• Sonuç bulunamadı

Demokrat Parti ve İmam Hatip Okulları

I. BÖLÜM

1.2. ÇOK PARTİLİ DÖNEM

1.2.3. Demokrat Parti ve İmam Hatip Okulları

14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimlerde Demokrat Parti’nin %52 oy alarak iktidara gelmesi tarihimizde önemli bir dönüm noktasıdır; "14 Mayıs 1950 seçimi, seçmenin serbest iradesinin sandığa yansıdığı ilk seçim olarak tarihe geçmiştir. Böylelikle, 27 yıl süren tek partili dönem sona ermiştir" (Ertan, 2006; Aktaran; Karakök, 2011: 90). CHP'nin yürütmüş olduğu yönetimden memnun olmayan halk 27 yıllık bir iktidar olan CHP'den öç almışlardı; "Kitlelerin gözünde CHP radikal bir batılılaştırma politikası ile halkı kendine yabancılaştıran bir parti idi" (Kaçmazoğlu, 1988: 144). Halkın büyük bir kısmı yanında, bazı yayın organları ve yazarlar, DP'nin seçimleri kazanmasını büyük bir memnuniyetle karşılamıştır. Sebilürreşat Mecmuası DP'nin seçimleri kazanmasını şöyle yorumlamaktadır: ''14 Mayıs gecesi, bir çeyrek asır milletin dinini, vicdanını kemiren o kara kuvvet, o kara kızıl taassup, zulmetler içine ebediyyen gömülükten sonra pembeleşen ufuklardan hürriyet ve demokrasi güneşi doğmaya başlamış, uzun seneler ıstırap içinde bulunan gönüller ferah saadete kavuştu. Hiç yıkılmayacak zannedilen bu zulüm kalesinin bir anda böyle hak ile yeksan olması bütün dünyayı hayrette bırakmıştı" (Sebilürreşad Mecmuası, 1951, sayı: 101, Aktaran, Kaçmazoğlu, 1988: 147). "14 Mayıs 1950 seçim sonuçlarını 'Beyaz İhtilal' olarak

30

değerlendirenler de vardı" (Kaçmazoğlu, 1988: 147). Böylece muhafazakar kesim için bir rahatlama sürecine girilmiş olur.

CHP'nin 14 Mayıs 1950 seçimleri sonrasında iktidarı Demokrat Parti'ye devretmesiyle; "her alanda olduğu gibi dini özgürlükler ve din eğitimi konusunda da yeni bir dönem başlamıştır. Demokrat Parti'nin iktidarı almasından kısa bir müddet sonra ezanın Türkçe yerine yeniden Arapça olarak okunmaya başlaması ile bu konuda ilk adım atılmış, bunu hac yasağının kaldırılması, türbelerin açılması, dini yayınların serbest bırakılması gibi adımlar izlemiştir. Din eğitimi konusuna ise 22 Mayıs 1950'de kurulan Menderes hükümetinin programında yer verilmiş ve manevi eğitime de en az maddi eğitim kadar önem verilmesinin gerektiği belirtilerek, hükümetin bu konuda gerekli adımları atacağının altı çizilmiştir" (Ünsür, 1995: 16-17, Aktaran, Gökaçtı, 2005: 189). "7 Temmuz 1950 tarihinden itibaren Ramazan ayında sabah ve akşam, her biri on dakika olmak üzere günde iki defa, diğer aylarda ise haftada bir defa cuma sabahları olmak üzere radyodan dini yayın yapılmasına izin verilmiştir. 4 Kasım 1950 tarihinde din dersleri ilkokul programlarına dahil edilmiş ve 1951-1952 ders yılında İmam-Hatip Okulları açılmıştır. 13 Ağustos 1956 tarihinde din eğitimi ortaokul programlarına konulmuş ve 19 Kasım 1959 tarihinde İstanbul'da bir Yüksek İslam Enstitüsü açılmıştır" (Sitembölükbaşı, 1995: 59,61, Bayar, 1969:111-112; Aktaran; Kaçmazoğlu, 1988: 73). DP'nin din ve din eğitimi alanında yürütmüş olduğu politika, yıllar sonra "dinin yeniden inkişafı" olarak kayıtlara geçmiş olur.

Celal Hoca’nın öncülüğünde başlayan İmam-Hatip Okulları nihayet yine onun çabalarıyla; "13 Ekim 1951 gün ve 601 sayılı Müdürler Komisyonu kararıyla hayat bulmuştur. Buna göre açılacak okulun adı, İmam-Hatip Okulu olmuştur. Özel Okullar Müdürlüğü’ne bağlı olarak açılacak İmam-Hatip Okulları projesi 17 Ekim 1951 günü Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmiştir. Kararnamede İmam-Hatip Okullarının öğretim süresi belirtilmemiş ise de başlangıçta 4 yıllık ortaokul kısmı sonra da 3 yıllık lise kısmı açılmak suretiyle 4+3=7 yıllık bir öğretim kurumu haline gelmiştir. Kararnameye göre İmam-Hatip Okulları Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Maraş olmak üzere yedi ilde açılarak öğretime başlamıştır. Bunlardan İstanbul İmam-Hatip Okulu, ‘Bakıyyetü’s-Süyûf’ olarak hayatta bulunan son Osmanlı âlimlerinin eğitime katılmasıyla açılmıştır" (Öcal, 2011: 186-187, Okay, 2014: 313, Aktaran, Koç, 2015: 39). Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri bu okullar ile ilgili olarak ''Bu müesseselerin günden güne kemale ereceğini ve hakikaten münevver din adamları yetiştireceğine inanıyoruz" (Ünsür, 1995:

31

17, Aktaran, Gökaçtı, 2005: 189) sözleriyle eğitim programının sinyallerini verir; "Bunun dışında 1956-57 yılında ortaokula din dersi konmuş ve tek parti döneminde din görevlisi kadrosu verilmeyen 1500 civarındaki yere kadro verilerek atama yapılmıştır" (Öztürk, 1999: 293, Aktaran, Gökaçtı, 2005: 201). Bugünkü şekliyle İmam Hatip Okulları bu dönemde böylelikle açılmış olur.

Toplum tarafından bu okullara verilen önemin hangi boyutta olduğunu görmek için öğrenci sayısındaki artışa bakmak gerekir; "1951-1952 öğretim yılında Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Kahramanmaraş illerinde açılan yedi okulla eğitim ve öğretim hayatına başlayan imam hatip okulu orta kısımlarının sayıları kısa sürede, Demokrat Parti iktidarının son yılında yani 1959-1960 öğretim yılına gelindiğinde 19’a, öğrenci sayısı da 876’dan 2922’ye yükselmiştir. 1955-1956 öğretim yılından itibaren imam hatip okullarının lise kısımları da açılmaya başlamıştır. 1959- 1960 öğretim yılında, bu okulların sayıları ise 16’ya yükseltilmiştir" (Başar, 1992: 102, Aktaran, Şimşek, 2013: 43). "Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 'köy, bucak, kasaba ve şehir teşkilatlarına kaliteli eleman yetiştirmek' amacıyla kurulan bu okulların programlarındaki derslerin % 40’ı mesleki, % 60’ı ise aynı seviyedeki okullara eş değer kültür derslerinden oluşmaktaydı. Açılan imam hatip okullarına halk büyük destek vermiş ve Eğitim Bakanlığına yük olmamak amacıyla okul arsalarının tahsisi, okul binalarının yapımı ve çeşitli malzeme yardımı gibi ihtiyaçlarını kendi imkanlarıyla karşılamıştır. Nitekim 1951 yılında gerçekleşen bu nakdi yardımlar kapsamında yaklaşık olarak Kayseri’de 90.000 TL, Konya’da ise 115.000 TL para toplanmıştır" (Şimşek, 2013: 44). Kurulduğu ilk yıllardan itibaren bu okullara halk maddi açıdan büyük destek sağlamıştır. Bu durum halkın bu okullara olan ilgisinin bir başka kanıtını oluşturmaktadır. 1960 ihtilaline kadar İHO'ların sayılarının 19'u bulduğunu ifade eden Gökaçtı, "bu okulların mesleki formasyon için verilen din derslerinin yanında kültür derslerinin de öğretilerek çağın gerçeğini yakalamış din adamları yetiştirmeyi amaçlamış olan darülhilafe medreselerinin bu yönü itibariyle İmam Hatip Okullarının selefi olarak" (2005: 194) görmektedir. "Ancak, darülhilafe medreselerinin eğitim kadrosunun birikimi ve deneyimi ile bu okulların öğretmen kadrosunun birikimi ve deneyimi karşılaştırıldığında, İmam Hatip Okullarının yetersiz" (2005: 196) kaldığını ifade etmektedir.

32

İslam'ın yeniden inkişafı olarak nitelendirilen, 1950-1960 döneminde; "dinin- İslamiyetin yoğun bir gelişme ve gündemi belirleme dönemine girdiği, Türk toplumunun aydın ve halkı ile nerdeyse sadece bu konu ile uğraştığı görülmektedir. Bir diğer ifade ile, din tartışmaları, dönemin başat konularından biri olmuş ve her platformda tartışılmıştır. Bu oluşumu şu şekilde belirlemek yerinde olur: (a) Halk arasında dine gösterilen ilgi artmış; (b) din toplumda ve siyasi alanda yeniden söz sahibi olmuş, toplumdaki dini gruplar daha önce tecrit edildikleri eğitim, hukuk, ekonomi ve siyaset alanlarında daha etkin hale gelmeye başlamış; (c) dini hayat, kendi içinde tekrar kendini yenileme sürecine girmiş, yeniden kurumlaşmış ve din için sanki yeniden bir doğuş dönemi gerçekleşmiştir" (Sitembölükbaşı, 1995: 5, Kaçmazoğlu, 1988: 70). "Şüphesiz, İslamcı-muhafazakâr kitle, Demokrat Parti’yi kendine çok yakın bulmuş ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek alternatifi olarak gördüğü iktidarından çok şey beklemiştir. Demokrat Parti de Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı koz olarak kullandığı gelenekçi-muhafazakâr kesime, hoşgörülü davranmıştır, fakat bu kesimin isteklerini sınırlı bir çerçeve içinde tutmaya da özen göstermiş ve rejimin temel ilkelerine müdahale edilmesine izin vermemiştir" (Duman, 1999: 49, Aktaran, Şimşek, 2013: 35). "Fakat politik beklentiler ve kaygılar nedeniyle, bir takım gerici istemlere göz yumulmuştur. Demokrat Parti’nin bu politikası, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde sürekli baskı altında tutulan siyasal İslam’ın yeniden canlanmasına neden olmuştur" (Duman, 1999: 49, Aktaran, Şimşek, 2013: 36). Her ne kadar bu dönem, bazı kesimler tarafından, din alanında çok fazla taviz verildiği şeklinde eleştirilse de, bazı kaynaklar da sanıldığının aksine pek taviz verilmediğini kaydetmektedir. Ticani Tarikatı'nın bu dönemde bastırılmış olması, Said Nursi ve Necip Fazıl gibi şahısların bu dönemde mahkum edilmeleri gibi bazı örnekler bu durumun ispatı olarak değerlendirilmektedir. Yine Atatürk'ü Koruma Kanunu'nun DP döneminde uygulamaya konması da bu değerlendirmeler arasında yer almaktadır. İki farklı yoruma rağmen bugünden bakıldığında Tek Parti sonrası iktidara geçen Demokrat Parti dönemi, Türkiye'nin demokrasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilir.

1.3. ÜÇ İHTİLAL ARASI İMAM HATİP OKULLARI