• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II : KOMÜNİZM DÖNEMİNDE BULGARİSTAN’DA TÜRK VE

2.1. Komünist İdeoloji

Bu ideoloji diyalektik materyalizme dayanan ‘’İlah’’ kavramını reddeden her şeyin maddeden var olduğu tezini ileri süren Marksist teoriye dayanmaktadır. Karl Marks, bu teoride sınıf çatışmasını ve sömürü yaklaşımını ön plana almaktadır. Marks,

‘’Uluslararası İlişkiler’’ kavramını ise üretim araçları ve sınıfsal ilişkiler bağlamında

değerlenmektedir. Marks ve Engels emperyalizm olgusunu ise ‘’sömürü‘’ kapsamında metropol ve uydu ilişkisi bağlamında işlediği görülmektedir.113

Marks, (komünü) yani toplumu ele alırken üretim ilişkilerini ideoloji ile yakından ilişkilendirmektedir. Marks ve Engels endüstri devrimini çok iyi gözlemlediği bir ortamda üretim araçları ve doğal kaynaklar arasındaki ilişkiyi ortaya koymuşlardır. Marksist sistemde tarihsel bakış sınırlandırılırken toplumsal sınıf çatışmalarının her dönemde özenle üzerinde durulduğu gözlenmektedir. Bu ideolojide belirtilen sınıf çatışmasının nelerden kaynaklandığı ve bu çatışmanın nasıl devam edeceği üzerine Barbara Jelavich şunları aktarmaktadır:

‘’ Tarihin her döneminde ekonomik zemin ya da altyapı

belirlenmiş bir üst yapı içerisine oturur. Bu yapının içerisinde dönem için uygun olan sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik kurumlar mevcuttur. Bunlar sabit bir şekilde kalma eğilimindedir ya da çok yavaş bir şekilde değişir. Ancak ekonomik esaslar yeni üretim araçları ya da doğal kaynakların daha iyi kullanılması ile değişime uğradıklarından üst yapı bu gelişmelerin arkasında kalır. İşte bu uyumsuzluk ancak sınıf çatışması aracılığıyla düzeltilebilir. Bu teoriye göre, her dönemde bir sınıfın ir sınıfın zamanın ekonomik şartlarını en iyi bir şekilde kullanarak avantajlı olma ayrıcalığına ulaşır. Toplum üzerinde egemenlik kurar ve kendi istediği ölçülerde, kendi çıkarlarını temel aldığı devlet kurumları oluşturur. Eş zamanlı olarak sistem tarafından

113 Tayyar Arı, Marksist Teori, Uluslararası İlişkiler Kuramları I, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, Kasım, 2012, s.45

41

sömürüldüğünü ya da köleleştirildiğini düşünen bir rakip sınıf ortaya çıkar. Bir müddet sonra iki unsur şiddetli bir çatışma ortamına girer. İşte bu çatışma olayının kendisi yeni bir egemen sınıf, yeni bir tolum ve başka bir sınıf çatışmasını üretir. ‘’ 114

Bu bağlamda Marksist ideoloji; gerçek manada eşit ve adaletli bir sistem var oluncaya kadar sınıf çatışmalarının devam edeceğini ifade eder. Eğer işçi sınıfları hükümetleri kontrol edebilir ve iktidarı ele geçirebilirlerse oluşan eşit şartlarla devlet kavramı gelecekte önemini yitirecektir

Karl Marks ve Engels ‘’Komünist Manifesto’’ içerisinde burjuvanın çevresindeki kırsal kesimi kendi kontrolüne aldığı sistemde, kırsal kesimin üretimle kentlere bağlandığı ve kırsal kesimin kentlerle beraber medenileştiğini ifade eder. Maria Todorova, ‘’Balkanları Tahayyül Etmek’’ isimli eserinde ‘‘Komünist Manifesto’dan’’ şu aktarmayı yapmaktadır:

‘’ Burjuvazi, kırsal alanları kentlerin egemenliği altına soktu. Çok büyük kentler yarattı, kent nüfusunu kır nüfusuna oranla çok fazla artırdı, böylece nüfusun önemli bir bölümünü kırsal hayatın budalalığından kurtardı. Tıpkı kırsal alanları kentlere bağımlı kıldığı gibi, barbar ve yarı barbar ülkeleri de uygar ülkelere, Doğu’yu Batı’ya bağımlı hale getirdi.’’ 115

Burada Marks ve Engels üretim araçları açısından sanayi devrimini önce gerçekleştirmiş başta Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerini kastederken ‘’Batı’’ kavramını kentlilik ile ilişkilendirmektedir. ‘’Doğu’’ kavramıyla üretimde geri kalmış toplulukları ve sembolik olarak ta Balkanlar ve diğer Asya ülkelerini işaret etmektedir. Kısaca gelişimi tamamlayan ‘’Batı’’ toplumu, ‘’Doğu’’ topluluklarını sömürge olarak kullanabilmesi durumu‘’Burjuvazi’’ kavramıyla özdeş düşmektedir. Marks ve Engels bu benzetmeyi mikro ve makro ölçeklerde de kullanılabilir kılmaktadır.

Metropol ve uydu ülke kavramları açısından meseleye bakacak olursak; Marks ve Engels’in düşünce sisteminde gelişimini tamamlayan ‘’Batı’’ metropol olarak

114 Barbara Jelavich, 20.Yüzyıl Balkan Tarihi, Küre Yayınları, (Çevirmen: Zehra Savan, Hatice Uğur), Nisan 2013, İstanbul, s.361-362

115 Maria Todorova, Balkanları Tahayyül Etmek, İletişim Yayınları, (Çevirmen: Dilek Şendil), İstanbul,2013, s.229

42

merkezde yer alırken ‘’Doğu’’ ise uydu olarak sömürge şeklinde örneklenebilir. Bu örneği Balkanlara uygulamaya çalışırsak : ‘’Merkez‘’ olarak avrasyacı tutum sergileyen SSCB ve çevresinde uydu devletlerin yer aldığı Balkan coğrafyası olarak sembolleştirilebilir. Soğuk Savaş esnasında SSCB ve Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ‘’Merkez‘’ ile ‘’Uydu’’ kavramlarına en uygun devletlerdir.

Komünist ideolojinin Rusya’da ayakta kalabilmesi ve öteki üzerinden yayılma alanı bulması çok da zor olmadı. Bu ideoloji kapitalizme karşı işçi sınıfını arkasına alan ve bu zıtlık üzerinden tabanını genişletebilen bir yapı oluşturdu. Komünist sistemin temelinde yer alan Marksist ideolojinin oluşmasında Marks’ı etkileyen düşünür ve yazarlar; David Ricardo, Adam Smith, John Stuart Mill yanı sıra Alman felsefecilerinden Hegel’i de unutmamak gerekmektedir. 116

2.1.2 Politika Aracı Olarak Komünist İdare

Balkanlar’da Soğuk Savaş öncesi Rusya’ya yakınlık duyan guruplar, ulusal ve liberal fikirlerin ön planda olmasına rağmen kendi ülkelerinin yönetimine girmeye çalışmaktaydılar. Dolayısıyla Komünist ideolojinin Balkanlarda zemin bulup gelişmesi Sovyetlerin bölgedeki aktif rolü ile anlaşılabilir. 117

Balkan devletlerin birçoğunda tarım ağırlıklı üretim mekanizması olmasıyla birlikte az sayıda sanayi tesisi bulunmaktaydı. Bu olağan durum toprak üzerinden atılımın yapılabileceği bir ortam sunuyordu. Sovyetlerin desteği ile başa gelen Komünist rejimler, toprakların devletleştirmesi metodu ile özel mülkiyetin olmadığı bir sistem üzerinde durmaktaydılar. Her sistem kendi içerisinde kendi burjuvasını oluşturmaktaydı. Komünist parti üyeleri, kendilerine verilen ayrıcalıklı özellikler sayesinde kendi burjuvalarını oluşturdular. Bu süreç içerisinde kendi sınıfını kuran komünist parti üyeleri siyaseten ve fikren Sovyetlere bağlı olarak bu ideolojiyi yaşatmak için tüm araçları kullanmakta ‘’Makyavelizm’’ düşüncesini aratmıyorlardı.118

116 Barbara Jelavich, 20.Yüzyıl Balkan Tarihi, Küre Yayınları, (Çeviren: Zehra Savan, Hatice Uğur), Nisan 2013, İstanbul, s.361

117 a.g.e., s. 359

43

Sonuç olarak II. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler, Balkanlar’da askeri varlık göstermekle birlikte kendilerine yakın yönetimlerin işbaşında olmasını destekleyen pozisyonda durmaktaydı. Fransız İhtilali sonrası oluşan liberal ortamın Balkanlara, Avrupa ve Amerika’da olduğundan daha farklı ve geç yansıması sosyalist ve komünist ideolojinin hızla yayılmasını kolaylaştırmıştır. Balkan coğrafyasındaki komünist yönetimler, konjonktür gereği tarihsel ve kültürel yakınlığın yanı sıra bölgede yaşanan siyasi olaylar neticesinde Sovyetler Birliği’nin birer politik aracına dönüşmüştür.

2.2 Jivkov Öncesi ‘’Komünist Dönem’’ Türk Azınlık & Türkiye – Bulgaristan