• Sonuç bulunamadı

1.4. Zamansal Varlık Olarak Dasein

2.1.2. Kendinde Varlık

Kendisi için varlık olgusal olmasının yanında özgür ve bilinç varlığı olarak insanda karşılık bulur. Onun karşısında ise, onun gibi olmayan bilinç, özgürlük ve varoluştan uzak bir varlık vardır. Tüm bu özgür varoluştan uzak, her ne ise o olan ve özdeşlik prensibiyle doğrudan bağlantılı varlık, kendinde varlık olarak adlandırılır. Bu varlık ise insanın dışındaki dünyaya karşılık gelir.

Sartre evreni kendinde varlık olarak değerlendirir. Bu varlık kendisi için’in paralel simetriği olarak görülür. Bu varlık kendisi için gibi bilinç varlığı değildir. Bu durumda aklımıza, kendisi için varlıkta tama doğru yönelme isteği uyandıran bu kendinde varlığın nasıl bir varlık olduğu sorusu gelir. Bu varlık tam, bütün, hareketsiz, aralıksız bir varlıktır. (Akarsu 1979:132) Kendinde varlık ne olanaklı olandan türer ne de zorunlu olana indirgenebilir. O salt bir olumsallığı barındırır. Yani kendisi için gibi bir yokluk içermez. Aynı zamanda onun bu varlığı, var olması kadar var olmamasını da eş kılar. Bu anlamda Sartre kendinde varlığı yalnızca orada ve fazladan olarak görür. Kendinde varlığın “varoluşu özden önce gelir” gibi bir ifadeyle örtüşmesi de bu anlamda mümkün değildir. Çünkü kendinde olan, ne ise o olandır. Bu da kendisinde varlığı A a’dır yani varlık vardır, şeklinde ifade edebilmesidir. Yani kendiyle özdeştir. Bu özellik kendinde varlık hakkında bize önemli bir bilgi verir. Burada yok olandan ya da başka varlıktan bahsedildiği an ya da ona atıfta bulunulduğu an, özdeşlik yerle bir olacaktır. Bu yüzden kendinde’nin varlığı hakkında “Varlık, vardır. Yokluk ise söz edilemez olandır” denir. (Gürsoy 1991:15) Bu varlık tamamen kendi kendiyle ifade edilir. Sartre’ın bu görüşleri bize Parmenides’i hatırlatmaktadır. Parmenides de “Var olan vardır; var olmayan var değildir” diyerek düşünce ile varlık arasındaki ilişkide varlığın var olmasını öncelik olarak ele alır. (Cevizci 2011:51)Yalnız Var olan vardır ve ancak bu düşünebilir: Var olmayan yoktur ve düşünülemez de”; bu yargı onun felsefesinin temelini oluşturur. Aynı zamanda Parmenides’tesadece var-olma (Varlık) vardır, var-olma ile düşünme aynı şeydir. (Esenyel 2014:14) Bu varlık kendi içine kapalı, değişmeyen bir varlıktır. Bu varlık aynı zamanda kendi kesin bütünlüğü için de başlangıçsız ve kendinden başkasıyla açıklanamayandır. Kendinde varlık dediğimiz şey kendisi dışında bir şeyle açıklanamaz. O, olduğu haliyle vardır. Bu yüzden onun bir öyle bir böyle olma hali düşünülemez ve görülemez bir durumdur. Kendinde varlık

değişmeyen, yani ne ise o olan özdeşlik prensibiyle varlığa bağlı olma durumunu anlatır.

Biz bir varlıktan söz ederken “masa masadır” ifadesiyle onu anlatmış olmayız. Ama “masa üzerinde bir takım işlerin yapıldığı düz bir zemine sahip bazen ayaklı bazen ayakları olmayan ahşap, plastik vb. malzemeden yapılan bir eşyadır” ifadelerini kullanırsak bu tanım olmuş olur. Bu ifadeler her zaman masayı akla getirir. Bu tür ifadelerde, kendinden başkasıyla açıklanamayan bir eşya açıklaması vardır. Bu durum varlıkta özdeşliği düşündürmektedir. Var olmakla onun düşündürdüğü şey aynıdır. Kendinde varlığın var olması böyledir. O, kendi bireysel varoluşu üzerinden kendini yeni bir biçimde kuramaz; ne ise o olarak, düşüncemizde ve dışarıda var olan olarak kendini gösterir.

Özdeşlik fikri kendinde varlığa öyle bir temel olmuştur ki, buradan kendinde varlığın yaratılışı hakkında da bilgi sahibi oluruz. Bu fikir kendinde varlığın yaratılmamış olduğunu düşündürür. Şöyle ki: Bu varlık eğer yaratılmış olsaydı yokluktan mı yaratılmış olacak ve yokluktan bir parça mı taşıyacaktı? Eğer varlıktan yaratılsaydı, onu kendinde olarak tam ve özdeş sayabilecek miydik? İşte bu iki soruda kendinde varlığın yaratılmamışlığı sonucuna varılmasına neden olur. Yaratılmış olan, her türlü yaratma fikrinde, kendinde olmaktan uzaklaşmış olacaktır. Kendinde varlık ayrıca kendi kendinin sebebi de değildir.

Sartre kendinde varlığı, yalnızca kendinde varlık olarak, özdeşlik fikri ile açıklar. Kendisi için gibi şuurlu bir varlığa sahip olmayan kendinde varlık ne aktif ne de pasiftir; o sadece kendisinde ve oluş dışındadır. Kendinde varlık kendini olduğu gibi gösterir. Bu haliyle varlık başka bir varlıktan doğmuş değildir; varlık nedenini kendi içinde de taşımaz. (Özcan 1991:196) Kendinde varlık için “varlık vardır, ne ise odur ve varlık kendisindedir” ifadeleri kullanılır. Yani özdeş ve özü belli olan, özü varoluşundan önce gelendir. Bir alet bir fabrikada üretilmeden önce onun ne için kullanılacağının, aleti yapmadan önce belli olması gibi. Burada kendinde varlığın bir aletten tek farkı, Sartre’ın kendinde varlığının yaratıcısının olmaması, bu varlığın sadece özdeşlik üzerine kurulmasıdır. Bu yüzden ne öncesi ne de sonrası sorulmaz ve kendinde varlık “orada” olarak her yerde mevcut olmalıdır. Kendisinde varlık Sartre’a göre saçmadır. Öznel olmayan olarak kendinde, kendi dışında bir şeyle ilişkisi olmayan nesne varlığıdır. Bu anlamda kendinde, ne kendi kendinden (bilinçten) ne de zorunlu varlıktan (tanrı) çıkmıştır. O halde kendinde varlık, sebepsiz ve tarif edilemeyen bir

tamlığı içerir. (Sartre 2009:134) Dolayısıyla o, adeta kendi içine kapanmıştır. Bu nedenle kendinde varlık ne etken ne de edilgendir. Çünkü etkenlik yahut edilgenlik bilinç varlığı için, yani kendisi için bakımından mümkün olan şeylerdir.

Kendinde varlık kendisiyle özdeş, yaratılmamış, sebepsiz, olumsal ve saçmadır. Bu saçma ve fazladanlık durumu insanla karşılaşmada ortaya çıka. Kendinde varlık bu anlamda bilinçle ya da bilinçli varlık olan insanla/kendisi içinle ilişki kurarak belli bir şey olacaktır, onun öncesinde dolu bir varlık olarak anılacaktır. Bu da kendinde varlığın kendisi için ile zıt olan tam simetriğinin ortaya çıkmasıdır. Nasıl ki kendisi için tam olan kendinde’ye, yani dünyaya yöneliyorsa, kendinde de bu bilinçli varlıkla münasebete girdiğinde varlığını ortaya koyacaktır.

Kendinde varlığın tamlığı, özdeşliği ve bunun tam simetriği olan kendisi için’in bilinçli olma durumu, bu iki varlığın aynı zemin üzerinde birlikte bulunuşu, aralarında bir gerilim yaratır. Öyle ki aynı zeminde farklı varoluşsal yapılar olmuş olur. Bu mevcut durum, ilk olarak bilinç varlığı olarak tamlıktan uzak olan kendisi için’i harekete geçirir. Kendindenin tamlığı, eksiklik taşıyan bilinç varlığını, yani kendisi için’i tam olmaya yöneltir. Bu gerilimin temel sebebi bu iki varlığın varoluş durumlarından kaynaklanır.