• Sonuç bulunamadı

Temelleri Kuleli süvari kışlası olarak atılan Kuleli Askerî Lisesi binası Boğaziçi’nin Anadolu kıyısındaki Çengelköy’de klasik Osmanlı kışla mimari üslubuna göre inşa edilmiş bir binadır. Günümüzde ise bu tarihî bina askerî okulların kapatılması ile ilgili kanun gereğince kapatılıp, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı Milli Savunma Üniversitesi bünyesine bağlanmıştır.

Fatih Sultan Mehmet (1453-1481) İstanbul’u fethettiği zaman, Kuleli Kışlasının bulunduğu yerlerin koruluk olduğu ve hatta buralara “Papas Korusu” veya “Papaz Koruluğu” adı verildiği kaynaklarda belirtilmektedir (Ünal, 1968, s.12-13).

II.Bayezıt (1481-1512) ile Yavuz Sultan Selim (1512-1520) dönemlerinde ise bu koruluğun vadi kısmında saray için çeşitli bostanlar, sebzeler ve çiçekler yetiştirilmiştir. Yavuz Sultan Selim döneminde ayrıca buraya bostancılar ve bostancıbaşılar için bazı binalar da yaptırılmıştır. Bostancıbaşının emrinde olan bu bahçenin içinde bulunan kulelerden dolayı bu bahçeye “Kule Bahçesi” veya “Kuleli Bahçe” denilmiştir (Ünal, 1968, s.12).

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) padişah olunca buraya Bostancıbaşı Odaları’ndan ayrı olarak çok süslü bir kasır da yaptırmıştır. Evliya Çelebi’nin gözüyle gördüğünü ifade ettiği bahçe içindeki bu kasrı şöyle anlatmaktadır:

“Her katı fıskiye, havuz ve odalarla donatılmış olup, yüce bir kasır (veya kasrı andıran taraçalı) olmakla bu bahçe, Kule bahçesi adıyla anılmıştır. Süleyman Han’ın kendi eliyle diktiği bir servi vardır ki gören şaşırır. Ağaçlık olan bu bahçenin inciri çok tanınmıştır.” (Gökyay, 1996, s.200).

III.Ahmet (1703–1730) ve III.Selim dönemlerinde ise Kuleli Bahçe ve civarı yine aynı maksatla kullanılmış ve padişaha “has” olarak verilmiştir (Kurtcephe ve Yıldız, 1985, s.2-3).

II.Mahmut (1808–1839) döneminde ise Avrupa usullerine göre oluşturulan yeni ordunun süvari sınıfı için yeni kışlalar açılması fikri doğrultusunda 1828 yılında buraya ahşap olarak tek katlı bir kışla yapılmıştır (Doğdu, 2002, s.184).

Süvari kışlası olarak yapılan Kuleli Kışlasının tarihini konu alan kaynaklar incelendiğinde 1828 yılında kışlanın tek katlı olduğunu ve ahşap olarak inşa edildiğini yazmaktadır. Ancak Thomas Allom (1804-1872)’un İstanbul ve Ege Bölgesi’ne 1837 yılında 10 ay süreyle yapmış olduğu seyahatinde görüp beğendiği yerleri çizip bunları Londra’da 1838 yılında bir kitap haline getirilmesi ve içinde Kuleli Kışlasının denize bakan kısmını üç katlı ve kulelerle birlikte çizmesi tartışmalara neden olmuştur. Ancak yine Thomas Allom’un aynı eserinin ikinci basımı olan Paris 1854 tarihli baskısında daha önceki gravürüne göre farklı olarak kışlayı iki katlı ve kulesiz olarak çizmesi kışlanın kaç katlı olduğu ve kulelerinin olup olmadığını ihtilaf konusu yapmıştır (Özkat ve Akça, 2007, s.6).

1828–1837 yılları arasında burası süvari kışlası olarak kullanılırken 1831–1833 yılları arasında Hindistan'da ortaya çıkan ve Osmanlıyı da etkileyen veba salgınınından dolayı kışla 1837 yılında “Darü'l-Etibba” yani Karantina Müdürlüğü haline dönüştürülmüştür. 1837–1842 yılları arasında tahaffuzhane yani karantina binası olarak kullanılan kışlaya ancak 1842'de süvariler tekrar dönmüştür. Kışlanın ahşap oluşu ile dayanıklığının olmaması nedeniyle kışla Padişah Abdülmecit'in (1839-1861) 11 Nisan 1842 tarihli fermanı ile boşaltılmış ve kışla tamir edilmiştir. Bu tamirat sırasında bir de kışlaya bir hamam ile hastane binası inşa edilmiştir (Kurtcephe ve Yıldız, 1985, s.5).

1843 yılında ise kışlada çıkan bir yangından dolayı tamamen hasar görüp yanan bina 1845 yılında birinci katı kâgir ikinci katı ahşap olmak üzere tekrar inşa edilmiştir. Bu dönemde bir de süvari askerlerinin eğitimi için manej binasının yapılması at biniciliği eğitimini destekleyerek 1853 yılına kadar süvari askerlerine hizmet vermiştir. (Ünal, 1975, s.339).

1854-1856 yılları arasında ise Kuleli Kışlası, Kırım Savaşı nedeniyle ve Fransa’nın İstanbul Maslahatgüzarı Monsieur Cheferre’nin teklifiyle cephede yaralanan asker için

hastaneye dönüştürülmüştür (Kurtcephe ve Yıldız, 1985, s.6).

Osmanlı Devleti bu savaş sonrası müttefiki İngilizlerin kışlayı boşalttığı 9 Eylül 1856 tarihinden itibaren kışlada tamirata başlanmıştır. Çünkü İngilizlerin kışlayı kullandığı dönemde çıkan bir yangın hem binayı hemde kışlanın yakınlarındaki İcadiye Kasrı’nın yanmasına sebep olmuştur. Bu yangın sonucunda kışlanın yarıya yakın kısmı yanarken denize bakan cephesi de büyük zarar görmüştür. Bu yangın sonucu tahrip olan yerler ise tekrar 27 Temmuz 1857 tarihinde inşa edilmiştir (Öz, 2005, s.248-255).

Sultan Abdülaziz (1861–1876) döneminde ise kışla tamamen yenilenerek 1863 yılında yapılmıştır. Mimar Garabet Amira Balyan tarafından, ana duvarları kâgir; iç bölümleri ile tavan ve tabanları ahşap olarak inşa edilen ve günümüze kadar gelen bu yeni kışlanın denize bakan kısmı üç katlı olarak yapılırken arka tarafı iki katlı olacak şekilde inşa edilmiştir. Yeni yapılan binanın denize bakan tarafındaki “Şeref Kapısı” adı verilen yerin üzerine ise Sultan Abdülaziz'in tuğrası ile kitabesini 1862 yılında Sadrazam ve Serasker Konyalı Keçecizâde Fuad Paşa hazırlarken, Sikkegenbaşı Abdülfettah Efendi ise kitabeyi yazmıştır (Kurtcephe ve Yıldız, 1985, s.7).

1872 yılına gelindiğinde ise kışlalıktan çıkıp bir öğretim yuvası haline getirilen bu bina artık Harbiye İdadisi (Kuleli Askerî İdadisi) şekline dönüşmüş ve burada Tıbbiye İdadisi ile birlikte öğrenimine devam etmiştir. II.Abdülhamit (1876-1909) döneminde ise, daha önce yaptırılan hastane binası boşaltılarak Tıbbiye İdadisine verilmiştir. 1877– 1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda kışlanın yeniden hastaneye dönüştürülmesi üzerine okul, Pangaltı’daki Mekteb-i Harbiye (şimdiki Harbiye Askerî Müze K.lığı) binasına taşınmıştır. Savaşın sona ermesinden bir yıl sonra ise okul tekrar esas binasına dönmüştür (Konyalı, 1977,s.14).

Kuleli binasının zamanla iki idadiye birden yetmemesi üzerine Sultan Abdülhamit’in emriyle Tıbbiye İdadisi 1901 yılında Haydarpaşa Kışlasına taşınmıştır. Böylece bu binada sadece Harbiye İdadisi (Kuleli Askerî İdadisi) kalarak eğitim ve öğretimine devam etmiştir (Kurtcephe veYıldız, 1985, s.9).

Binbaşı Vehip Bey’in okul komutanlığı zamanında (6 Temmuz 1910 - 1 Mayıs 1912) ise, Vaniköy istikametinde idadi binasına bitişik kimyahane, kütüphane, arziyat müzesi, mütalaa ve şeref salonları ile müdür lojmanı olarak kullanılan bölüm ilave edilerek bina daha geniş ve işlevsel hale getirilmiştir (Özkat ve Akça, 2007, s.15).

Balkan Savaşı’nın patlak vermesi üzerine ise burada eğitim gören öğrencilerin bir kısmı Adile Sultan Sarayı’na giderken diğer bir kısmı da Beylerbeyi Sarayı civarındaki binalara gönderilmiştir. Okul binası ise yeniden hastaneye dönüştürülmüştür. Balkan Savaşı’nın sona ermesi üzerine ise öğrenciler yeniden burada öğrenimlerine devam edebilmişlerdir (Özkat ve Akça, 2007, s.15).

Kuleli idadi binası, Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince boşaltılması ve İtilaf Devletleri tarafından İstanbul’un resmen 16 Mart 1920 tarihinde işgal edilmesi üzerine burası İngilizler tarafından depo ve transit ambarı olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda İngilizlerden alınan izinle bu binanın “Ermeni Eytam Okulu” (Ermeni Yetimler Okulu) olarak kullanılması Türklerin İstanbul’u teslim almasına kadar devam etmiştir (Nüzhet, 1933, s.9-10).

İstanbul’un İtilaf Devletlerince işgali üzerine idadide öğrenim gören öğrenciler Kâğıthane’de sünnet köprüsü yakınlarındaki çadırlara yerleştirilmiştir. İstanbul’da evi olan öğrenciler ise evlerine gönderilmiştir. Bir müddet daha burada kalan öğrenciler Ekim 1920’de Maçka’daki Silahhane’nin yanındaki karakola taşınmıştır. Bir ara Beylerbeyi Sarayı yanındaki eski Jandarma Okulu binasında da öğrenimine devam eden okul burada İstanbul’un kurtuluşuna (6 Ekim 1923) kadar kalmıştır. İstanbul’un düşman esaretinden kurtulmasıyla birlikte Kuleli Askerî İdadisi de tekrar esas binasına kavuşmuştur (Özkat ve Akça, 2007, s.16).

Birinci Dünya Savaşı’nın yaralarını daha saramayan ülke bir de düşmanın yurdu işgal etmesiyle uğraşmaktaydı. Bu işgaller ancak Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen bir Millî Mücadele ile son bulmuş ve vatan topraklarından düşman temizlenmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine ise tekrar okul boşaltılarak Mayıs 1941’de Konya’ya taşınmıştır. Boşaltılan idadi binası, 1941’den 1947’ye kadar altı yıl boyunca 1000 yataklı Cildiye Hastanesi’ne dönüştürülerek Boğaz Nakliyat Komutanlığı emrine verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi üzerine, Konya’da eğitim ve öğretimine devam eden kuleli öğrencileri 18-21 Ağustos 1947 tarihleri arasında esas binasına taşınarak yerleşmiştir. Bu savaş nedeniyle yine Akşehir’deki eski Rüştiye ve Hastane binalarında öğrenimlerini sürdüren Maltepe Askerî Lisesi öğrencileri ise bir müddet daha burada kalmaya devam etmiştir. 1950 yılında ise Kuleli binasında iki ayrı okul olarak faaliyet gösteren bu iki okul birleştirilerek öğretime devam etmiştir (Özkat ve Akça, 2007, s.16).

1965-1969 yılları arasında ise Kuleli binasında yeniden tamirat yapılarak Thomas Allom’un gravüründe çizdiği gibi kuleler binaya inşa edilmiştir (Özkat ve Akça, 2007, s.16).

Daha sonraki dönemlerde ihtiyacın artmasıyla yeni hizmet binalarının yapılmasına devam edilmiştir. 2009–2016 yılları arasında ise okul kapsamlı bir iç ve dış cephe restorasyondan geçirilerek bina depreme karşı da güçlendirilmiştir.