• Sonuç bulunamadı

KESİNTİSİZ ZORUNLU EĞİTİM VE İHL'LERİN DÜŞÜŞE GEÇMESİ

I. BÖLÜM

1.4. KESİNTİSİZ ZORUNLU EĞİTİM VE İHL'LERİN DÜŞÜŞE GEÇMESİ

1997 yılı İHL’ler için bir kırılma noktası olmuştur; "Türkiye’de 28 Şubat süreci olarak adlandırılan ve iktidardaki REFAHYOL (Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi Koalisyonu) hükümetinin iktidardan uzaklaştırıldığı dönemin adı olan bu süreç sonunda çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası İHL’lerde niceliksel bir düşüş yarattı. 1981 – 1982 öğrenim yılında 374 orta kısım, 336 lise kısım İHL vardı. Bu okullarda toplam 216 bin 864 öğrenci öğrenim görüyordu. 1996–1997 yılına gelindiğindeyse orta ve lise kısımlarının sayısı 601’e eşitlenmiş; öğrenci sayısıysa 511 bin 502 olmuştu. 511 bin 502

39

rakamı İHL tarihinde ulaşılabilmiş en büyük öğrenci sayısıydı. Bu rakamın 318 bin 775’i orta kısımda, 192 bin 727’si ise lise kısmında öğrenim görüyordu. Bu rakamları daha iyi anlayabilmek için aynı yıl Türkiye’de orta öğrenime (lise) devam eden öğrencilerin içinde İHL öğrencilerinin oranına bakmakta fayda var. 1996 – Türkiye’de lise öğrenimine devam eden öğrenci sayısı 2 milyon 72 bin 698 idi İHL’nin lise kısmındaki öğrenci sayısıysa 192 bin 727’ydi. Yani her 100 öğrenciden 9’u İHL’ye devam ediyordu. Bir önceki yılsa bu oran yüzde 10.88’di. Yaklaşık olarak söylemek gerekirse her 10 lise öğrencisinden 1 tanesi İHL’lere devam ediyordu ve bu okulların kayıt dönemlerinde okul önlerinde uzun kuyruklar oluşuyordu" (Bozan, 2007: 21-22). 1960'dan itibaren sayıları giderek artan İmam-Hatip okulları ve öğrenci sayısı bu dönemde en üst seviyeye ulaşmıştır. Fakat Bu yükseliş bir tehdit olarak algılanmaya başlamış ve laiklik söylemi üzerinden ciddi tartışmaları da gündeme getirmiştir. Bu dönemde tartışma konusu şüphesiz ki sadece İHL meselesi değildir. RP hükümetinin parti politikası, 28 Şubat Post Modern darbesini ortaya çıkaran nedenler konumuzun kapsamı dışı olduğundan, İHL dışı konulara değinilmemiştir.

İHL'lere olan rağbetin artması, 1973 yılından itibaren üniversite kapılarının bu öğrencilere tamamen açılması, söz konusu öğrencilerin İlahiyat Fakültesi dışında farklı bölümleri tercih etmelerine neden olmuştur. Din adamı yetiştirmek amacıyla açılmış olan okullardan mezun olan öğrencilerin ilk tercihleri genellikle siyasal bilimler, hukuk, tıp, mühendislik, ilahiyat gibi bölümler olmaktadır.19 Bu gibi nedenler laik kesimleri rahatsız etmiş, irtica, şeriat gibi söylemlerle bu okullar bu kesimin eleştirilerine maruz kalmıştır; "Kuşkusuz İHL'ye yönelik en sert eleştiriler siyasi kaygıdan hareketle geliştiriliyor. 'Siyasal İslam'ın arka bahçesi' söyleminin etkisinde olan kesimlere göre bu okullarda çocuklar birer 'şeriatçı' olarak yetiştiriliyor. Bu görüş sahipleri, İHL mezunlarının hukuk ve kamu yönetimi gibi bölümleri tercih etmesinin ardında devlet bürokrasisini ele geçirmeye yönelik komplo olduğuna inanıyorlar" (Çakır vd, 2004:109-110). İHL'lerdeki öğrenci sayısındaki artış ve üniversiteye geçiş sürecinde göstermiş oldukları başarı laiklik eğitim tartışmasını tekrar gündeme getirir. Milli Güvenlik Kurulun'da (MGK) bu konu üzerinde hassasiyetle durulur. DP hükümeti döneminde bugünkü şekliyle açılmış olan İHL'ler, özellikle bu dönemde büyük bir kırılma yaşar. Bu dönemi İHL tarihinin en sıkıntılı dönemi olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır.

19 Detaylı bilgi için bkz: Çakır vd, 2004.

40

1.4.1. Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu Eğitim ve Katsayı Uygulaması

"MGK 28 Şubat 1997 yılındaki toplantısında, İmam-Hatip okullarından mezun olanların sayısı bu seviyede giderse 2007 yılına kadar istedikleri bir partiyi tek başına iktidara getirecek bir sayıya ulaşacaklarını işaret eden bir raporu gündeme getiriyordu. Bu rapora dayanılarak, bir zamanlar devletin açtırdığı okulların devlete karşı komplonun en önemli araçları haline geldiği ileri sürüldü" (Aktay, 2010: 72). Bu tartışmalar üzerine gerçekleşen; "28 Şubat 1997'deki 'yumuşak' askeri darbesi, imam- hatip sistemine büyük bir darbe indirir. Ordu, İslamcı aktivist yetiştiren odaklar olarak imam okulları imgesini yeniden canlandırır. Onlara göre bunun çaresi, orta kademe eğitim veren imam-hatip okullarını (yani 6, 7 ve 8. sınıfları) kaldırmaktır. Bu mesele ustalıkla çözülür: Türkiye'de ilköğretim sekiz yıla çıkarılır" (Mardin, 2011: 73). Böylelikle; "16 Ağustos 1997 tarih ve 4306 sayılı zorunlu 8 yıllık ilköğretim kanunu mecliste kabul edilerek yürürlüğe girmiştir" (Gökaçtı, 2005: 245). "İlk kuruluşundan beri İmam Hatip Liselerinde, 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 askeri darbe neticesinde görülen kısa süreli duraklama ve gerileme dönemleri hariç, fasılasız devam eden pozitif gelişmeler bu kararla negatif gelişme sürecine" (http://www.imamhatipokulları./tarihce.html) girmiştir.

Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin dayandırıldığı 4306 sayılı kanununun 3. maddesine göre; "mecburi ilköğretim çağı 6-14 yaş grubundaki çocukları kapsamaktadır. 9. maddesine göre de; 'ilköğretim kurumları sekiz yıllık okullardan oluşur. Bu okullarda kesintisiz eğitim yapılır ve bitirenlere ilkokul diploması verilir' denilmektedir" (http://mevzuat.meb.gov.tr/html/24.html). Yani bu yasaya göre ilköğretim; "ilkokul ve ortaokul olarak ya da 5+3 olarak ayrılmamış, öğrenim süresi kesintisiz olmak kaydıyla sekiz yıl olarak belirlenmiştir" (Gürkan, 2011: 53); "Kur’an kurslarına kayıt yaptırıp devam edebilmek için 8 yıllık ilköğretimi bitirme ön şartı getirilmiştir. Yaz tatillerinde kısa süreli kurslara devam edebilmek için ise, ilköğretim okullarının 5. sınıfını bitirmiş olmak ön şart olarak konulmuştur. Bu da bir çocuğun 15 yaşına gelmedikçe din eğitimi almaması demekti" (Aktay, 2010: 73).

Uygulamalar bu kadarıyla sınırlı kalmamıştır; "Bu yapısal değişikliklerden olumsuz etkilenen kesimlerin yaşadığı ikinci bir zorluk da, üniversiteye giriş sınavında, bir imam-hatip mezununun orta öğretim başarı puanının, 'düz' liseden mezun olan bir öğrencininkinden daha düşük bir katsayıyla çarpılmasından doğan" (Mardin, 2011: 73) katsayı problemidir. "Katsayı farkı 1980 Darbesi'nden sonra kurulan YÖK'ün getirdiği bir uygulamadır" (Mardin, 2011: 73); "Bu katsayı uygulaması sadece İHL mezunlarını

41

değil, beraberinde tüm meslek lisesi mezunlarını da etkilemiştir. Normal lise mezunlarına göre meslek lisesi mezunlarının ÖSS puanlarının daha küçük katsayı ile çarpılması, her iki öğrenci sınavda aynı puanı almış olsa bile istediği bölüme yerleştirilme aşamasında aralarında büyük farklar doğmasına neden olmuştur. Bu kat sayı düzenlemesiyle; İmam Hatip lisesi mezunlarının siyasal, tıp, hukuk gibi branşlara geçiş yapması engellendi" (Taslaman, 2011:222, Aktaran, Soylu, 2013: 79). Son uygulamayla birlikte imam hatiplerdeki öğrenci sayısı giderek düşmeye başlamıştır.

Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda; "Kemalizm resmi İslamı, laikleştirilen hukuki alandan ayırarak ve laik devletin sıkı kontrolü altına alarak oldukça karmaşık bir İslamsızlaştırma" (Yavuz, 2010: 46) politikası yürütmüştü. Tekrar etkisinin yoğun hissedildiği bu yıllarda Müslüman Türk kadınının "alameti farikası" olan başörtüsü irticai siyasal bir hareket olarak yorumlanmış ve kamusal alanda tamamen yasaklanmıştır; "Üniversitelerde başörtüsü yasağı 1980'lerde katı bir şekilde uygulanmaya başlamıştı" (Yavuz, 2010: 195). Çeşitli nedenlerle yasaklanmış olan başörtüsü, 1980 sonları ve 1990 başlarında en büyük parti olan ANAP lideri Turgut Özal'ın çabasıyla serbest olmuştu, fakat bu dönemde; "1984'te patlak veren 'başörtüsü tartışması' çok net bir şekilde gündeme" (Göle, 2014: 17) geldi ve "kamu kurumlarına başörtüsüyle girmek tekrar yasaklandı. Bundan dolayı on binlerce genç kız üniversitelere devam edemeyerek okullarını terk etti veya okullardan atıldı. Türk medyasında bu durum daha sonraki süreçte "türban hareketi" olarak adlandırıldı" (Göle, 2014: 18, Aktay, 2010: 73). 8 yıllık kesintisiz eğitim, katsayı problemi ve başörtüsü meselesi söz konusu olan okullara olan ilginin azalmasın sebep olmuş ve öğrenci yoğunluğunun giderek azalması ile sonuçlanmıştır.