• Sonuç bulunamadı

HÜSEYİN ATAY’IN İSLAM DİNİNE YAKLAŞIM

B- Allah’ın Birliğ

I.II.III. Kitaplara İman

Atay, Allah’ın bir kısım insanlara, diğer bütün insanlara bildirilmek üzere bir bilgi verdiği kabul edilmedikçe peygamberlik meselesi ortaya çıkmayacağı inancındadır. Ona göre, Peygamberin de insanları inanmaya ve ona göre hareket etmeye çağıracağı esasları bildirir, elinde bir kitabın bulunması zorunlu olduğundan ve kitapsız bir peygamber düşünülemeyeceğinden, kitaplara iman esası konulmuştur. Geçmiş peygamberlerin kitaplarına iman etmenin, gerçekten İslam’ın peygamberini de teyit etmeyi sağlayacağı şüphesizdir.429

Atay, kutsal kitapların Allah tarafından peygamberlere indirilen vahyin yazılmasından meydana geldiğini öne sürer. Kur’an, kendinden önce inen kitapları ve vahiyleri tasdik etmektedir. Burada kullandığı “Peygamberlere indirilen şey” tabiri, “Kitap” tabirinden daha umumidir. Bununla beraber, geçmiş peygamberlerin kitaplarına sayfalar manasına “suhuf” ve kitaplar manasına “Zübur” tabirini kullanmıştır. Kur’an geçmiş peygamberlere gönderilen yalnız Tevrat, Zebur ve İncil’den bahsettiği gibi, kendisinin de Hz. Muhammed’e indiğini açıklamıştır.430. Tevrat’ın İsrailoğullarına verildiğini zikretmiş, fakat onu muayyen bir peygambere isnat etmemiştir.431 Zebur’un Hz. Davud’a, İncil’in Hz. İsa’ya verildiğini açıklamıştır.432. Kur’an; Tevrat, Zebur ve İncil’in ona tâbi olanlar tarafından tahrife uğradığına da işaret etmiştir.433. İbrahim ve Musa’ya suhuf verildiği zikredilmekle beraber, Musa’ya Furkan, Kitap verildiği de ifade edilmiştir.434

Kur’an’ı peygamberin yazdığını ya da birinin ona yazdırdığını öne sürenlere karşı Atay, Hz. Muhammed’in ümmi ve Arapça’yı Kur’an yazacak kadar düzgün şekilde bilmeyen biri olduğunu, dolayısıyla Kur’an’ın vahiy eseri oluşuna bunun da bir delil teşkil ettiğini söyler.435 Hz. Peygamber’e müşrikler “bu Kur’an’ı değiştir veya başka bir Kur’an getir”

428

Kur’an’ı Kerim, En’am, 61 ; Atay, H. , Kur’an’da İman Esasları s. 100

429

Atay, H. , A.g.e. , s. 101

430 Kur’an’ı Kerim, Tövbe,111 ; Geniş bilgi için bkz. Atay, H. , A.g.e. , s. 102 431 Kur’an’ı Kerim, Al-i İmran, 48, 50, 65, 95 ; Cuma, 5

432

Kur’an’ı Kerim, Nisa, 163 ; İsra, 55

433

Atay, H. , A.g.e. , s. 102 ; Kur’an’ı Kerim, Maide,41 ; Al-i İmran, 78

434 Kur’an’ı Kerim, A’la 18 ; Bakara,53 ; İsra,2 ; Atay, H. , A.g.e. , s. 102 435 Kur’an’ı Kerim, Nahl, 103 ; Atay, H. , A.g.e. , s. 105

dediklerinde, O’nun verdiği cevabı Kur’an’da bulmak mümkündür: “Ben kendiliğimden böyle bir iş yapamam, ancak bana gelen vahye uyarım”436

Atay, kitaplarda olana inanmak gerektiğini, ancak aklın, inanılacak şeyin bilgisini kavramasından sonra gerçekleşecek imanın gerçek ve sağlam olabileceğini belirtir. Bu anlamda Kur’an ve Hadise yaklaşmada, bunları anlamada ve uygulamada insanları ehl-i rivayet ve ehl-i dirayet diye ikiye ayırır. Ehl-i rivayeti, dinde salt duyduklarına, okuduklarına inanan ve bunları uygulayanlar olarak niteler. Ehl-i dirayeti ise, okuduklarını ve duyduklarını akıl süzgecinden geçirerek anlamlandıran, Kur’an’ın ve hadisin dediğinin yanında demek istediğini de anlayarak o yönde amel sergileyenler olarak tanımlar ve kendisini ehli dirayete dâhil eder. Bu anlamda dinde ehli dirayetin dışındakileri avam olarak görür ve “benim dışımdakiler avamdır” der.437

Atay, imana konu olacak kitapların anlaşılmasının önemi üzerinde durur. Bu kitaplara, onları anlamanın sonrasında imanın kıymet ve anlam ifade edeceğini belirtir. Üç önemli dinin ilahi kitaplarının okunmasında ve anlaşılmasında da birtakım ilkelerin varlığından söz eder. Bu dinlerden İslam, Atay’a göre, Kur’an’ın vahy olunmaya başlamasıyla oluşmaya başlamış ve Kur’an vahyinin bitmesiyle son şeklini almıştır. Kur’an’ın ilk buyruğu “Oku” değil, ilk sözü “Oku” buyruğudur. Ortada bir şey yokken “Oku” denmesiyle, Hz. Muhammed “neyi?” sorusunu sormuştur. Burada “oku” emrinin mef’ulu bütün Kur’an’dır.438 Kur’an’ın iyi anlaşılması için Arap edebiyatını iyi bilmek gerekir. Eski milletler Kur’an’ı iyi anlamak, anlatmak, uygulamak için Arap edebiyatını, ilim, felsefe ve kültürünü okudular, bu malzemeleri kullandılar. Sonraki Müslümanlar tarafından bu malzemeler İslam’ın ayrılmaz bir unsuru olarak kabul edilmiştir ki, dini anlama ve anlatmada bugünkü sıkıntıların kaynağı buradadır.439

Bu izah ve tespitiyle Atay, ana amaç olan Kur’an’ı anlamada kullanılan araçların Müslümanlarca kutsandığından, bunun da Müslümanları sıkıntılara düşürdüğünden yakınmaktadır. Müslümanların Kur’an’ı okurken, Arap kültür, edebiyat ve felsefesini İslam’la özdeşleştirmelerinin bu sıkıntıların kaynağı olduğuna parmak basar. O’na göre Kur’an, indirildiği Arap toplumunun o günkü durumu, seviyesi, kültür ve felsefesi göz önüne alınarak anlaşılmalı, ancak bu yapılırken akıl devreye girmeli ve Kur’an’ın ne demek, ne yapmak istediği kavranmalıdır. Yani o zamana, mekâna ve topluma takılıp kalınmamalıdır.

436

Kur’an’ı Kerim,Yunus, 15

437

03/04/2008 günü AÜİF’nde yapılan söyleşide ifade edilmiştir

438 Atay, Hüseyin, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, s. 15, Dergah Yayınları, İstanbul, 1983 439 Atay, H. , A.g.e. , s. 16

Atay, gerek Yahudi, gerek Hıristiyan ve gerekse Müslümanların dinlerinin kitaplarını okumayı akıl ilkelerine göre, beş duyu bilgisi ve tecrübî bilgiye göre yapmaları gerektiğini önerir. Müntesiplerine Tevrat ve İncil’i böyle okumaları gerektiğini Kur’an’ın emir ve tavsiye ettiğini,440 onların kitaplarını bu şekilde okumalarıyla Tevrat ve İncil’deki tahrifatı görebileceklerini, Müslümanların da dini anlamada yanlışlıklarının farkına varabileceklerini söyler.441

Kur’an’ın niçin indirildiğini kavramak Atay’a göre her Müslüman için çok önemlidir. Kur’an, insanoğluna bir inanç ve iman aşılamak, inancın etrafında birkaç hareketi ibadet saymak ve birkaç mırıldanma cümlesini dua kabul etmek için gelmemiştir. O, insanoğluna ve nesline hayatı boyunca yol göstermek, ışık tutmak için gelmiştir.442

Kur’an’ın İncil ve Tevrat’tan ayrıldığı en önemli noktayı Atay şöyle belirtir: “Tevrat bir milletin inanç hikâyesidir. İncil de Hz. İsa’nın hayat hikâyesidir. Kur’an ise hikâye kitabı değildir. Kur’an, tarihi hikâyeleri gayesine örneklik için kullanır. Metodu tahkiye değil diyalektiktir. Cedelci, mücadeleci bir karakteri vardır.İncil’de Hz. İsa, hep kendi çevresiyle ilgilenir, başka toplumlarla hiç ilgilenmez. Tevrat’ta da durum böyledir. Tevrat’ta yegâne otorite Allah ve Peygamber’dir. Kur’an’da ise bunlara ilaveten akıl, ilim ve vicdan da birer otorite olarak kabul edilir. Kur’an, Tevrat ve İncil’den fizîken daha az hacimlidir. Ama muhtevasıyla, her konuya teması ile daha kapsamlıdır.”443