• Sonuç bulunamadı

Babası İngiltere Hazine Bakanı olan John Maynard Keynes, 1883 yılında doğmuş, 53 yıllık yaşamında Edgewort ve Alfred Marshall gibi önemli iktisat âlimlerinden dersler almış, daha sonra İngiltere’ nin Maliye Bakanlığı bünyesinde görev yapmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan büyük ekonomik bunalımdan sonra 1936 yılında yayınladığı “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” isimli kitabında, klasik ekonomi olgusunda tespit ettiği eksiklikleri yazarak kendi düşüncesine göre geliştirdiği önerileri belirtmiştir. Keynes 19. yy’ dan sonra parlayan en önemli ekonomistlerden birisidir. 1943-1946 yılları arasında, savaştan sonra ekonomik politikaların tespit edilmesi maksadıyla Amerika Bileşik Devletleriyle yapılan anlaşmalarda İngiltere Hükümeti namına katılmış ve BrettonWoods anlaşmasında mutabakatın sağlanmasında büyük katkı sunmuştur (Kılınçoğlu vd. 2016: 8).

Keynesyen iktisadi düşünce modelinde, teorinin âlimi John Maynard Keynes’ in kamu bürokrasisinde olması ve ekonomi dalında yetkin bilgiye sahip olması özelliğinin katkılarıyla 1929yılında meydana gelen büyük ekonomik bunalımlardan sonra statik teoriyi, büyüme varsayımıyla hareketlendirme uğraşlarına yer verilmiştir. Çalışma, burhandan sonra meydana çıkan yüksek oranda işsizlik ve toplam talepteki eksiklikleri karşılamak maksadıyla geliştirilmiş ekonomik olarak belirgin bir yöntemdir. Keynes 1930 yıllarında

Fransız Jean-Baptiste Say’ın (1767- 1782) “arz kendi talebini yaratır.” İsimli kitabındaki tezi eleştirmek amacıyla hazırladığı “Genel Teori” (İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi) isimli eseri iktisadi anlamda önemli yer almıştır. Eserde, hükümetlerin evveliyattan beri görmezlikten geldikleri bir görevleri olduğunu savunarak işsizlik sorununun çözülmesi zorunda olduğu ve büyümedeki sürekliliğin güvenliği ele alınmıştır. (Gürak, 1990: 71)

Keynes, herhangi bir ekonomide sağlanan istihdamın kısa vadede milli hasılaya etkisi olduğunu, etkilenen milli hasıla seviyesinin de toplam nakit gelir talebine yani efektif talebe bağlı olduğunu savunmuştur. Bu talebin tüketim ve yatırım olmak üzere iki unsuru bulunmaktadır.

 Keynes’ e göre özel üretim sektöründe belirlenen yatırım kararları,  Yeni kapital ürünün ikame maliyeti,

 Ürünün ömrü boyunca kullanıldığında elde edilecek yıllık hasılat tahmini,

 Piyasadaki faizin sınırı olmak üzere üç unsur tarafından belirlenir. Keynes yatırımların faydalı olacağı kararını, sermayenin en üst seviyedeki verimi ile piyasada oluşmuş faiz oranlarının karşılaştırılması sonucu verilebileceğini belirtmektedir. Yatırım oranlarının artması halinde beklenen getirinin artacağı oran kadar değişen faizlerin yatırım yapmaya teşvik edici etkisi olacaktır. Kullanılacak para ya da değerli eşyaların, faizlerde olacak düşüşler ile aynı birim değeri üzerinden yatırım artışına neden olabilecektir (Parasız, 1995: 110).

Keynes’ e göre, savaştan sonra oluşan büyük ekonomik bunalımın oluşmasındaki nedenlerin başında toplam talepteki yetersizlik gelmektedir. Bilinen iktisatçıların iddiasının tersine her daim arz ile talebin eşit olmasını ve istihdamı tam olarak oluşmasını sağlayan herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır. Keynes, klasik yaklaşımının özünü Say Yasasının oluşturduğunu açıklamıştır (Martin, 2004: 1). Burada Say Yasası incelenerek

eleştirilse de girişimciliğin ana unsuru olma özelliğine yatırımlar sahiptir. Genel olarak toplam harcamalar toplam gelire eşittir. Elde edilen gelirlerden bir kısmının harcanmayarak tasarruf olarak isimlendirilmesi ve bu miktarın yatırımlara dönüştürüleceği ifade edilmektedir. Bu aşamada önemli olan şey yatırımlarla tasarruf eşitliğini sağlayan faiz unsurunun çalışmasıdır (Çakmak, 1997: 69). Faizin bu eşitliği sağlamadığı görüldüğünde, efektif talep azlığının oluşmasıyla emek piyasasında yetersiz istihdamın varlığı ispatlı olarak kabul edilmiş sayılacaktır. (Aydın, 2015: 212).

Keynes’e göre, paranın ön planda tutulmadığı ekonomilerde yapılacak bir birim tüketim için bir birimlik üretim gerekirken, paranın ön planda tutulduğu ekonomide eldeki paraya daha çok para kazandırılması ekonomik koşulları daha da iyileştirilecektir. Keynes’in ifade ettiği şekliyle yeni yatırımcının ekonomik özelliğini süreç mal-para-mal ile değil, para-mal-para ile iki aşamada anlatılmaktadır. Sürecin birinci aşamasında, ihtiyaçları karşılamak için üretim yapılırken, paranın nakit olarak elde edilmesinin arzu edildiği ikinci aşamada üretimdeki amaç daha yüksek miktarda para kazanmaktır (Sardoni, 1991: 231).

Keynes’ e göre, üretilen mamüllerin diğer ürünler için talep olanağı yaratması, paranın ise yalnızca işlem aralarında dolaşım kabiliyetine sahiptir.. Ürünlerin değerli madenlerle yani para ile değiştirildiği sürecini, değerli madenlerin ürün ile değişimi takip etmektedir. Bu şekilde süreç sonlandığında ürünler bir biri ile değişmiş olur. Yapılacak bu değişim kendiliğinden bölgeler arasında ulaşım ihtiyacı doğuracağından bu yönde yatırımların yapılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Keynesyen teorisinde faizi, belli bir zaman içinde nakitten vazgeçmenin bedeli olarak belirtilmiştir. Keynes’e göre, faiz, harcanmayan para ile faizdeki oranda direk bir bağ kurulması mümkün değildir. Şöyle ki, aralarında iktisadi ilişki bulunmayan kişiler bir birlerine “paramın bir miktarını kullanmıyorum diye faiz ödemez.” Bu sebeple faizi tasarruf değil, kişinin başka birisinin isteği üzerine elindeki paradan belli bir süre ayrılması halinde borç alan kişi bu süre içinde borç veren kişiye paradan vazgeçtiği için bedel ödemesidir. (Çakmak, 1997: 76).Silva vd’ne göre, nakit tutulan para

değişimi kesinlikle etkilememekte, paranın olduğu ekonomik şartlar ile ürünlerin ürünlerle değiştirildiği ekonomiler arasında hiçbir fark yoktur, para tarafsızdır. ( Silva vd., 2004: 12).