• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM:

2.1.2. Korku Sinemasının Özellikleri ve Anlatım Yapısı

Korku sinemasının temel malzemesi korku ve kaygıdır. Bu korkular insanoğlunun ilk varolduğu günden beri değişerek çeşitlenmiştir. Bu malzeme hiçbir zaman ortadan kalkmadığı için korku sineması da çeşitlenerek artmıştır. Korku kavramı belli açılardan benzerlik gösterse de her ülkenin kendi kültürüne özgü korkuları, batıl inançları, dinlerine bağlı, kötüye dalalet eden inanışları vardır. Bu nedenle korku türü, hangi ülkede doğduğuna bakılmaksızın yoluna devam etmiştir. Türlerin Hollywood kaynaklı olmasının yanı sıra İtalyan Korku Sineması, Japon Korku Sineması ve Alman Korku Sineması kendi kültürel kodları ile kendi kültürlerine has korkuları beyaz perdeye yansıtmıştır.

Tür filmlerinin en önemli özeliklerinden biri olan ticari olma kıstasını en iyi karşılayan tür korku sineması olmuştur. Geçmişten günümüze kadar olan sinema türlerine bakıldığında, popülerliğini yitirmeyen, her daim seyirci bulan ve sürekli olarak kendini yenileyen tek türün korku türü olduğu görülecektir. Bu durum korku sineması için bir dezavantajı da beraberinde getirmiştir. Krizlerden etkilenmeden yoluna devam etme çabası, türün kriz dönemlerinde düşük bütçe ile filmlerin üretiminin devam etmesine neden olmuştur. Bu da kalite anlamında bir düşüşe neden olmuştur ki, zaten pek değer görülmeyen tür sineması için de olumsuz bir hava yaratmıştır.

Popülerliğinin yanında korku sineması, en çok eleştiren türler arasında da yer almaktadır. Bunun en temel sebebi içermiş olduğu şiddet unsurudur. Şiddet pek çok filmde seyirci karşısına çıksa da, en büyük etkiyi korku sinemasında bulmuştur. Şiddet diğer türlerde belirleyici bir unsur olmazken, korku türündeki filmlerin temel yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. Bu nedenle özellikle ebeveynler tarafından çocukların kötü etkilenebileceği düşüncesiyle tepki toplamıştır.

Türlerin melezleşmesi nedeniyle tür filmlerinin tanımlamasında karşılaşılan zorluk, korku filmi için ayrı bir önem taşımaktadır. Korku filmleri için kullanılan çok farklı ifadeler ile kendisine en yakın tür olan bilimkurgu filmleri arasındaki benzerliği sebebi ile hangi filmin korku filmi olduğu hangisinin bilim kurgu olduğu ya da gerilim filmlerinin korku türüne girip girmediği tartışma konusudur.

Bruce F. Kawin korku filmi ilk bilim kurgu filmini şu şekilde ayırt etmektedir. “Korku filmine, dehşetengiz bir şey görüp korkma beklentisiyle, bilim kurmaca filmine ise, düş gücümü yeni olasılıklarla genişletebilir diye, daha önce hiç düşünmediğim ilginç bir şeyi görme beklentisi ile giderdim” demektedir.140

Korku filmlerinin kullandığı temel malzemelere bakıldığında, hemen hemen tüm korkuların sonunda gelip, insanoğlunun çözüm bulamadığı, tam anlamı ile de anlamlandırmadığı tarih boyunca en büyük korkusu olan, ölüm korkusuna dayanmaktadır. Bu korkular nedeni ile “lanetlenme, şeytan tarafından ele geçirilme, yaşlılık, ölüm kısacası yaşamın karanlık yarısına ilişkin insani korkular”141 sinemanın üzerinde durduğu konular olmuştur.

“Hollywood sinemasında korku türünün sıçrama yaptığı otuzların, ellilerin ve yetmişlerin ortak özelliğine bakıldığında, bu tarihsel dönüm noktalarında bir felç olmuşluk, çaresizlik ve kırılganlık hissinin egemen olduğu görülmektedir.”142

Robin Wood’a göre 1970’ler, türün daha korkunçlaştığı, daha fazla şiddete yöneldiği, daha iğrençleştiği bir dönem olmasına karşın, Amerikan korku sinemanın Altın Çağıdır.143

140

Bruce F. Kawin, Children of the Light, Film Genre Reader, (Ed. Barry Keith Grant), University of Texas Pres, Austin, 1986, s.243’den Akt. Abisel, a.g.e., s.129

141

Carlos Clarens, Horror Movies: An Illustrated Survey, Londan, Seker and Warburg, 1968’den Akt. Abisel, a.g.e., s.121

142

Noel Carroll, Nightmare and the Horror Film: The Symbolic Biology of Fantastic Beings, Film Quarterly, Vol 19, No: 3, Berkley University of California Pres, Spring, 1981 s.16’dan Akt. Abisel,

Korku sinemasının, diğer tür filmlerinde olduğu gibi, sık sık tekrarlanan pek çok öğesi vardır. Öykü, anlatım tarzı, kullanılan teknik özellikler, karakter tipleri, kullanılan mekânlar, çatışmanın ortaya çıkışı ve çözüm yöntemlerinin yanında, ikonografik anlatımda kullanılan ikonlar hemen hemen her korku filminde benzerlik göstermektedir. Bu tekrarlamalar, hem garanti bir seyirci anlamında gelirken hem de bu seyirci ile film arasındaki gizli bir sözleşme niteliği taşımaktadır.

John Cawelti de bu benzer ama farklı olma çabasını, türün “gelenek” ve “buluşlar” olarak iki öğeyi barındırdığını söylemektedir.

“Gelenekler hem yaratıcı için hem de seyirci tarafından önceden bilinen öğelerdir – gelenekler gözde entrikalar, klişeleşmiş karakterler, kabul edilmiş düşünceler, genel olarak bilinen metaforlar ve diğer bilimsel araçlar, vs. gibi şeylerden oluşmaktadır. Diğer yandan buluşlar yaratıcı tarafından daha önce görülmemiş bir biçimde tahayyül edilen, yeni tür karakterler, düşünceler ya da dilbilimsel formlar gibi öğelerdir.”144

Bu karşılıklı uylaşım, yani seyircinin talep etmesi, yönetmenin buna göre film üretmesi ya da yönetmenin yapması seyircinin de bunu beğenmesi döngüsel bir sürece karşılık gelmektedir. Cawelti’nin saptamasından yola çıkarak, gelenekler sıklıkla tekrarlanan öğeleri içerir ki bunlar seyirci tarafından kabul görmüş, beğenilmiş ve tekrarından rahatsız olunmayacak hatta belki de, olmazsa tür seyircisi tarafından beğenilmeyecek ve kabul edilmeyecek öğeleri içerirken, buluşlar benzer filmleri izleyen seyircinin aynı filmi tekrar izlemesini sağlayacak yegâne öğeyi oluşturmaktadır. Nitekim bu buluşlar, seyirci tarafından beğenildiğinde, türün daha sonraki örneklerine referans oluşturduğunda ve sıklıkla tekrarlandığında buluşlarda geleneklere dönüşecek ve yerini yeni buluşlara bırakacaktır. Sonuç olarak bakıldığında, “gelenekler” de önceden birer “buluş”tu. Andrew’un da, türlerin belirli bir etkileşim süreci içinde, kendi tüketimleri için uygun seyirciyi inşa ettiklerini,

143

Robin Wood, Hollywood From Vietman to Reagan, Columbia University Press, New York, 1986, s.70

144

Arthur Asa Berger, Signs in Contemporary Culture, New York, Longman, 1984, s. 85’den akt. Özden, a.g.e., s.199

önce bir arzu oluşturup sonra da bunu tatmin ettiklerini söylemektedir.145 Bu da daha önce söz edilen döngüsel süreci ifade etmektedir.

Gelenek ve buluşlara örnek vermek gerekirse, Şeytan (The Exorcist, William Friedkin, 1973) filminde içine şeytan girmiş olan kadın karakter Regan’ın başının 360 derece dönmesi ya da Sapık (Psycho, Alfred Hitchock, 1960) filmindeki Marion’un Norman Bates tarafından banyoda defalarca bıçaklanarak öldürülmesi, izleyicide dehşet, şaşkınlık ve korku yaratmıştır. Çünkü daha önce böyle bir şey ile karşılaşmamışlardır. Sapık filminde bıçağın kadının bedenine girdiği hiç görülmese de, yarattığı etki, onu filmin en etkileyici sahnesi olma unvanını kazandırmıştır. Ancak bunlar tekrarlanmaya başladığında artık türün vazgeçilmezleri halini almıştır. Günümüzde bıçağın insanın etine girmesi değil, daha kanlı, daha şiddetli işkenceye dönen görüntüler daha fazla ilgi görmektedir.

İlk dönem korku filmleri ile son yıllarda çekilen korku filmlerine bakıldığında, seyirciyi inandırmak, onlara görmedikleri bir şeyi göstermek giderek zorlaşmaktadır. Teknolojik gelişmeler yeni teknikler konusunda oldukça elverişli olsa da, korku filmleri giderek daha kanlı, daha vahşi olmaktadır. Ancak ilk korku filminden bu yana bakıldığında, kamera kullanımı, ışık kullanımı, seçilen mekânlar, sesin gelmesi ile ses unsurunun kullanımı korku filmlerinin gelişimi rahatlıkla incelenebilmektedir.

Kamera kullanımından söz edildiğinde korku sineması için büyük önem taşıyan Dışavurumcu Alman sinemasının eğik kamera açıları önemli bir yere sahiptir. Korku filmleri kahramanlarının karmaşık duygularını, tekinsiz ortamı anlatmak için kullanılan bu kamera açıları, korku filmlerine önemli katkılar sağlamıştır. Bunun yanında, korku filmlerinde kullanılan yakın çekimler de,

145

Dunley Andrew, Concepts of Film Theory, Oxford University Pres, New York, 1984, s.110- 111’den aktaran Abisel, a.g.e., s.26

Eğik (dutch) Açı: Çılgınca eğilmenmiş bir kamera açısıdır; bundan kameranın düşey ekseni konunun düzey ekseni ile açıklanmaktadır. Detaylı bilgi için bkz. Josept V. Macselli, Sinemanın 5 Temel Öğesi, Çev. Hakan Gür, İmge Kitapevi, İstanbul, 2002, s.49–51

seyircinin, kahramanın çevresindeki ortamı görmemesi ve her hangi bir yerden gelecek tehlikeyi onunla beraber görmesi, kahraman ile özdeşleşen seyircinin de aynı şekilde korkmasını sağlamaktadır. Bu çekimler genellikle kahramanın gözü ile değil, kahraman ile kameranın karşılıklı olduğu, kahramanın kameranın üzerine doğru yürüdüğü çekimler olmaktadır. Böylece, kahraman dehşetli bir şey gördüğünde ve seyirci henüz bunu görmediğinde, merak duygusu ile korku birbirine karışmakta ve seyirciyi daha fazla etkilemektedir. Bunun yanında, seyircinin tehlikeyi kahramanın görmediği bir açıdan görmesi, olacakları tahmin etmesi ve kahramanın bunu ısrarla fark etmemesi, seyircinin heyecanını doruk noktasına taşımaktadır.

Korku türü, Alman Dışavurumcu Sinemasından ödünç aldığı aydınlatma tekniği ile de korku türünü farklı bir boyuta taşımıştır. Dışavurumcu sinemaya özgü aydınlatma yöntemi ile daha korkutucu, daha kasvetli ortamların yaratılması mümkün olmuştur. Uzayan gölgeler, duvara yansıyan ışıklar korku sinemasının korkutucu ortamını hazırlamaktadır. Korku filminin karanlık olması ne kadar önemli ise, kameranın görüntü alabilmesi için de ışık o denli önemlidir. Bunun için hem ortamı karanlık yapmak, hem de kamera için gerekli olan ışık miktarını sağlamak, korku sineması için oldukça önemli bir noktadır. Işık-gölge oranının çok iyi dengelenmesi gerekmektedir.

Korku filmlerinde kullanılan mekânlar düşünüldüğünde, genellikle aydınlık, günlük güneşlik gibi görünen hava, bir süre sonra yerini karanlığa ya da geceye bırakmaktadır. Daha önce bahsedildiği gibi, insanoğlu karanlıkta görme gibi bir yeteneğe sahip değildir. Görmemek ise, korkmanın temeldeki en önemli dayanak noktasını oluşturur. Bu nedenle, korku filmleri bu dayanak noktasından hareketle, seyirciyi korkutmayı ve heyecanlandırmayı hedeflemektedir. Korku filmlerindeki bu değişikliği Abisel şu sözler ile ifade etmektedir:

“Tehlikenin ilk işaretleri alındıktan sonra, belirli bir “kapalılık/yalıtılmışlık” duygusu yaratmak zorunludur. Gündüz çekimleri yerin i geceye, dış mekânlar iç mekânlara, odalara, bodrumlara, mahzenlere bırakacak;

ormanın ağaçları iyice sıklaşacak, kamera gökyüzünü görüntülemez olacaktır” 146 demektedir.

Bunun dışında kullanılan mekânlara bakıldığında, normal hayatta bile insanı korkutan mekânlar, mezarlıklar, ışıksız ortamlar, küçük çocukların korktuğu bodrum katları, tavan araları, merdiven boşlukları, yüksek binalar, büyük yapılar, ıssız sokaklar ya da terk edilmiş evler korku filmlerinin mekânlarını olmuştur.

Korku filmlerinin bu kadar korkutucu olması için kullanılan diğer bir öğe ise, ses unsurudur. Ses unsurunun gelmesi, tüm film türleri için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ses unsuru korku filmlerinin de altın çağına ulaşmasına yardımcı olmuştur. Sinemada kullanılan sesler, doğal sesler, diyaloglar ve müzik olarak üçe ayrılabilir. Doğal sesler, özellikle korku sinemasında sıklıkla kullanılan, kapı gıcırtısı, rüzgâr uğultusu, tıkırtı, ayak sesleri gibi günlük hayatımızda karşılaştığımız seslerdir. Diyaloglar, filmlerdeki karakterlerin konuşmaları iken, müzik de, özellikle adını verdiği müzikal türü için önemli bir yer tutmaktadır. Müzik normalde korkutucu bir unsur gibi düşünülmese de, korku filmlerinde kullanıldığında, tehlikenin yaklaştığının bir habercisi niteliğinde olduğunda heyecanın doruk noktasına taşınmasına büyük katkıları olmaktadır.

Teknolojik gelişmelerin sinema filmlerine katkılarından biri de gelişmiş kurgu teknolojisidir. Melies’in tesadüf eseri bulduğu otobüsün yerine cenaze arabasını bindirme numarasının ardından çok şeyler değişmiştir. Nitekim teknolojik gelişmelerin en çok kullanıldığı tür hiç kuşkusuz bilim kurgu sinemasıdır. Ancak korku sineması da teknolojik gelişmelerden nasibini almıştır. Özellikle ölüm sahnelerindeki gerçekçilik, sinema seyircisi için daha farklı bir haz unsuru olmaktadır. Son dönem filmlerinden Son Durak serisi, Testere serisi ve Otel serisi filmleri şiddeti son noktaya taşımakta, ölüm yöntemleri açısından gösterdikleri yaratıcılık ile birbirleri ile kıyasıya rekabet etmektedirler.

146

Korku sinemasının anlatım yapısına bakıldığında tür sinemasının anlatım yapısının, korku sinemasına da bire bir uyduğu söylenebilir. Schatz’ın belirlediği anlatım yapısına benzer bir şekilde Correll’de “Keşfetme Entrikası” olarak adlandırdığı korku filmlerine özgü bir anlatım yapısı oluşturmuştur. Keşfetme Entrikası’na göre korku filmleri temelde dört aşamaya sahiptir. Buna göre;

“İlki başlangıçtır; canavarın varlığı tanıtılır… İkincisinde, canavarın varlığı bir kişi ya da grup tarafından keşfedilir ama şu ya da bu nedenden ötürü canavarın varlığı ya da devam etmekte olan varlığı ya da tehdit edici durum yetkililer tarafından kabul edilmez. Bu yüzden Keşfetme Entrikası hemen sonraki kanıtlama aşamasına geçer… Kanıtlamadaki tereddütlerden sonra, Keşfetme Entrikası canavar karşılamada doruk noktasına yükselir.”147

Bir formül niteliğinde olan bu entrika yapısı, hem film çözümlemesinde kullanılabilecek bir yöntem iken, diğer taraftan senaryo yazarları için de bir çıkış noktası niteliğindedir.

Sonuç olarak, tür filmlerinin popülerliğinin büyük ölçüde korku türüne bağlı olduğunun söylenmesi yanlış olmayacaktır. Korku filmleri ile dikkate alınmaya, eleştirilmeye başlayan tür filmleri, farklı kuramsal yaklaşımların ve bilim dallarının sinema eleştirisinde kullanılmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan biri olan feminist film kuramı ise, özellikle korku filmlerini ve korku filmlerindeki kadının konumunu inceleme alanı içine almıştır. Feminist hareket ile birlikte korku sinemasında kadının konumu da değişmiş, daha fazla şiddete maruz kalan ve cinselliğinin bastırılmasını gerektiren imalar kadınlar yer almaya başlamıştır.

147

Noel Correll, Theorizing the Moving Image, New York, Cambrige University Press, 1996, s.23’den akt. Özden, a.g.e., s.241

2.1.3. Korku Sinemasının Tarihsel Gelişiminde Kadının Değişen