• Sonuç bulunamadı

Derecelendirme ilkeleri genel olarak iyi bir derecelendirme modeli için temel gereksinimler olarak değerlendirmelidir. Bu ilkeler veya gereksinimler teorik olarak, uygulama sonuçlarıyla, Basel Komitesi’nin mevcut yayınlarıyla veya doğrudan uygulayıcıların deneyimleri ile “Genel Kabul Görmüş Derecelendirme Prensipleri”dir.

Bu prensipler aşağıda 7 ana başlık altında özetlenmiştir (Krahnen ve Weber, 2000: 8-15).

2.1.Kapsamlılık İlkesi

Bir finans kuruluşuna ait kredi risk derecelendirme modeli tüm geçmiş, mevcut ve potansiyel müşteri portföyünü derecelendirme potansiyeline sahip olmalıdır. Böyle bir durum, derecelendirilecek potansiyel işletmelerin tanımlanmasını gerektirir. Yani, kredi derecelendirme modeli bankanın olası müşteri portföyünü tümüyle kapsamalı, sadece derecelendirme modelinin kullanıldığı andaki ihtiyaçları karşılamakla sınırlı kalmamalıdır. Elbette, genel yaklaşımı ifade eden ve uygulanması kolay olmayan bu ilkenin modelin başarısında önemli bir faktör olduğu unutulmamalı ve aynı zamanda

48 derecelendirme modelinin duyulan ihtiyaca göre geliştirilebilirlik özelliğine sahip olması gerekmektedir.

2.2.Bütünlük İlkesi

Bir bankanın kredi derecelendirme modeli mevcut müşterilerini derecelendirmesi yanında, banka portföyünde bulunan müşterilerini derecelendirmeye devam etmelidir.

Bu ilkenin önemi özellikle derecelendirme modelinin veri setinin güncellenmesi ve bu veri setinin kullanım testi için kullanılan “doğrulama veri setleri” olarak kullanılması açısından çok önemlidir. Bütünlük ilkesinin uygulaması hem niceliksel verilerin hem de doğrudan görüşmeler ve/veya araştırmalarla elde edilecek verilere ulaşım zorlukları içerdiği için, banka derecelendirme politikaları gereği genellikle kredi talebinde bulunan işletmeler derecelendirmeye tabi tutulmaktadır. Fakat bu ilkenin uygulanması, kredi derecelendirme modelinin sadece kredi talebi sırasında önemli bir karar aracı olarak kullanılmasının yanında, kredilerin kullanımı sonrasında “erken uyarı” aracı olarak kullanılmasını da beraberinde getirecektir.

2.3.Derecelendirme Modelinin Farklılığı/Çeşitliliği

Bütünlük ilkesi derecelendirme sisteminin, farklı sektör, büyüklük vb. benzer kriterlere göre ayrışan işletmelerin tümünü derecelendirme özelliklerine sahip olan farklı derecelendirme yöntemlerine ve çeşitliliğine sahip olmasını ifade etmektedir.

2.4.Derecelendirme Modelinin Güvenilirliği

Bir derecelendirme modeli mutlak şekilde güvenilir olmalıdır. Örneğin, bir işletmeye ilişkin gerçek temerrüde düşme olasılığı belli iken, derecelendirme modelinin de işletmeye ilişkin kredi değerliliğinde önemli bir değişiklik yoksa derecelendirmeyi

49 yapan kişi ve zamandan bağımsız olarak benzer sonuçları vermesi gerekir. Bu ilke temel olarak kullanılan derecelendirme modelinin başarısını belirleyen temel ilkelerden birisidir.

2.5.Kullanım Testi (Back-Testing) İlkesi

Derecelendirme modeli ile tahmin edilmiş “temerrüt olasılığı” gerçekleşmiş “temerrüt olasılığı” oranlarından önemli derecede farklılık göstermemelidir. Çok basit şekliyle kullanım testi ilkesi beklenen ile gerçekleşenin örtüşmesini ifade etmektedir. Başarılı bir işletmeyi başarısız ya da tam tersi durumda ortaya koyma gücü derecelendirme modelinin tahmin gücünü ortaya koymaktadır. Kullanılan bir derecelendirme modelinin tahmin gücü iyi bir doğrulama veri seti ile ortaya çıkar. Bu noktada temel sorun, hem kredi fiyatları hem de temerrüde düşmüş işletmelere ilişkin veri setinin yetersizliğidir.

2.6.İç Kontrol ve İzleme İlkesi

Bir derecelendirme modeli kullanım süresi içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlara göre geliştirilmelidir. Bu ihtiyaç kullanım testleri ve kredi yönetim değerlendirmelerine göre ortaya çıkabilir. Kredi derecelendirme modelinde, kullanım testinin sonuçlarına göre değişiklik ihtiyacı ortaya çıkabileceği gibi, kredi değerliliklerine bağlı kriterlerin değişimine bağlı olarak kullanım testi sonuçları beklemeden de değişiklik yapılabilir.

Kredi derecelendirme modelinde yapılacak değişiklikler, yeni modele ilişkin kullanım özellikleri nedeniyle ortaya çıkacak olan personel eğitimi, yeniden yapılaması gereken kullanım testi maliyetleri nedeniyle detaylı olarak değerlendirilmesi gereken bir karar sürecidir. Çünkü kimi zaman derecelendirme modelinde yapılacak bir değişikliğin ortaya çıkaracağı faydayı belirlemek de zor olabilir.

50 Derecelendirme modeli, kredi uzmanının değerlendirmesi ve sistematik sapmaların tespit edilebilmesi için kuruluşun iç kontrol uzmanlarınca sürekli ve rassal kontrollerle incelenmelidir. Bu kredi derecelendirme modelinin kalitesini ve başarısını sürdürme açısından kritik öneme sahiptir.

2.7.Dış Kontrol İlkesi

Kullanılan derecelendirme modeli bağımsız uzmanların kontrolüne sürekli ve/veya rassal olarak açık olmalıdır. Bu ilke derecelendirme kullanıcılarının modele olan güvenirliğini sağlayan temel ilkedir. Bu aynı zamanda, derecelendirme modelinin tarafsızlık veya bağımsızlığı konusunda ortaya çıkabilecek kuşkuları da ortadan kaldırması açısından da önemlidir.

3.KREDİ DERECELENDİRMENİN KULLANIMI ve FAYDALARI

Bankalar açısından kredi derecelendirme modelinin kredi ve risk yönetimi aracıdır.

Kredi derecelendirmesi, geleneksel değerlendirme yöntemlerine göre daha hızlı ve daha az maliyetlidir. Kredi derecelendirme modellerini kullanan kredi değerlendiricilerinin kredi raporlarını ve finansal tabloları incelemek zorunda olmamaları sayesinde, her bir kredi değerlendirmesi için harcanan zamanda ve dolayısıyla operasyonel maliyetlerde önemli düşüşler olacaktır.

Bankaların temel işlevi olan kredi operasyonlarında temel amaç mümkün olduğunca müşteri kazanarak ürün satmak ve sonucunda kar etmektir. Bu nedenle kredi karar sürecinin hızlandırılması, kredi riskinin iyi yönetilerek batık kredi oranının azaltılması yüksek karlılık hedefi açısından çok önemlidir. Yüksek karlılık hedefine ulaşabilmesi, doğru yönlendirmeyi yapan, iyi kararlar üreden kredi derecelendirme modelinin belirlenmesi ve uygulanması ile mümkündür (Kocameşe,2006: 74).

51 Almanya’da 1996’da uygulanmaya başlanan derecelendirme modelleri konusunda 1999 yılında 3 yıl gibi kısa bir süre içerisinde derecelendirme modellerinin bankaların kredi operasyonlarında önemli olumlu değişiklikler yarattığını göstermektedir. Araştırma sonuçlarına göre kredi süreci yeniden düzenlendiği için kredi başvuruları %22 oranında artmış, risk bazlı değerlendirme nedeniyle ret oranlarında %45 azalma olmuş, derecelendirme modellerinin kullanımıyla temerrüt oranlarında %35 azalmış ve sonuç olarak karlılık oranlarında %45 artış ortaya çıkmıştır (Güllich, 2000: 4-5).

Kredi derecelendirme, kredi riskinin ölçülmesi ve yönetilmesi için bankalara etkin bir araç sağlar. Bankalar, kredi değerliliğinin tespitinde dikkate alacakları değerlendirme kriterlerine göre kredi derecelendirme notu verecekleri firmaların risk seviyelerini de ölçmüş olacaklardır. Firmanın risk düzeyinin belirlenmesi, kredinin kullandırımı kadar hangi şartlarla kullandırılacağı konusunda da karar alınmasında yardımcı olur.

Geleneksel kredilendirme değerlendirme yöntemlerinde amaç iyi kredi vermektir. Bu amaçla kredi talebi konusunda uzmanlaşmış personel tarafından değerlendirilerek, sonuç olumlu ise kredi gerekli teminatlarla kullandırılır. Söz konusu yöntemler risk bazlı olmadığı için kredi fiyatlaması maliyet + kar marjı yöntemi ile yapılır. Basel-II ile birlikte “iyi kredi”nin sübjektif yöntemlerle belirlenmesi sürecinden, kredinin risk bazında çeşitlendirildiği ve buna göre fiyatlama yapıldığı bir dönem başlamıştır. Yeni yaklaşımda “iyi” veya “kötü” kredi değil, “riskli” veya “az riskli” kredi vardır, bir kredinin riskli olması onun “kötü” olduğu anlamına gelmez, önemli olan kredinin riskinin iyi analiz edilmesi ve doğru fiyatlanmasıdır. Basel-II çerçevesinde risklerin bankalarca daha iyi ölçülebilmesinin, riske dayalı fiyatlamayı da beraberinde getirmesi beklenmektedir. Riske dayalı fiyatlama, bankanın fiyatı aldığı riske göre belirlemesi, daha çok risk aldığı ürünleri daha pahalıya satarken, daha düşük riskli ürünleri daha ucuza satması olarak yorumlanabilir (TBB, 2004:10-12).

Risk bazlı kredi fiyatlamasında kredinin fiyatı olan faizin içinde fon maliyeti + operasyonel giderler + kar marjı gibi maliyetlerin yanında risk primi de vardır. Bankalar

52 nakit karşılıklı kredilerde olduğu gibi sıfır riskli kredilere daha düşük faiz, riskli görülen firmalara kullandırılan kredilere ise daha yüksek faiz talep etmelidir. Kredi derecelendirme modeli firmanın riskliliğini ölçtüğüne göre kredinin fiyatlaması açısından da bir ışık tutacaktır.

Basel-II çerçevesinde risklerin bankalarca daha iyi ölçülebilmesinin, riske dayalı fiyatlamayı da beraberinde getirmesi beklenmektedir. Riske dayalı fiyatlama, bankanın fiyatı aldığı riske göre belirlemesi, daha çok risk aldığı ürünleri daha pahalıya satarken, daha düşük riskli ürünleri daha ucuza satması olarak yorumlanabilir.

Kredi verilen firmanın derecelendirme notu düştükçe banka hem daha çok risk alacak, hem de karşılık olarak daha çok sermaye tutacak ve dolayısıyla daha çok kaynağını getiriden mahrum bırakacaktır. Bu nedenle krediler bankalara farklı maliyetler yükleyecektir. Dolayısıyla bu farklı maliyetler kredi fiyatının da farklılaşmasına neden olacaktır.