerine, stratejilerine ve kararlarına ilişkin belirsizlikleri ortadan kaldırmaktadır.

Sonuç olarak, bağımsızlık ve onun bir sonucu olan hesap verebilirlik bir taraftan şeffaflığı ve etkin bir iletişim politikasını gerekli kılarken, öte yandan şeffaflık ve etkin bir iletişim politikası da, merkez bankasının bağımsızlığını kuvvetlendiren bir özelliğe sahiptir. Issing (2005)’in de belirttiği gibi, iletişim, şeffaflık ve hesap verebilirlik kavramları birbirinden ayrı düşünülemez. Bu kavramların birbiriyle olan ilişkisi, para politikasının amacının ve merkez bankasının toplum içindeki yerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

2.1.2. Güvenilirlik ve İletişim Politikaları

Bağımsız merkez bankaları aynı zamanda ekonomik birimlerin karar alma süreçlerinde gerekli güvenin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır. Bu kapsamda merkez bankaları için güvenilirlik, başarılı politika uygulamalarının yanında kamuoyuyla etkin bir iletişim politikasını da gerektirmektedir. Buna paralel olarak, son dönemde merkez bankaları iletişim politikalarını güvenilirliği artıran bir unsur olarak görmeye başlamışlardır.

Şeffaflık ve güvenilirliğe ilişkin yapılan anket çalışmaları da bu görüşü destekler niteliktedir. Blinder (1999)’ın merkez bankası güvenilirliğine ilişkin olarak 127 merkez bankasının katılımıyla yaptığı ankette açıklık ve şeffaflık, güvenilirliğin oluşturulmasında önemli yedi unsur arasında dördüncü sırada yer almıştır. Benzer bir anket çalışmasını ekonomistler arasında yapan Waller ve Haan (2004)’ın elde ettikleri sonuçlara göre, bağımsızlık ilk sırada, geçmişteki

dürüst ve güvenilir politikalar ikinci sırada, şeffaflık ise üçüncü sırada yer almaktadır.

King (1997), merkez bankalarının iletişim yoluyla artırdıkları güven sonucu, hedeften sapmalar olduğu takdirde kamuoyunda taahhütlerin yerine getirilmemesi konusunda bir tereddüt oluşmadığını belirtmektedir. Merkez bankaları uzun vadeli hedeflerini, ki bu hedef genellikle fiyat istikrarı olarak belirlenmektedir, etkin bir iletişim politikası yoluyla duyurarak kendilerine duyulan güveni artırdıkları takdirde, enflasyondaki katılık da azalmaktadır. Benzer şekilde, Issing (2001) de etkin bir iletişim politikasıyla politikaların kamuoyna aktarılması ve bu politikaların aktarıldığı gibi uygulanmasının güvenilirliği artırdığını belirtmektedir. Jensen (2001)’in oluşturduğu modelde de, artan şeffaflık enflasyon hedefinden sapmanın itibari açıdan maliyetini, dolayısıyla güvenilirliği artırmaktadır. Ancak, merkez bankasının tercihlerinin kamuoyu tarafından zaten bilindiği durumlarda şeffaflığın güvenilirliği artırıcı etkisi gereksiz ve yararsız kalmaktadır. Chortareas ve diğerleri (2002) yüksek düzeyde şeffaflığın, güvenilirliği düşük olan merkez bankaları için tercih edilebileceğini, güvenilirliği zaten yüksek olan merkez bankaları için şeffaflığın esnekliği azaltacağı için maliyetli olabileceğini iddia etmektedir.

Sonuç olarak, etkin bir iletişim politikası yoluyla güvenilirliği sağlamak için, merkez bankasının politikasını farklı kitlelere açıkça anlatması gerekmektedir. Öte yandan güvenilirliğin devamı, merkez bankalarının taahhüt ettikleri hedeflerine ulaşmalarını gerektirmektedir. Dolayısıyla güvenilirliğin korunması çok daha zorlu bir süreçtir. Serdengeçti (2005)’nin belirttiği üzere, bu süreç merkez bankalarının uyguladıkları iletişim politikasında ve açıklamasında topluma karşı şeffaf, dürüst ve tutarlı bir çizgi izlemesi ile mümkündür.