• Sonuç bulunamadı

2. İLGİLİ ALANYAZIN

2.1. Kavramsal Çerçeve

2.1.1. Kentsel Yayılmanın Tanımı

Yaşamın sürdürülebilmesi açısından insanların çok çeşitli ihtiyaçları vardır. Yemek yemek, içecek ve barınma ilk insan topluluklarının ihtiyaçlarından yalnızca bir kaçını oluşturmaktadır. Günümüzde ise bu ihtiyaçların yanına elektrik, doğlagaz, telefon, ulaşım ve sosyal aktiviteler de eklenmiştir. Bütün bu ihtiyaçların bir arada ve daha kolay ulaşılabilmesi amacı ile de kentler kurulmuştur. Yerleşme tarihinde ilk kent olarak bilinen Çatalhöyük’ten bugüne kadar kentler, kırsal alanlara nazaran yaşam koşulları açısından daha iyi şartları içinde barındıran, ticaretin ve altyapı olanaklarının daha iyi olduğu çekim merkezleridir (Yiğitbaşıoğlu, 1998).

Akseki (2011)’e göre kentlerin tarihsel gelişimi 4 aşamada incelenmiştir.

1. Endüstri öncesi kentler: Bu evredeki yerleşmeler küçük kasabalar ve

köyler niteliğindeki kırsal yerleşmelerden oluşmaktadır. Kent adı verilebilecek yerleşmeler oldukça azdır. Kentleşme desenini tek ve baskın bir kent ile onun geniş hinterlandı ya da birbirine yakın kentler topluluğu oluşturmaktadır.

2. Endüstri kenti: İnsan topluluklarının kırlardan kentlere göç etmesine

neden olan temel faktör sanayi devrimidir. Bu dönemde ulaşım henüz gelişmediği için fabrikalar, işyerleri ve yerleşim alanları iç içe konumlanmıştır.

Dolayısıyla da bu dönemde kentler yığılma biçiminde gelişme eğilimi göstermiştir.

3. Reform Dönemi: Sanayi devrimi ile birlikte doğal yaşam üzerinde insan

faaliyetlerinin etkisi artmış ve çevre kirliliği gün yüzüne çıkmıştır. Çevre kirliliği, yaşam standardını düşürmüş ve insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla bu dönemde kent formunda iki farklı değişim yaşanmıştır. İlk olarak kent içinde reform yapılmaya başlanmıştır. Kent içindeki çevre kalitesi iyileştirilmeye çalışılmıştır. İkinci olarak ise şehrin kirliliğinden kaçan nüfus kentin dışında yerleşmeye başlamıştır ve böylece ilk modern banliyöler doğmuştur. Her iki faktörde kentsel yayılmayı başlatan güç olmuştur.

4. İlk modern banliyöler: Sanayileşmenin beraberinde getirdiği olumsuz

şartlar banliyöleri oluşturan önemli etkenlerden biridir. Banliyöler tren yolu, tramvay, otomobil banliyöleri şeklinde ulaşımın gelişmesi ile değişim göstermiştir. Banliyölerde görülen değişim aynı şekilde kentsel yayılmada da gözlenmiştir. Çünkü ilk zamanlarda tren ve tramvay yollarına bağlı olarak gelişme gösteren kentsel yayılma, artan refah seviyesine bağlı olarak otomobil kullanımı ile bu sınırları aşmıştır (Akseki ve Meşhur, 2013).

Tarihsel olarak kentsel yayılma terimi incelendiğinde; 1956 yılında Amerika’da Ulaştırma Bakanlığı, bir arada bulunan fabrikaları, ticarethaneleri, dolayısıyla bireyleri mekansal olarak dağıtma/yayma yolunda karar almıştır. Yapılan bu değişikliğe duyduğu rahatsızlığı sosyolog ve yazar William H. Whyte dile getirmiş ve şehirlerin kırsal alanlara doğru ilerdiğini belirtmiştir. 1958 yılında Whyte “Kentsel Yayılma” adında bir çalışma yayınlamıştır. Bu çalışmada yapılan banliyölerin ne kent ne de kıra benzemediği, giderek yeşil alanların yok olduğu ve yayılma sonrasında bazı kentlerin birleşebileceği uyarısında bulunmuştur. Bundan yaklaşık yarım asır sonra “yayılma” literatürde yer almaya başlamıştır (Akseki, 2011).

Daha gelişmiş ve birbirine küresel ve bölgesel olarak bağlı kentlerin doğuşu ise modern çağın ürünü olarak görülmektedir. Kentleşme hareketleri modern

sanayinin başlaması ile dünyada yoğunluk kazanmıştır. Bu evre 19. yüzyıldan başlayıp özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası belli teknolojilere dayalı sanayinin yer seçimiyle kendini göstermiştir (Kaygalak ve Işık, 2007). Çünkü ikinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönem otomobilin icadı, kolay erişilebilirlik ve yerleşme biçimi açısından yeni bir çağın başlangıcına tekabül etmektedir (Antrop, 2004). Türkiye’de de kentleşme süreci İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk gelmektedir. Nüfus artışı, tarımda makineleşme, kentlerin çekiciliği gibi faktörler kırsal alandan kentlere göçü artırmıştır. Bu durum ise Türkiye’de kentleşme olgusuna yeni bir boyut kazandırmıştır (Özel, 2005). Kentleşme olgusu sanayileşmiş ülkelerdeki işleyişini Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sergileyememiştir (Emiroğlu, 1981). Gelişmekte olan ülkelerdeki bu farklılığın sebebi sanayileşmenin geç başlamasıdır (Ökmen ve Arslan, 2001). Sanayileşme sürecine er yada geç giren ülkelerde kentlerin oluşumunda ve yayılmasında etkili olan faktörlerde değişim göstermiştir. Bu farklılıklar kentlerdeki toplumsal ve ekonomik ilişkilerde de değişime neden olmuştur (Sezgin ve Varol, 2002; Tezer, 2013). Bunun sonucunda da çevresine doğru yayılan kentsel alanlar, çevre yerleşmelere doğru gelişimini sürdürmüştür. Dolayısıyla Türkiye’de yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren kentler büyümekte ve kentler çevresindeki yerleşmelere doğru yayılmaktadır.

“Kentleşme, sanayileşme ve sosyo-ekonomik refah düzeyine bağlı olarak kent sayısının artış göstermesi ve dolayısı ile kentlerin genişlemesi sonucunu doğuran, toplumsal yapıda, artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir (Keleş, 1997)”. Keleş’in (1997) tanımından da anladığımız gibi nüfus artışı, kentlerin büyümesi ve yayılmasının ana etken olmuştur. Tarihsel süreçte, dünyada kentsel alanların nüfusu sürekli olarak artış göstermiştir. 1900’lü yıllarda dünya nüfusunun %9’u kentsel alanda yaşarken, bu oran 1980’de %40’a, 2000’de ise %50’ye çıkmıştır. Bu oranın 2025’de %66’ya çıkacağı öngörülmektedir (Akseki ve Meşhur, 2013). Ancak son yıllarda nüfus artışından bağımsız başka etmenlerde (yaşam standartlarının yükselmesi, sosyo-ekonomik refah düzeyi,

daha büyük yaşam alanına sahip olma isteği, ulaşım ve iletişim çeşitlerinin artması ve gelişmesi) kentlerin büyümesi ve yayılmasında etkili olmaktadır (Akseki ve Meşhur, 2013).

Kentsel yayılmanın evrensel olarak kabul edilen bir tanımı bulunmamaktadır. Literatürde birbirine yakın olmakla birlikte kentsel yayılma ile ilgili pek çok tanım mevcuttur. Cheng (2003) kentsel yayılmayı, kentin merkezinden çeperlere doğru yayılımı ile kentin sınırlarının genişlemesi sonucunda arazi kullanımı ve fonksiyonlarının iç içe girmesi olarak adlandırılmaktadır. Frumkin ve diğ., (2004) kentsel yayılmayı ‘düzensiz olarak gelişmek ve yayılmak’ anlamında kullanmışlardır. Hasse ve Lathrop (2003) kentsel yayılmayı kentsel büyümenin verimsiz ve dağınık şekli olarak tanımlamaktadırlar. Benzer bir tanımda Sudhira ve diğ., (2004) tarafından yapılmıştır. Araştırmacılar kentsel yayılmanın kontrolsüz, koordine olmayan ve plansız büyümeden kaynaklanan kentsel alanların akıbetini ifade ettiğini ileri sürmüşlerdir. Ayazlı ve diğ., (2011)’e göre ise kentsel yayılma, kentin merkezinden çeperlerine doğru fiziksel olarak genişlemesidir. Aynı zamanda kentsel yayılma terimi içerisinde çevresel ve sosyoekonomik faktörlerin değişimi de açıklanmaktadır (Ayazlı ve diğ, 2010, 2011). Sim ve Mesev (2011) kentsel büyüme ya şehrin merkezi alanı çevresinde radyal (ışınsal) yönde ya da karayolları boyunca doğrusal yönde vuku bulan dağılmayı, yayılma olarak adlandırmaktadır. Galster ve diğ., (2001) kentsel yayılmayı, hem kentsel arazi kullanımının bir kalıbı olarak (belirli bir zamanda bir metropolde mekânsal yapılandırma) hem de bir süreç olarak zaman içinde şehirlerin mekansal yapısındaki değişiklik olarak kabul etmektedir. Kentsel yayılma gelişmenin plansız ve düzensiz deseni ile verimsiz kaynak kullanımına yol açar ve doğal kaynaklar üzerinde tahriplere neden olur (Sudhira ve diğ., 2004; Bahatta, 2010). Kısaca kentsel yayılma terimi genellikle fiziksel olarak genişleyen kentsel alanları tanımlamak için kullanılmaktadır (EEA, 2006).

Sim ve Mesev (2011)’e göre yayılmanın düzgün bir tanımı olmamasına rağmen tanım sık sık 4 arazi kullanım karakterini yansıtmaktadır; 1. düşük

yoğunluklu, 2. dağılmış gelişme (yani merkezi olmayan model), 3. ticari bir şerit gelişimi, 4. leapfrog (sıçramalı) gelişme. Brody ve diğ., (2006)’e göre ise yayılmanın ortak özellikleri; 1. düşük yoğunluklu- müstakil konutlar, 2. kısa geziler için bile otomobil bağımlılığı, 3. kentsel merkezden dışarıya doğru sarmal büyüme, 4. gelişmenin sıçramalı modelleri, 5. arazi kullanımının birbirinden ayrılması, 6. şehir ve kırsal alanlar arasındaki sınırın belirsiz olmasıdır.

Benzer Belgeler