• Sonuç bulunamadı

Desen Nedir?

İnsanlığın tarih sahnesinde yerini almasından günümüze kadar yaşamış olan toplumlar ve kültürleri hakkında en doğru ve sağlam bilgileri veren kaynak sanattır. ilk çağlardan itibaren insanlar kendilerini sanatla, üstelik desen çizerek anlatmışlardır. Bu sebeple resim çizmek ilk insanla birlikte var olmuş bir olgudur.(Resim 1)

Şekil 1. Prehistorik dönem (MÖ. 500.000- MÖ. 10.000) Altamira Mağarası, İspanya

Sanat bazen güzelliğin, bazen de duyguların anlatımı olarak nitelendirilmiş, bazen de güzellikten uzak hatta çirkin diye nitelendirilebilecek ama düşündüren ürünler sanat eseri sayılmıştır. Bu yüzden sanatı sınırlandırmak ya da bir kalıba sokmak mümkün değildir. Sanat içerdiği özellikler bakımından çok büyük bir dünyayı kapsamaktadır. Bu nedenle “Sanat Nedir?” sorusuna sayısız cevap bulmak olasıdır. Tepecik (2002a) “sanatın kesin bir

13

tanımını yapmak mümkün değildir, çünkü öznel (subjektif) bir kavramdır ve dünya üzerinde yaşayan tüm insanlara göre farklı sanat tanımları yapmak mümkündür diyerek sanatı, “İnsanın bir biçim yaratma yetisi” olarak tanımlamıştır”(s.7).

Diğer bir tanımda ise Buyurgan ve Mercin (2005) sanatı, ‘’bireyin özgürleşmesi, ruhun maddeye dönüşmesi, bireyi diğer varlıklardan hem farklı kılan, hem de ortak değerlerde buluşturan bir varlık olarak nitelendirmişlerdir’’(s.20). Cezanne’ın tanımına göre ise sanat doğaya ekli insandır. Sanatı üreten kişi olarak doğayı tanımanın temelinde de insanı tanımak vardır. İnsanı tanımadan doğayı tanımaya ve yorumlamaya olanak yoktur. Bir sanatçının insanı ve doğayı tanıması, etrafını gözlemlemesiyle başlar, ancak sadece bakmak yeterli değildir, sanat yapıtı üretebilmek için baktığını görmek gerekir (Ersoy, 2006, s.82). Diğer bir tanımda, sanat, insanın duygu, düşünce ve heyecanlarının, ruhsal deneylerinin başkalarına aktarılabilmesi, yani duygu ve düşüncelerin biçimlendirilmesidir (Yolcu, 2004, s.8). Artut (2004)’ e göre ise ‘’sanat, insan doğasının bir gereği, toplumsal yaşamın en önemli boyut ve unsurlarından biridir’’(s.91).

Sözcük olarak baktığımız da sanat; bir işi ustası gibi yapma ve yapılan işin de, çıkan ürünün de usta işi olması anlamını taşır. Terim olarak sanat ise, sınırları önemli bir tartışma yaratmayacak şekilde belirlenmiş bir sanat alanında ve o alana özgü olarak yapılan işlemleri ve elde edilen ürünleri tanımlar (Erinç, 1995, s.19). Sanatın ne olduğu sorusunu; (Boydaş ve Balcı, 1997) Dört temel sanat kuramına göre şöyle ifade etmişlerdir:

- Sanat eserini esas alan tanım: “Sanat anlamlı biçimdir”

- Sanatçı unsurunu temel alan yaklaşım: “Sanat, sanatçının duygu, düşünce ve izlenimlerini estetik düzeyde dışa vurumudur”

- Sanat tüketicisini temel alan yaklaşım: “Sanat, izleyen ve dinleyene estetik haz veren bir olgudur”

- Doğa ve toplum (çevre) unsuruna temel olan tanım: “Sanat dış gerçekliğin yansımasıdır” (s.167) . Sonsuz ve evrensel bir dil olan sanat, günlük yaşamın her alanına girmiş ve öğretilebilir özelliklere sahip olması nedeniyle eğitim sistemi içinde de yerini almıştır. Eğitimin için de sanat eğitiminin yerine değinmeden önce kısaca eğitimden ve öneminden bahsetmek gerekirse; Özsoy (2003) bu konuda ‘’Eğitim insana yapılan uzun vadeli bir yatırımdır. Bu nedenle eğitim çok doğru planlanmalı, amaçları çok iyi saptanmalıdır’’(s.25) demiştir. Tepecik, (2002b) ise “genel anlamda eğitimi, insana davranış kazandırma bilimi olarak tanımlamak mümkündür’’( s.139) demiştir. Bütün bunların ışığında eğitim, bir toplumun yeniliklere ve çağdaş uygarlığa ayak uydurmasının

14

önemli araçlarından biridir ve eğitimin en önemli ve genel amacı, her bireyde kişiliğin gelişmesine yardımcı olmaktır diyebiliriz.

Bunu gerçekleştirmek için de bütün eğitim disiplinlerin yanı sıra sanat eğitimi yani estetik eğitim mutlaka alınması gereken eğitim disiplinleri arasındadır. Bireyin yaratıcılığının ve yeteneklerinin ortaya çıkarılması ve geliştirilmesinde, kendini ifade etme gücünün gelişmesinde eğitimin rolü tartışılamaz. Sanat, duygu ve düşünceler arasındaki birbirini tamamlayan bağlantıyı işaret etme görevini üstlenirken, gelişim ve öğrenme sürecinin de etkin bir yapı taşıdır. Günümüzde sanat eğitiminin öğretilebilir bir disiplin olduğu kabul görmüş bir gerçektir.

Sanat Eğitimi; Sanat ve Eğitim kelimelerinin birleşmesinden ortaya çıkar. Genel eğitimin bir parçasıdır ve okul içi, okul dışı bütün sanatsal eğitimleri içine alır. 20. yüzyılın başından bu yana sanat eğitimi kavramı, kaplamsal ve genel anlamda, güzel sanatların tüm alanlarını ve biçimlerini içine alan, okul içi ve okul dışı yaratıcı sanatsal eğitimi tanımlamaktadır. Dar anlamda ise, okullardaki ilgili bölüm ve sınıflarda bu alana ilişkin verilen dersleri tanımlar (San, 1983, s.19). Bu kurumlarda verilen sanat eğitiminin insanı estetik olarak geliştirirken kişilik olarak da etkileyip olgunlaştırdığını oluşturduğunu söylenebilir. Bu anlamda, kişilik eğitimi sanat eğitiminin amaçlarından biri olmaktadır. Sanat eğitimi; çalışma alanı itibariyle tüm bilim dalları ile ilişki içindedir, bu alan kalkınmasını sağlamış ülkelerde bilim eğitimiyle aynı paralelde gelişme göstermiştir. Avrupa’da endüstri devriminin başlamasıyla birlikte, mal ve hizmet artışında meydana gelen üretim patlaması sanat eğitimi kavramlarının yeniden ele alınmasını gündeme getirmiş, çizim ve yazım eğitiminin birlikte ele alınmasını savunan eğitimcilerin fikirleri sayesinde okullarda yerini almıştır (Tepecik, 2003a, s.164). Bu okullarda işlenen genel görsel sanatlar eğitiminin alt başlıklarından biri de desen dersidir.

15

Desen İngilizce ‘drawing, design, sketch’; Almanca, ‘handzeichnung, reitzzeichnung’ biçiminde adlandırılmış ve Fransızca’dan ‘desin - çizgi resim’ olarak dilimize geçmiştir. Paul Valery desen için “Akılda tutulması istenen şey, gözlerimizle anladığımız şekillerin etrafını kurşun kalemle doğru olarak çizmek ve en net görünüşü sağlamaktır” der. Desen kelimesinin anlamı incelendiğinde görsel sanatların temelini oluşturan bir disiplin olduğu düşüncesinin ortak bir kanı olduğu görülecektir. Desen görsel sanatların temeli ise desenin temeli de çizgidir (Gökay Yılmaz, 2009, s.251). Çizgiyle resim yapmak; doğadaki nesnelerin görüntüsünü saptamak ya da duygu ve düşüncelerimizi görsel hale getirme yollarından biridir (Cantürk, 1993, s.10). Sanatsal anlamda desen, görsel bir lisandır ve çevremizi nasıl gördüğümüzü, nasıl algıladığımızı sahip olduğumuz görsel birikimlerimizin niteliğini ve iç dünyamızı nasıl tasvir ettiğimizi gösterir. Demek oluyor ki nesneyi tasvir etmemiz ve onu yorumlamamız iç dünyamızın nasıl olduğunu ortaya koymaktadır. Tepecik (2003b) deseni; ‘’görsel sanatlar alanında, özellikle resim çalışmalarında kara kalem, füzen veya renkli kuru kalemlerle, nesnenin bir takım özelliklerinden arındırılarak daha anlaşılır biçimlere sokularak yapılan çalışmalara verilen isim biçiminde tanımlamıştır (s.16).

16

Şekil 4. Lautrect, Desen, (1500) Hermitage Müzesi, St. Petersburg

Desen plastik sanatların her alanında geçerli bir eğitim disiplinidir. Desen çizmek öncelikle baktığını görmeyi, gördüğünü yansıtmayı öğretir. Desen çizerken nesneleri incelemek, nesneler arasında karşılaştırma yapmak, sezgiyi açığa çıkarmaktadır.

Bedri Rahmi için desen “kıldan ince, kılıçtan keskin çizgiler, en ufak bir kalınlıktan yoksun birkaç renk ile düz bir yüzey üzerine koskocaman bir dağ çıkarması veya bir uçurum resmetmek bir zenaattir. Desen resim sanatının yarısından çoğu, onun çatısı, kuruluşu, düzenidir.” (Eyüboğlu, 1986, s.301). Pekmezci, (2001) ise deseni; ‘’…bilinen görülen, tasarlanan ve hayal edilen bir konuyu, bir kavramı bir imgeyi, duygu ve düşünceyi, bilinçli ve kararlı bir şekilde çizgiyle anlatmaktır’’(s.10) diye tanımlamıştır. Plastik sanatlar içinde desen, bazı sanatçıların temel çalışmasına ön hazırlık olurken, (Resim 6, 7) bazı sanatçılar için de, başlı başına sanatsal bir eylem olmuştur. (Resim,5) Turani (1993) deseni ‘’bizzat eser olarak yapılanlar ve bir başka eserin yapılmasında ön çalışma kapsamında olanlar olmak üzere iki kısma ayırır’’ (s.33).

17

Şekil 5. Raphael, Desen, Ashmolean Müzesi, İngiltere(1500)

18 Şekil 7. Matisse, Eskiz (1910)

Ustalık sadece kendisi için değil, sanat yoluyla insanın koşulları hakkında birşeyi keşfetme, ifade etme veya yorumlama için bir araçtır. Bağlam temelli sanat eğitiminin çerçevesinden desen teknikleri, daha büyük bir algı, kavram veya duyguyagötüren ifade ve anlayışın araçları olarak düşünülmektedir (Anderson,1992).

Desen çizmek için malzeme seçimi sınırsızdır. Her çeşit kâğıt, kalem kullanılabilir. Genel olarak desen çizerken farklı yumuşaklık ve sertlik derecelerine sahip kurşun kalemler, füzen kalemler yada çubuklar, mürekep uçlu kalemler, pütürlü, pütürsüz, mat ya da parlak yüzeyli resim kâğıtları, resim altlığı ve resim sehpası kullanılır. Desenin öğeleri çizgi, leke, ton değerleri, biçim (form), doku, boşluk (espas), perspektif; ilkeleri de ritim,denge, hareket, yön, derinlik, birlik, tekrar, egemenlik, aralık (mesafe), zıtlık ve koramdır. Bu öğeler sayesinde desen sağlam bir inşaya sahip olur.

Desen Çeşitleri

Desen, resim sanatının temelidir; görülen ya da hayal edilen bir nesneyi, bir konuyu, bir kavramı çizgi ve lekeyle anlatmaktır. Desen çeşitlerini katı kurallarla sınıflandırmak doğru değildir. Desen, plastik sanatlar içinde farklı şekillerde sınıflandırılmıştır.

Genel olarak desen niteliği ve kullanılan görsel öğeler açısından iki şekilde sınıflandırılır. Bunlar;·

Artistik Desen

19

Şekil 8. Picasso, Desen (1949)

Şekil 9. Matisse, Kadın Başı, Eskiz (1935), Hermitage Müzesi, Rusya·

Akademik Desen

Bu desen türünde yaratıcılık aranmaz. Anatomi ve perspektif kurallarına uygun desenleri kapsamaktadır.(Resim 10,11)

20 Şekil 10 . PaoloVeronese (1570) Lavi ve Tebeşir

Şekil 11 . Sanzio Raffaello, Eskiz (1520)

Görsel ögeler açısından desen ise üç grupta sınıflandırılır. Bunlar;

Çizgiyle Desen

Çizginin verdiği olanaklarla oluşturulan desendir. Biçimlere çizgi aracılığıyla üç boyutlu bir görünüm kazandıran desenler, çizgisel desenlerdir. (Şekil 13,14) İngres’ den aktaran Gökaydın, 1998 ‘’Çizmeyi öğrenmek otuz seneden fazla zaman aldı, boyamayı öğrenmek sadece üç gün’’.

Desen bilgisinin belkemiğini kuran çizgidir. Çizgi tek başına büyük bir tat, bir lezzet,bir cevherdir. Çizgi hiçbir lekeden medet ummadan hiçbir renkten yardım beklemeden tek başına yaşayabilme gücüne sahiptir. Öyle ressamlar tanıdık ki en ufak bir leke ve renk bilgisinden yoksun oldukları halde, bize kendilerini kabul ettirdiler ama bunların adı ne Leonardo idi, ne Goya, ne Rembrant’tı. Bunlardan birisi mağara devrinde kayalara granite bizon öküzünü çizendi(Eyüboğlu, 1986, s.318).

21 Şekil 12. Rembrant ,(1650) Desen

Şekil 13. Van Gogh, (1880) Desen

Lekeyle Desen

Kullanılan malzemelerle leke etkisi oluşturularak yapılan desendir . Mürekkep, boya ya da kalemle çizilen lekesel desenler, hesapsızca, içten ve doğal sonuçlar verir.(Şekil14,15) Çalışma sırasında elde edilen açık-koyu lekeler çalışmanın bel kemiğini oluşturur. Lekelerin açık koyu değerleri ışık-gölge ile ilgilidir. Işık, nesnelerin her tarafını aynı ölçüde aydınlatmadığı için açık-koyu farklılıkları oluşur. Resim sanatının geçmişten günümüze, hemen hemen her döneminde desen ve desen etkisinde lekesel çizimler önemli bir anlatım yolu olmuştur.

22 Şekil 14. Pollock, Number 14 (1945)

23 Ton Değerleriyle Desen

Açık, orta ve koyu ton değerleri ile hacim oluşturmayı amaçlayan desenlerdir.(Şekil 16,17) Akademik çalışma yöntemidir. Oran, anatomi, perspektif, ışık-gölge gibi temel ögelerin dikkate alınarak yapıldığı desen türüdür. Ton değerli desenlerde, değişik resim gereçleri ile koyudan açığa giden çeşitli ton değerlerini kullanarak desene hacim ve boyut katmak amaçlanmaktadır. Anlatımın derinlik kazanması için çizgilerin yanı sıra kompozisyonda ışık alan kısımlara açık, gölge kısımlara koyu tonlar kullanılarak ışık ve gölgenin desen üzerinde bıraktığı tüm değerler resimsel anlatıma eklenmiş olur. Bu sayede Işık ve gölgenin sağladığı açık, orta ve koyu değerlerle desene hacim ve boyut kazandırılmış olur. Varlıkların ve varlıklara ait gölgelerin açık, orta ve koyu ton değerleri ışığın kaynağına, yönüne ve şiddetine göre değişir. Işık ve ışıksızlık arasında siyahtan beyaza doğru gri ton değerleri oluşur. Bu değerler de varlıkların hacimsel olarak algılanmasını ve yüzey üzerinde üç boyutluluğun ve derinliğin gösterilmesini sağlar. Doğal ve yapay olmak üzere iki tür ışık kaynağı vardır. Varlıklar bu iki aydınlanma türünde farklı görsel etkiler oluşturur. Rönesans Dönemi sanatçıları, eserlerinde yaygın ışık kullanırken , Barok Döneminde sanatçılar, bölgesel aydınlanmayı tercih etmişlerdir . Desen çalışmalarında iki boyutlu yüzey üzerinde varlıkların hacimsel etkilerinin gösterilmesi, ışık ve gölgeyle oluşan açık-koyu değerlerle gerçekleşir. Desende ön plandaki nesnelerin açık-koyu zıtlıkları daha belirgin verilirken arka plandaki nesneler üzerinde zıtlıklardan çok, ara değerler oluşturulur; bu sayede önden arkaya doğru giden planlar oluşturulabilir. Bu da kompozisyonda derinlik etkisini güçlendirir. Desen çalışmalarında iki boyutlu yüzey üzerinde varlıkların hacimsel durumlarını belirtmek ve derinlik kazandırmak için açık, orta, koyu ton değerleri ve açık-koyu zıtlıkları kullanılır. Bu değerler ışığın kaynağına, şiddetine ve yönüne göre değişir. Işık, nesnelerin her tarafını aynı ölçüde aydınlatmaz. Nesnelerin ışığın geldiği yönde olan kısımları açık ve parlak tonlarda algılanırken diğer kısımları gölgeli ve mattır. Buna bağlı olarak da desen çalışmalarında ışıklı alanlarda açık tonlar, gölgeli alanlarda ise koyu tonlar kullanılır. Işıklı ve gölgeli alanlar arasında oluşan ara değerler de orta yani gri tonlarla belirtilir. Her varlık aynı renk tonuna sahip değildir. Bazı varlıklar açık tonlarda renklere sahipken bazıları da koyu tonlara sahiptir. Bundan dolayı görsel algılamada ışığın oluşturduğu ton değerleri de her varlık üzerinde aynı olmayacaktır. Bu durum en çok varlıklar üzerindeki ara tonlarda farklılığın oluşmasını sağlar. Bu açık-koyu zıtlıklarının çalışmalarda gösterilmesi varlıkların aralarındaki farklılıkları da ortaya koyacaktır.

24 Şekil 16. Hans Holbein, Desen (1530)

25

Deseni Oluşturan Elemanlar

Keskinok,( 2001) ‘’Desen görünen gerçeği değil onun yorumunu yansıtır. Ortaya çıkan sey nesnel bir görünümün gerçeği değil, ancak grafik işaretler (çizgi, nokta, leke) yoluyla gerçekleştirilmiş, nesnel görünümü anıştıran başka bir gerçek olmaktadır’’(s.89) demiştir.

Yılmaz (2010a) iseSanatın elemanları ve bunların birbiriyle ilişkileri sanat eserinde ön yapıyı meydana getirir. Sanatçı, bu elemanları belli kurallara göre düzenler ki, bunlar sanatın ilkeleridir. Yani hiç bir sanat eseri yoktur ki tasarım elemanları belirli ilkelere uyulmaksızın gelişi güzel düzenlernmiş olabilsin demiştir.

Bu durumda desen çalışmalarında başarılı olabilmek için desenin elamanlarını ve ilkelerini iyi tanımak ve uygulamak gerekir. Desenin elamanlarının nokta, çizgi, leke (ton değerleri), biçim (form), doku, doluluk (mas), boşluk (espas) ve perspektif olduğu belirtilmiştir. İyi bir desen çizmek için elemanların etkin kullanılabilmesi gerekir. Bunun için de ilkeler söz konusudur. oran, ritim, denge, hareket, yön, derinlik, birlik, tekrar, egemenlik, aralık (mesafe), zıtlık ve koramdır. Bu başlıklara kısaca değinecek olursak:

Nokta: Desenin temel elemanlarındandır. İki veya üçüncü boyuta sahip değildir. Nokta; büyüyen, küçülen, çeşitlenebilen, dinamizmi olan ve düzen içerisinde sözü bulunana bir elemandır (Işıngör, Eti, Aslıer, 1986, s.9).

Yan yana geldiğinde çizgiyi, bir alan içinde dağınık olarak sık ya da seyrek bulunduğunda lekeleri oluşturur. Sık ya da seyrek bulunması lekelerin açık ve koyu değerlerini de belirler. Nokta Tek başınayken durgunluk etkisi yaratmasına karşılık çoğaldıkça yüzey üzerindeki etkisi dinamikleşir. Noktanın birden fazla kullanımında, göz kendiliğinden bağlantı kurar ve göz nokta sayısındaki artışla kurduğu bu bağlantıyı çizgiselliğe dönüştürerek algılar (Yılmaz, 2010a, s.279).

Çizgi: Görsel anlatımın temel aracıdır. Doğada tek başına bulunmaz ve soyuttur. Nesneyi tanıma ve öğrenme, taslağını hazırlama amaçlı kullanılır. Düşüncelerin, olayların ve kavramların ifade edilmesinde de başvurulan en sade anlatım aracıdır. Pekmezci (2001, s.61) çizgiyi; sanatçıların gördükleri üç boyutlu gerçek nesneleri veya kurguladıkları imgeleri fikirleri ve kavramları iki boyutlu bir yüzey üzerinde sembollerle anlatma yeteneği olarak tanımlar. Çizgi sanatçının hayal gücüne, sezgilerine, bilgisine, sanatının kalitesine göre biçimlenmektedir. Farklı araç ve tekniklerle sonsuz çizgi türleri elde edilebilmektedir. Baska bir ifade ile çizgi, duyguların anlatım aracıdır (Sezer, 2001, s.32). Ayrıca çizgi görsel iletisim aracı olarak sübjektif ve objektif düzeyde kullanılabilir (Gürer, 1990, s.25). Plastik ve geometrik bir kavram olan çizgi; düz, eğik, dik, yatay, kırık vb. şekillerde kullanılır. Düz çizgiler, durgun ve hareketsizdir. Dik-düz çizgi, budurumu biraz hareketlendirir; eğri çizgiler ise dinamik ve hareketli çizgilerdir.

26

Leke: Bir yüzey üzerinde algılanan farklı ton değerine leke denir (Yılmaz,2010a, s.34). Işığın nesne üzerinde bıraktığı açık, orta ve koyu ton değerleridir. Desen kompozisyonu içinde ışık ve gölgenin sağladığı açık, orta, koyu değerler lekenin oluşumunu sağlar. Gözün bu lekeleri çizgiyi izlediği açıklıkta izlemesi gerekir (Artut, 2004,s.128). Formların tanınmasında ve algılanmasında önce göz konturları arar. Göz, bu konturlardan hareketle kitleyi görmeye yönelir. Daha sonra göz kenar çizgilerinden ayrılır ve formları lekeler halinde algılamaya başlar. Bu lekelerin renkli, açık, orta ve koyu değerlerde olmaları, ilk aşamada önem taşımamaktadır. Çizgi, düşüncelerin sergilenmesini sağlarken açık, orta ve koyu lekeler de bu düşüncelerin oluşmasını desteklemektedir. Işık, görme olayının gerçekleşmesini sağlayan fiziksel etkidir. Doğadaki varlıkların sınırlarını göstererek diğer varlıklardan ayırt edilmesini sağlar. Varlıkların fiziksel yapıları, biçimleri, yüzeyleri, mekân içinde kapladıkları alan, büyüklük ve küçüklükleri ışık-gölge etkisi sonucu algılanmaktadır. Işık alan bir nesne daha net algılanırken ışık alamayan ya da daha az ışık alan bir nesne belirsiz olarak algılanır ya da algılanamaz. Işığın, bir kütle tarafndan engellenmesiyle gölgeler oluşur. Gölgeler; ışık kaynağının şiddetine, yönüne ve uzaklığına göre; ışık ise gölgelerle değer ve anlam kazanır.

Doku: Görme ve dokunma duyuları ile algılanabilen yüzeysel etki ögesidir. Her nesne kendine has bir dış yapıya sahiptir. Bu dış yapı, nesnenin iç yapı özelliğinin dışa vuran görsel ve dokunsal etkisidir. Bu etki sert ya da yumuşaktır. Nesnelerin görünümündeki ayrıcalıkları sağlayan şey, bu dokusal farklılıklardır. Bu farklılık, görme ya da dokunma duyuları ile algılanabilir. Dokusal özelliği yüksek olan desen ve nesneler çalışmak için yoğun bir gözlem gücüne ihtiyaç vardır. Formun dokusunu kavramak aynı zamanda nesnelerin kendine has özelliklerini de incelemek gerekir. Dokusal desenleri oluştururken, resmedilen nesnenin özelliğine uygun olarak kullanılan çizginin sıklığı, seyrekliği, inceliği kalınlıği yüzeyde doku etkisi oluşturur. Doku, doğayı zenginleştirdiği gibi, sanat eserini de zenginleştiren, pek çok sanatçının kendi tarzında vazgeçilmez bir eleman olarak görüp büyük coşku ve duyarlılıkla kullandığı bir ögedir (Yılmaz,2010a, s.35).

Form: Nesnelerin yapısal özelliğidir. Bir nesnenin ışık gölge ile maddesel hacminin anlatılmasına denir. Desende form, üç boyutlu bir nesnenin dış hatlarıyla olusturduğu alanın görüntüsüdür.Bir nesnenin desenini çizerken amaç dış hatlarının görüntüsünü vermektir.

27

“Klasik anlamda desen çizen şunu tam manasıyla kavramalı. Ben sadece desen çizmiyorum. Aynı zamanda bir heykeltıraş çabası sarf ediyorum. İyi bir desenci iyi bir heykelci olabilir. İyi desen çizeni heykel yontma sabrı olmayabilir. Ama onun iyi desenini ele geçiren heykelci ondan dört başı mamur bir heykel çıkarabilir” (Eyüboğlu,1986, s.329).

Desende bir nesnenin formunu oluşturmak da bir heykel yapmak kadar önemlidir. Yılmaz’a (2010a) göre; Biçim çeşitleri sınırsızdır. Organik , inorganik, geometrik, serbest, durgun, dinamik, simetrik, asimetrik görünümler verebilirler. Tüm bu biçim çeşitleri genel görünüm itibari ile iki şekilde karşımıza çıkar.

1-Köşeli biçmler 2-Yuvarlak biçimler

Bir resmin kompozisyonu ve plastik dengeleri açısından biçim öğesinin değerlendirilmesinde ağırlıklı olarak bu sınıflandırma dikkate alınır.

Espas: Resim sanatında espas, iki boyutlu yüzey üzerinde plastik elemanlarla yaratılan boşluktur. Sanatçılar, espası hisleri doğrultusunda desen ve resim kurgularına

uyarlamaktadır. Espas; tüm görsel biçimlendirme ögeleri gibi sağlıklı bir kompozisyonda kendiliğinden oluşmaktadır. Kompozisyonu oluşturan ögelerin, üçüncü boyut yanılsaması yaratacak nitelikte oluşturulup, konumlandırılmasıyla mekan etkisi yaratabileceği gibi, soyut sanat açısından ele alındığında ise, resimdeki betilerin, içinde konumlandığı bir arka plan niteliği taşır. Mekan fon ile objeler arasındaki her türlü ilişki olarak

Benzer Belgeler