• Sonuç bulunamadı

“KIZIL ÇARŞAF” İSİMLİ ÖYKÜLERİNDE DOĞU MOTİFLERİ

Belgede III. CİLT / VOLUME III / TOM III (sayfa 157-171)

ÖKSÜZ, Gamze TÜRKİYE/ТУРЦИЯ

ÖZET

19. yüzyılın ilk yarısında doğu, özellikle de Kafkasya, Rus yazarlarının ilgi odağı olmuştur. Bunun nedenlerinden biri, farklı bir kültürün romantik dünyasına duyulan ilgi, diğeri ise Çar I. Nikolay döneminde ortaya çıkan dekabrist ayaklanmaları sonucu doğuya sürgün edilen Rus yazarlarıdır.

Bestujev-Marlinski (1797-1837)’de dekabrist ayaklanmasına katıldığı gerekçesiyle önce Sibirya’ya, ardından da Kafkasya’ya sürülmüştür. Son sekiz yılını Kafkasya’da geçiren Marlinski’ye ün kazandıran “Ammalat Bek” adlı öyküsü tamamıyla doğu motifleriyle bezenmiştir. Yazar, doğulu yaşam tarzını ve gelenekleri öykünün bütününe yaymış ve sıkça kullandığı Türk kökenli sözcüklerle de bunu iyice pekiştirmiştir.

Marlinski, “Kızıl Çarşaf” isimli öyküsünde ise Erzurum’daki bir me-zarlıkta yaşadığı bir olayı kaleme almıştır. Müslüman bir genç kızın Hı-ristiyan olan sevgilisinin ölümünden dolayı çektiği ıstırabı ve o dönemde böyle bir ilişkiyi kabullenemeyen bir yakınının genç kızı öldürmesini an-latan öykü, doğu kültürünü simgeleyen motiflerle doludur.

Marlinski’nin tarihî gerçeklere dayanarak yazdığı bu iki öykü, 19. yüz-yıl Rus edebiyatı için “Doğu”yu tüm çıplaklığıyla ortaya koyması bakı-mından önemlidir.

Anahtar Kelimeler: Marlinski, Doğu, Kafkasya, doğu gelenekleri.

ABSTRACT

At the first half of the 19th century the “East”, especially Caucasia, became a focal point between Russian writers. One of the reason of this is the interest to romantic world of a different culture, the other is the Russian writers, who had been sent as exiles in the period of Tsar Nicholas I because of the revolt by decembrists.

Bestuzhev-Marlinsky (1797-1837) had been sent firstly to Siberia and then to Caucasia by the reason of revolt as a decembrist. The novel

“Ammalat Bek”, which adorned with easterner designs, brought a good reputation to Marlinsky, who had sent his last 8 years in Caucasia. The writer had spreaded easterner manner and traditions to the whole novel and had intensified it by often using Turkish origin words.

Marlinsky in his novel “The Red Garment” had written out an event in the graveyard in Erzurum. This novel is also adorned with easterner designs by telling about a Moslem women’s pain suffering about death of his Christian lover and the death of this woman by close relation refusing the love between a Moslem and a Christian.

These two stories of Marlinsky, which had supported by the historical reality, are important from the point of wiew of to discover “East” without hiding a thing for the 19th century Russian literature.

Key Words: Marlinsky, east, Caucasia, easterner traditions.

---19. yüzyıl Rusya’sı için farklı bir kültürün beşiği olarak Kafkasya, doğu-batı sentezinde hem tarihsel hem de edebi açıdan özel bir öneme sahip olmuştur. 1825 yılında tahta geçen Çar I.Nikolay, ülkesinin sınır-larını genişletmek amacıyla Hazar Denizi sahili ve Derbent geçişiyle Gü-ney Kafkasya’ya inmiş, Rus egemenliğine geçmeyi kabul etmeyen Kafkas halklarıyla kanlı mücadelelere girmiştir. Kafkasya, özellikle 19. yüzyılın ilk yarısında sadece Kafkas-Rus savaşlarına sahne olmakla kalmamış, bu-raya gelen Rus yazar ve şairlerin sayesinde kültürel zenginliğini de gözler önüne serme olanağı bulmuştur.

Rus edebiyatında Kafkasya konusunu ilk olarak ele alan şair G. R. Derjavin’dir. Derjavin, 1796 yılında Derbent’e yapılan istila üze-rine kont Valerian Zubov için yazdığı kaside ile Kafkasya’nın vahşi ama olağanüstü doğasından ilk kez söz etmiştir (www.rub.ru, 2007). 19. yüz-yılın ilk çeyreğinde ise doğu kültürüne, onun estetik ve romantik dünya-sına duyulan ilgi giderek artmış, uzun süren savaşlarda macera ve şöhret arayan Rus subaylar gönüllü olarak Kafkas cephelerine gitmiştir. Bu dö-nemde Kafkasya’yı gündeme getiren bir başka önemli etken de buraya sürgün edilen soylu Rus yazarlarıdır. Özellikle 14 Aralık 1825’te hüküme-tin iç politikasına karşı çıkan dekabristler, isyan çıkardıkları gerekçesiyle Kafkasya’daki savaş alanlarına gönderilmiş, bu aydın yazar ve şairler gü-neye özgü romantik yaşam biçimini ve insanı cezbeden doğasını eserlerine

yansıtarak halkın dikkatini bu bölgeye çekmişlerdir.

Özellikle 19. yüzyılın ilk yarısında Kafkasya’da bulunan ve burada edindikleri izlenimlerle oluşturdukları muhteşem yapıtlarıyla dikkat çe-ken yazarların başında A. S. Puşkin, M. Yu. Lermontov, A. A. Bestujev-Marlinski, A. S.Griboyedov, L. N. Tolstoy gelir. Pek çoğu romantizm akı-mına dâhil olan bu yazarları doğu kültürüne çeken en önemli neden klasiz-me tepki olarak yeni heyecanlar ve arayışlar içinde bulunmaları, cesaretin ve özgürlüğün ön planda olduğu bu bölgelere hayranlık duymaları, zorlu ama bir o kadar da olağanüstü doğasından etkilenmeleridir (Rahmonov, 2001: 7). Bölge insanları rahat ve hürdür. Ancak özgürlük anlayışı burada farklı bir boyut kazanarak yağmacılık ve vahşilikle bütünleşmiştir. Yerel halkın kendi gelenekleri ve tutkuları dışında hiçbir zorlamaya ve baskıya tahammülleri yoktur. Yoksul ama yüreklidirler. Yoksulluk, silah, coşkulu bir özgürlük ve şöhret tutkusu babadan oğula kalan yegâne mirastır (Mann, 1995: 46). Böylesine coşkulu bir yaşam tarzı dönemin Rus romantikleri için farklı bir heyecan unsuru olmuştur.

Romantik Rus yazarlarının imgeleriyle egzotik bir anlam kazanan Kafkasya, savaş döneminde zaman zaman ülkelerine dönen Rus askerle-rinin anlattığı kimi gerçek kimi efsanevi pek çok hikâyeyle önemini daha da artırmıştır. Savaş alanlarından aktarılan bilgi ve hikâyeler, dönemin ga-zete ve dergilerinde ilgiyle okunan popüler konulardı. Askerlerin yolculuk notları düzenli olarak yayınlanmaktaydı (Bagby, 2001: 223). Dolayısıyla Bestujev Kafkasya’ya geldiğinde bölge hakkında belli bir ölçüde bilgiye sahipti. Buraya geldiğinde hem kılıcıyla hem kalemiyle savaşmaya, edebi-yatla gerçek yaşamı kaynaştırmaya hazırdı.

Rusya’nın doğusunda, özellikle de Kafkasya’da meydana gelen tarihi olaylar Rus edebiyatı için zengin bir kaynak oluşturmuştur. Ünlü eleştir-men V.G.Belinski bu konu hakkında şöyle yazmıştır: “Sanki Kafkasya’nın kaderine bizim olağanüstü yeteneklerimizi ortaya çıkartma, onların il-ham perilerine esin kaynağı olma ve onlara kılavuzluk etme yazılmıştı”

(Lavrenova, 2004: 75).

Bestujev-Marlinski 1797 yılında Peterburg’da doğmuştur. Marlinski, Bestujev’in takma adıdır ve bu isim altında yapıtlar vermeye Kafkasya’ya geldikten sonra başlamıştır. Marlin, yazarın Peterburg’dayken en çok sev-diği kameriyenin adıdır (Thorjevski, 1946: 161). Marlinski 1820’li yıl-ların başyıl-larında saraya bağlı süvari alayında subay ve aynı zamanda da bir yazardır. Çağdaşları olan Puşkin, Griboyedov ve Rıleyev’le arkadaşlık ilişkileri vardır. 1823-1825 yılları arasında Rıleyev’le birlikte “Polyarnaya

zvezda” dergisini çıkarmıştır. Puşkin, Marlinski’nin öykülerindeki ola-ğanüstü tasvir gücünden etkilenmiş, onun yazarlık yeteneğini övmüştür (Pospelov, 1948: 22). Edebiyat alanındaki şöhret, kaçınılmaz düellolarla dolu hareketli bir sosyete hayatı, iş yaşamındaki başarılar Marlinski’ye parlak bir gelecek vaat etmekteydi. Ancak yazarın 40 yıllık kısa hayatı trajediyle sona erecektir. Rıleyev 1824 yılında Marlinski’nin gizli bir ör-güte üye olmasına yardımcı olur. Marlinski her ne kadar hükümete karşı gelmenin faydasız olacağına inansa da, kendisini yapılan bu isyanın heye-canına, yeniliğine ve romantik yönüne kaptırır. Hükümete karşı olaylar baş göstermeye başladığında 14 Aralık 1825 günü Marlinski kardeşiyle birlik-te kendisini Senato meydanındaki direnişbirlik-te bulur. Kısa bir zamanda her şeyin faydasız olduğunu anladığı bu anları daha sonraları bir kabus olarak nitelendirecektir. Kısa bir süre sonra Çara karşı gelmek suçundan kışlık sarayın askeri cezaevine kapatılır. Buradan ilk olarak Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1829 yılına kadar Yakutistan’da kalır. Burada geçirdiği sıkıcı günlerinde Almanca, İtalyanca ve İngilizce eserler okur, etnografyayla il-gilenir, şiirler yazar. 1829 baharında ise Kafkasya’daki Rus askeri birlik-lerine katılmasına izin verilir. Marlinski yaşamının son 8 yılını geçirdiği Kafkasya’da en iyi öykülerini yazar. Bundan sonraki hayatını dağlılara karşı düzenlenen askeri seferlere katılmakla, anayurdundan uzak yabancı diyarlarda göçebe olarak ve tehlikelerle dolu bir yaşantıyla geçirir. 1833 yılında sevgilisi Olga Nestersova’nın kendi evinde kazayla ölmesinden sonra Marlinski melankolik bir kişiliğe bürünür. Bundan sonra kendisini dağlarda sürdürülen en sıcak çatışmaların içine atarak adeta ölümü arar.

Bu arada çok sevdiği dostu Puşkin’in beklenmedik ölüm haberi üzerine 1837 Şubat’ında kardeşine yazdığı mektupta şöyle der: “Benim ölümümün de böyle ani ve şiddete dayalı olacağını hissediyorum. Ölüm çok yakınım-da. İçimdeki kan fazlasıyla sıcak…” (Bestujev-Marlinski, 1981: 523). Bu mektuptan 3 ay sonra dağlılarla yapılan bir çarpışma sırasında Marlinski ormanda kaybolur. Bir daha kimse ondan haber alamaz. Cesedine hiçbir yerde rastlanamaz.

Kafkasya, Marlinski’ye kısa yaşamında en büyük edebî şöhreti getiren yer olmuştur. Yazar, en güzel ve gerçekçi öykülerini burada yazmıştır. Bunların içinde tamamıyla doğu motifleriyle dolu olan “Ammalat Bek”in önemli bir yeri vardır. Öykünün 1832 yılında “Moskovskiy telegraf” dergisinde yayımlanma-sından sonra Marlinski’nin adı Kafkasya ile iyice özdeşleşir. Daha sonraki bir-kaç yıl boyunca “Biblioteka dlya çteniya” dergisinde “Kafkas Belgeselleri”nin (Kavkazskiye oçerki) ve “Molla Nur” gibi Kafkas temalı diğer öykülerinin basılması da bu görüşü perçinler (Alekseyev, 1928: 18).

Marlinski Kafkas öykülerini yazarken gerçeğe yakın olması için bu böl-geyle, bölgenin tarihsel olaylarıyla ve coğrafi yapısıyla ilgili araştırmalar yapmıştır. Öykülerini tarihi olaylarda ve efsanelerde sözü geçen konu ve şahıslarla harmanlamış, Kafkas halklarının karakterlerini, yaşam tarzları-nı, gelenek ve göreneklerini en ince ayrıntısına kadar betimlemiş, yapıt-larını etnografya, tarih ve dil konularında yaptığı yorumlarla ve notlarla desteklemiştir. Konularını ve kahramanlarını yerel efsanelerden ve ger-çek olaylardan alıntılamıştır. Marlinski, “Ammalat Bek” hakkında şunla-rı yazmıştır: “Bu öyküde betimlediğim olay gerçek yaşamdan alınmıştır.

Öykünün sonuna kadar geçen olaylar söylenti ve rivayet şeklinde yazara iletilmiştir. Pek çok şahit bana Verhovski’nin Ammalat’ın Seltaneta’ya olan tutkusunu nasıl tasvir ettiğini anlattı. İlk bölümde Ammalat’ın atış ve ata biniş ustalığı hakkında bahsedilen tüm konular bugün bile Dağıstan’da anlatılmaktadır.” (Bagby, 2001: 285). Marlinski’nin Kafkas hikâyelerinde yarattığı kahramanlar, yazarın dağlıların yaşamını, geleneklerini, dış gö-rünüşlerini, iç dünyalarını, bölgenin doğasını, ekonomisini, coğrafyasını ve tarihini dikkatli ve titiz bir şekilde incelemesiyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Marlinski’nin Kafkas öyküleri öylesine canlı ve gerçekçidir ki, okuyucu öyküde gerçeğin nerede sonlanıp kurgunun nerede başladığını ayırt etmekte zorluk çeker.

“Ammalat Bek” öyküsü 1819 yılının Mayıs ayında Hazar denizi kıyı-sında bir Dağıstan köyünde başlar. Ammalat Bek, Tarku Şamhal’ının ye-ğeni ve ondan sonraki Şamhal adayıdır. Sulak nehrinin Hazar Denizi’ne döküldüğü yerden başlayarak kıyı boyunca güneye doğru uzanan düzlük-lerde Kumuk halkı yaşamaktaydı. Tarku da Kumukların başkenti olarak tüm Kumuk halkının lideri olan Şamhal’ın ikamet ettiği yerdir. 16. yüz-yıldan itibaren buraya gelen Ruslara karşı büyük direnç göstermişler fakat daha sonraları artan Rus baskısı karşısında 1783 yılında onların egemen-liğini kabul etmişlerdir. Şamhal ise Rus ordusunda general rütbesiyle ma-aşa bağlanmıştır (Özden, 1989: 13). Ammalat Bek de Şamhal olan amcası gibi Rus işgali sırasında Ruslarla ilişkilerini bozmamaya gayret ediyordu.

Ancak Ammalat’ın eski bir dostu ve Rusların amansız düşmanı olan Avar hanı Sultan Ahmet Han’ın bir Rus yüzbaşısını beklenmedik bir hamleyle Ammalat’ın evinde öldürmesiyle Ammalat’ın Ruslarla olan iyi ilişkisi bir anda bozulur. Köyünde olanların tek sorumlusu olarak bu olay yüzünden ya hapise girecek ya da kaçacak ve Ruslarla savaşacaktır. Ammalat ikinci yolu seçer. Sultan Han’la birlikte kaçarken yaralanır ve zorlu bir yolculuk-tan sonra Sulyolculuk-tan Han’ın evine ulaşırlar. Baygın düşen Ammalat kendine geldiğine Sultan Han’ın kızı Seltaneta’yla göz göze gelir ve iki genç büyük

bir tutkuyla birbirlerine bağlanırlar. Sonu ayrılık ve hüsranla bitecek olan bu aşk için Ammalat çok büyük fedakarlıklar göstermek zorunda kalacak-tır. Bir süre sonra Ammalat iyileşir ve Sultan Han onu Ruslara karşı yeni bir istilaya yollar. Bu çarpışmada Ammalat esir düşer ve General Yermolov onun asılmasını emreder. Fakat Ammalat’ın gençliğine, ataklığına ve cesa-retine kıyamayan Albay Verhovski’nin sayesinde Ammalat mutlak ölüm-den kurtulur. Bundan sonra Verhovski’nin himayesinde yaşamaya başlar.

Genç ve idealist Albay Verhovski, Ammalat ile hem çok iyi dost olur, hem de onu eğitir. Okuma-yazma öğretir, dünyaya farklı gözlerle bakmayı ve duygularını kontrol etmeyi öğretir. Ammalat onun dostluğuna karşılık ve-rir ve birkaç kez albayı ölümden kurtarır. Ancak Ammalat Seltaneta’yı bir türlü unutamaz. Bir gün onun Ammalat’a olan aşkı yüzünden yataklara düştüğünü ve ölmek üzere olduğunu öğrenir. Ammalat, Verhovski’ye geri döneceğine söz vererek sevdiği kızın yanına gider. Onu karşısında gören Seltaneta ölümden kurtulur. İyice iyileşince de Ammalat Verhovski’nin yanına dönmek ister. Verdiği sözden dolayı ne Ammalat Seltaneta’nın ya-nında kalabilir ne de geleneklerine karşı gelmeyi reddeden Seltaneta baba evini terk edip sevdiği adamla gidebilir. Aşkı ve arkadaşına verdiği söz arasında sıkışıp kalan Ammalat, sözünden dönmeyi gururuna yediremeye-rek Verhovski’nin yanına döner. Ancak Ammalat’ı yanına çekmek isteyen Sultan Han, Ammalat’a haber göndererek Verhovski’nin kafasını kendisine getirmesi karşılığında kızını Ammalat’a vermeye söz verir. Bu, Ammalat için son derece zor bir görevdir. Ancak aşkı üstün gelir ve vicdan aza-bı içinde Verhovski’yi öldürür. Kafasını bir çuvala koyarak Sultan Han’a götürür. Ancak aniden hastalanan Han ölüm döşeğindedir ve son nefesini verirken kanlı bir kafa görmek yerine huzur dilemektedir. Kanlı kafa önü-ne düştüğü an Han ölür. Bu anlaşmadan habersiz olan Han’ın karısı ve kızı Seltaneta, onun ölümünden Ammalat’ı suçlarlar. Böylece hak etmediği şe-kilde hem sevdiği kızdan ayrılan hem de en yakın dostunu öldürmekten dolayı çektiği vicdan azabının ağırlığına katlanamayan Ammalat için artık yaşamın bir anlamı yoktur. Öykünün son bölümü 1828 yılındaki bir olayı anlatır. Karadeniz kıyılarına yakın bir yer olan Anapa’daki bir çatışma sı-rasında kendini acımasızca ateşe atan cesur bir dağlı ölümcül bir yara alır.

Verhovski’nin kardeşi olan genç bir topçu subayı, cesaretinden etkilendiği bu ağır yaralıyı sipere getirtir. Kısa bir diyalog sırasında yaralı, Rus subaya adını sorduğunda “Verhovski” cevabını alır. Bu beklenmedik yanıt, sanki yaralının direk olarak kalbine yapılan bir atıştır. Yaralı son nefesini verdi-ğinde subay onun kılıcındaki yazıyı okur: “Ammalat Bek”.

Genç, yakışıklı ve delicesine cesaret dolu Ammalat, şaşırtıcı biçim-de Marlinski’ye benzemektedir. Ebiçim-debiyat araştırmacısı M. Huseyinov

“Bestujev ve Ammalat’ın Yoluyla” (Tropoy Bestujeva i Ammalata) adlı ki-tabında otobiyografik paralelliğe dikkat çekerken bu iki kişiliğin benzerlik özelliklerine değinerek şöyle yazmıştır: “Talihsiz kaderi Ammalat’ı gur-bete, öleceği yer olan Karadeniz kıyılarına götürmüştür. Sürgün Bestujev-Marlinski de Karadeniz kıyılarındaki Adler burnunda ölerek kahramanı-nın yolundan gitmiştir” (Lavrenova, 2004: 76).

Doğulu yaşam tarzı “Ammalat Bek” öyküsünün hemen her sayfası-na sinmiştir. Yazar, öykü boyunca sık sık yazdığı dipnot açıklamalarıyla okuyucuyu bölgenin coğrafi ve tarihi yapısıyla, yaşam tarzıyla, gelenek, görenek, folklor, kıyafet, dil yapısıyla, kısacası doğu kültürünü her yö-nüyle tanıştırır. Öykü, daha ilk cümleden itibaren Müslüman gelenekle-rini anlatmaya başlar: “Günlerden Cumaydı. Kuzey Dağıstan’da oldukça büyük bir köy olan Boynak’da Tatar gençleri at üzerinde geleneksel mil-li savaş oyunları olan cirit oynuyorlar, binicimil-lik üzerine sahip oldukları tüm maharetlerini sergileyerek güç ve cesaretlerini göstermeye çalışıyor-lardı” (Bestujev-Marlinski, 1991: 250). Yazarın bu cümlede kullandığı

“Tatar gençliği” (tatarskaya molodyoj) terimini Lermontov aynı şekliyle

“Zamanımızın Kahramanı” (Geroy naşego vremeni) adlı yapıtında kullan-mıştır. Tıpkı Lermontov gibi Marlinski de bu terimi Kuzey Kafkasya’da ve Dağıstan’da Türk dil grubunu konuşan Müslüman toplulukların genel adı olarak kullanmıştır (Bestujev-Marlinski, 1991: 532).

Marlinski, öykünün girişinde yerel halk üzerindeki gözlemlerini okuyu-cuya aktarır ve şöyle devam eder: “Sıralar halinde oturmuş olan kadınlar peçesizdi, başlarına renkli örtüler dolamışlardı, kısa kemerlerle tutturul-muş uzun ipek elbiseler ve geniş şalvarlar giymişlerdi… Erkekler grup-lar halinde kimileri ayakta, kimileri dizlerinin üzerine oturarak sohbet ederken, bir kısmı da ikişer üçer gruplar halinde geziniyordu” (Bestujev-Marlinski, 1991: 251). Yazar, dizlerinin üzerine oturan erkekleri tanımla-yan ibareye bir dipnot ekleyerek bu tür oturuş tarzının Asyalılara özgü sı-radan bir hareket olduğunu, erkeklerin sokaklarda ya da yaşlıların önünde böyle oturmasının normal olduğunu belirtmiştir. Karamzin’in Volınya’lı bir tarihçinin sözlerini tercüme ederken yanlış düşündüğünü, metinde sözü geçen dizlerinin üzerine oturma hareketinin sanıldığı gibi saygısızlık ifa-desi olmadığını da eklemiştir (Bestujev-Marlinski, 1991: 251).

Marlinski öykünün devamında doğa tasviri yaparken yine gözlemlerini okuyucuya aktarmaya devam eder: “Yünlerindeki gül renkli benekleriyle

göz alan koyun sürüleri, pınar suyunun bataklığında çamur içinde yuvar-lanıp saatlerce boynuzlarıyla birbiriyle itişen tembel görünüşlü mandalar, yeleleri rüzgarda dalgalanırken gururlu tırıslarla tepeden tepeye atlayan soylu atlar… bütün bunlar herhangi bir Müslüman köyünün resmini ta-mamlıyordu” (Bestujev-Marlinski, 1991: 251).

Öyküde Ammalat’ın ortaya çıkışı ve okuyucuya aktarılan ilk izlenim oldukça ihtişamlıdır. Marlinski tam bir doğulu olan Ammalat’ı şöyle be-timler: “Bek, kenarları altınla işlenmiş siyah bir Acem pelerinine bürün-müştü. Pelerinin aşağı doğru sarkan yenleri omuzlarından geriye doğru savruluyordu. Çiçek motifleriyle işlenmiş yeleğini bir Türk şalıyla sar-mıştı. Kırmızı şalvarının paçaları yüksek topuklu ve sarı renkli binici çiz-melerinin içinde kaybolmuştu. Silahı, kılıcı ve tabancası altın ve gümüş kakmalarla parlıyordu. Kılıcının kabzası değerli taşlarla süslüydü. Tarku prensi uzun boylu, sağlam yapılıydı. Siyah zülüfleri şapkasının altından kulağının arkasına doğru uzanıyordu… İnce bıyıkları üst dudağını gölge-liyordu… Gözleri gururlu bir incelikle parlıyordu…” (Bestujev-Marlinski, 1991: 251).

Cirit oyunu sırasında Ammalat’ın yanına sütkardeşi Safir Ali gelir.

Marlinski “sütkardeşi” sözcüğü yerine “emcek” ifadesini kullanır ve buna bir açıklama getirerek şöyle der: “Emcek sözcüğü “emmek” fiilinden gel-mektedir. Kafkas halklarında sütkardeşliği doğal akrabalıktan daha kut-saldır. Herkes kendi “emceği” için canını vermeye hazırdır. Büyükler gü-vendikleri aileleri bu yoldan birbirleriyle bağlamaya çalışırlar. Bir bebe-ği tanımadığı bir anneye verirler, anne bebebebe-ği emzirir ve bu şekilde olay tamamlanır. İki çocuk arasında kopmaz bir kardeşlik başlamıştır artık”

(Bestujev-Marlinski, 1991: 254).

Cirit oyunu devam ederken köye Çar hükümeti tarafından gönderilen bir Rus müfrezesi gelir. Yazar, köylülerle Rusların selamlaşmasını Tatarca şekliyle ifade eder: “Hoş geldin.” “Yahşi misin, taze misin?” “Ne haber?”

(Bestujev-Marlinski, 1991: 255).

Öykünün ilerleyen bölümünde Ammalat’ın doğuya özgü misafirper-verliğini görürüz. Rus müfrezesinin yüzbaşısı Ammalat’ın evine giderek Sultan Ahmet Han’ı teslim almak ister. Ammalat kararlı bir sesle yüzbaşı-ya şöyle cevap verir: “Bizde misafir kutsaldır. O’nu teslim etmek ruhumda büyük bir günah, kalbimde silinmez bir ayıp olur. Rica ediyorum, gele-neklerimize saygı duyun” (Bestujev-Marlinski, 1991: 261). Aynı misafir-perverlik bir başka Kafkas köyünde de göze çarpar. Sultan Ahmet Han ve Ammalat Ruslarla çarpışırken yenilince Avar bölgesine giderken mola

vermeden bir köyden geçmek isterler ve genç bir köylü onları durdurup şöyle der: “Size dinlenmenizi, bir kardeş yemeği yemenizi, atlarınız için arpa ve ahır teklif ediyorum. Eşiğim misafirperverlikte parlar. Misafirin duası ev sahibinin kılıcının keskinliğini artırır. İnsanların köyümüz için bu öğle sıcağında köylerinden geçen yabancıları gördükleri halde onları davet etmediler, ağırlamadılar dedirtmeyin” (Bestujev-Marlinski, 1991:

265).

Marlinski, Avar halkı hakkında gözlemlediklerini şöyle dile getirir:

“Avarlar özgür insanlardır… Aşırı bir şekilde, delilik derecesinde cesur ve

“Avarlar özgür insanlardır… Aşırı bir şekilde, delilik derecesinde cesur ve

Belgede III. CİLT / VOLUME III / TOM III (sayfa 157-171)