• Sonuç bulunamadı

1.4. ARAŞTIRMANIN KURAMSAL DAYANAKLARI

1.4.2. Kronik Hastalığa Yönelik Mesleki Çalışma

şekillendirdiğini ve bireyin de çevre tarafından şekillendirildiğini ifade etmektedir (Sheafor & Horejsi, 2002:92).

Ekosistem kuramı aynı zamanda, bireylerin, ailelerin ve küçük grupların, bir yaşam döneminden diğerine geçerken geçiş problemleri yaşadığı ve her dönem için belirli ihtiyaçları olduğu varsayımından yola çıkmaktadır. Bireyler, yaşamlarında birçok değişimle karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin, yürümeyi öğrenme, ilkokula başlayış, ergenliğe geçiş, mezun olma, iş bulma, evlenme, çocuk sahibi olma, çocuğun evden ayrılması ve emeklilik (Zastrow, 2004’den akt. Duyan ve diğ., 2008:55). Aile sistemi içindeki çocuğa diyabet teşhisinin konması bu geçiş dönemlerinde çeşitli problemlerin yaşanmasına sebebiyet verebilir.

Yolcuoğlu’nun da (2010:76) belirttiği gibi, insan ve çevre arasındaki etkileşimde aile, okul, akranlar ve akrabalar mikro sistemi; çocuğun yaşantısını ve gelişimini etkileyen kitle iletişim araçları, komşular, sosyal hizmet kurumları ve bütün bu sistemlerin kendi içindeki bağlantısını sağlayan mekanizmalar “mezzosistem”i; inanç, değer ve ideolojileri içeren mekanizmalar ise “makrosistem”i oluşturmaktadır.

sağaltımında ekip çalışması oldukça önemlidir. Bireyin biyo-psiko-sosyal bir varlık olduğu gerçeği; tıbbın, sağlık sorunlarına bütüncül yaklaşmasını zorunlu kılmaktadır.

Wagner (2000) e göre kronik hastaların bakımında ekip çalışması içinde sosyal hizmet uzmanlarının rolü üzerine çok az araştırma bulunmaktadır. Ancak yine de sosyal hizmet uzmanlarının, ekip çalışmasının vazgeçilmez bir parçası olduğu dile getirilmektedir.

DeCoster’a göre (2001) diyabetli bireylerle çalışabilmek için, sosyal hizmet uzmanının öncelikle hastalığı ve hastalığın bireyi nasıl etkilediğini anlaması gerekmektedir. Bu nedenle tip 1 diyabetli çocuklarla çalışma yapacak olan sosyal hizmet uzmanlarının;

diyabetin neden olduğu akut ve kronik komplikasyonlar, diyabette beslenme biçimi ve fiziksel aktivitenin önemi, metabolik kontrolü ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen faktörler hakkında geniş bilgi birikimine sahip olması gerekmektedir.

Ayrıca diyabet gibi kronik bir hastalıkla ilgili mesleki çalışma yapılırken (disease) olarak “diyabetin” ve hastalığın sosyolojik olarak üretilmiş boyutu olan (sickness)

“şeker hastalığı” kavramlarının arkasındaki sosyolojik yapının analiz edilmesi gerekmektedir. Bu iki kavram arasındaki ilişkinin toplumsal boyutu analiz edilirken Parsons’ın hastalık rolü olarak ifade ettiği düşüncel yapı benimsenebilir.

Daha açık bir ifade ile; Gönç Şavran’ın (2010) da ifade ettiği gibi Parsons, hastalığı

“olağan toplumsal rollerden bir kaçış olarak” kavramsallaştırmaktadır. Bu noktada

“hastalık (disease)”, “hasta olma (sickness)” ve “rahatsızlık (illness)” kavramları arasındaki ayrıma değinmekte fayda vardır. Blaxter (2004:19-22’den akt. Gönç-Şavran, 2010:19) hastalık-maraz (disease) kavramının tıbbi olarak ifade edilen patolojiyi; hasta olma (sickness) kavramının, Parsons’ın da ifade ettiği gibi hasta olarak tanımlananlara atfettiği rolü; rahatsızlık (illness) kavramının ise kötü sağlığın öznel ifadesini gösterdiğini savunmaktadır. Bu noktadan yola çıkarak diyabetli çocukların yaşam kalitesi araştırmasında “diyabet-diabetes mellitus” tabirinin, yukarıda tanımlandığı biçimde “hastalık-maraz (disease)” kavramını, yani patolojiyi; “şeker hastası” tabirinin de “hasta olma (sickness)” kavramını yani hastalığın sosyal boyutunu ifade ettiği belirtilebilir.

Başka bir araştırmada diyabetli çocuğa sahip ailelerin, çocuğun diyabet hastası olmasını normalleştirme eğiliminde oldukları (Lowes & Lyne 1999’dan akt. Wennick &

Hallström, 2007:304; Anderson ve diğ., 2010:112) dile getirilmektedir. Ancak Wennick

ve Hallström’ün (2007:304) tip 1 diyabetli çocuğa sahip ailelerle yaptığı nitel çalışmaya göre, bu normalleştirme (normalizing-naturalness) sürecinin yemek zamanı geldiğinde ortadan kaybolduğu gözlenmiştir. Çünkü ailelerin, yemek zamanında yapılması gereken testler ve insülin enjeksiyonu nedeniyle, diyabetli çocuğun diğerlerinden “farklı olduğu”nu düşündükleri dile getirilmektedir.

Wennick ve Hallstöm, diyabetli çocuğun diğerlerinden “farklı” olduğunu düşündüren boyutun, “diyabete ilişkin rutin uygulamalar” olduğunu dile getirmektedir. Kanımızca bu yeterli bir açıklama sağlamamaktadır. Çünkü diyabet odağında düşündüğümüz zaman, tıbbi olarak tanımlanan patoloji (Diabetes Mellitus) ile bu patolojinin hasta olarak tanımlananlara atfettiği rol (şeker hastalığı) arasındaki ilişki daha detaylı analiz edilmelidir. Hasta olarak tanımlananlara atfedilen rol genel olarak iki biçimde vücut bulabilir. Birincisi diyabetli çocuk hastalığı, olağan toplumsal rollerden bir kaçış olarak kullanabilir. Çocukların gelişimsel dönem özellikleri göz önünde bulundurulduğunda bu kaçısın olası ve normal olduğu söylenebilir. İkincisi, hasta olarak tanımlananlara atfedilen roller, diyabetli çocukların yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Bu durumu en iyi özetler açıklama Diyarbakır örnekleminde yer alan 16 yaşındaki çocuğun ifadeleridir: “ Bir keresinde dolmuştayken, akrabamızın biri bana yer vermeye kalktı.

Adam altmış yaşında. Gel sen otur, sen hastasın, ayakta durmamam lazım dedi.

Moralim çok bozuldu. Ben normalim sadece iğne yapıyorum”.

Bu nedenle herhangi bir hastalığın patolojik boyutu dışında psikolojik ve sosyolojik olarak üretilen çıktılarının da göz önünde bulundurulması, mesleki çalışmanın yapılmasında sosyal hizmet uzmanlarının işini kolaylaştırıcı etki yapabilir. Çünkü sistemler arasındaki ilişkinin analizinde, arka planda yer alan toplumsal örüntülerin göz önünde bulundurulması elzemdir. Patolojik bir hastalığa yüklenen anlamın (hem aile hem de birey tarafından) bireylerin yaşam kalitesini etkilediği gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

Duyan’ın aktardığına göre (1996:74) sosyal hizmet uygulamasında hizmet akışı şu şekilde gerçekleşmektedir: Havale, Gözlem, Bilgi Toplama, Sorunu Belirleme, Plan Hazırlama, Hizmetin Verilmesi, İzleme, Değerlendirme, Planı Tekrar Gözden Geçirme ve Çalışmayı Sonlandırma.

Sosyal hizmet uzmanları yukarıdaki hizmet akışı çerçevesinde diyabetli bireylerle mikro düzeyde çalışma yapabileceği gibi ailelerle de çalışma yapabilir. Buna göre diyabet yönetiminde sosyal hizmet uygulamaları tanımlanırken, klinik düzey ve toplumsal düzey olmak üzere iki ana sınıflandırma yapılabilir. Klinik düzey sosyal hizmet uygulamalarında odak hasta birey, aile ve sosyal çevredir. Hasta bireyle çalışmanın;

vizitleri, klinikte bireyle çalışmayı, grup çalışmalarını, ev ziyaretlerini, okul görüşmesini, sosyal etkinlikleri (spor, gezi vb.) ve taburcu sonrası izlemeyi kapsadığı belirtilebilir. Hastanın ailesiyle çalışma ise; aile üyeleri ile görüşme, grup çalışmalarını ve ev ziyaretlerini içerir. Sosyal hizmet uzmanlarının diyabete ilişkin makro düzey uygulamalarında ise, diyabet gibi kronik hastalıkların yaygınlaşmasına neden olan risk faktörleri konusunda toplumu bilinçlendirme çalışması önem kazanmaktadır.

McLeroy ve diğerlerine göre (1988’den akt. Ayalon ve diğ., 2008) diyabetli bireylerin yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için sosyal hizmet uzmanları, ekolojik perspektiften yola çıkarak bireyleri sosyal ve tıbbi bağlam içinde değerlendirmelidir. Buna göre bu araştırmada tıbbi bağlamların hastalık özellikleri olduğu, sosyal bağlamların ise sosyo-demografik özellikler ve aile işlevselliği olduğu söylenebilir.

Sonuç olarak sosyal hizmet uzmanlarının; mikro, mezzo ve makro uygulama çerçeveleri ile diyabetli çocukların ve ailelerinin tedaviye uyumlarında engel teşkil eden sorunların çözümlenmesinde ve bireylerin yaşam kalitesinin artırılmasında aktif olarak kullanacağı bilimsel bilgi, yöntem ve tekniklerine sahip olduğu vurgulanmalıdır. Sosyal hizmet bilgisi ve teknikleri, diyabetli çocukların sağlıklarının iyileştirilmesi noktasında sağaltım ekibinin bir parçası olmayı zorunlu kılmaktadır. DeCoster’ın da (2001) ifade ettiği gibi sosyal hizmet uzmanlarının birey, grup ve ailelerle çalışma noktasındaki yetkinlikleri ve davranışçı ve ekolojik yaklaşım konusundaki bilgileri, diyabetli birey ve ailelerle çalışma yaparken kolaylık sağlayıcı özelliklerdir.