• Sonuç bulunamadı

KURTULUŞ BAKIMINDAN DİNLER

FELSEFİ BİR İDEAL OLARAK DİNİ ÇOĞULCULUK

IV. KURTULUŞ BAKIMINDAN DİNLER

Dışlayıcılık eleştirisinden hakikat hakkındaki görüşlerine kadar Hick’in temel kaygısının kurtuluş olduğu ve hipotezinin büyük bir bölümünü kurtuluş düşüncesine hazırlık olarak ele aldığı söylenebilir. Hakeza çoğulcu hipotezinin ana teması kuşatıcı rahmetden kimseyi mahrum etmemektir. Yani o, tüm insanlığın kurtuluşunu amaçlamaktadır. Hıristiyan teolojik anlayışını ve kristolojileri eleştirmesinde bu amaç açıkça görülmektedir. Bu nedenle İsa’ya diğer dinlerdeki kurtarıcı figürlerle ortak bir boyut kazandırmak istemektedir. Tek kurtuluş yolu olduğu kabulü onun görüşüne göre dinler arası çelişkileri ve çatışmaları şiddetlendirmektedir. Oysa ona göre din, diğerleriyle birlikte bir yandan ulvi kurtuluşa diğer yandan dünyevi problemleri çözmeye yaramalıdır.168 Bu noktada şunu belirtmekte

fayda vardır ki, kanaatimce şayet Hick, hipotezinin temel dayanaklarında ve hakikat hakkındaki görüşlerinde kendince tutarlı hissetmeseydi, yine de bir şekilde bütün dinlerin kurtuluşa erdirici olduğu görüşüne açılan başka kapılar arayacaktı. Burada söylemek istediğimiz şey, Hick’in hipotezinin varış noktası bütün dinlerin mutlak hakikat karşısında eşit kurtuluş fırsatları içerdiğidir.

167 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 352 vd. 168 Hick, The Metaphor of God Incarnate, s. 134.

Hick, kurtuluşun her dinde mümkün olduğunu düşünmekle birlikte her hangi bir dinin kavramlarıyla ve düşünceleriyle açıklanamayacağını ifade eder. Ayrıca dinlerin farklı

kavramsallaştırmalara sahip olduğunu ve bu

kavramsallaştırmalardan hangisinin doğru olduğuna karar verilemeyeceğini belirtir. Kurtuluş, farklı terimlerle ve farklı şekillerde izah edilmektedir.169 Bu sebeple bütün dinlerin kurtuluş

anlayışlarını kapsayacak bir kurtuluş kavramı ve anlayışı geliştirilmelidir. Hick’in getirdiği yeni kurtuluş anlayışına göre kurtuluş, insanın ben-merkezlilikten radikal bir dönüşümle gerçek-merkezliliğe doğru yönelmesidir.170 Bu ilkeyle kurtuluşun

bütün dinlerde meydana geldiğini kanıtlamış olduğunu, çıkarsanan öncüllerden ziyade dini tecrübeden yola çıkıldığında teizmin, kurtuluş planındaki formlardan sadece biri olduğunun fark edileceğini söyler. Böylece teist olmayan Budizm ve Hinduizm gibi dinler de kurtuluş planında teist dinlerle eşit imkânlara sahip olmuş olacaktır.171

Hick, bütün dinlerin ortak iki niteliği olduğunu ifade eder. Bunlardan ilki temel ahlaki prensipler ve buna bağlı olan ikincisi ise aynı kurtuluş yapısıdır.172 Buradan hareketle kurtuluş ile

ahlaklık arasında paralel bir ilişki kurar. Dinler, kurtuluş imkânını hazırlarken bireyin ahlaki seviyesini yükseltmektedirler. Böylece bütün dinler ahlaki yönden benzer özellik gösterdiğinden dolayı aynı şekilde kurtuluşa erdirebilmektedir.173 Bu nedenle kişinin

mutlak gerçekle ilişkisinin gözlemlenemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak, gerçek-merkezliliğe dönüşümü sağlayan ahlaki ve

169 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 10. 170 Hick, Dialogues in the Philosophy of Religion, s. 127.

171 Hick, Dialogues in the Philosophy of Religion, s. 189.

172 Knitter, No Other Name? A Critical Survey of Christian Attitudes Toward the World Religions,

s. 148.

173 Hick, Dialogues in the Philosophy of Religion, s. 127.

218 219

manevi pratiklere bakılması gerekmektedir. Peki bu dönüşümden kasıt tam olarak nedir?

Hick, dinlerin insan yaşamında olumlu ve olumsuz, ahlaki ve gayri ahlaki denebilecek etkilerinin olduğunu savunur. Şöyle ki; din bir yandan insanları aziz yaşantısına tutundurarak gerçeklik merkezine döndürmekte, kadınların özgürlüğü, sosyal adalet, ahlaki ilerleme, her türlü ayrımcılığın engellenmesi gibi meselelerde olumlu etkilerini göstermektedir. Mesela yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra Hıristiyan kurtuluş teolojisinde Tanrı’nın fakir, baskı görmüş ve sömürülmüş insanların yanında olacak şekilde kendini vahyettiği kabul edilmiştir. Kurtuluş teologları zenginlikleri elinde bulunduranlara karşı fakirlere öncelik vermeye çalışmışlardır.174 Diğer yandan din cadıların

yakılması olayları, savaşlara sebep olma, diğerlerine karşı güç kullanma gibi yıkıcı etkilere de sahiptir.175 Hıristiyanlıktaki

enkarnasyon doktrininden yola çıkarak insanları cezalandırmak, Hinduizmdeki kast sistemi ve Kur’an’dan yola çıkılarak İslam ülkelerinde verilen insanlık dışı cezalandırmalar Hick’in aklaki kötülük olarak addettiği mefhumlardan bazılarıdır.176

Dinlere kapsamlı bakıldığında iyi ve kötü özellikleriyle her dini geleneğin benzer özellikler gösterdiği düşüncesinden hareketle Hick, hiçbir dini geleneğin ahlaki anlamda diğerinden daha üstün olduğunun gösterilemeyeceğini savunur. Böylece kurtuluşun bütün dinlerde benzer karakterde olduğunu varsayar.177 Dışlayıcılıktan kapsayıcılığa, oradan da çoğulculuğa

174 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 304., Mesela P.

F. Knitter, dinlerarası diyalog anlayışını kurtuluş teolojisine göre şekillendirmektedir. Bu yönde bir çalışma için bkz. M. Ş. Özkan, Paul F. Knitter’in Dinler Arası Diyalog Anlayışı, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XVIII, S. 34, 2016, s. 51-71.

175 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 9. 176 Hick, The Metaphor of God Incarnate, s. 80.

177 Hick, Dialogues in the Philosophy of Religion, s. 168.

geçişle son bulacak olan süreçte, Hıristiyanlık ya da her hangi başka bir din üstünlük iddiasında bulunamayacaktır. Bütün dinlerin ortak amacı gerçek-merkezliliğe doğru dönüşüm ilkesini gerçekleştirmektir. Hick, hiçbir dinin bu dönüşüm gerçekleştirmede daha başarılı olduğunu gösterecek tarihsel bir kanıtın olmadığını belirtir.178 Kısaca ona göre bireysel ya da

toplumsal alanda her hangi bir din ahlaki ve manevi yönden diğerine üstünlük kuramamıştır.179 Teistik olsun olmasın bütün

dini geleneklerde evrensel ilahi güzellik, iyilik, sevgi ve merhamet fikri vardır. Hick bunu kozmik optimizm olarak nitelendirir.180

Bencil duyguların köreltildiği ve merhamet tohumlarının ekildiği pratikler bütün dini geleneklerin temel ahlaki tavsiyeleridir. Merhamet, dürüstlük, güvenilirlik, sevgi ve nezaket gibi ahlaki düsturların işlendiği ve “kendin için istemediğin bir şeyi başkası için de isteme” altın kuralı gibi birçok kuralın bulunduğu dinlerde, bu ilkeler birbirlerine üstünlük taslayamayacakları şekilde eşit düzeyde işlenmiştir.181

Bu düşüncelerini olumsuzlayacak şekilde Hick, geleneklerin ahlaki yapısı hakkında nesnel bir kıyaslama yapılamayacağını ileri sürer. Bu durum aslında dinlerin bahsi geçen dönüşümü eşit şekilde gerçekleştirdiği düşüncesinin öznel bir yorum olduğu sonucunu doğurur. Yani her hangi bir dinin eşsiz ahlaki üstünlüğünü iddia etmek imkânsızdır fakat bu imkânsızlık insani açıdan bakıldığında böyledir. Eskatalojik anlamda her hangi bir din diğerlerine nazaran daha kabul edilebilir olabilir. Bu duruma rağmen Hick, kendi dini geleneğinin ahlaki bakımdan

178 Hick, The Non-Absoluteness of Christianity, s. 23.

179 Hick, Dialogues in the Philosophy of Religion, s. 125., Hick, “A Particularist View: A Post-

Enlightenment Approach (Response)”, s. 185.

180 Hick, İnançların Gökkuşağı, s. 138.

181 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 325, 340., Hick,

The Non-Absoluteness of Christianity, s. 29.

220 221

üstünlüğünü iddia eden kimsenin, bu iddiasını nesnel olarak ispat etmesi gerektiğini belirtmekle birlikte böyle bir ispatın da mümkün olmadığını söyleyerek kendi tezi lehinde ilginç bir manevra yapmaktadır.182 Ona göre bir dinin diğerinden daha

doğru olduğunu söylemek, bir medeniyetin diğerinden daha doğru olduğunu söylemekten daha uygun değildir. Çünkü dinler çeşitli kültürel, düşünce akımları etkisiyle şekillenirler. Dolayısıyla bütün dinlerin iyilik ve kötülüklerini tartarak bir karar vermek mümkün değildir. Bütün dinlerdeki tüm dini fenomenler toplanıp incelense bile, dinleri derecelendirmek mümkün görünmemektedir.183

Yukarıdaki açıklamalar göstermektedir ki, Hick, kurtuluş görüşünün temeline ahlaki pratiği yerleştirmektedir. Ahlaki olarak dinler arasında hiçbir derecelendirmenin yapılamayacağı ve dinlerin bu yönden eşit ahlaki olgunluğa ve pratiğe sahip olduğu düşüncesi gerçek-merkezliliğe dönüşümün her dinde gerçekleştiğinin göstergesidir.184 Fakat meselenin tam açıklığa

kavuşması için Hick, bahsettiği dönüşümün örnek taşıyıcıları olarak “aziz” kavramıyla ifade ettiği kişileri öne sürecektir. Azizler ahlaki pratiğin manevi ayağı konumundadır. Birazdan görüleceği gibi bu şahıslar bir dinin kurtuluşa erdirme ve dolayısıyla din olma hüviyetini kazanmada temel ölçüt konumuna yerleştirilecektir. Bunun görülmesi için de Hick’in kurtuluş anlayışını daha ayrıntılı incelemek gerekir.

Hick’in bahsettiği dönüşüm, Hinduizm’de her hangi bir maddi fayda beklemeden topluma hizmet, insanın kendini Mutlak’a adaması, Hıristiyanlıkta ilahi sevgiyi dünyaya taşıyan

182 Hick, İnançların Gökkuşağı, s. 49-51.

183 Hick, “Dinlerin Derecelendirilmesi”, s. 163-170. 184 Hick, The Metaphor of God Incarnate, s. 136.

Tanrı’nın sonsuz hâkimiyetine boyun eğmek, Yahudilikte Tanrı’nın krallığının yeniden inşası ümidi ve İslam’daki Allah’a teslim olma şeklinde gerçekleşen ben-merkezlilikten gerçek- merkezliliğe yönelişin farklı şekilleridir.185 Burada dikkat

çekilmesi gereken diğer bir nokta bahse konu olan dönüşümün kurtuluş için ortak bir zemin olmasının yanında dini çoğulculuk hipotezi için de teminat görevi görmesidir. Yukarıda bahsedildiği gibi bu kurtuluş ilkesi her türlü üstünlük iddiasını ortadan kaldırmanın nihai yolu konumundadır. Hakeza Acar, ben- merkezlilikten gerçek-merkezliliğe dönüşüm şeklinde teceli eden ahlaki doğruluk ölçütünün dini çoğulculuğun teminatı olduğunu söylemektedir.186

Bu bakımdan Hick için dinler teolojik ya da felsefi sistemler olmaktan çok birer kurtuluş yollarıdırlar.187 Çünkü kurtuluş,

hangi din olursa olsun insanı bencillikten, hırstan, tamahtan vs. kötü fiillerden uzaklaştırma hedefindedir. Bu hedef doğrultusunda gerçek-merkezliliğe doğru atılan her adım, kurtuluşa yakınlaştıracaktır. Bu şu demektir ki; bütün benliğimizle ilahi varlığa teslim olarak egomuzdan kurtulmalıyız. Kendine özgü ve farklı olan kurtuluşların özde aynı olması anlamına gelen bu ilke, bütün dini geleneklerdeki dönüşümün geçerli ve aynı ölçüde başarılı olmasını sağlamaktadır.188 Axial

çağdan beri birbirini sürekli dışlayan dinlerin, metafizik, teolojik ve ahlaki alanda birbirlerini eleştirilerinin temelindeki endişenin kurtuluş düşüncesi olduğunu ifade eden Hick’e göre Post-axial

185 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 36., Hick, “A

Particularist View: A Post-Enlightenment Approach (Response)”, s. 184., Hick, Dialogues in the Philosophy of Religion, s. 127.

186 Acar, Dini Çoğuculuk İdealler ve Gerçekler, s. 97. 187 Hick, İnançların Gökkuşağı, s. 53.

188 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 37-41. John

Hick, “A Pluralist View”, Four Views on Salvation in a Pluralistic World, edts. D. L. Okholm, & T. R. Phillips, Michigan: Zondervan Publishing House, 1996, s. 42.

222 223

çağda bu dönüşüm ilkesi dinlerin temel kriteri olmuştur. Dini gelenekler ve onların içerdiği her türlü unsur bu dönüşüme kadar katkı sağladıkları oranda değerli olmalıdır.189

Hick’in dinlerdeki ben-merkezlilikten gerçek-merkezliliğe dönüşümü açıklamak için kullandığı başlıca örneğin aziz olarak tanımlanan kimseler olduğunu söylemiştik. O, bütün dinlerin mutlak varlığa eşit birer cevap olduğu iddiasını, her dini gelenekte aziz şahsiyetlerin bulunmasına bağlamaktadır. Şöyle ki; dinlerdeki temel endişe kurtuluş olarak açıklandığında, her dini hareketteki kurtuluş ifadelerinin farklı olduğu görülmekteydi. Hick, aslında kurtuluş bakımından dinlerin ortak bir yerde durduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Dolayısıyla aziz şahsiyetleri, hayatlarındaki ahlaki yansımaların eşitliğini öne sürerek bu kanıtlamada temel yapmıştır. Böylece böyle bir değerlendirmeye konu olan aziz şahsiyetler eşit nitelikte değerlendirilince, dinlerin mutlak varlığa eşit mukabeleler olduğu iddiasını temellendirmiş olur. Bu bahsi biraz daha açacak olursak, bütün dini geleneklerde görülen guru, bodhisattva, mahatma vb. şekilde bilinen kişiler bu dönüşümün en güzel örnekleridir. Aziz olarak tanımlanan bu şahsiyetler, bahse konu olan dönüşümü normal insanlara göre çok daha fazla gerçekleştirmiş insanlardır. Yani azizlik farklı bir yaşam formudur. Her dini gelenekte belli bir şekilde meydana gelen gerçek-merkezliliğe dönüşümün somut örnekleri olan aziz şahsiyetler, bazen bireysel alanda bazen de sosyal alanda görülebilir.190 Azizler, birbirlerinden ya da normal

insanlardan farklı varlıklar değildir. Onlar sadece ulaşılması gereken amaçta, normal insanlardan daha önde olan şahsiyetlerdir. Gelenekler açısından bakınca da, hangi dini

189 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 300.

190 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 301-303. Hick,

The Non-Absoluteness of Christianity, s. 23.

geleneğin daha mükemmel olduğu kararı azizlerin hangi gelenekte daha çok olduğu ya da daha nitelikli olduğuna cevap vermekle mümkün olacaktır. Fakat Hick, böyle bir değerlendirmeyi yapacak her hangi bir kriterin ölçüm aletinin olmadığını ifade etmektedir. Yani azizlerin çokluğu açısından dinleri karşılaştırmak mümkün değildir. Bu noktada ona göre, bütün dini gelenekler için söylenebilecek şey, tamamının ben- merkezlilikten gerçek-merkezliliğe dönüşümde eşit yollar olduğunu kabul etmektir.191

Burada dikkat çekilmesi gereken diğer bir nokta ise azizlerin varlığının dinlerin ilahiliğindeki rolüdür. Hick’e göre dinlerin ilahiliğini gösteren kriterlerden birisi dinlerdeki derin mistik yaşamdır. Dolayısıyla bir dinin gerçek azizleri ve mistikleri varsa o din hak dindir. Hak dinler ortak ahlaki prensipleri benimserler. Neticede görülmektedir ki, büyük dini geleneklerin, eşit derecede kurtuluşu içerdiği meselesinde Hick, ben-

merkezlilikten gerçek-merkezliliğe doğru dönüşümün

gerçekleşmesini ölçüt olarak kabul etmektedir. Ona göre dini doktrinlerin doğru olup olmaması bu dönüşüme riayet edip etmemesiyle bağlantılıdır.192 İnsanların bencil, sömürü zihniyetli,

adaletsiz, kötü niyetli vs. özelliklerinden kurtulmalarını sağlayan, yani gerçek-merkezliliğe doğru yönelmelerini sağlayan her dini gelenek doğrudur.

Büyük dini geleneklerden farklı olarak, Mormonizm, Bahailik, Birleştirme Kilisesi, Satanizm, Sayantoloji, Ahmediye hareketi vb. küçük dini grupların kurtuluş içerip içermedikleri konusunda Hick, bu grupların hepsinin aynı kefeye konulmaması gerektiği düşüncesindedir. Bunların bazıları büyük dini

191 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 307. 192 Hick, İnançların Gökkuşağı, s. 111.

224 225

geleneklerin bir uzantısı, bazıları karizmatik liderler etrafında şekillenen hareketlerdir. Karizmatik liderlerin bir kısmı ahlaki ve manevi olarak etkili iken bir kısmı da kötü veya meczup kimselerdir. Bu durumda Hick, bu hareketlerin bazılarının yerel bazılarının da evrensel karakterli olduğunu ifade etmektedir. Bu nedenle bu dini gruplara büyük dini geleneklere uygulanan kriterler uygulanmalıdır. Bu kriter de Hick’in öne sürdüğü gerçek merkezliliğe doğru dönüştürmedir.193

Hick’in kurtuluş anlayışının hem bireysel hem de toplumsal alanda gerçekleştiğini iddia ettiğini gördük. Bu nedenle ben- merkezlilikten gerçek- merkezliliğe doğru dönüşüm olan kurtuluşun toplumsal alanda nasıl gerçekleştiği açıklanması gereken bir mevzudur. Kendi derin düşüncesi içerisinde yaşayan aziz şahsiyetler varolduğu gibi, modern dönemlerde toplumsal alanda da aktif olan aziz şahsiyetler var olmuştur. Kurtuluşun kişisel alandan çıkıp sosyal alanda etkisini göstermesi, modern dönemin bir getirisidir. Bütün dini geleneklerde sosyal kurtuluş vardır. Bu kurtuluşun gereği olarak, dünyadaki olumsuzluklar giderilmeye çalışılmaktadır. Sosyal alandaki aziz şahsiyetler kendilerini fakirlik, yoksulluk, ayrımcılık, ırkçılık ve sömürücülük hareketlerine karşı savaşmaya adamışlardır. Kişisel alanda meydana gelen kurtuluş, sosyal ve ekonomik alanda da gerçekleşmeye başlamıştır.194 Hick, Marks, Nelson Mandela, vb.

birçok kişinin bu sosyal kurtuluşta öncü şahsiyetler olduğunu kabul etmektedir. Bu insanlardan bazıları mutlak gerçeğe inanmasalar bile ben-merkezlilikten kurtulmak için çaba sarf etmektedir. Bu aşkına yönelik dönüşümün çağdaş versiyonudur. Marksist bile olsa bir kimse bu kurtuluşta öncülük edebilir. Bu

193 Hick, İnançların Gökkuşağı, s. 143.

194 Hick, An Interpretation of Religion: Human Responses to the Transcendent, s. 305-306.

sosyal kurtuluşta sömürüye, ırkçılığa ve sefalete karşı mücadele etmek önemlidir.195

Netice Hick’in hipotezinin dışlayıcılık eleştirisinden, epistemolojik temeller ve hakikat görüşüne, oradan da nihai hedefi olan kurtuluş anlayışına ulaştığını görmüş olduk. Gelinen noktada hem Smith’in hem de Hick’in hipotezlerinin başarılı birer hipotez olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği tartışmasını yapmak gerekir. Bu tartşmayı, karşılaştırma ve eleştiriler üzerinden yapmayı düşünüyoruz.

195 Hick, İnançların Gökkuşağı, s. 113. Knitter de, dinlerin derecelendirilmesini ya da

birbirine karşı üstünlük iddiasında bulunmasını eleştirmektedir. Hick gibi kendi sistemi gereğince dinin din olabilmesi ve kendisine değer atfedilebilmesi için belli bir kriter ön görmektedir. Bilinmektedir ki Hick, sistemi gereği dinlerin ben- merkezlilikten gerçek-merkezliliğe doğru dönüşümü gerçekleştirmelerini şart koşmuş, yani bu şartı içinde barındırmayan yapıların bir bakıma din olamayacağını işaret etmişti. Knitter de, şayet bir kriter konacaksa bu kriterin kurtuluş teolojinin ön gördüğü kriter olması gerektiğini ifade etmektedir. Yani din, fakirlik ve adaletsizliğe ne kadar çare olabiliyorsa, o kadar geçerlidir sonucuna varmaktadır. Knitter de Hick gibi bu şartta bile dinler arasında objektif bir derecelendirmenin yapılamayacağını teslim etmektedir. Paul F. Knitter, "Toward a Liberation Theology of Religion", The Myth of Christian Uniqueness, ed. J. Hick, & P. F. Knitter, London: SCM Press, 1988, s. 190.

BÖLÜM

HİPOTEZLERİN KARŞILAŞTIRILMASI