• Sonuç bulunamadı

Kazanılmış Haklara ve Yeteneklere El Koyma Stratejisi

I. İLKEL BİRİKİM

4. Sürekli İlkel Birikim Kuramı: Çağdaş Yaklaşımlar

4.2. Kazanılmış Haklara ve Yeteneklere El Koyma Stratejisi

İngiltere’de 16. ve 18. yüzyıllarda üretim aracı olarak toprağa el konulması durumu baskın iken, bugün geçimi garanti altına alan tüm bireysel ve kolektif haklara el konulması söz konusudur (Dalla Costa, 2014: 152). Kapitalizmin kitleleri zorunlu toplumsal bağlardan (efendi/köle, usta/çırak vb.) kurtararak onlara öznelliklerini yaşama olanağını bağışlaması, aynı zamanda onları büyük ölçüde metalar aracılığıyla ilişkiye girme koşuluna bağlamaktadır (Köse ve Öncü, 2000: 41-42). Dolayısıyla ilkel birikim emeği bağımlı kılmanın kapitalist bir aracı olduğu için kapitalizmin yapısal bir unsurudur. Kapitalist üretim ilişkilerinin kökenine baktığımızda kapitalizmin yükseliş aşamasında emek gücü ordusunun yaratılmasında polis, ordu, vergi ve yasaların vb.

yanında fiziksel zor ve devletin rolü açıkça görülmektedir. Günümüzde bu durum:

40

“(…) iktisadi ihtiyaçların kör zorlamasının ve bunun gelenek, eğitim ve alışkanlık yoluyla geliştirilmesinin, işçi sınıfını kapitalist üretim tarzının koşullarına apaçık ve ahlaken haklı gözüyle bakmaya özendiren günümüz işçi-işveren ilişkilerinin çoğuna ters düşer. Emek sermayeye derinlemesine bağlı olduğu, her zaman öyleymiş ve öyle olacakmış gibi göründüğü için, şimdi zorun (gerektiğinde kullanılabilir olmasına karşın) en önde yer almasına pek ihtiyaç yoktur” (Fine ve Saad-Filho, 2006: 89) şeklinde kendini göstermektedir.

De Angelis ilkel birikim kavramını neoliberal pratikler çerçevesinde ve “sermaye”

kavramına vurgu yaparak ele almaktadır ve üretim ve geçim araçlarından koparılma durumunun aynı öze sahip benzer stratejilerle birlikte var olduğuna dair bir çerçeve sunmaktadır (De Angelis, 2001: 18-19). Yaşamsal olan her şeyin sermaye aracılığıyla sömürgeleştirileceğine vurgu yapan De Angelis’e göre bu durum toprak çitlemeleri, su kaynaklarının özelleştirme yoluyla çitlenmesi, bilginin fikri mülkiyet hakları yoluyla çitlenmesine kadar genişleyebileceği gibi kamusal malların sermaye tarafından alternatif metalar olarak nitelendirilmesine kadar uzanmaktadır (De Angelis, 2004: 67-68).

De Angelis ilkel birikimin sürekliliğine dair çözümlemesini yaparken öncelikle, Marx’ın özne-nesne ilişkisi analizi, yabancılaşma teorisi ve sermaye birikimi ile ilkel birikim arasındaki çözümlemelerini temel aldığını belirtir (De Angelis, 2014: 91). De Angelis, ilkel birikimin kavramının hem tarihsellik hem de devamlılık özelliği taşıdığını ileri sürer: ilkel birikimin tarihsellik özelliği, ilkel birikimin var olan sermaye birikiminin önkoşulunu oluşturmasından kaynaklanır. Burada “var olan sermaye”

kapitalist üretim tarzının oluşmasından önceki zamanı ifade etmemektedir. De Angelis, Marx’ın ilkel birikiminin tarihselliğinden kastının da var olan sermayenin önkoşulu

41 olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre, ilkel birikim hem kapitalist üretim tarzının kurulmasını hem de korunması ve genişlemesini içerir (De Angelis, 2014: 104).

De Angelis neoliberal dönemde toplumsal yeniden üretimin çitleme hareketinin modern biçimleri tarafından belirlendiğini ve neoliberal projenin kazanılmış hakları hedef aldığını ileri sürer. Bu bağlamda, modern ilkel birikim stratejileri farklı bağlamlarda tüm bireysel ve kolektif haklara el koymaktadır.

“İlkel birikim, birikimin kapitalist sürecinin genişlemesine engel olabilecek sınıflar arası herhangi bir güç dengesini ya da bu dengenin sermaye aleyhine bozulmasını da hedef almaktadır. Marx için işçi sınıfı mücadeleleri kapitalist üretim ilişkilerinin sürekli bir unsuru olduğundan; sermaye, birikim temelini yeniden yaratmak için ilkel birikim stratejileriyle sürekli olarak ilişki içinde olmak zorundadır” (De Angelis, 2014: 106).

Perelman ilkel birikimi kişinin meta dışı kalmış alanlarının ve yeteneklerinin sermaye tarafından piyasaya tabi kılınarak varlığını devam ettirdiği bir süreç olarak tanımlar. Perelman insanların proleterleştirilmesinin 19. ve 20. yüzyıllarda devam eden bir süreç olduğunu piyasanın “sessiz zorundan” daha fazlasını içerdiğini belirtir (Perelman, 2014: 140). Ona göre ilkel birikim ekonominin bütün kesimlerinde olmasa da (tarımla sınırlı değildir) birçok sektörde varlığını devam ettirir. Dolayısıyla kırsalda olduğu kadar kentlerde de etkilidir. Kentteki insanları yiyecek yetiştirme dışında çok farklı yöntemlerle geçimlerini sağladıkları araçlardan yoksun bırakmak, bu araçlara erişimlerini kısıtlamak bu insanların piyasaya gittikçe artan ölçüde bağımlı kılınmalarıyla sonuçlanır (Perelman, 2000: 34).

Perelman ilkel birikim için ilk olarak insanların kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinin zayıflatılmasını, ikinci olarak ücretli emek sistemine dahil olmadan

42 yaşamlarını devam ettirebilme stratejilerinden uzak tutulması için gereken önlemler bütününü ifade ettiğini belirtir. Bu önlemler acımasız yasaları içermektedir. Ücret ilişkisinin gönüllülük esasına dayalı olduğu fikri böylece oluşmuştur.

“Yoksulluğun artması daha fazla nüfusa neden oldu, bu da yoksulluğun daha da artmasına neden oldu ve böyle devam etti. Bu bağlamda, Marx (1865: 72) İngiltere’nin tarım bölgelerindeki ücret seviyesinin, köylülerin serflikten çıkması ile ilgili özel koşullara göre değiştiğini belirtti. Serfler ne kadar fazla fakirleşirse, soylarından gelenlerin ücretleri o kadar düşük olacaktı” (Perelman, 2014: 118-119).

Uyuşukluk ve tembellikle suçlanan fakirler –klasik ekonomik politikçilerin de dahil olduğu bir güruh tarafından- kara dönüşebilecek üretim aktiviteleri için her saat çalışmaları gerektiğine inandırıldılar. Tüm bu insanlar piyasaya daha fazla bağımlı oluncaya dek. Bugün insanların daha fazla hizmet alabilmek için daha fazla emeklerini satmalarının (2014: 141) temeli bu bağımlılık ilişkisidir. Perelman bu ilişkiyi şöyle ifade eder:

“(…) aileleri hala evden ticari sektöre daha fazla emek aktarmaya razı ederken, kendi işlerini yapmaları için daha az zamanları vardır. Çocuk bakım merkezleri bu sürecin bariz sonucudur” (2014: 141).

Samir Amin ilkel birikim sürecine giderek daha fazla merkezileşen sermayenin karşısında giderek yaygınlaşan yoksulluk üretiminin neden olduğu kutuplaşmadan bakar. Bu bakış açısının önemi kapitalizmin kutuplaştırıcı özelliğinin, dünya kapitalist sisteminin merkeziyle çevresi arasındaki maddi kalkınmışlık farkının, insanlık tarihinde yeni bir olgu olduğunun ve bu farkın iki yüzyılda oluştuğunu ortaya koymasından ileri gelmektedir.

43 Amin’e göre kutuplaşma kapitalist sistemi merkez ve çevresi arasında var olan maddi kalkınmışlık farkıdır ve kapitalizmin tarihinde merkezi bir yere sahiptir.

Kutuplaşma insanlık tarihinde yeni bir olguyu ifade eder (Amin, 2018: 29). Aynı kutuplaşma gibi modern bir olgu olan yoksullaşma kutuplaşmadan bağımsız değildir (Amin, 2018: 38). Amin’ göre her iki olgu da kapitalizme içkindir.8

“Kent emekçi sınıflarının yoksullaşması, Üçüncü Dünya köylülerinin yaşam koşullarının kötüleşmesi sürecine sıkı sıkıya bağlıdır. Kapitalist pazarın genişleme gereklerinde tabi hale gelen kır emekçileri, giderek topraklarını kaybediyor ve kutuplaşmanın yeni bir versiyonu ortaya çıkıyor” (2018: 39).

Giderek yaygınlaşmakta olan yoksullaşmanın neden olduğu kutuplaşma bizi Amin’in ilkel birikim analizine götürmektedir. Amin’in kapitalizmin gelişiminde, birbirini takip eden iki evreden geçtiği yönündeki argümanına göre ilk evre ilkel birikim dönemi olarak nitelendirilmektedir. Bu dönemde üreticiler gerekli teknik bilginin ve büyük oranda üretim araçlarının sahibi idiler. Üreticiler kapitalist tüccarların egemen olduğu piyasa tarafından sermayeye tabi kılındılar. Amin küçük üreticinin emeğinin ticari sermaye tarafından sömürülmesine ‘putting out’ olarak ifade eder. Bu dönemin ayırt edici özelliği ise birikim mekanizmalarının merkezinde siyasi gücün eklemlenmesinin ve piyasaların genişlemesinin bulunmasıydı (Amin, 2014: 235). İkinci evre üretim araçlarına makineler ve binalar gibi ekipmanlar toplamının dahil olduğu evredir. Doğrudan üreticilerin doğal üretim aracı olan topraktan koparılması yoluyla gerçekleşen emek sömürüsü bu evrede mülkiyetin ana biçimini belirleyen bu ekipmanın

8 Amin, yoksullaşmanın “yaşamak için gerekli olandan yoksun olma” anlamına gelmediğini

“yoksullukla” karıştırılmaması gerektiğini belirtir. Yoksullaşma sosyal hayatın tümünü etkileyerek yıkıcı sonuçlar ortaya çıkaran bir süreci ifade eder (Amin, 2018: 38).

44 kontrolünde gerçekleşmektedir (Amin, 2014: 236). Bu evrede işçiler makineleri çalıştırmak için gerekli tüm bilgilere sahiptiler ve oldukça vasıflıydılar. Dolayısıyla bu evrede kapitalizmin temel bir özelliği olan proletarya ve kapitalist çatışması meydana gelmiştir. Bu çatışma işçi partilerinin ve mücadelelerinin doğuşuna ve gelişmesinde sahne olmuştur. Kapitalizmin bu evresi politika ve devletin birlikteliğinin göstergesi olmuştur.

Öyle ise diyebiliriz ki, Amin’e göre, ilkel birikim kapitalizmin ikinci aşamasında vardır ve var olmaya devam edecektir. İlkel birikimin “sadece kapitalizmin önceki tarihine özgü değil, tam aksine onun daimi bir yönü” olduğunu belirten Amin (2014:

236) bu durumun tıpkı kutuplaşma gibi piyasanın kendiliğinden faaliyetinden ortaya çıkmadığını, daha çok devletin müdahalesiyle gerçekleştiğini belirtir (2014: 237).