• Sonuç bulunamadı

3.1. İncelenen Hikâyelerin Özetleri

3.1.7. Kirmanşah Hikâyesi’nin Özeti

Tiflis hükümdarı Hurşut Şah’ın çocuğu olmamıştır. Tebaasından bazıları, bir sünnet merasimi için kendisinden izin almaya geldiği zaman Hurşut Şah, çocuğu olmamasına çok üzülür. Üzüntüsünü gidermek isteyen Hurşut Şah, veziri ile birlikte bir su kenarına gider. Yanlarına bir derviş gelir. Derviş, tavsiyesine uyulursa çocuklarının olacağını söyler. Padişah, dervişin tavsiyesine uyar ve zamanı gelince bir oğlu dünyaya gelir.

Bu güçlü, kuvvetli bir çocuktur. Dört yaşına gelen çocuğun kuvvetinden, bütün Tiflis halkı korkar. Çocuğun, daha fazla “adsız” olarak çağrılmasını istemeyen vezirler, Hurşut Şah’ı sıkıştırırlar. Hurşut Şah ve meclis toplantı yaparken derviş içeri girer. Çocuğa önce okur, sonra efsunlar, daha sonra da ismini Kirmanşah koyar.

108

Saim Sakaoğlu ve diğerleri, Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri I, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1997, adlı eserden faydalanılmıştır.

Kirmanşah, bir gün Yemen Sultanı’nın kızının güzelliğini, pehlivanlığını ve gücünü işitir. Yemen Sultanı’nın kızı ile güreş tutan Kirmanşah, onu yendikten sonra birlikte Tiflis’e gelirler. Rüyasında daha önce kendisine yardım eden piri gören Kirmanşah’a, üç bâde verilir. Bunlardan birincisi, Allah; ikincisi, üçler, yediler, kırklar; üçüncüsü, Herat hükümdarı Selim Şah’ın kızı Mahperi Han aşkınadır. Aynı derviş, Kirmanşah’a verilen bâdeyi o gece Mahperi’ye de verir. Bunun sonucunda her iki kahraman da birbirlerinin aşkıyla yanıp tutuşmaktadır. Durumu anlayan Hurşut Şah, istememesine rağmen günün birinde oğlunun gurbete çıkmasına izin verir.

Kirmanşah, günün birinde olağanüstü özelliklere sahip olan hayvanların olduğu bir yere gelir. Bu hayvanlardan birincisi ejderhadır. Pir’in verdiği kuvvetle Kirmanşah, ejderhayı öldürür. Yoluna devam eden Kirmanşah, daha sonra yolun sağını ve solunu kesen aslan ve kaplanla karşılaşır. Yine pirin verdiği güçle onları da öldüren Kirmanşah, üç aylık bir yoldan sonra Koca Arap ile karşılaşır. O zamana kadar Koca Arap’ı kimse yenememiştir. On dört bin atlısı olan Koca Arap, birçok ülkeden haraç almaktadır. Koca Arap, müneccimleri çağırır ve kendisini yenebilecek bir kişinin olup olmadığını sorar. Müneccim, fala baktığında kendisini yenecek kişinin yakında geleceğini söyler. Bunun üzerine Koca Arap, çeşitli yollara gözcüler yerleştirir.

Yemen Şahı’nın kızıyla yoluna devam etmekte olan Kirmanşah, günün birinde Koca Arap’ın memleketine varır. Burada, Koca Arap’ın kahramanı Mecal Vermez ile karşılaşır. Kirmanşah, bir yumrukla Mecal Vermez’in işini bitirir. Durumu öğrenen Koca Arap çok şaşırır. Bunun üzerine on dört bin atlısını toplayan Koca Arap, kale kapılarını kapattırarak Kirmanşah’ı kale burcunda beklemeye başlar. Kale önüne gelen Kirmanşah ile Koca Arap arasında önce bir söz düellosu başlar. Bunu kaybeden Arap, kale kapılarını açtırır. İçeri giren Kirmanşah ile Koca Arap bir güreş tutarlar. Güreşi kim kaybederse, diğerinin emrine girecektir. Güreşi Koca Arap kaybeder. Bundan sonra Koca Arap, hiçbir ülkeden haraç almayacaktır. Hiçbir

garibin önünde engel olmayacaktır. Fakat buna karşılık Kirmanşah, Koca Arap’a oğul olacaktır.

Koca Arap’a misafir olan Kirmanşah, başından geçenleri ona anlatır. Koca Arap, Herat hükümdarı Adil Han’a mektup yazacağını, Mecal Vermez’in de kızı gidip getireceğini söylemesine rağmen Kirmanşah, bunu kabul etmez. Bunun üzerine Koca Arap, bindiği Karakaytaz adındaki atı Kirmanşah’a verir ve onu Herat’a gönderir. Bu sırada, Herat hükümdarının kızı Mahperi de sevgilisinin yolunu gözlemektedir. Ancak beklenmeyen bir şey gerçekleşir ve Kaf dağından yola çıkan Ağ dev Mahperi’yi kaçırır. Bu olay üzerine, Selim Şah ve bütün Herat halkı çok üzülür.

Kirmanşah, kırk gün sonra Herat’a gelir. Han kızı Yıldız, iki cariyesi ile çeşme başında su doldururken Kirmanşah ile yanındaki kız bunlara yaklaşır. Gelenin Mahperi’nin sevgilisi olduğunu anlayan kızlar, Selim Şah’a durumu bildirir. Mahperi’nin babası Selim Şah, olanları bir bir Kirmanşah’a anlatır. Adil Han’dan müsaade alan Kirmanşah, Yemen sultanının kızı ve diğer atlılarla birlikte yola çıkar. Bir tepeye geldiklerinde onları pir karşılar. Pirin talimatı üzerine, Yemen sultanının kızı ve diğer atlılar Herat’a dönerler.

Üç gün üç gece yol giden Kirmanşah, Davudoğlu Süleyman’ın bahçesine ulaşır. Bahçedeki levhada yazanları okur, yoluna devam eder. Kirmanşah “billur-i ezeme” geldiğinde buranın yarısının ateş, yarısının da kar olduğunu görür. Bu soğuk ve sıcak diyarları Allah’ın yardımıyla geçen Kirmanşah, devin kalesine ulaşır. Ancak kaleye açılan hiçbir kapı yoktur. Bu sırada kalenin içinde esir olan Mahperi, rüyasında Hz. Hızır’ı görür. Hızır, Mahperi’ye sevgilisinin geldiğini haber verir. Bunun üzerine Mahperi, yaptığı kemendi kaleden aşağı sarkıtır. Böylece Kirmanşah, kaleden içeri girmeyi başarır. İki sevgili birbirine kavuştuktan sonra Kirmanşah, sevgilisinden devin bulunduğu yeri öğrenir ve başucunda bulunan kılıçla devi öldürür.

Kirmanşah’ın kalede esir olan amcasının oğulları da kıza âşıktır ve bu nedenle kurtulmalarına pek sevinmezler. Kement yardımıyla kaleden önce Mahperi, daha sonra amcasının oğulları inerler. Kirmanşah’ın indiği sırada amcaoğulları kemendi keserek onun yaralanmasına yol açar. Devden bazı nişaneleri kesip alan amcaoğulları, daha sonra Şiraz’a doğru yola çıkar. Mahperi, onlarla birlikte gitmek istemediğinden bir köşeye saklanır. Babalarının tahtına çıkan iki oğul, Kirmanşah’ı devin yediğini, kendilerinin de devi öldürdüklerini anlatır. Çok geçmeden Hurşut Şah da durumu öğrenir. Bunun üzerine her iki ülke de yasa boğulur.

Yaralı durumdaki Kirmanşah, Kara Kaytaz’ın deve gibi yere çökmesiyle üzerine biner. İki sevgili, günler süren yolculuğun ardından bir çimenlikte dinlenir. Dinlendikleri yer Kirmanşah’ın annesi Zöhre Banu’nun yeridir. Zöhre Banu, rüyasında oğlunun salimen geldiğini görür ve bahçıvanlara bahçeyi gezmek istediğini söyler. Bu sırada kız, Kirmanşah’a süt aramak için yanından ayrılmıştır. Bahçıvanlar, yalnız kalan oğlanı bulurlar.

Sütü bulup geri dönen Mahperi, sevgilisini bıraktığı yerde bulamaz. Mahperi’nin bu durumda yapabileceği hiçbir şey kalmamıştır. Bu duruma daha fazla dayanamayıp kendisini ırmağa atar. Bir müddet sonra kemeri, kıyıdaki bir ağaca takılır. Ağacın dibinde bir hazine vardır. Kemerini kurtaran kız, suda sürüklenerek değirmenin bendine kadar gelir. Değirmenci, suyun gelmemesi üzerine dışarı çıktığı vakit kızı bulur ve evlat edinir. Böylece değirmenci, kızın ağaç dibinde gördüğü hazineye de sahip olur.

Kirmanşah’ın babasının askerleri, Mahperi’yi aramalarına rağmen bir türlü bulamaz. Sahipsiz kalan Kara Kaytaz ise Koca Arap’ın kulelerine gelir. Atı gören Arap, Kirmanşah’ın başının dertte olduğunu anlar. Bunun üzerine, Herat’a doğru yola çıkar. Haraç almaya gelmediğini bildiren Koca Arap, Kirmanşah’ı sorar. Adil Han, meclisi ve Yemen Sultanı’nın kızı Kirmanşah’ın geri dönemediğini söyler. Bunun üzerine, Koca Arap Yemen Sultanı’nın kızını da yanına alarak ordusu ile Şiraz’a doğru yola çıkar. Günün birinde Ahmet Şah’ın yanına gelen Arap, ondan

Kirmanşah hakkında bilgi alır. Ahmet Şah, oğullarının sözüne kanarak Koca Arap’a Kirmanşah’ı devin yediğini söyler. Fakat Mahperi ile ilgili sorulara doğru cevap veremedikleri için yalan söyledikleri anlaşılır. Bunun üzerine Koca Arap, onları orada öldürür.

Bu sırada Kirmanşah’ın yarası iyileşir ve Mahperi’yi arar. Mahperi ise değirmenciyi zengin ettiği gibi, Kirmanşah adına da büyük bir hayrat yaptırır. Kirmanşah, Mahperi’nin yaptırttığı hayratı ve hayratın üzerinde kendi adını görür. Kızın isteği üzerine hayratı yaptıran değirmenci, burada iki âşığı birbirine kavuşturur. Daha sonra Tiflis’te, büyük bir düğün yapılır. Böylece, hasretler birbirine kavuşur.