• Sonuç bulunamadı

3. TEORİK ÇERÇEVE: PARASAL AKTARIM MEKANİZMASI

3.2. Keynesyen Teoride Parasal Aktarım Mekanizması

1929 Büyük Buhran ile ortaya çıkan ve 1936 yılında J.M. Keynes tarafından ortaya atılan Keynesyen görüş, Milton Friedman’ın parasalcı (monetarist) görüş yaklaşımına kadar yaklaşık 20 yıl etkinliğini sürdürmüştür (Stone, 2005).

Keynesyen görüş, ekonominin finansal sektör ile reel sektörün bileşiminden oluştuğu görüşünü savunmaktadır. Keynesyen görüşe göre, finansal sektör, finansal varlık ve akımlardan; reel sektör ise yatırım, özel ve kamu kesimi harcamaları ve tasarruf kalemlerinin bileşiminden oluşmaktadır (Cambazoğlu, yıl).

54

Keynesyen görüşe göre, para otoritesi tarafından uygulanan para politikalarındaki değişimler, finansal sektörü doğrudan etkilemekte; reel sektör ise bundan dolaylı olarak etkilenmektedir. Bu değişiklikler önce finansal sistemde var olan varlıkların dolaşım hızını etkilemektedir. Bu dolaşım hızı reel sektördeki harcamaların miktarlarını, bileşenlerini ve maliyetlerin etkilemekte, ancak bu etki, para politikası açısından doğrudan değil dolaylı bir etki olarak görülmektedir. Bu sebeple Keynesyen görüşün, Klasik görüşün aksine dolaylı parasal aktarım mekanizmasını savunduğu söylenebilir (Stone, 2005).

Keynesyen görüşe göre; para arzı (M), faiz oranını (i) etkilemekte, faiz oranı (i) da yatırım harcamalarını (I) etkilemekte; yatırım harcamaları da çarpan etkisiyle birlikte toplam hasılayı başka bir ifadeyle toplam harcamayı (Y) etkilemektedir. Lerner (1944) faiz oranını nakit arzı ve talebi, yani nakit stoğu ve halkın çeşitli faiz oranlarında tutmak istediği nakit miktarı ile belirlenir şeklinde tanımamıştır. Keynesyen görüşün savunucuları, para arzı ve toplam hasıla/toplam harcamalar arasındaki ilişkiyi, faiz oranı ve yatırım harcamaları arasındaki ilişki gibi, para şoklarının çeşitli mekanizmalar üzerindeki etkilerini ampirik çalışmalar neticesinde ortaya çıkan sonuçlara göre incelemektedirler (Mishkin, 1997). Lerner (1944) yapmış olduğu çalışmasında iş adamlarının yatırım harcamalarını yapmak için kredi talebini arttırmalarının, kredi arzında da artışa neden olabileceğini göstermiştir. Yatırım harcamalarının artması gelirlerin de artmasını sağlayacak ve artan gelirlerin bir kısmı tekrar tasarrufa dönüşerek kredi piyasasına kaynak olarak geri dönecektir. Kredi arzındaki bu artış, kredi talebinin artması neticesinde ortaya çıkabilecek olumsuz (verilebilecek kredi miktarının azalması) etkiyi telafi edebilecektir. Ancak bu etki hemen gerçekleşmeyebilir. Bazı araştırmacılar kredi talebindeki artışın kredi arzındaki artışa göre daha az etkili olduğunu söylerken bir kısmı ise bu etkinin daha fazla olduğunu söylemektedir (Lerner, 1944).

Keynes’in ortaya attığı “Likidite Tercih Teorisi”ne göre; bireyler para ya da tahvil araçlarından sadece birini tercih etmektedirler ve bu tercihlerinde faiz oranlarındaki değişiklikleri göz önünde bulundurulmaktadır. Bu teoriye göre para talebi, işlem amaçlı, ihtiyat amaçlı ve spekülasyon amaçlı olarak üçe ayrılmıştır. Bu görüşe göre; faiz oranları arttığında faizlerin tekrar eski seviyesine düşeceği beklentisi oluşmakta ve kişilerin tahvil

55

talebi artmakta; faiz oranları düştüğünde ise bireylerde faiz oranlarının tekrar eski seviyesine yükseleceği beklentisi oluşmakta ve bireylerin para talebi artmaktadır (Paya, 1998).Ayrıca Keynes’in faiz için likidite tercihi teorisi kredilerin arz ve talebini incelemek için nakit arz ve talebini inceleyen analizlere bir örnektir (Lerner, 1944).

Keynesyen görüşe göre parasal aktarım mekanizmasının gösteriminde mal piyasasını dengeye getiren faiz ve gelir ilişkisini gösteren IS ile finansal piyasaları dengeye getiren faiz ve gelir ilişkisini gösteren LM analizi kullanılmaktadır. Mal piyasasını incelediğimizde; gelir seviyesi veri iken daha yüksek bir faiz oranı toplam talebin azalmasına yol açmakta bu da toplam geliri düşürmektedir. İşte bu ters yönlü ilişki IS eğrisi olarak bilinmektedir. Finansal piyasaları incelediğimizde ise; para arzı veri iken, gelir seviyesindeki artış para talebini arttırır bu da faiz oranını yükseltir. Bu aynı yönlü ilişki ise LM eğrisi tarafından gösterilmektedir. Bu iki eğrinin kesişim noktası ise ekonomide genel dengeyi göstermektedir.

Şekil 3-Keynesyen Para Aktarım Mekanizması

Kaynak: Stone, 2008.

Keynesyen görüşe göre parasal aktarım mekanizmasının işleyişi yukarıdaki şekilde yer verilen grafikler yardımıyla incelenmektedir. Grafik-3’te görüldüğü üzere; başlangıçta

56

piyasada para arzı ve para talebi i0 seviyesinde ve a noktasında dengededir. Genişlemeci para politikası uygulaması neticesinde para arzı Ms0’dan Ms1 seviyesinde çıkmakta, bunun sonucunda faiz oranları i1 düzeyine düşmektedir. Dolayısıyla kişiler, faize duyarlı tahvil gibi varlıklara yönelerek tahvil talebini arttırmakta, talepteki bu artış da tahvil fiyatlarını artırarak varlık fiyatlarında artışa yol açmaktadır. Para arzındaki artışın devam etmesi neticesinde bireylerin “likidite tuzağı” diye tanımlanan atıl depolamaya yönlenmelerine neden olacaktır. Faiz oranlarındaki düşüşün yavaşlaması, bireylerde faiz oranlarının tekrar artacağı beklentisi oluşturacaktır. Bu da ellerindeki para ile tahvil alarak yatırım yapmak yerine, gelecekte daha yüksek getiri elde edecekleri beklentisi sebebiyle bireylerin paralarını ellerinde likit olarak tutmayı tercih etmelerine sebep olacaktır. Ayrıca “likidite tuzağı” para arzındaki artışın, bireylerin ellerinde para stoklaması sebebiyle faiz oranları üzerindeki etkisini ortadan kaldıracak bu da gelir, toplam çıktı ve istihdam seviyesinin değişmemesine neden olacaktır.

Keynes’e göre para politikasının bu şekilde işlevini yitirmesi sebebiyle, maliye politikası tercih edilmelidir. Bu etkiyi Fisher denkleminde inceleyecek olursak (M.V= P.Q); para arzı arttığında, bireyler bu parayı stoklayacakları için paranın dolaşım hızı düşecek bu da toplam hasılatta herhangi bir değişikliğe sebep olmayacaktır.

Keynes’e göre, para politikasındaki değişimin reel sektör üzerindeki etkileri tahmin edilebilir. Yukarıdaki Grafik-5’te piyasalar a noktasında dengededir. Bu noktadaki yatırım seviyesi I0 düzeyindedir. Bu yatırım seviyesi de Q0 seviyesindeki çıktı miktarına eşittir. Para arzı Ms0’dan Ms1 seviyesine çıktığında faiz oranı i1 seviyesine düşmektedir. Bu da faize duyarlı maliyetlerin azalmasına yol açmakta, yatırımları I0’dan I1’e yükseltmekte, harcamaları ve toplam çıktı miktarını arttırmaktadır.

Ms↑ => i↓ => I ↑ => AD ↑ => Q↑ => Y↑

Kısaca özetleyecek olursak Keynesyen görüşte, para aktarımı dolaylı bir şekilde gerçekleşmektedir. Para arzında meydana gelen bir değişim önce faiz oranlarını etkiler, faiz oranlarındaki değişim, yatırımlarda ve faize duyarlı varlıklara olan talepte bir değişime yol açar, bu da toplam çıktıda ve milli gelirde bir değişikliğe sebep olmaktadır.

57

Benzer Belgeler