0003. nažír olmaz iki cihānda aija eģaddür ŝamed lem yelid ol ĥudā
Kur’ân-ı Kerîm, Đhlâs 112/1-4: De ki: “O, Allah'tır, bir tektir. Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.) Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey ona denk ve benzer değildir.”388
0027. muín olsa raģmān fe nime’l-muín ķarín olsa şeytān fe bi’se’l-ķarín
Kur’ân-ı Kerîm, Zuhrûf 43/38: Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!, der.”389
Kur’ân-ı Kerîm, Enfâl 8/40: Eğer yüz çevirirlerse bilin ki Allah sizin dostunuzdur. O ne güzel dosttur, O ne güzel yardımcıdır!390
0028. der-i izzetinden şu kim çekdi baş ne ķapuya varursa yėr başı šaş
Hadis: Tanrı’dan başkasından yardım umanın çabası boşa gitmiştir.391
0039. cefā-píşe olmaġa iveydi rab emān kim bula-idi andan aceb
Kur’ân-ı Kerîm, Fâtır 35/45: Eğer Allah insanları, kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.392
0046. ŝıfatı vü źātıdur anuij ķadím aija yaraşur benlik oldur ažím
Kur’ân-ı Kerîm, Câsiye 45/37: Göklerde ve yerde, büyüklük ve azamet ona mahsustur. Ve o, azizdir; hakîmdir. 393
0047. atup níle tābūt-ı mūsāyı ol vėrür ģıfž içün anda firavna yol
Kur’ân-ı Kerîm, Tâhâ 20/39: Onu (bebek Mûsâ'yı) sandığın içine koy ve denize (Nil'e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ,
387
Bu konu hazırlanırken Naci TOKMAK’ın nazmen tercüme ettiği Bûstan’dan istifade edilmiştir. Detaylı bilgi için bk.: TOKMAK, A. Naci.: Bûstan: Sa’dî-yî Şîrâzî: Đstanbul 2015, 373 s., Şule Yayınları. Yukarıdaki tabloda ve aşağıdaki dipnotlarda yer alan ayetlerin Arapça yazılışı-okunuşu ve Türkçe mealleri ise şu iki e-kaynaktan alınmıştır:
http://kuran.diyanet.gov.tr/ , http://www.kuranmeali.org/
388
Kul huvallâhu ehad(ehadun).Allâhus samed(samedu).Lem yelid ve lem yûled.Ve lem yekun lehu kufuven ehad(ehadun). ٌدَحَأ ُ ﱠﷲ َوُھ ْلُق )' ( ُدَمﱠصلا ُ ﱠﷲ )' ( وُي ْمَلَو ْدِلَي ْمَل ْدَل )' ( ٌدَحَأ اًوُفُك ُهَل ْنُكَي ْمَلَو 389
Hattâ izâ câenâ kâle yâ leyte beynî ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karîn(karînu). ُنيِرَقْلا َسْئِبَف ِنْيَقِرْشَمْلا َدْعُب َكَنْيَبَو يِنْيَب َتْيَل اَي َلاَق اَنءاَج اَذِإ ىﱠتَح
390
Ve in tevellev fa'lemû ennallâhe mevlâkum, ni'mel mevlâ ve ni'men nasîr(nasîru). ُريِصﱠنلا َمْعِنَو ىَلْوَمْلا َمْعِن ْمُكَلاْوَم َ ّﷲ ﱠنَأ ْاوُمَلْعاَف ْاْوﱠلَوَت نِإَو
391
Naci TOKMAK, “Her kimse ki O’nun dergâhından yüz çevirse/ Rağbet bulamaz hangi kapının kolunu çevirse” beytinin dipnotuna “Bûstan dipnotu” uyarısı şu hadisi not etmiştir: Zalle sayu men istiâne bi gayri’llâh. Bk.: TOKMAK, A. N.: Bûstan: Sa’dî-yî Şîrâzî: 25. s.
392
Ve lev yuâhızullâhun nâse bimâ kesebû mâ terake alâ zahrihâ min dâbbetin, ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ (musemmen), fe izâ câe eceluhum fe innallâhe kâne bi ibâdihî basîrâ (basîran).
َع َكَرَت اَم اوُبَسَك اَمِب َساﱠنلا ُ ﱠﷲ ُذِخاَؤُي ْوَلَو اَبِعِب َناَك َ ﱠﷲ ﱠنِإَف ْمُھُلَجَأ ءاَج اَذِإَف ىًّمَسﱡم ٍلَجَأ ىَلِإ ْمُھُرﱢخَؤُي نِكَلَو ٍةﱠباَد نِم اَھِرْھَظ ىَل
ًريِصَب ِهِد
393
Ve lehul kibriyâu fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). ِتاَواَمﱠسلا يِف ءاَيِرْبِكْلا ُهَلَو
132
sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.394
0048. birine ėder āteşi gül-sitān birine ķılur níli nār u duḫān
Kur’ân-ı Kerîm, Enbiyâ 21/69: Ey ateş! Đbrahim'e karşı serin ve esenlik ol!, dedik.395
0049. bunuij taḫtın alup ķılur ḫāksār aija taḫt vėrüp ėder tācdār
Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i Đmrân 3/26: De ki: Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.396
0053. vėre ģükme tehdíd ger müsteān esamm ebkemín ķala kerrūbiyān
Kur’ân-ı Kerîm, Bakara 2/18: Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.397
0057. tażarru ėdenüij duāsın mücíb fürūmāndeye raģmetiyle ķaríb
Kur’ân-ı Kerîm, Bakara 2/186: Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.398
0061. ezelde ebedde anuijdur ķader ķażā kilki naķşın raģamda ėder
0064. ėder nušfeyi ḫoş melek-ŝūret ol kim ėtdürür āb üzre naķşı kabul
Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i Đmrân 3/6: O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. Ondan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.399
0063. teb-i lerzeden acze ėrdi çü yėr sükūn míḫ -i kūhıyla vėrdi ḫabír
Kur’ân-ı Kerîm, Nebe 78/6-7: Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?400
0068. degül gizlü bir źerre aijdan cihān nihān u ayān birdür aija her ān
Kur’ân-ı Kerîm, Sebe’ 34/3: Đnkâr edenler, "Kıyamet bize gelmeyecektir" dediler. De ki: "Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime and olsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında
394
Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun lehu, ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî.
ِف ِهيِفِذْقاَف ِتوُباﱠتلا يِف ِهيِفِذْقا ِنَأ يﱢنﱢم ًةﱠبَحَم َكْيَلَع ُتْيَقْلَأَو ُهﱠل ﱞوُدَعَو يﱢل ﱞوُدَع ُهْذُخْأَي ِلِحاﱠسلاِب ﱡمَيْلا ِهِقْلُيْلَف ﱢمَيْلا ي
يِنْيَع ىَلَع َعَنْصُتِلَو
395
Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîm(ibrâhîme). ًم َلاَسَو اًدْرَب يِنوُك ُراَن اَي اَنْلُق
َميِھاَرْبِإ ىَلَع ا
“Divanlarda yer alan çeşitli manzumelerde Hz. Đbrâhim’den sıkça bahsedilmiştir. (…) Doğumu ve doğumuyla ilgili olaylar, eşini ve çocuğunu Mekke’de bırakması, Allah’ın emri üzerine oğluyla birlikte Kâbe’yi inşa etmesi, putları kırması, yıldızlarla alâkası, duaları, oğlu Đsmâil’i kurban etmeye teşebbüsü sebebiyle kurban ve sünnet olmayı başlatan kişi olması, mancınıkla ateşe atılması (mancınık-ateş), ateşin onu yakmaması (nâr-nur), düştüğü yerin cennet bahçelerinden bir gül bahçesi haline dönüşmesi ve oradan soğuk bir su kaynaması (âteş-âb), burada bir göl meydana gelmesi (cennet-cehennem) gibi motifler telmih yoluyla zikredilmiştir.” Bk.: UZUN, M.: TDVĐA, “Đbrâhim (Türk Edebiyatı)”: 21. C., 272-273. s.
396
ْلُمْلا َكِلاَم ﱠمُھﱠللا ِلُق ُرْيَخْلا َكِدَيِب ءاَشَت نَم ﱡلِذُتَو ءاَشَت نَم ﱡزِعُتَو ءاَشَت نﱠمِم َكْلُمْلا ُعِزنَتَو ءاَشَت نَم َكْلُمْلا يِتْؤُت ِك
ٌريِدَق ٍءْيَش ﱢلُك َىَلَع َكﱠنِإ
:Kulillâhumme mâlikel mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
397
َنوُعِجْرَي َلا ْمُھَف ٌيْمُع ٌمْكُب ﱞمُص :Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne).
398
ٌبيِرَق يﱢنِإَف يﱢنَع يِداَبِع َكَلَأَس اَذِإَو َنوُدُش ْرَي ْمُھﱠلَعَل يِب ْاوُنِمْؤُيْلَو يِل ْاوُبيِجَتْسَيْلَف ِناَعَد اَذِإ ِعاﱠدلا َةَوْعَد ُبيِجُأ
﴿ ١٨٦
﴾ :Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe
innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, felyestecîbû lî velyu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
399
ُميِكَحْلا ُزيِزَعْلا َوُھ ﱠلاِإ َهَلِإ َلا ءاَشَي َفْيَك ِماَحْرَلأا يِف ْمُكُرﱢوَصُي يِذﱠلا َوُھ ﴿
٦
﴾ :Huvellezî yusavvirukum fîl erhâmi keyfe yeşâ’(yeşâu),
lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu).
400
اًداَھِم َضْرَ ْلأا ِلَعْجَن ْمَلَأ ﴿
٦
133
bir şey bile ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır."401 Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i Đmrân 3/5: Şüphesiz yerde ve gökte Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz.402
Kur’ân-ı Kerîm, A’lâ 87/7: Ancak Allah'ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de. 403
0079. feres sürdi ģāŝān bu meydānda bol ķalup yılmadan dėdi lā-uģsí ol
Hadis: (…) Sana layık olduğun senayı yapamam. Sen kendini sena ettiğin gibisin, diyordu.404
0085. ki ta ışķ būyı seni ėde mest ķıluban šaleb-kār-ı ahd-i elest
Kur’ân-ı Kerîm, A’râf 7/172: Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)" demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.405
0090. ç’ola maģrem-i rāz sālik yaķín gėrü dönme bābın yaparlar hemín
Ehâdîs-i Mesnevî: Tanrı’yı tanıyan kişinin dili lâl olur.406
0136. saija izz ü levlāk temkín yėter ve tāhā vü yāsín śenā muteber
Hadis: Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.407
Ayrıca Tâhâ Kuran-ı Kerim’deki 20. sure, Yâsîn ise 36. suredir.
0260. eger šoġru yol ister iseij saija olur zāhidān yolı ḫavf u recā
Kur’ân-ı Kerîm, Zumer 39/53: De ki: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."408
Kur’ân-ı Kerîm, Fussilet 41/43: Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir.409
401 ْنَع ُبُزْعَي َلا ِبْيَغْلا ِمِلاَع ْمُكﱠنَيِتْأَتَل يﱢبَرَو ىَلَب ْلُق ُةَعاﱠسلا اَنيِتْأَت َلا اوُرَفَك َنيِذﱠلا َلاَقَو َلاَو ِتاَواَمﱠسلا يِف ٍةﱠرَذ ُلاَقْثِم ُه ُرَبْكَأ َلاَو َكِلَذ نِم ُرَغْصَأ َلاَو ِضْرَ ْلأا يِف ٍنيِبﱡم ٍباَتِك يِف ﱠلاِإ ﴿ ٣
﴾ :Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînâs sâatu, kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gaybi, lâ
ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).
402
ءاَمﱠسلا يِف َلاَو ِضْرَلأا يِف ٌءْيَش ِهْيَلَع َىَفْخَي َلا َ ّﷲ ﱠنِإ ﴿
٥
﴾ Đnnallâhe lâ yahfâ aleyhi şey’un fîl ardı ve lâ fîs semâ’(semâi).
403
َو َرْھَجْلا ُمَلْعَي ُهﱠنِإ ُ ﱠﷲ ءاَش اَم ﱠلاِإ ىَف ْخَي اَم
﴿ ٧
﴾ Đllâ mâ şâallâh(şâallâhu), innehu ya’lemul cehra ve mâ yahfâ.
404
(…) La uhsi senaen aleyke. Ente kema esneyte ala nefsike.
Kaynak: Buhari, Ezan 123, 139, Meğazi 50, Tefsir, Đzacae nasrullahi vel-Feth; Müslim, Salat 217, (484); Ebu
Davud, Salat 152. (877); Nesai, Đftitah 153, (2, 219). Ravi: Aişe. Bk.: http://muhaddis.org/cgi-bin/dbman/db.cgi?db=ks&uid=default&view_records=1&SNo=*&nh=180 405 َق ْمُكﱢبَرِب َتْسَلَأ ْمِھِسُفنَأ ىَلَع ْمُھَدَھْشَأَو ْمُھَتﱠيﱢرُذ ْمِھِروُھُظ نِم َمَدآ يِنَب نِم َكﱡبَر َذَخَأ ْذِإَو َنيِلِفاَغ اَذَھ ْنَع اﱠنُك اﱠنِإ ِةَماَيِقْلا َمْوَي ْاوُلوُقَت نَأ اَنْدِھَش ىَلَب ْاوُلا ﴿ ١٧٢ ﴾
Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
406
Men arafallâhe kelle lisânuhu. Naci Tokmak, bu iktibas için “Bedîü’z-zemân Fürûzânfer: Ehâdîs-i Mesnevî, Be
cem! ve tedvin: 67. s.”ye bakılması gerektiğini bildiriyor. Bk.: TOKMAK, A. N..: Bûstan: Sa’dî-yî Şîrâzî: 30. s. 407
Kutsi olduğu şüpheli hadis: Levlâke levlâk lemmâ halaktü’l-eflâk.
408 ُفنَأ ىَلَع اوُفَرْسَأ َنيِذﱠلا َيِداَبِع اَي ْلُق ُميِحﱠرلا ُروُفَغْلا َوُھ ُهﱠنِإ اًعيِمَج َبوُنﱡذلا ُرِفْغَي َ ﱠﷲ ﱠنِإ ِ ﱠﷲ ِةَمْحﱠر نِم اوُطَنْقَت َلا ْمِھِس ﴿ ٥٣ ﴾
Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).
409
ٍميِلَأ ٍباَقِع وُذَو ٍةَرِفْغَم وُذَل َكﱠبَر ﱠنِإ َكِلْبَق نِم ِلُسﱡرلِل َليِق ْدَق اَم ﱠلاِإ َكَل ُلاَقُي اَم ﴿
٤٣ ﴾
134
0335. kerem ehli ḫoş-ḫū cüvān-merd ol saija vėrdi ģaķ ḫalķa vėr sen de bol
Kur’ân-ı Kerîm, Kasas 28/77: "Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez." 410
0631. dėdi uyḫuda’ken o ruḫ āyine
baija fitne dėr uyıma dėr yine Hadis: Fitne uykudadır; uyandırana Allah lanet etsin.
411
0661. şu kim gitdi ķoyup cihānda eśer aija raģmet oķur aijup her beşer
Hadis: Đnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır ancak üç şey müstesna: sadaka-i câriye (yaptığı hayır işleri, hayrı devam eden iyilikler), kendisiyle amel olunan ilim ve onun için dua eden salih bir evlât.412
0745. bir iķlími ķılmaķ dilerse tebāh vėrür aija žulm ehli bir pādişāh
Kur’ân-ı Kerîm, Đsra 17/16: Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.413
0899. götürmedi mi bād her ŝubģ u şām süleymān u taḫ[t]ın aleyhi’s-selām
Kur’ân-ı Kerîm, Sebe' 34/12: Süleyman'ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgarı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. Đçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa ona alevli ateş azabını tattırırız.414
0903. ķamu māl u milke ėrişür zevāl degül bāķi illā ḫudā źū’l-celāl
Kur’ân-ı Kerîm, Rahman 55/26-27: Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır. 415
0970. degül mest ü dívāne ol źū-fünūn ŝıdı nā-tüvānān gemisin niçün
0971. dėdi pādişeh bu sözi kem dėdüij anı neyçün ėtdi ḫıżır bilmedüij
Kur’ân-ı Kerîm, Kehf 18/ 71-79: Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın." dedi. Adam, "Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi. Mûsâ, "Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!" dedi. Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, "Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Ant olsun çok kötü bir iş yaptın!" dedi. Adam, "Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?"
410 ِإ ُ ﱠﷲ َنَسْحَأ اَمَك نِسْحَأَو اَيْنﱡدلا َنِم َكَبيِصَن َسنَت َلاَو َةَرِخ ْلآا َراﱠدلا ُ ﱠﷲ َكاَتآ اَميِف ِغَتْباَو َنيِدِسْفُمْلا ﱡبِحُي َلا َ ﱠﷲ ﱠنِإ ِضْرَ ْلأا يِف َداَسَفْلا ِغْبَت َلاَو َكْيَل ﴿ ٧٧ ﴾
Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dârel âhırate ve lâ tense nasîbeke mined dunyâ ve ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke ve lâ tebgıl fesâde fîl ard(ardı), innallâhe lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne).
411
El fitnetu naimetun la'anallâhu men eykazehâ. Suyutî: El-Câmi'u's-Sağîr: II, 66.
412
لمع عطقنا مدآ نبا تام اذإ هل وعدي حلاص ٍدلو وأ هب عفتني ملع وأ ةيراج ةقدص ثلاث نم لاإ ه
Đzâ mâte'l-insânü inkata’a amelühü anhü illâ min selâsetin illâ min sadakatin câriyetin ev ilmin yüntefe’u bihi ev veledün sâlihün yed’û lehû sadaka habîbullah. Müslim, Kitabu'l-Vasaya, Hadis No: 1631. Bk.:
http://uludag.dergipark.gov.tr/download/article-file/214808 413 ْيَلَع ﱠقَحَف اَھيِف ْاوُقَسَفَف اَھيِفَرْتُم اَنْرَمَأ ًةَيْرَق َكِلْھﱡن نَأ اَنْدَرَأ اَذِإَو اًريِمْدَت اَھاَنْرﱠمَدَف ُلْوَقْلا اَھ ﴿ ١٦ ﴾
Ve izâ eradnâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhâl kavlu fe demmernâhâ tedmîrâ (tedmîran). 414 َنْيَع ُهَل اَنْلَسَأَو ٌرْھَش اَھُحاَوَرَو ٌرْھَش اَھﱡوُدُغ َحيﱢرلا َناَمْيَلُسِلَو َع ْنِم ُهْقِذُن اَنِرْمَأ ْنَع ْمُھْنِم ْغِزَي نَمَو ِهﱢبَر ِنْذِإِب ِهْيَدَي َنْيَب ُلَمْعَي نَم ﱢنِجْلا َنِمَو ِرْطِقْلا ِباَذ ِريِعﱠسلا ﴿ ١٢ ﴾
Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve ravâhuhâ şehrun ve eselnâ lehu aynel kıtri, ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbihî, ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbis saîr(saîri).
415
ٍناَف اَھْيَلَع ْنَم ﱡلُك ﴿
٢٦
﴾ Kullu men aleyhâ fân(fânin). ﴾٢٧ ﴿ ِماَرْكِ ْلإاَو ِل َلاَجْلا وُذ َكﱢبَر ُهْجَو ىَقْبَيَو Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi).
135
dedi. Mûsâ, "Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)" dedi. Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, "Đsteseydin bu iş için bir ücret alırdın" dedi. Adam, "Đşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir" dedi. "Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım." "O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı." 416
1004. ümídin kesüp dėdi ol bí-mecāl olur dihde amā uyımaķ muģāl
Kur’ân-ı Kerîm, A'raf 7/ 34: Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.417
1048. ģaķ emrini šaatdür ėrgürse ķul ne bāk ölmeden çünki bir demdür ol
Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i Đmrân 3/ 104: Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. Đşte kurtuluşa erenler onlardır.418 1129. żarar fikr-i ģaŝmuijdan olursa ģūş
dilin baġla tavíź-i iģsānla ḫoş Arap atasözü: Đhsan, dili keser. 419
1257. saija sen azuķ getür ėtme ḫašā ki ferzend ü zen şefķat ėtmez saija
Kur’ân-ı Kerîm, Şuarâ 26/ 88: O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!420
1259. benüm ġamda barmaķlarum veş ebed ķaşımaz ser ü gevdemi bir eģad
Arap ve Acem darbımeseli: Arap, " لثم ىرھظ كحيلا ىرفظ" (La yahakke zahri mislu) der. Acem, " دراخن سك نم تشكنا نخان نوچ نم تشپ" (Kes nehared püşt-i men çün nahun-i engüşt-i men.) der. "Kimse benim sırtımı kendi parmağımın tırnağı gibi kaşıyamaz.", "Benim işimi kimse benim gibi görmez." manalarına gelmektedir.421
416 ۠اَقَلَطْناَف ىّٰٓتَح اَذِا اَبِكَر يِف ِةَني۪فﱠسلا ۜاَھَقَرَخ َلاَق اَھَتْقَرَخَا َقِرْغُتِل ۚاَھَلْھَا ْدَقَل َتْئِج ًأـْيَش
ًارْمِا Fentaleka hatta iza rakiba fis sefıneti harakaha
kale eharakteha li tüğrika ehleha le kad ci'te şey'en imra (71) ًارْبَص َيِعَم َعي ۪طَتْسَت ْنَل َكﱠنِا ْلُقَا ْمَلَا َلاَق Kale e lem e kul inneke len testetıy'a meıye sabra (72) ًارْسُعي ۪رْمَا ْنِمي۪نْقِھْرُت َلاَو ُتي ۪سَناَمِبي۪نْذِخاَؤُت َلا َلاَق Kale la tüahıznı bima nesıtü ve la türhıknı min emrı usra (73 ًارْكُن ًأـْيَش َتْئِج ْدَقَل ٍۜسْفَن ِرْيَغِب ًةﱠيِكَز ًاسْفَن َتْلَتَقَا َلاَق ُۙهَلَتَقَف ًام َلاُغاَيِقَلاَذِاىّٰٓتَح ۠اَقَلَطْناَف Fentaleka hatta iza lekıya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs le kad ci'te şey'en nükra (74) ْنَل َكﱠنِا َكَل ْلُقَا ْمَلَا َلاَق
َعي ۪طَتْسَت َيِعَم
ًارْبَص Kale elem e kul leke inneke len testetıy'a meıye sabra (75) َتْغَلَب ْدَق ۚي۪نْبِحاَصُت َلاَفاَھَدْعَب ٍءْيَش ْنَع َكُتْلَاَس ْنِا َلاَق ْنِم
يّ۪نُدَل
ًارْذُع Kale in seeltüke an şey'im ba'deha fe la tüsahıbnı kad belağte mil ledünnı uzra (76) َلْھَاآَيَتَاآَذِاىّٰٓتَح ۠اَقَلَطْناَف ٍۨةَيْرَق آَمَعْطَتْسا َا اَھَلْھ ا ْوَبَاَف ْنَا اَمُھوُفﱢيَضُي اَدَجَوَف اَھي۪ف ًاراَدِج ُدي ۪رُي ْنَا ﱠضَقْنَي ُۜهَماَقَاَف َلاَق ْوَل َتْئِش َتْذَخﱠتَل ِهْيَلَع
ًارْجَا Fentaleka hatta iza eteya ehle
karyetinistet'ama ehleha fe ebev ey yüdayyifuhüma fe veceda fıha cidaray yürıdü en yenkadda fe ekameh kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra (77)
َلاَق اَذٰھ ُقاَرِف ي۪نْيَب َۚكِنْيَبَو َكُئﱢبَنُاَس ِلي ۪وْأَتِب اَم ْمَل ْعـِطَتْسَت ِهْيَلَع
ًارْبَص Kale haza firaku beynı ve beynik se ünebbiüke bi te'vıli ma lem
testetı' aleyhi sabra (78) ًاب ْصَغ ٍةَني۪فَس ﱠلُك ُذُخْأَي ٌكِلَم ْمُھَءآَرَو َناَكَواَھَبي ۪عَا ْنَا ُتْدَرَاَف ِرْحَبْلايِف َنوُلَمْعَي َني ۪كاَسَمِل ْتَناَكَف ُةَني۪فﱠسلااﱠمَا Emmes sefınetü fe kanet li mesakıne ya'melune fil bahri fe eradtü en eıybeha ve kane veraehüm meliküy ye'huzü külle sefınetin gasba (79) 417 ﱢلُكِلَو ٍةﱠمُا ٌۚلَجَا اَذِاَف َءآَج ْمُھُلَجَا َلا َنوُرِخْأَتْسَي ًةَعاَس َلاَو
َنوُمِدْقَتْسَي Ve li kulli ummetin ecel(ecelun), fe izâ câe eceluhum lâ
yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).
418 ُھ َكِئَل ْوُأَو ِرَكنُمْلا ِنَع َنْوَھْنَيَو ِفوُرْعَمْلاِب َنوُرُمْأَيَو ِرْيَخْلا ىَلِإ َنوُعْدَي ٌةﱠمُأ ْمُكنﱢم نُكَتْلَو َنوُحِلْفُمْلا ُم ﴿ ١٠٤ ﴾
Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
419 َناَسﱢللا ُعَطْقَي ُناَس ْحلإا. Bk.: http://www.arapdili.org/node/93 420 َنوُنَب َلاَو ٌلاَم ُعَفنَي َلا َمْوَي ﴿ ٨٨
﴾ Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn(benûne).
421
136
1271. ŝaķın aġlamasun ki arş-ı ažím ķılur lerze şol dem ki aġlar yetím
Hadis: Bir yetim ağladığında arş titrer.422
1699. yavuzluġa āsān yavuzluķ ola kerím isen aģsin ilā men esā
Arapça kelâm-ı kibar dâhilinde bir söz: Sana kötülük edene sen iyilik et! (Ahsin ilâ men esâ'e ileyki.) ( ىلا نسحا ِكٮلا ءاسا نم )
1812. ģadíś-i peyemberde budur ḫaber
buyurdu ki iģsān belā redd ėder Hadis: Sadaka belâyı def eder ve ömrü uzatır. 423
1912. nihān çüst revler çü bād-ı seģer ḫamūşān u tesbíģ ḫvān çün ģacer
Kur’ân-ı Kerîm, Đsra 17/44: Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tespih ederler. Her şey O'nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm'dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.424
2054. dėdi zemzemeyle ölüp ḫoş feraģ ve men daķķa bābe’l-kerím infetāģ
Arap sözü: Kim çalarsa çalsın cömerdin kapısı mutlaka açılır! (Ve men dakka bâbe'l-kerîmi infetah)
2419. ŝuçumdan gėç ėy rab-i çarḫ-ı berín giderse benümle fe-bi’sel-ķarín
Kur’ân-ı Kerîm, Zuhruf 43/ 38: Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!" der.425
2499. çü iģsān-ı ķāēíyi ķıldı ģaķír dėdi inne haźā yevmun !asír
Kur’ân-ı Kerîm, Kamer 54/8: Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, "Bu zor bir gün!" derler.426
Kur’ân-ı Kerîm, Müddesir 74/9: Đşte o gün çetin bir gündür.427
3182. yuķardan ne baġlarsa naķş ūstād anuij ŝūret-i naķşıdur bí-inād
Kur'ân-ı Kerîm, Bakara 2/32: Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler.
428
3275. saķar veş pür olduķça cevf-i belíd çaġırup yine dėr ki hel min mezíd
Kur'ân-ı Kerîm, Kâf 50/30: O gün Cehenneme, "Doldun mu?" deriz. O da, "daha var mı?" der.429
3373. şikemde yüzi naķşın ėden saḫí yazupdur anuij ömr ü rızķın daḫı
Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i Đmrân 3/6: O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. Ondan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.430
422
Kurtubi: El-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an: 2/101.
423
Heysemi: Mecmaü’z-Zevaid: III/63.
424 نِكَلَو ِهَدْمَحِب ُحﱢبَسُي ﱠلاِإ ٍءْيَش نﱢم نِإَو ﱠنِھيِف نَمَو ُضْرَلأاَو ُعْبﱠسلا ُتاَواَمﱠسلا ُهَل ُحﱢبَسُت اًروُفَغ اًميِلَح َناَك ُهﱠنِإ ْمُھَحيِبْسَت َنوُھَقْفَت ﱠلا ﴿ ٤٤ ﴾
Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinne, ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran).
425 َج اَذِإ ىﱠتَح ُنيِرَقْلا َسْئِبَف ِنْيَقِرْشَمْلا َدْعُب َكَنْيَبَو يِنْيَب َتْيَل اَي َلاَق اَنءا ﴿ ٣٨ ﴾
Hattâ izâ câenâ kâle yâ leyte beynî ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karîn (karînu).
426
ٌرِسَع ٌمْوَي اَذَھ َنوُرِفاَكْلا ُلوُقَي ِعاﱠدلا ىَلِإ َنيِعِطْھﱡم ﴿
٨ ﴾
Muhtıîne ilâd dâi, yekûlul kâfirûne hâzâ yevmun asir(asirun).
427
ٌريِسَع ٌمْوَي ٍذِئَمْوَي َكِلَذَف ﴿
٩ ﴾
Fe zâlike yevme izin yevmun asîrun.
428
ُميِكَحْلا ُميِلَعْلا َتنَأ َكﱠنِإ اَنَتْمﱠلَع اَم ﱠلاِإ اَنَل َمْلِع َلا َكَناَحْبُس ْاوُلاَق ﴿
٣٢ ﴾
Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm(hakîmu).
429
ٍديِزﱠم نِم ْلَھ ُلوُقَتَو ِتْ َلأَتْما ِلَھ َمﱠنَھَجِل ُلوُقَن َمْوَي ﴿
٣٠ ﴾
Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîdin.
430
َلأا يِف ْمُكُرﱢوَصُي يِذﱠلا َوُھ ُميِكَحْلا ُزيِزَعْلا َوُھ ﱠلاِإ َهَلِإ َلا ءاَشَي َفْيَك ِماَحْر
﴿ ٦
﴾ :Huvellezî yusavvirukum fîl erhâmi keyfe yeşâ’(yeşâu),
137
3430. eger merdüm iseij seni źāt-ı pāk acebdür ki żāyi ėde vü helāk
Kur'ân-ı Kerîm, Tevbe 9/120: (…) Şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez.431
3515. ėrer dėmedügüij söze el yaķín çü dėseij saija el uzadur hemín
Hz. Ali'nin sözü: Söylemediğin sürece söz senin emrindedir. Ancak söylersen artık sen onun emrine girersin.432
3593. kināra çeküp eyle ķocmış ķızı ŝana ŝanki örtmiş gėce gündüzi
Kur'ân-ı Kerîm, Araf 7/54: Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş'a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah'tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı yücedir.433
Kur'ân-ı Kerîm, Rad 13/3: O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah'ın varlığını gösteren) deliller vardır.434 3600. çü lā ģavl oķıdum şikest oldı dív
peri dāmenüm dutup ėtdi ġırív
Arapça bir dua: Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîm. (Bütün güç ve kuvvet, yalnızca en yüce ve en büyük olan Allah’ın yardımıyla elde edilir.)
3701. ŝavam güni misvāk degül acíb yėmek olmış ādem etindür ġaríb 3705. ķafasında ḫoş söyle er síretin
yėme ķardaşuij meyte iken etin
Kur'ân-ı Kerîm, Hucurât 49/12: Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Đşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.435
3736. çaġırup dėdi düzd-i bí-reh meded ḫudāyā kerímā eģadsin ŝamed
Kur'ân-ı Kerîm, Đhlâs 112/1-2: De ki: "O, Allah'tır, bir tektir." "Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)"436
3749. ķılur pest ġavġayı bālā ḫabíś
yatur fitne ķaldurmaz illā ḫabíś Hadis: Fitne uykudadır; uyandırana Allah lanet etsin.
437
3777. belā tírinedür çü cevşen duā
ġanímet görür anı merd-i ḫudā Hadis: Dua belayı deffeder.
438
431
َنيِنِسْحُمْلا َرْجَأ ُعيِضُي َلا َ ّﷲ ﱠنِإ (…) innallâhe lâ yudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne).
432
Nehcu'l-Belâge: III, 246. " Elkelâmu fî vesâkıke m âlem tetekellem bihi feizâ tekellemte bihi sırte fî vesâkihi."
433 ا يِشْغُي ِشْرَعْلا ىَلَع ىَوَتْسا ﱠمُث ٍماﱠيَأ ِةﱠتِس يِف َضْرَلأاَو ِتاَواَمﱠسلا َقَلَخ يِذﱠلا ُ ّﷲ ُمُكﱠبَر ﱠنِإ ِهِرْمَأِب ٍتاَرﱠخَسُم َموُجﱡنلاَو َرَمَقْلاَو َسْمﱠشلاَو اًثيِثَح ُهُبُلْطَي َراَھﱠنلا َلْيﱠلل َنيِمَلاَعْلا ﱡبَر ُ ّﷲ َكَراَبَت ُرْمَلأاَو ُقْلَخْلا ُهَل َلاَأ ﴿ ٥٤
﴾ Đnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin