• Sonuç bulunamadı

2. SULTANIN KAMUSAL GÖRÜNÜRLÜĞÜNÜN SAHNESİ OLARAK

2.1 Padişahın Yeni Kamusal Görünürlüğü ve Kentsel Sonuçları

2.1.3 Kent İçindeki Denetlemeler

II. Mahmud’un kent içerisindeki gezileri büyük çoğunlukla, yeni kurulan veya yeniden düzenlenen askeri ve devlet kurumlarına yönelik yapılan teftiş amaçlı ziyaretlerden meydana gelmektedir. Bu gezilerin saltanatın henüz ilk yıllarında bile yapıldığı göze çarparken, büyük çoğunluğu özellikle, 1826 yılında yeniçeri örgütünün kaldırılarak yerine kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun talimlerini seyretmek ve Tersane, Darphane, Baruthane gibi diğer kurumlardaki yeni makineleri ve yeniden inşa edilen mekanları görmek amacını taşımaktadır.

Bu bağlamda, Câbî Ömer Efendi H. 14 Recep 1223 (M. 5 Eylül 1808) tarihli kaydında, II. Mahmud’un tebdilen Tophane’ye geldiğini ve bir süre inceledikten sonra gönderilen atına binerek Galata’dan Tersane-i Amire’ye gittiğini belirtmektedir (Câbî Ömer Efendi, 2003). H. 13 Ramazan 1223 (M. 2 Kasım 1808) tarihli kayda göre ise, önceden Tersane-i Amire Emini Hasan Ağa’nın Tersane Emaneti’nde bir fırkateyn yapması ve bayrama kadar bitirilmesi emredilmiş ve padişah bile ameleleri toplayarak çalışılmasına gayret göstermekteyken, II. Mahmud bir yortu günü tebdil, Tersane-i Amire’ye gelmiştir. Ancak fırkateynde amele göremeyince, Bahriye Defterdarı ve Kaptan Paşa’ya durumu sorarak, ustasını hemen huzura getirtmiş ve korkudan yortu olduğu aklına gelmeyip, geldiyse bile söylemeyerek “yok” cevabı vermiştir (Câbî Ömer Efendi, 2003). 24 Recep 1224 (M. 4 Eylül 1809) günü, tebdil binişi ile Büyükdere’ye gelerek, bendleri incelemiş ve gezmiştir (Câbî Ömer Efendi, 2003).

Yeniçeri örgütünün kaldırılmasından sonra ise, bu teftişlerden ilki, Darphane-i Amire meydanında gerçekleştirilmiştir. Vaka-i Hayriye’den birkaç gün sonra, bir iki takım olarak kurulan ve talime başlayan Asakir-i Mansure ordusunun nizamını bizzat görmek ve gerekli hizmetleri yerine getiren memurların gönlünü almak için üzerinde beyaz şal destâr olduğu halde askerlerin talimlerini dikkatle izlemiştir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

Bilindiği gibi, Eski Saray’da bulunan harem Topkapı Sarayı’na nakledilerek, burası yeni ordunun yönetim merkezi Bab-ı Seraskeri olarak yeniden düzenlenmiştir. II. Mahmud da, 1826 yılında Bab-ı Seraskeri’yi teftiş ederek askerlerin talimlerini izlemiştir. Bab-ı Seraskeri’de talim yapmakta olan askerler, Serasker Hüseyin Paşa ve zabitler ve subaylardan, bir iki tabur asker Yeni Saray’a gönderilerek, Mısır kıyafeti giymiş olan II. Mahmud atlı olarak ve askerler de padişahın yanında “nâşir-i anvâr-ı zînet”∗ olarak Divanyolu’ndan Bab-ı Seraskeri’ye gelmişler ve padişahın huzuruna çıkmışlardır (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

      

Cevdet Paşa bu ziyaretin tarihini H. 23 Zilkade 1241 (M. 29 Haziran 1826) olarak keydetmektedir (Ahmet Cevdet Paşa, 1994).

1828 yılında ise, yeni kurulan ordunun nizamiye alaylarının çoğalması ve mevcut asker sayısının 12.000 kişiye kadar ulaşmasıyla birlikte, bu kadar kalabalık bir ordunun birarada talim yapmasına olanak sağlayan boş bir alan ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu amaçla, askerlerin talimlerine olanak sağlayacak büyüklükte düz ve geniş bir arazi arayışında, Ayastefanos (Yeşilköy) sahrası olarak adlandırılan yer Ahmed Lûtfî Efendi’nin ifadelerine göre padişah II. Mahmud’un aklına gelmiştir. Ayastefanos’un bu amaca uygun olup olmadığının incelenmesi amacıyla, 17 ile 26 Mart 1828 tarihleri arasında, yanında sadrazam ve beraberindeki görevliler olduğu halde, II. Mahmud, Mısır Kapı Kethüdası ve Baruthaneler Nazırı Necib Efendi ile birlikte söz konusu arazide incelemelerde bulunmaya gitmiştir. Burasının, gereken amaçlara uygun olduğuna karar verilerek, burada sadrazam tarafından bir kasr-ı âli binası yaptırılması padişah tarafından uygun bulunmuştur (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

Bu bağlamda, Ayastefanos’un yer seçiminde belirli bazı faktörlerin etkili olduğu söylenebilir. Boğaziçi kıyıları veya kentin daha uzak sayılabilecek yerlerinde böylesi alanlar bulunmasına rağmen, askerlerin talim alanının muhtemelen eski suriçi bölgesinden uzakta yer alması istenmemiştir. Ancak suriçindeki yerleşim yoğunluğundan dolayı böylesi bir alanın bulunmayışı da, surdışındaki boş arazilere yönelimini beraberinde getirmiştir. Zaten, II. Mahmud döneminde Rami Kışlası, Davutpaşa Kışlası ve Maltepe Asker Hastanesi gibi yeni ordunun yeni mekanlarının kent içerisindeki konumları göz önüne alındığında∗, yeni talim alanının da söz konusu yerlerin yakınlarında olması anlam kazanmaktadır. Benzer biçimde, yine Ahmed Lûtfî Efendi’nin ifadeleri de, talim alanı için Dârü’s-saltanat civarında bir yerin arandığını göstermektedir. Ayrıca, yer seçiminin uygunluğu amacıyla yapılan gezide, baruthanelerin Küçükçekmece ve Bakırköy’de bulunması nedeniyle, bu bölgeyi iyi bildiği söylenebilecek Baruthaneler Nazırı’nın da eşlik etmesi, gezinin amaç ve kapsamını daha açık biçimde ortaya koymaktadır.

Diğer taraftan; Fischer, Moltke’nin mevcut haritaları ve mektupları üzerine yaptığı çalışmasında, Moltke ve Vincke’nin, yeni kurulan ordu için kışlak olarak kullanılacak boş bir alan bulmaları amacıyla görevlendirildiklerini, İstanbul’un batısındaki bölgeleri gezerek Ayastefanos’un uygun bir arazi olarak bulunduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda, Aralık

      

Daha detaylı bilgi için Bkz. Bölüm 3.3 İktidarın Kent Mekanındaki Temsili: Anıtsal Ölçekli Yapıların İnşası ve Yer Seçimleri.

1837 tarihinde de bu bölgeye dair ayrıntılı bir harita çalışması yaptıklarını da ifade etmektedir (Fischer, 1944)∗.

Ancak, konuyla ilgili olarak, Ayastefanos’ta inşa edilen kasr-ı hümayunun masrafına dair Hassa Mimarbaşısı Mahmud tarafından yapılan bir keşifnameye ilişkin H. 21 Recep 1244 (M. 27 Ocak 1829) tarihli belge (B.O.A. C.SM. 107.5382), yine Abdülmecid dönemine ait Fransız kralzadesinin söz konusu kasr-ı hümayunda karantinada bekletildiği, Tophane’den ve Matbah-ı Amire’den gerekli memur ve eşyaların getirtildiği ve karantina süresi boyunca her gün Matbah-ı Amire’den mükemmel yemekler gönderilerek gerekli ikramın yapılmasına ilişkin H. 29 Zilhicce 1255 (M. 4 Mart 1840) tarihli belgeler (B.O.A. C.HR. 9.440; B.O.A. C.HR. 10.482; B.O.A. C.HR. 184.9151) bulunmaktadır. Dolayısıyla, 1829 yılı başlarında Ayastefanos kasr-ı hümayununun inşa edilmiş olduğu ve bölgenin daha 1828 yılında talim yeri olmasına karar verildiği açıklık kazanmaktadır.

Diğer taraftan, II. Mahmud’un kent içerisindeki denetlemeleri, bununla sınırlı kalmamış çeşitli askeri kurumlara yaptığı inceleme ve teftiş gezileri ile devam etmiştir. Bunlardan başlıcaları, 1836 yılında Tersane-i Amire’ye ve 1838 yılında Baruthane’ya yaptığı inceleme amaçlı gezilerdir. Bu denetleme gezilerindeki asıl amaç, yeniden düzenlenen kurumların nasıl işlediğini ve uygulamaya konulan yeniliklerin bizzat yerinde görülmek istenmesidir.

Öncelikle, 26 Kasım 1831 Cuma günü Babıali’ye ve birkaç gün sonra da Tersane’ye gelerek burada incelemelerde bulunmuştur (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

Tersane işlerinin nasıl yürüdüğünü görmek ve ayrıca yapılan yenilikleri ve yeniden inşa edilen yerleri incelemek amacıyla 1836 yılında Tersane-i Amire’yi ziyaret etmiştir. Ahmed Lûtfî Efendi, II. Mahmud’un yeniden meydana getirdiği kara ve deniz ordusunun düzeninin devam ettirilmesi için bizzat çalıştığı ve özen gösterdiğini ekleyerek, Tersane-i Amire’yi teftiş ettiğini belirtmektedir. Bu geziden sonra, devlet ileri gelenlerinin de Tersane’yi görmeleri ve gezmeleri yolunda ferman çıkarılması dikkat çeken noktalardan biridir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

Üsküdar tarafına geçirilen asakir-i şahaneye iltifat etmek amacıyla II. Mahmud’la beraber Serasker Paşa ve diğer askeri zabitler ile Üsküdar’a∗∗ gelmiştir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

      

Bu bölümde, “Fischer, 1944” referansı ile yer verilen tüm ifadeler, Bülent Tanju tarafından Almanca’dan Türkçe’ye çevrilmiştir.

Çoğu zaman vapurla∗ yapılan bu gezilerden biri, H. 11 Safer 1249 (M. 1 Temmuz 1833) günü, Rusya kara ordusu askerlerinin talimlerini izlemek için Hünkar İskelesi’ne gerçekleştirilmiştir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999). Aynı amaçla daha önceki bir tarihte de, Büyükdere’de bulunan Rusya donanmasının askerlerini ziyaret etmiştir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

II. Mahmud’un yine kent içerisinde gezilerde bulunduğu yerler, tamir edilen bazı önemli yapılar olmuştur. 1833 yılında, bir süreden beri tamir edilmekte olan Galata Kulesi’ni görmeye gitmiştir. Bu sırada, diğer büyük devletlerde olduğu gibi kulenin uygun bir yerine bir saat konulmasını istemiştir∗∗ (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

Benzer biçimde, barut üretimi konusunu öğrenmek amacıyla Avrupa’ya gönderilen Barutçu Ovannes’in, bu bilgilerini uygulamaya geçirdiği sıralarda incelemeler yapmak üzere 1838 yılında Baruthane’yi denetlemiştir. Burada yapılan mekanları, makineleri ve yeni aletleri tek tek incelemiştir. Sonraki günlerde, devletin ileri gelenleri, vezirler, memurlar ve askerler özel günlerde gruplar halinde, meydana getirilen bu büyük icadı görmek amacıyla Baruthane’yi ziyaret etmişlerdir. Bu gezi için, Baruthane taraflarına vapurla gidilmesi dikkat çekicidir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

Yine 1836 yılında, su bendlerini denetlemeye gitmiştir. Bu sırada, yaz aylarında suların çekilmesi nedeniyle İstanbul halkının su sıkıntısı çekmemesi amacıyla, su kaynaklarının temizlenmesine dikkat edilmesi gerektiğini düşünerek su nezaretinin gücü yeten bir kişiye verilmesini istemiştir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

Bu gezileride, yeniden düzenlenen veya tamir edilen yerleri görüp gezdikten sonra, hala düzeltilmeye ve yenilenmeye ihtiyacı olduğunu düşündüğü çeşitli konularda yeni düzenlemelerin yapılması amacıyla çeşitli emirlerin verildiği görülmektedir.

Yukarıda bahsedilen denetleme amaçlı ziyaretlerin dışında, II. Mahmud’un yine bazı askeri kurumlara tebdilen hazırlıksız teftiş gezilerinde bulunduğu görülmektedir. Bunlardan biri

      

Vapur (buharlı gemi), II. Mahmud’un gerek kent içi gerekse de kent dışına yaptığı gezilerde sıklıkla kullandığı ulaşım aracı olmuştur. Ancak, H. 1243 (M. 1827/1828) yılında kadar, Osmanlı Devleti tersanelerinde “vapur

gemisi” bulunmamaktadır (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999). Ancak, Mutlu’nun yayınladığı ve tahminen H. 1241 (M.

1825/1826) tarihli bir belge ise, satın alma girişimini göstermektedir (Mutlu, 1994). Halk arasında “buğ gemisi” adı verilen gemiyle (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999) ilgili olarak, dönemin tanıklarından Slade notlarında, 5 Haziran 1829 tarihinde bir fincan kahve içmek üzere padişahın maiyet vapuruna uğradığını ve önceden İngiliz donanmasında ikinci kaptan olan Mister Kelly’in bu vapurun kaptanlığını yaptığını belirtmektedir (Slade, 1945). Ayrıca, 1829 yılında, Tersane emaneti ile görevlendirilen Sadık Efendi’nin tersanede kullanılan buhur gemisinin (vapur) idaresi için odun kullanılırsa, halkın ihtiyacı olan odunun ziyan edileceği, bunun yerine Silivri ve Çekmeceler civarında bulunan maden kömürünün kullanılması gerekliliği üzerine, bu amaçla hafif yevmiye ile görevlendirilen amelelerin çıkaracağı maden kömürünün kayıklarla tersaneye gönderilmesi için Kapıcıbaşı Mehmed Ağa’yı memur etmiştir (Ahmed Lûtfî Efendi, 1999).

1811 yılında Tophane’ye yapılan habersiz teftiştir. Saat yedibuçukta, tebdilen Tophane’ye gelmiş ve Top ve Arabacıbaşı ağalarının vekillerine hemen haber verilerek gelmeleri istenmiştir. Bu sırada, talim meydanında bulunan nöbetçi köşkünde oturan II. Mahmud, atlı topçular da dahil olmak üzere askerlerin ateş talimi yapmalarını istemiştir. Atlı topçuların da Beyoğlu Kışlası’ndan alay ile huzura gelmeleriyle birlikte, hemen ateş talimine başlanmıştır. Bu ani ziyaret, askerlerin kışlalarında mevcut olup olmadıklarının bizzat öğrenilmesi ve yerinde incelenmesi amacını taşımaktadır. Ayrıca, birkaç gün önce Tophane Nazırı tayin edilmiş olan Mehmed Emin Vahid Efendi’nin, hizmetlerini kuvvetlendirmek istemiş ve iki saat boyunca talim yaptırılmıştır. Böylece, askerler hazırlıksız bir biçimde denetlenerek, saray-ı hümayuna dönülmüştür (Câbî Ömer Efendi, 2003).

H. 1223 (M. 1808/1809) yılında, tebdilen Galata’dan Yirmibeş sınırından Azapkapısı’ndan Tersane-i Amire’ye gelmiş, inşa edilen kalyon kızak üzerindeyken, kalafatı sınamak için, kalyonu tulumbalar yardımıyla kurşaklarına kadar su ile doldurup denemiştir (Câbî Ömer Efendi, 2003). Yine H. 1223 (M. 1808/1809) yılında, Tersane-i Amire’ye tebdil giderek, Kaptan Paşa’ya kalyoncu askerlerinin serserilik edip itaata karşı hareketlerde bulunduklarını duyduğunu, ancak onların da Yeniçeri örgütünden olduğunu ve Yeniçeri Ağası ile görüşerek bunların hadlerinin bildirilmesini ve cezalandırılmalarını istemiştir. Bunun üzerine, Kaptan Paşa, Yeniçeri Ağası’nı Tersane-i Amire’ye çağırarak, Altmışdört, Yetmişbeş, Yetmişbir, Yüz ve Yirmibeşinci ortaların Galata’dan getirilmesini zabitanlarına bildirilmiş ve sonrasında Kaptan Paşa kendisi kola çıkıp Galata’da bir çok kahve dükkanını mühürlemiş ve gece bile Kasımpaşa’da kol gezmiştir (Câbî Ömer Efendi, 2003).

H. 1224 yılının Muharrem (M. Şubat/Mart 1809) ayında, yeni baştan inşa edilen altmışüç zira kalyon ayın onbirinde denize indirilecekken onbeşine ertelenmiş ve ayın ondördüncü günü padişah, tebdil Tersane-i Amire’ye gelerek, bazı eksikler varsa tamamlanarak onsekizinde denize indirilmesini emretmiştir (Câbî Ömer Efendi, 2003).

H. 1224 (M. 1809/1810) yılında, tebdil Tophane’ye gelerek top dökümünü seyretmiş, ateş talimi ve top süratini inceleyerek, ihsanlar vermiş ve oradan kayık ile Boğaziçi’ne giderek, dönüşünde tamir edilmekte olan Beşiktaş Sarayı’nı seyretmiş ve oradan Saray-ı Hümayun’a dönmüştür (Câbî Ömer Efendi, 2003).

Bu habersiz denetlemelerden birisi de, 1813 yılında Bab-ı Ali’ye düzenlenmiştir. Kış mevsiminin çok şiddetli geçmesi nedeniyle, Ebu Suud Efendi, oğlu ve yirmidokuz öğrencisine kışa uygun kalın giysiler ısmarlandıktan sonraki gün, II. Mahmud sabah namazını Ayasofya

Camisi’nde kılınmış ve buradan bizzat Bab-ı Ali’ye gitmiştir. Burada kıyafetlerin durumunu sorarak, hazır olduklarını öğrenmiş ve kıyafetlerin Silahdar tarafından Hazine’den getirilmesinden sonra, herbirini tek tek inceleyerek, gönderilmesini istemiştir. Bu sırada, Bab- ı Ali’nin sessizliği dikkatini çekerek, ne Kethüda Bey, ne de Reis Efendi ve tezkirecilerden bir kişinin bile gelmediğini, yalnızca Çavuşbaşı Ağa’nın Bab-ı Ali’ye gelmiş olduğunu öğrenmiştir. Bunun üzerine, “Çavuş yaşlı bir kişi olmasına rağmen, işlerini yerine getirmek

için gelmiş, Kaymakam Paşa işi olduğu için halkın eti ve ekmeği için gece yarısı yaya olarak tebdile gitmiş. Ben padişahken, sabah namazını bu kışta Ayasofya’da kılıp, fakirlerin kıyafetleri için üşümesinler diye buraya geldim. Güneş zaten saat üçe yakın batıyor, günler bir avuç uzunluğunda. Bunlar erken gelseler, herkes mesaisine başlar. Silahdar ve Kapıcılar Kethüdası bile orada bulunmakla, Kaymakam Paşa’ya söyle, bunlar minnetle geliyorlarsa, benim bu işleri görmek üzere adamlarım vardır. Sabah namazını cami veya evinde kılıp, Bab- ı Ali’ye be herkesin memurluk yerlerine gelmelerini tenbih etsin” (Câbî Ömer Efendi, 2003)

diye, Bab-ı Ali memurlarının görevlerindeki aksaklıkları düzenlemeye çalışmıştır.

H. 21 Rebiülahir 1249 (M. 7 Eylül 1833) cuma günü, Hâfızırahman aslı savaş gemisiyle Ayastefanos’ta talim yapmakta olan Asakir-i Mansure askerlerini teftiş ederek, gece burada konakladıktan∗ sonra, ertesi gün Beşiktaş Sahilsarayı’na dönmüştür (Özcan, 1991).

Benzer Belgeler