• Sonuç bulunamadı

Fizyokratların fikirleri Sanayi devrimi etkeniyle klasik düĢüncenin zeminini oluĢturmuĢtur. Klasik iktisatın en önemli temsilcisi olan Adam Smith‘in 1776 yılında hazırladığı ―Ulusların Zenginliği‖ çalıĢması iktisadi büyüme teorileri konusunda bir temel olarak görülmektedir. Adam Smith‘e göre bir ülkenin ekonomik anlamda büyümesinin yolu sermaye birikimi, teknoloji ve sosyal faktörlere bağlıdır. Ekonomik büyüme için sadece sermaye değil teknolojik geliĢme ve beĢeri sermaye de gerekmektedir. Smith bu görüĢü ile büyümenin dıĢ ticaret fazlası ile oluĢacağını savunan Merkantilistlere karĢı çıkmıĢtır. Aynı zamanda büyümenin tarımda emek ve

48 üretimle sağlanabileceğini savunan fizyokratların görüĢüne hizmet ve sanayi sektörlerini de eklemiĢtir. Smith‘e göre sermaye birikimini etkileyen faktörler arasında iĢ bölümü de bulunmaktadır. ĠĢ bölümü sayesinde iĢçi uzmanlaĢır ve sermaye birikimi vasıtası ile verimlilik artar dolayısıyla hasıla büyür ve piyasa geniĢler (Günsoy, 2013).

Klasik iktisatçılar fizyokratların doğal düzen anlayıĢına benzer olarak onun ikamesi adına görünmez el anlayıĢını benimsemiĢlerdir. Bu düĢünce topluluğunda herhangi bir üretim olmaksızın artan para miktarı ekonomik büyüme açısından olumlu karĢılanmamaktadır. Klasik iktisatçılara göre doğal kaynaklar için bedel ödenmesi gereksizdir. Bu toplulukta fizyokratların tek üretken sektörün tarım olduğunu düĢünmelerine karĢı çıkmıĢlardır (Ünsal, 2013)

Adam Smith ekonominin sürekli büyüyemeyeceğini, belirli bir noktada durgunluğun baĢlayacağını ileri sürmektedir. Fakat bu sürecin olmuĢuz bir durum olmadığını belirtmektedir. Doğa koĢulları bir ülkenin ekonomik anlamda büyümesinin önündeki en büyük engeldir. Durgunluk bu engelleyici faktörler sebebiyle baĢlamıĢ olsa da olumsuz bir durum olarak görülmemektedir. Ekonomik büyüme önündeki en büyük engel bireylerin güvenliği ve özel mülkiyet hukuku alanı dıĢına çıkan bir devlet müdahalesidir (Arslan, 2011).

Klasik iktisatçılardan Robert Malthus ise nüfus teorisini iktisadi büyüme için en önemli faktör olarak görmektedir. Malthus‘a göre giderek artan nüfus için besin madde üretimlerinin yetiĢememesi, toplumun en önemli fakirlik sebebidir. Dolayısı ile artan nüfus bir ekonominin büyümesinin önündeki en büyük engeldir. Çünkü nüfus artıĢı her herhangi bir önlem alınmadığı taktirde- geometrik bir Ģekilde artarken (1, 2, 4, 6, 8, …..), hasıla yani üretim aritmetik (1, 2, 3, 4, 5, 6, …..) bir artıĢ göstermektedir (Ünsal 2007). Bu iki artıĢ arasındaki fark belirli bir süre sonra uyumsuz bir Ģekilde açılacak ve ekonomik büyümeyi engelleyen faktör olacaktır.

David Ricardo‘ nun Klasik Büyüme Teorisinde ekonomik faaliyetlere; iĢçiler, kapitalistler ve toprak sahipleri katılmaktadır. Bu teoride büyümeyi belirleyen kısıt tarım sektöründeki azalan verimler kanunudur. Modele göre tüm ekonomi bu yasanın etkisi altındadır. Üretim hızının giderek azalması sonucunda zamanla toprak sahibi ve iĢ gücüne düĢen pay oransal olarak artacaktır. GiriĢimciye düĢen pay ise doğal olarak

49 düĢecektir. GiriĢimci uç bir durumda milli gelirden pay alamayacak ve bu durum yatırımların azalmasına ve ekonomik durgunluğa sebep olacaktır (Kaynak, 2011). Klasik iktisatçıların açtığı yolda ilerleyen diğer iktisatçılar büyümeyi azalan verimler yasayı ve üretim faktörleri ile açıklamaya çalıĢmıĢlarıdır (Arslan, 2011).

Klasik büyüme teorisinin varsayımlarını kısaca sayacak olursak; - Kâr, sermaye birikimini uyaran temek etkendir.

- Teknik anlamda değiĢim ve yenilik sanayi sektöründe daha hızlıdır.

- Tarım sektöründe teknoloji çok yavaĢtır. Ekilen alanın sınırlı olmasından kaynaklı azalan verimler yasası geçerlidir. Sanayi sektöründe teknolojinin ilerlemesi ile artıĢa geçen verim, tarım sektöründeki azalan verim durumunu aĢamadığından ekonominin tümü azalan verimler yasasında iĢlemektedir.

- Malthus‘un nüfus teorisi geçerli olduğundan ücretler kısa dönemde emek talebi ve arzı tarafından belirlenirken uzun dönem içinde asgari ücret seviyesinde sabittir.

- Ekonomi her zaman tam rekabet ve tam istihdam düzeyindedir (Acar, 2002).

Klasik iktisatçılar fizyokratların doğal düzen anlayıĢına benzer olarak onun ikamesi adına görünmez el anlayıĢını benimsemiĢlerdir. Bu düĢünce topluluğunda herhangi bir üretim olmaksızın artan para miktarı ekonomik büyüme açısından olumlu karĢılanmamaktadır. Klasik iktisatçılara göre doğal kaynaklar için bedel ödenmesi gereksizdir. Bu toplulukta fizyokratların tek üretken sektörün tarım olduğunu düĢünmelerine karĢı çıkmıĢlardır (Ünsal, 2013).

Bu ekolde bazı teoriler geliĢtirilmiĢtir. Bunlardan birisi de Adam Smith'in geliĢtirdiği Mutlak Üstünlükler Teorisi‘dir. Bu teoriye göre kaynak ve üretim kolaylığı açısından hangi üründe üstünlük sağlanıyorsa onun üretilmesi gerektiği ifade edilmiĢtir. Adam Smith uzmanlaĢmanın ve iĢi bölümlendirmenin verimliliği arttıracağını ifade etmiĢtir. David Ricardo ise KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler Teorisini ortaya atmıĢtır. Bu teoriye göre fayda ve kar ön plandadır. Hangi üründen daha fazla fayda kar ya da rant sağlanıyorsa onun üretilmesi gerektiği savunulmuĢtur. David Ricardo‘nun ortaya attığı bir diğer kavram ise Diferansiyel Rant‘tır Buna göre üretilen ürünün fiyatı ile son birimin değeri

50 üstündeki toprağın maliyeti arasındaki ranta Diferansiyel Rant adı verilmektedir. David Ricardo‘nun ortaya çıkardığı kavramlardan bir diğeri ise Ricardocu Denklik Teoremi‘dir. Buna göre cari dönemde yapılacak olan bir borçlanma ilerleyen dönemlerde vergi yoluyla finanse edilecektir. Bu yüzden klasik iktisatçılar borçlanmaya olumlu yaklaĢmazlar. David Ricardo‘ya göre Merkez Bankası'nın basacağı para miktarı toplam altın miktarı kadar olması gerekir. Buna ise nakit prensibi yaklaĢımı adı verilmektedir. John Baptiste Say ise mahreçler yasasını bir diğer ismi ile say kanununu ortaya çıkarmıĢtır. Buna göre her arz kendi talebini yaratacaktır (Bocutoğlu, 2003). Klasik iktisatçılarda klasik dikotomi ilkesinden bahsetmek gerekmektedir. Burada klasik iktisatçılar parasal ve reel unsurları birbirinden ayırmaktadır. Klasik iktisat teorisine göre para yansızdır yani para arzındaki herhangi bir artıĢ üretim ve istihdam gibi unsurları etkilemeyecektir. Burada paranın miktar teorisi ortaya çıkmaktadır. Ġlk olarak Irving Fisher'in miktar teorisinden bahsetmek gerekirse Fisher para arzının ön planda olduğu bu teoriyi ortaya atmıĢtır (Bilgili, 2013).

M.V=P.Y

Buna göre para yalnızca iĢlem amacıyla talep edilmektedir. M para arzını, V paranın dolaĢım hızını, P fiyatlar genel seviyesini, Y geliri temsil etmek üzere kısa dönemde para arzındaki herhangi bir artıĢın sadece fiyatlar genel seviyesindeki bir artıĢla sonuçlanacağını ifade eden bir teoridir. Burada kısa dönemde paranın dolaĢım hızı ve gelir değiĢmeyeceği için ekonomik büyüme hususunda para arzının arttırılmasının ancak fiyatlar genel seviyesi üzerinde etkili olacağı ve enflasyona sebep olacağı bu denklemde ifade edilmiĢtir. ikinci olarak Cambridge miktar teorisinden bahsetmek gerekirse bu teoride para talebi ön plandadır. Marshall ve Pigou'nun geliĢtirmiĢ olduğu bir teoridir. Cambridge Üniversitesi'nde geliĢtirilmiĢ olan bu teori paranın servet biriktirme ve iĢlem amaçlı elde tutulduğunu ifade etmektedir. Buna göre Marshall'ın k‘sı olarak ifade edilen ve paranın dolanım hızının tersine eĢit olan bir değiĢken denkleme eklenmiĢtir (Bocutoğlu, 2003).

M=k.P.Y k=1/V

51

Benzer Belgeler