• Sonuç bulunamadı

Tekeli, 16. yüzyılda Osmanlı kentinin önemli bir dönüşüm geçirdiğini vurgular ve dönüşümü iki önemli nedene bağlar (Tekeli, 1985, s. 878-879). Birinci neden; nüfus artışıdır, diğeri ise; dünya ticaretinde gezginci tüccarların önemini kaybedip yerleşik tüccarların ortaya çıkmasıdır. Genel düzeyde, Osmanlı kenti için belirtilen bu iki olgu, özelde Üsküdar için, 16.yüzyılda yaşanan dönüşümün asıl nedenidir. 16.yüzyılda Üsküdar’da inşa edilen külliyelerin çokluğunun temel nedeni burada

aranmalıdır27. Ticaret ve buna bağlı gelişen yerleşik tüccarların ortaya çıkması

kentsel formunu bu anlamıyla zorlamıştır. Yeni yapılan külliye kompleksleri gelişen ticarete ve buna bağlı artan nüfusa cevap vermek üzerine Üsküdar’ın kentsel yapısına eklemlenmiştir.

Şekil 2. 20 16.Yüzyılda Üsküdar'a İnşa Edilen Dini Yapıların Yerleşim ve Dağılım Alanları Gösterilmiştir (Haritalar Haskan (2001), Çeçener (2007) Konyalı (1976) ve Ayverdi’nin (1958)

eserlerinden yararlanılarak oluşturulmuştur)

Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan ile birlikte başlayan külliye komplekslerinin inşasını, Kanuni’nin gözdesi Gülfem Hatun Külliyesi, Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi ve devamında Nurbanu Valide Sultan Külliyesi28 takip ederek Üsküdar’ın kentsel strüktürüne eklemlenirler. Cami, han, hamam, kervansaray, medrese, çeşme, zaviye, şifahane, imaret gibi unsurlardan oluşan büyük çaplı yapı kompleksleri olan bu külliyeler, yapıldıkları bölgede birer çekim merkezi halini almışlardır. Ciddi bir toplumsal karşılık bulan bu yapılar devamında etrafında mahallelerin ve çarşıların oluştuğu bir kent bütünlüğünün odak noktalarını teşkil etmişlerdir. Külliye kompleksi dâhilinde yer alan bu yapıların temel özellikleri gereği -hizmet, donatı

27Mimar Sinan’ ın İstanbul’dan sonra, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde en çok yapı, mimari

eser bıraktığı yer Üsküdar’dır.

28 Atik Valide Sultan Külliyesi ve Valide-i Atik Külliyesi olarak da anılmaktadır.

Rum Mehmed Paşa Külliyesi

16.Yüzyıl Camileri

yapıları oluşları- etraflarında büyük bir hızla çeşitli özellikteki konutlardan oluşan bir dokunun oluşmasında tetikleyici olmuşlardır.

Mihrimah Sultan Külliyesi ve Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi Bizans döneminde liman ticaretinin yoğun olduğu, görece birbirine yakın yerlere inşa edilmiştir. Nurbanu Valide Sultan Külliyesi Üsküdar’ın yüksek bir noktasına, limana ve çarşıya uzak bir noktaya inşa edilmiştir. Gülfem Hatun Külliyesi ise limanın iç tarafına, tarihi Üsküdar Çarşısı ile Cuma Pazarı’nın arasında bir noktaya yapılmıştır. Diğer külliyelerle kıyaslandığında mimari ölçekte daha küçük bir komplekstir ancak külliye yinede önemli bir ticari yol omurgasının hemen yanında bulunmaktadır. Gülfem Hatun Külliyesi’nin imaret ve kervansarayının olduğunu Konyalı’nın aktarımından öğrenmekteyiz. Bu özelliği ile yürütülen ticari faaliyetlerde bir tür aktarma noktası olma karakteri taşıyan Üsküdar’da bu tür donatı elamanları büyük oranda kervanların konaklama, barınma vb. ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik inşa edilmişlerdir (Konyalı, 1976, s. 288).

Üsküdar’a inşa edilen bütün külliye komplekslerinin tamamının konaklama ve barınma karakteri taşıdığı söylenebilir. Mantran’ın önemle vurguladığı, Üsküdar’ın uğranılması zorunlu “merhale kent” özelliği, özellikle 16.yüzyılda gerçeklik kazanmıştır. Zira kervanlar Boğaz'ı geçmeden önce değerli yüklerini burada açmaktadırlar (Mantran, 1986, s. 78-80). Bu durum, limanla bütünleşen Üsküdar kent

merkezinde çok sayıda depolama ve konaklama birimi inşa edilmesini zorunlu kılmıştır.

16. yy sonundan itibaren küresel ölçekte yaşanan ekonomik-politik değişimlerin kenti yakından etkilediği bilinmektedir. Bu değişimlerden etkilenen Osmanlı kent yöneticileri, 16.yüzyıldan başlayarak yeni iskeleler açmaya başlamışlardır. Kuban, Boğaziçi ve Üsküdar’ın gelişmesinin, deniz taşımacılığının da gelişmesine neden olduğunu vurgular (Kuban, 2000). Ancak belirtilmelidir ki Üsküdar’ın kentsel gelişiminin asıl nedeni deniz taşımacılığı, yani ticarettir. Bu nedenle Üsküdar’da inşa edilen kervansaray sayıca oldukça fazladır. Mantran’ın aktardığına göre, Evliya Celebi, kentte 11 adet kervansarayın bu yoğun ticaret akışında gelen kervanlara hizmet verdiğini yazmaktadır (Mantran, 1986, s. 78). Karmaşık bir ticaret ağının nihayete erdiği bu nokta ticaret mallarının Batı Avrupa'ya nakledildiği

bir merkezdir. Kervansaraylar bu durumun bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla kentin mekânsal yapısı, ulaşıma bağlı bütün bu faaliyetlerden birincil derecede etkilenmiştir. Özellikle altı çizilmesi gereken nokta Üsküdar’ın, ticarete bağlı bu karakteri olmasaydı bahsi edilen dönem için de büyük boyutlu külliye kompleksleri yapılmazdı.

Temelde, İstanbul haritaları üzerinde yapılan inceleme ve değerlendirmeler Üsküdar’ın kentsel ve mekânsal biçimlenmesini anlama ve kavrama noktasında önemlidir. 1577 senesinde İstanbul’dan geçişi izlenen bir kuyruklu yıldız vesilesiyle çizilen İstanbul planında Üsküdar kısmı görülebilmektedir (Şekil 2.16). Bu planda 16. Yüzyıl Üsküdar’ının başlıca anıtsal yapılarını görmek mümkün. Plan, içerdiği veriler itibariyle ilginç bir örnektir. Örneğin planın çizildiği tarihte henüz Nurbanu Valide Sultan Külliyesi ve Şemsi Ahmed Paşa külliyelerinin yapım aşamasında olduğu anlaşılmaktadır29ve bu külliyelerin büyük bir kısmının tamamlandığını görmek

mümkün. Planda, külliyelerin inşası tamamlanan ve yarım olan kısımları göze çarpmaktadır. Bu anlamıyla plan oldukça ilginç birtakım veriler sunmaktadır. Planın çizildiği 1577 senesinde, külliyelerin okunabilen eksik kısımlarının Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi’nde üç yıl sonra, Nurbanu Valide Sultan Külliyesi’nde ise altı yıl sonra tamamlandığı bilinmektedir. Plana göre Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi’nin Camii gövdesi inşa edilmiştir ancak minare henüz yapılmamıştır. Nurbanu Valide Sultan Külliyesi’nde ise cami ve külliyenin diğer elemanlarının büyük bir kısmının tamamlandığı okunabilmektedir.30 Bunlarla birlikte plan, döneminin bütün plan ve

haritalarına göre Üsküdar hakkında daha fazla detay barındırmaktadır. Üsküdar’ın merkez olarak tanımlanabilecek alanı bir yay çizilerek merkez bölge dışıyla arasına bir sınır çekilmiştir. Nurbanu Valide Sultan Külliyesi’nin görece limana uzak ve hâkim bir yamaçta konumlandırıldığı bu detaylar arasındadır. Mimar Sinan tarafından yapılan külliye’nin eğimli topografyaya başarılı bir biçimde yerleştirildiği

29 Nurbanu Valide Sultan Külliyesi 1583, Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi ise 1580 senesinde

tamamlanmıştır.

301577 senesinde Külliye Programının büyük bir kısmının tamamlandığı düşünülürse, geri kalan

kısımların neden 6 yıl gibi uzun bir zaman içinde tamamlandığı önemli bir soru olarak kaydedilmelidir.

görülmektedir. Külliye’nin kapladığı alan ve onun masif kütleli fiziksel büyüklüğü Süleymaniye ve Fatih'ten sonra onu kentteki en büyük kompleks yapmıştır31.

Şekil 2. 21 1577 Senesinde İstanbul Semalarında İzlenen Kuyruklu Yıldız ve İstanbul Planı ve Üsküdar Detayı. ( Şehinşahname, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi)

Bütün bu detaylarla birlikte, planda, Üsküdar’dan Pera’ya yönelen gemiler stilize bir biçimde gösterilmektedir. Bu gemiler muhtemelen Üsküdar’da depolanmış ticaret mallarını Pera’da bulunan tüccarların geçici depolama mekânlarına taşımaktaydı. Plan bu anlamıyla, iskele ve limanların konumunu, muhtemel depolama mekânlarını göstermesi ve gemilerin hareket güzergâhlarını bildirmesi bakımından değerli bilgilerle yüklüdür.

31Aptullah Kuran'a göre Atik Valide, erken Osmanlı külliyesinin organik karakteri ile Fatih ve II.

Bayezid külliyelerinin rasyonel geometrisinin bir sentezidir (Kuran, 1973).

Buondelmonti’nin 1480 senesinde bire bir gözleme dayalı olarak çizdiği İstanbul haritası ile kıyaslandığında aradan geçen yaklaşık bir asırlık zamanda Üsküdar’ın büyük bir gelişmeye uğradığı görülür (Şekil 2.22-23). İnşa edilen külliye komplekslerinin kentin fiziksel bütünlüğüne eklemlenmesi, devamında bölgede konut yoğunluğunu da anlamlı ölçüde arttırmıştır. Kentin, morfolojik yapısında meydana gelen bu gelişmeler yerleşim ve nüfus yoğunluğu açısından olmasa bile fiziksel büyüklük bakımından Pera’nın ölçülerine yaklaşmıştır. İstanbul ve Pera’da, tam da bu dönemde, sur sistemi içine sıkışmış kentin, yapı yoğunlu nedeniyle masif kütlesel bir görünüme sahip olduğu anlaşılmaktadır. Haritada okunabilen sıkışma ve yoğunlaşma sur sisteminin kısıtlayıcı etkisini göstermesi açısından önemlidir. Zira kentin savunması için inşa edilmiş olan sur sistemi işlevsizleştiği noktada bu iki kentin fiziksel olarak genişlemesine engel olmaya başlamışlardır. Devamında sur içinde yaşanan birikimin bir tür patlama biçiminde sur dışına taşması zorunluluk olmuştur.32

Şekil 2. 22 Buondelmonti’nin 1480

Tarihli Haritasında Üsküdar Detayı Şekil 2. 23 1577 Tarihli Planda Üsküdar Detayı

32 Evliya Çelebi Osmanlılar zamanında, kentin oniki anıtsal kapısından sekizinin kapatıldığını

bildirmektedir. Bu surların 17. Yüzyılda hala bir gelişme engeli olarak var olduğunu gösteriyor. Genel olarak Türklerin kurdukları şehirlerin, surlarla sınırlanmadan geliştikleri kabul edilebilirse de, Selçuklular devrinin Konya, Kayseri, Sivas, Sinop, Alaiyye gibi bazı önemli merkezlerinin surlarını korudukları ve bunun, bu şehirlerin Osmanlılar zamanındaki gelişmesini de sınırlandırdığı gözlenebilmektedir, örneğin Sivas, gecen yüzyıl sonuna kadar, aşağı yukarı, Keykubat tarafından yapılan surların içinde kalmıştır (Kuban, 1994, s. 65).

16.yüzyılın Üsküdar’ın dışında kalan diğer iki önemli parçasında, kent morfolojisinin kendisini sınırlayan, kısıtlayan sur sistemi ya da topografik unsurları aşamaya dönük bir hareketin başladığı görülmektedir. Kent morfolojisinde görülen bu durum temelde Osmanlı’nın içinde bulunduğu ihtişamlı büyümenin bir yansıması olmalıdır. Zira 16. Yüzyıl Osmanlı dünyasının altın çağıdır. Tarihçiler tarafında

“Yükseliş Dönemi” dönemi olarak tanımlanan bu dönemde Osmanlı Devleti hem

fiziki sınırlarını genişletmiş hem de içeride kentsel-mimari atılımlar gerçekleştirmiştir.

Şekil 2. 24 Kitab-ı Bahriye’nin Yazma Nüshasından Alınma 1584 Tarihli Lokman Çelebi Minyatüründe İstanbul’un Kent Morfolojisi İçinde Üsküdar (Müller, 2001, s. 36)

Şekil 2. 25 1584 Lokman Çelebi Minyatürü’nde Üsküdar Kent Morfolojisi33 (And, 1993, s. 142)

33Planda görülen başlıca yapılar: 1.) Üsküdar İskelesi’nde Mihrimah Sultan Külliyesi, 2.) Şemsi

Ahmed Paşa Külliyesi, 3.) Rum Mehmed Paşa Külliyesi, 4.) Mihrimah Sultan Bahçe Sarayı?, 5.) Salacak İskelesi, 6.) Kavak İskelesi, 7.) Ayazma Bahçe Sarayı, 8.) Üsküdar Sarayı/Kavak Sarayı

Şekil 2.24-25’te Üsküdar’ın 16. Yüzyılın sonlarına ait planda kentsel-mekânsal durumu görülmektedir. Lokman Çelebi Minyatürü olarak adlandırılan planda, Üsküdar’ın kıyı hattı görülmektedir. Limanın iç kısımları ve Üsküdar’ın kuzeydoğusunun yüksek kısımları haritada yer almamaktadır. Bu bölümlerin haritacı tarafından ihmal edilmesi yerleşimin liman bölgesinde yoğunlaşmasıyla ilgili olmalıdır. Zira büyük masif kütlesine rağmen Nurbanu Valide Sultan Külliyesi’ne haritada yer verilmemesi üzerinde kurulduğu bölgede yerleşimin seyrek olmasıyla bağlantılı olmalıdır. Ayrıca minyatürün yapıldığı yıllarda külliye henüz yeni tamamlanmıştır. Adı geçen külliye kompleksi kent bütünlüğü içerisinde bir tür başka bir merkez oluşturma ve liman çevresinde sıkışmış, yoğunlaşmış yerleşimi rahatlatmak amacıyla inşa edildiği söylenebilir. Bununla birlikte haritada, yerleşimin ve konut dokusunun liman bölgesinde düğümlendiği okunabilmektedir. Ayrıca yapılar arasında var olan boş alanlar büyük yerleşim boşluklarının bulunduğunu ifade etmektedir. Bu dönemin konut mimarisinde ahşap malzemenin ağırlıklı olduğu ve bu konutların gösterişten uzak tek katlı yapılar olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamlar ilgili Cansever Osmanlı kentinin karakteristik öğeleri olan konut birimlerinin birbirine benzer biçimde, tek katlı, sokağa kapalı ve iç avlulu olarak büyük yapı adaları üzerlerinde yer aldığını, bu dokunun özelliği olarak farklı din ve mezheplerin, zengin ile fakirin kent siluetinde ayırt edilemediğini belirtir. Cansever’e göre; Konutlar mütevazı ölçekleriyle insancıl olmalarının yanı sıra doğanın, ağaçların, mahallenin merkezinde yer alan ve camilerin daha da görkemli algılanmalarına neden olmuşlardır (Cansever, 1997, s. 125). Minyatürden Cansever’in bahsini ettiği konut dokusunun fiziksel özellikleri okumak mümkün görünmektedir.

Şekil 2. 26 Üsküdar’ın Organik Yapısı, Konut Dokusu, Konut Dokusunun Rum Mehmed Paşa Camisi İle İlişkisi

Mahallelere bölünmüş kent formu, konut dokusunun karakteri ve bunların ortaya çıkardığı kıvrımlı yol strüktürü genel boyutta Osmanlı kentinin, özelde ise Üsküdar’ın organik karakterini ifade etmektedir. Şekil 2.26’da görülen Üsküdar detayında vurgulanması gereken en önemli nokta konut dokusunun Rum Mehmed Paşa Camii etrafında biçimlenmesidir. Bu biçimlenmenin plansız, düzensiz bir hareket sergileyerek geliştiği anlaşılmaktadır.

Cerasi, Osmanlı kentinin her tarihsel aşamasının ayrıcalıklı bir başkahramana sahip olduğunu belirtir ve 16. yüzyılın başlarında devletin bünyesinde kentleşmeyi teşvik eden ve garantileyen unsurların varlığına dikkat çeker. Devamında bu unsurların, altyapı ve büyük anıtsal kompleksler inşa ederek, zanaatkârlara ve tüccarlara sipariş vererek, mevcut kent kurumlarını kontrol ederek ve belirli bir kentleşme siyaseti izleyerek etnik unsurları bir yerden başka bir yere nakledip imar ve iskânı sağlayarak önemli ölçüde kentleri geliştirdiğinin altını çizer (Cerasi, 2001, s. 49). Kentleri geliştiren unsurların bu anlamıyla yerel ve uluslararası ticarettin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir pratik sergilediği görülür. Ekonomik ilişkiler; küresel ölçekte ticaret mallarının dolaşımında bir düğüm noktasını temsil eden İstanbul’un, özelde ise Üsküdar’ın kentsel gelişimini koşullamıştır. Dolayısıyla Üsküdar’ın gelişim

çizgisi mutlak olarak yerel ve uluslararası ekonomik-politik gelişmelerden doğrudan etkilenmiştir. Uluslararası Ekonomik-politik ilişkileri yürüten aktörlerin dönemsel yönelimleri, kentin mekânsal anlamda genişlemesini ya da durgunlaşmasını belirleyebilmektedir. Ekonomik ve politik ilişkilerin kent mekânının biçimlenmesi üzerinde sergilediği bu etki çok boyutlu, karmaşık bir yapı arz etmektedir.

2.5.3.4 17.Yüzyıl

17.yüzyıl Üsküdar için kentsel gelişmenin önemli ölçüde yavaşladığı bir dönemdir. Zira Osmanlı Dünya ekonomik sistemi içinde zor durumdadır. İmparatorluğun yükselme dönemi nihayete ermiştir ve tarihçiler tarafından “duraklama dönemi” olarak ifadelendirilen dönem başlamıştır. Bu dönem Üsküdar özelinde kentsel gelişmenin ve genişlemenin yavaşlaması olarak kendini göstermiştir34. Ancak, küçük

ölçekli dini yapı inşa konusunda bu yavaşlamanın izi görülmez35. Çünkü Üsküdar’a bu dönemde, çeşitli cemaatlerin ve tarikatların önceki dönmelere kıyasla, daha yoğun bir yerleşme faaliyeti içinde olduğu görülmektedir. Bu yüzyılda Osmanlı toplumunda ortaya çıkan daha yoğun bir dinselliğe bağlı olarak Aziz Mahmut Hüdai Tekkesi, Özbekler Tekkesi, Mevlevi Tekkesi, Karacaahmet Tekkesi vb. dini yapılar Üsküdar’a inşa edilmişlerdir.

Bu dönemde Üsküdar’a inşa edilen kayda değer en önemli yapı Mahpeyker Kösem Sultan Külliyesi’dir. Külliye konum olarak merkezin uzağına, henüz yeni yerleşmelerin görüldüğü günümüzde Bağlarbaşı olarak ifade edilen mevkie inşa edilmiştir. Külliyenin konumu Üsküdar’ın dış çeperini Nurbanu Valide Sultan Külliyesi’nden sonra bir nokta daha ileriye taşımış ve burada nüfus yoğunlaşmasının önünü açmıştır.

34Kentin gelişmesinin yavaşlamasında yangınların payını da belirtmek gerekiyor. Gürer’in (2010, s.

:104) aktarımında, Fransız seyyah Galland, 1672 yılının 19 Ağustos Cuma günü Üsküdar’da çıkan yangın sonunda, Üsküdar’ın büyük kısmının yandığını belirtmiştir.

35Üsküdar’a en fazla tekke bu dönemde inşa edilmiştir. Tekke yapıları çoğunlukla küçüktür ve dar

cemaat/tarikat mensuplarının barındığı mekânlardır.

Şekil 2. 27 17.Yüzyılda Üsküdar'a İnşa Edilen Dini Yapıların Yerleşim ve Yoğunlaşma Alanları (Haritalar Haskan (2001), Çeçener (2007) Konyalı (1976) ve Ayverdi’nin (1958) eserlerinden

yararlanılarak oluşturulmuştur).

2.5.3.5 18.Yüzyıl

Bu dönemde kentle ilgili önemli yapısal gelişmeler ortaya çıkar, kapsamlı imar hareketleriyle birlikte Osmanlı kentinin geleneksel organik yapısına batılı öğeler eklemlenir. Osmanlı devlet ve toplum düzeninde yaşanan ideolojik dönüşümlere idari, kültürel ve mimari alanlarda yaşanan dönüşümler eşlik eder. Osmanlı kentinin karakterinin değişmeye başladığı bir dönemdir.

Kentin gelişim çizgisi 18.yüzyılın başında başka bir düzleme kaymıştır. Bu yeni düzlemde modernizm kendisini yoğun olarak hissettirmiştir. Bu durumun etkisi olarak Osmanlı’nın konut mimarisi özellikle 18. yüzyıldan başlayarak çok belirgin bir değişim yaşamıştır (Tanyeli, 1996, s. 58).

18. Yüzyıla gelinceye kadar, Üsküdar meydanı, liman bölgesinde düğümlenen yol ağının ve yoğunlaşan insan faaliyetlerinin birleşim noktası olarak boş bir alandır. Mal alışverişi, taşıma, yükleme faaliyetlerini kolaylaştıran boş bir yer olarak tarif edebileceğimiz bu yerin “meydan”a dönüşebilmesi için “çeşme” aracına ihtiyaç duyulmuştur. Osmanlı kentinde “boş yer”den meydana geçişin vasıtası olarak çeşmeler kullanılmıştır. Kuban’ın tarif ettiği biçimiyle 18.yüzyılda, Osmanlı kentinin

Rum Mehmed Paşa Külliyesi

iki boyutlu çeşme elemanı üç boyutlu bir strüktüre dönüşür (Kuban, 2000, s. 338- 339). Osmanlı toplumunun içe kapalı yapısının Batılılaşma ve modernizm etkisiyle dışa yönelmesinin ilk izlerini inşa edilen bu çeşmelerde özelinde izlemek mümkün. Modernizmin kapalı toplumsallıkları çözmek üzerine kurulu doğası, Üsküdar ölçeğinde “meydan çeşmesi”, olarak kendisini ifade etmiştir. Kent strüktüründe var olan “boş yer”in çeşme elamanı aracılığı ile meydan kimliği kazanması, aynı zamanda toplumun kamusallaşma sürecini de ifade etmektedir. Üsküdar bağlamında 18. Yüzyılın başında III. Ahmed tarafından inşa ettirilen meydan çeşmesi böyle bir dönüşüme denk düşmektedir. Kuban’a göre: “Osmanlı’da ilk kez bir yapı kentsel

mekânı tanımlayan bir nesne olarak ele alınıyordu” (Kuban, 2000, s. 406). Bu nesne

sonraki süreçlerde Üsküdar’ın kentsel mekânsal gelişmesi sonucunda neredeyse bir engele dönüşecektir. Zira çeşme meydanın tanımlı bir mekân olarak ortaya çıkmasına zemin hazırladıktan sonra işlevi ve buna bağlı önemi günden güne azalmıştır36.

Kent tarihi açısından değerlendirildiğinde önemli bir diğer gelişme ise dinsel yapıların yerine kamu ve özel sivil mimarlık örneklerinin yapılmasına ağırlık verilmesidir (Kuban, 2000, s. 406). Bu dönemde bu örneklerin en çok görüldüğü alanın Üsküdar olduğu bilinmektedir. Yapılan çeşmeler, suyolları, kamu binaları, kasırlar, bahçeler Üsküdar’ın artan önemini vurgular niteliktedir. Mesire yerleri ve bahçeler kamusal mekânlar olarak toplumun sosyalleşme alanları haline gelmiştir. Osmanlı’da bu noktadan sonra toplumsal yapı ve kent Batılılaşma ve modernizmin etkisiyle yeni bir evrenin içine girer. Geçmişin geleneksel organik karakterli kent dokusu Batılı geometrik formlarla tanışmıştır. Zamanla Batılı geometrik formlar hâkim olmaya başlamıştır.

36Kıyı çizgisine yakın bir konumda yer alan ancak zamanla çukurda kalan çeşme, 1940’lı yıllarda H.

Prost planına göre Üsküdar meydanı düzenlenirken yerinden sökülerek bugünkü yerine taşınmıştır (Konyalı, 1976).

Şekil 2. 28 1739 Tarihli İstanbul Haritasının

Üsküdar Detayında Peteksi Kentsel Doku Şekil 2. 29 18.Yüzyılın, Üsküdar Detayında Kentsel Dokusu