• Sonuç bulunamadı

2. İLGİLİ ALANYAZIN

2.1. Kavramsal Çerçeve

2.1.3. Kentsel Kaynaklı Çevre Sorunları

Kentsel yayılma, çok çeşitli çevre sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Yaşamın her dönemi için gerekli ve gelecekteki yaşam için önemli olan su kalitesi her geçen gün daha da önem kazanmakta ve güncelleşmektedir (Kaplan ve diğ., 1999). Bu nedenle kentsel yayılmanın en önemli çevresel etkilerinden biri su kaynakları üzerine olan etkisidir. Çünkü çevre kirliliğinden en geniş alanlı etkilenen su kaynaklarıdır (Yılmaz ve Büyükyıldız, 2009). Dolayısı ile su ve kaynakları, canlıların tüm formları için gerekli bileşim olması nedeniyle onun kirliliği diğer kirliliklerden önemlidir (Zamani ve diğ., 2012). Su kaynaklarının başlıca kirleticileri arasında ağır metaller yer alır (Avdullahi ve diğ., 2012; Zamani ve diğ., 2012). Genellikle yer altı ve yer üstü sularında kirlilik yaratan ağır metaller Pb, Cd, Cu, Cr, Ni, Fe ve Zn’ dur (Salem ve diğ., 2000; Jameel ve diğ., 2012; Jeng ve Wu, 2013). Bazı ağır metaller (Fe, Mn, Zn, Cu) yaşam için gerekli olduğu gibi aynı zamanda bu metaller için gerekli seviyeler aşıldığında canlıların hayatında toksit etkilere neden olmaktadır (Avdullahi ve diğ., 2012; Manoj ve diğ., 2012). Yerleşimlerden, endüstriyel ve tarımsal etkinliklerden kaynaklanan atık suların su kaynaklarına karışması sonucu suyun doğal dengesi bozulmaktadır (Arslan, 2008). Bu durumun ilerlemesi de suyun kirlenme boyutunu istenmeyen boyutlara ulaştırmaktadır. Yapılan birçok çalışmada kentsel kaynaklı su kirliliğine sebep olan ağır metal seviyeleri irdelenmiştir (Toroğlu ve diğ., 2006; Arslan, 2008; Sekabira ve diğ., 2010; Manoj ve diğ., 2012; Al-Farraj ve diğ., 2013; Ravi Sankar ve Prasado Rao, 2014; Skordas ve diğ., 2015). Kentsel alanların artışına bağlı olarak doğal yüzeylerin yerini betonarme yüzeyle bırakması su kalitesinin

bozulmasında etkili olmuştur (Hassa ve Dornisch, 2009). Çünkü kentsel alanların düzensiz ve plansız bir şekilde gelişimi sonucunda doğal yaşam alanları yerini, asfalt ve beton yığınları gibi geçirimsiz kentsel materyallere bırakmaktadır. Günümüzde su kalitesi ve onun kirliliği, su kirliliği üzerindeki endişeler nedeni ile daha da önem kazanmıştır.

Kentsel yayılma olgusu aynı zamanda toprağın doğal dengesini bozmakta ve toprağın işlevlerini yerine getirememesine de neden olmaktadır. Ağır metaller ile toprağın kirlenmesi sorunu dünyanın pek çok yerinde yaygın ciddi bir sorundur (Li ve diğ., 2004; Sofianska ve diğ., 2013). Toprakta kirlilik yaratan ağır metaller Cd, Cr, Cu, Ni, Fe, Pb, Mn ve Zn’dur (Yong ve Mulligan, 2004). Toprak kirliliğine sebep olan faktörler (i) yerleşmelerden kaynaklanan katı ve sıvı atıklar, trafikten kaynaklanan egzoz gazları, toprağa serpilen kimyasal gübre ve tarım ilaçları (ii) yerleşmelerden çıkan katı atıkların biriktirildiği alanlar, kanalizasyon suları ve atık suların arıtma işlemine tabii tutulmadan toprağa deşarj edilmesi (iii) atmosfere çeşitli yollarla karışan zehirli gazların (O3, CO, SO2, Pb ve Cd) yağışlarla yere düşerek toprağa sızmasıdır (Kurt,

2010). Toprak kirliliğinin insanoğlu üzerindeki en önemli etkisi hastalıklara sebep olmasıdır. Çünkü topraktaki kirleticilerin üzerinde yetişen bitkilerin bünyesine geçen kirleticiler, oradan da bu bitkilerle beslenen insanoğlunun bünyesine geçmektedir. Toprak kirliliği aynı zamanda su kirliliğine de neden olmaktadır. Çünkü topraktaki kirleticiler sızıntı ile yeraltı sularını, yüzey akışları ve erozyonla da yüzeysel sulara girerek önemli ve ciddi sorunlara neden olmaktadır (Türkoğlu, 2006). Kentsel alanlarda toprak kirliliğine neden olan diğer bir faktörü de hava kirliliği teşkil etmektedir. Isınma amacı ile kullanılan fosil yakıtlar ve taşıtlardan kaynaklanan gazlar toprağın bünyesine işlemektedir. Kentlerde toprak kirliliğine sebep olan diğer bir faktör ise yerleşmelerden çıkan atıkların depolandığı alanlarda toprağa karışarak kirletmesidir. Bu kirlilik aynı zamanda topraktan da sızarak yeraltı sularını da kirletmektedir (Karaca ve Turgay, 2012). Yapılan birçok çalışmada antropojenik kaynaklı toprak kirliliğine sebep olan ağır metal seviyeleri irdelenmiştir (Apaydın, 2005; Köleli ve Halisdemir, 2005; Lee ve diğ., 2005). Dolayısı ile kentsel yayılmanın etkili olduğu alanlarda toprağın dengesi de

hissedilir bir biçimde bozulmaktadır. Bu duruma, arazinin amacı dışında ve yanlış kullanılması, altyapı olanaklarının yetersiz olması nedeniyle atıkların toprağa girmesi, inşaat faaliyetlerinden kaynaklanan kirlilik ve çöplerin depolanması yol açmaktadır.

Kentsel yayılmanın yol açtığı bir diğer problem ise hava kirliliğidir. Çünkü hava kirliliği en kısa sürede etkisini görebileceğimiz kirlilik türüdür (Saral, 2011). Sanayileşme ve onun beraberinde getirdiği düzensiz kentleşme, nüfus artışı, ısınma ve trafik, yanlış arazi kullanımı gibi faktörler hava kirliliğine neden olmaktadır (İbret ve Aydınözü, 2009). Kentsel alanlarda, özellikle sanayi faktörünün etkisiyle hava kirliliği yoğun olarak yaşanmaktadır (Mikaeili ve Memlük, 2013). Kentlerdeki hava kirliliğinin diğer sebebi de büyük ölçüde ısınma ürünlerinden kaynaklanmaktadır. Kentsel yayılmaya bağlı olarak giderek yoğunlaşan trafikten kaynaklanan ve doğal ortama karışan zehirli egzos gazları ise hava kirliliğinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır (Sert, 2006; Mayer, 1999). SO2, CO, NO, NO2 ve PM en yaygın hava kirleticilerdir.

SO2 kirliliği; kükürt içeren fosil yakıtların yanması ile şehirsel ısınmada ve

bazı endüstriyel süreçler sonucunda bacalardan atılan kirleticilerden (Amato ve diğ., 2010); PM kirleticisi ise büyük bölümü sanayi bölgelerinden, az bir bölümü ise kentsel ısınmada kullanılan fosil yakıtlardan oluşmaktadır (Bayram, 2005). CO kirliliği sigara dumanı ve egzoz gazından (Müezzinoğlu, 2000); NO emisyonları trafik başta olmak üzere endüstriyel aktivitelerden (Tünay ve Alp; 1996); NO2 ise özellikle trafikten kaynaklan bir kirleticidir

(Itano ve diğ., 2007; Amato ve diğ, 2010). Kentlerin sahip olduğu topografik ve klimatik özellikler de hava kalitesini etkiler (Garipağaoğlu, 2003). Yapılan araştırmalarda Türkiye’nin bazı şehirlerinde, kentlerin sahip olduğu bu özelliklerin hava kirliliği üzerinde belirgin bir etkisi olduğu tespit edilmiştir (Keser, 2002; Çiçek ve diğ., 2004; Çukur ve diğ., 2006; Tağıl, 2007). Hava kirliliği, kentsel alanlarda yaşayan insan topluluklarının sağlığını önemli ölçüde etkilemektedir (Ostro ve diğ., 1999; Fusco ve diğ.,. 2001; Elbir ve diğ., 2010; Tecer, 2007; Tağıl ve Menteşe, 2012; Lee ve Oh, 2012; Mikaeili ve Memlük, 2013).

Kentsel yayılmanın yol açtığı problemlerden bir diğeri ise arazi kullanımı/örtüsü değişimidir. İnsanoğlu kentsel alanları çok farklı şekilde kullanmaktadır ve arazi örtüsü/arazi kullanımı değişiminin gözlenmesine son yıllarda çok fazla dikkat çekilmektedir (Stow ve Chen, 2002). Kentlerdeki nüfusun hızla artması ve kentleşmeye bağlı olarak kentlerin alan ihtiyacı her geçen gün daha da büyümekte ve kentlerin lehine arazi kullanım paterni yapısında değişim yaşanmaktadır. Bu durum ise kentler ve çevresinde yer alan doğal kaynakların ileri düzeyde tahribi ile sonuçlanmaktadır. Kent merkezlerinden dışarıya doğru olan yayılma, genellikle açık alanları azaltmakta, doğal yaşam habitatlarını parçalamakta ve ekolojik sistemlerin bütünlüğünü ve fonksiyonlarını bozmaktadır. Kentlerin diğer arazi kullanımı/arazi örtüsü tipleri ile etkileşiminin ele alındığı örnek çalışmalarda tarım alanları (Weng, 2002; Kuşat Gürün ve Doygun, 2006; Ayazlı ve diğ., 2010; Makhamreha ve Almanasyeha, 2011); orman alanları (Ayazlı ve diğ., 2010; Sönmez, 2012; Öztürk, 2013; Tang ve diğ., 2007), sulak alanlar (Tang ve diğ., 2007) yeşil alanlar (Doygun, 2007) ve çıplak alanlar, maki ve otsu bitkilerin (Doygun ve Erdem, 2013) kentsel yayılmaya bağlı olarak niceliklerinde kayıplar ortaya çıktığı belirlenmiştir.

2.1.4. Kentsel Yayılmanın Belirlenmesinde CBS ve UA

Kentsel alanlara ait veriler 1950’li yıllardan önce tasviri şekilde, basit şekil ve grafiklerle anlatılmıştır. 1950’li yıllara gelindiğinde, ortaya çıkan sayısal devrim ile birlikte kentsel veriler istatistiki yöntemler ile analiz edilmeye başlanmıştır. Günümüzde ise CBS ve UA araçlarından yararlanarak kentsel veriler daha açık ve anlaşılır bir şekilde analiz edilmektedir (Weng, 2002; Fan ve diğ., 2007; Makhamreha ve Almanasyeha, 2011; Rimal, 2011). CBS aracı, kentsel alanlara ait verilerin mekansal olarak gösterimine, analiz edilmesine, güncel verilerin oluşturulmasına, bu verilerden yola çıkarak başka veriler türetilmesine olanak sağlamaktadır. UA ise kentsel yayılmanın mekânsal desenini belirlemede etkili olmaktadır (Feng ve Li 2012). UA aracı ile belirli bir

zaman aralığı içinde kentsel görünümün değişimini göstermektedir. Son yıllarda neredeyse CBS ve UA kentsel yayılma çalışmalarının da vazgeçilmez bir aracı haline gelmiştir. Çünkü CBS ve UA birlikte kullanıldığında nispeten daha büyük mekansal ölçekteki kentsel alanı ölçme olanağı sağlamaktadır (Yeh ve Li, 1997; Weng, 2001; Tang ve diğ., 2007).

Benzer Belgeler