• Sonuç bulunamadı

Bay Bloom bir kabusun içine düştüğüne inanmaya başlamıştı. Bir an evvel uyanmayı üm it ettiği korkunç bir kabus yaşıyordu.

O n u tren istasyonuna kadar sürükleyen saçı sakalı birbirine karışmış adama, “En azından bana kızımın nerede olduğunu söyleyemez misiniz?” diye sordu belki bininci defa. “Ve bu palyaçoluğun ne zaman sona ereceğini?”

“Biraz sabırlı olun Bay Bloom. H er şeyi öğreneceksiniz,” diye karşılık verdi Kara Volkan. “Korktuğunuzu ve endişelendiğinizi biliyorum am a...”

“Hayır, beni anlamıyorsunuz... Ben ne korkuyorum, ne de endişeleniyorum. Aslına bakarsanız öfkeden kudurmak üzereyim!

Benimle bilmece gibi konuşmaya bir son verip hemen A nita’nın

nerede olduğunu söylemezseniz, polisi arayacağım ve...”

“...ve size kimse inanmayacak.”

“Bunu nasıl söylersiniz? Kızımın kayıp olduğuna nasıl inan­

mazlar?”

“Sizin haberiniz olmadan gittiğini düşünecekler. Gerçekten bilmek istiyorsanız söyleyeyim: Kızınız kendisiyle aynı yaşta iki oğlanla birlikte Toulouse uçağına bindi. Çocukların yanlarında bir yetişkin olmadan uluslararası uçmalarına izin veren bir kanun var ve bu yüzden şu anda her şey kurallara uygun görünüyor.

Yanlarında belgeleri vardı. Kızınızın uçağı şimdiye kadar çoktan kalkmış ve Fransa’da Pireneler’deki M ’ye varmıştır.”

“Yani sizce... benim burada sakince bekleyip sizin anlattığınız saçmalıkları dinlemem gerekiyor, öyle mi? N eden kızım kalkıp da Pireneler’e gidiyor? H em de bana haber vermeden?”

“Bunu ona kendiniz sormalısınız. Ama ilk sorunuza cevap verebilirim. Kimse onu buraya gelmesi için zorlamadı. İstediği yere gitmek konusunda tamamen özgürdü.”

“Ama bana onu takip etmemi siz söylediniz...”

“Tabii ki. Dediğim gibi eviniz gözetleniyordu,” diye cevap verdi Kara Volkan. “Evinizin altında ne vardı, hatırlıyor m u­

sunuz?”

Bay Bloom öfkeden küplere binerek, ellerini ceplerine soktu.

“Fötr şapkalı ve şemsiyeli iki adam .”

“Öyleyse?”

“Tamam, fötr şapkalı ve şemsiyeli iki adam vardı ama bildiğim kadarıyla kızımı gönderen de sîzsiniz!” diye haykırdı A nita’nın

^ KAYIP K IZ ___________

babası.

“Öyle olmadığım siz de çok iyi biliyorsunuz, değil mi?”

Bay Bloom cevap vermedi. Bunun yerine istasyonda bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı. Öfkesini dindirmeye ve karşısında duran nefret edilesi adamın üzerine saldırma isteğini bastırmaya çalışıyordu.

Sonunda pes etti. “Sizce ne yapmamız gerek?” diye sordu.

“Eğer benim fikrimi soruyorsanız, bence yapabileceğiniz iki şey var,” diye karşılık verdi Kara Volkan. “Bunlardan biri benim sözümden çıkmamak ve biraz durup güneşin batmasını beklemek.

Lafın gelişi böyle diyorum. Yani fazla dikkat çekmemelisiniz.”

“Sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem ama anlamıyorum.

H içbir şey anlamıyorum!”

“Eh, gene de sizi daha fazla aydınlatamayacağım. Ç ünkü insanlar gelip bize gereksiz sorular sormaya başlamadan önce şu aşağıda gördüğünüz işlemeyen rayların üzerindeki küçük trene binmeliyiz.”

“Yoksa bana... o treni çalacağımızı mı söylüyorsunuz?”

“Oh, hayır, o tür bir şey değil. Bakın, tren bana ait ve sizi içinde ağırlamak benim için bir zevk olacak. Sorun şu ki bu ülkede bir tren sürmek için gerekli evraklara sahip değilim.”

“Hiç şaşırmadım...” diye konuştu Bay Bloom. İçinde bulunduğu durumun aslında ne kadar komik olduğunu düşünmeye başlamıştı.

“ Lamam da beni nereye götürm ek istiyorsunuz?”

“Kızınızın yanına. D aha doğrusu kızınızın Pireneler’de ne yaptığını ve neden V enedik’e geri dönm ediğini daha iyi

47

c P P

anlayabileceğiniz bir yere.”

“Bunu neden şimdi söylemiyorsunuz? Böylece bu sır perdesini çabucak indirmiş oluruz.”

“Eğer her şeyi şim di anlatırsam bana asla inanm azsınız.

Şimdilik şu kadarını bilin yeter: Kızınız, gizli kalması gereken bir şey buldu. Ve şimdi onu bulduğu için başı dertte. Ve onun başı dertte olduğu için sizin ve eşinizin de başı dertte.”

“Ama bana bir şey söylemedi...”

“Elbette söyleyemez. Ç ünkü Anita bunun farkında değil. Bu­

nu hiçbirimiz bilmiyorduk. Bunca yıldan sonra... hala faaliyette oldukları aklımızın ucundan bile geçmezdi.”

“Kimden bahsettiğinizi öğrenebilir miyim?” diye karşılık ver­

di Bay Bloom sertçe. Yeniden sabrının tükendiğini hissetmeye başlamıştı.

“Kendilerine kundakçılar diyorlar. Ve çok kötüler.

“Tabii ki ‘kötü’ olacaklar! H er şeyine bahse girerim siz de bu durum da ‘iyi’ taraf oluyorsunuzdur.”

“T a m ü stü n e bastınız. G ö rü y o ru m ki beni anlam aya başladınız.”

“Konuşmaya devam edelim. Bu ‘kötüler’... bu kadar kötü olan ne yapıyorlar?”

“O h, bildiğiniz şeyler işte. Yakıyorlar. Yok ediyorlar. H er zamanki işlerine devam ediyorlar.”

“Çok yaratıcı.”

“Ama işe yarıyor. Bakın Bay Bloom, ben şu anda yaptığım şeyi yapmak için bir emir almadım. Sadece bunun, yapılması

^ KAYIP KIZ___________ ^

gereken en doğru şey olduğuna inanıyorum. Ayrıca sizin işimize yarayacağınızı düşünüyorum .”

“N e için işinize yarayacakmışım?”

“Bankada çalışıyorsunuz. Gelin görün ki benim de bankadan yönetmek istediğim birtakım mülklerim var.”

“Ah, sahiden mi? Peki onları kim in adına kaydetmek istiyor­

sunuz, Sayın Noel Baba?”

“N ew ton adına. Kendisi benim kızımdı.”

“N ewton emlaktan mı bahsediyorsunuz...?” diye sordu Bay Bloom. Kulaklarına inanamıyordu.

“D oğru.”

Anita’nın babasının, karşısındaki kılıksız adama bakışları ani­

den değişiverdi. O ana kadar Kara V olkan’ın bir sokak serserisi olduğunu düşünmüştü. Fakat şimdi Newton gibi bir milyonerle bağı olduğunu öğrenmek bütün fikirlerini değiştirmişti.

“Aslına bakarsanız...” diye devam etti Kara Volkan. “Ben ve arkadaşlarım kendi işlerimiz hakkında konuşurken lafı hep dolandırırız. Ama görünüşe göre artık zamanı geldi. Beni anla­

makta güçlük çekiyor olabilirsiniz. Ama eğer bana güvenirseniz, size söz veriyorum sonunda her şeyi anlayacaksınız. Sadece birkaç saatlik kısa bir seyahate çıkmamız gerekiyor.”

“En azından nereye gittiğimizi söyleyin.”

“Cornwall’a.”

Bay Bloom irkildi. “Cornwall’a mı? Ama ben oradan daha yeni geldim... hem de kızımla birlikte!”

“Biliyorum. Yanılmıyorsam Balıkçının Meşesi’ni de görmeye

S ı—’--- S a E v i i s—

gittiniz.

“Bunu size kim...?”

“O raya vardığınızda siz kum salda vakit öldürm eye karar verdiniz. Kızınız ise kendi başına oradan uzaklaştı.”

“Aynen öyle oldu... geri döndüğünde saat çok geç olmuştu.

Bayağı endişelenmiştim.” Bay Bloom tam olarak ne olduğunu bilmese de, o günkü gezintileriyle kızının kaybolması arasında bir bağ olduğu hissine kapılmıştı. “Oraya mı gitmişti yoksa?”

“Kesinlikle evet.”

“Yalnız başına uzaklaşmasına izin vermemeliydim. Kızımı çok özgür bıraktığım konusunda eşimden hep azar işitirim .”

Bay Bloom teselli edilemeyecek kadar kederlenmişti. Kafasını sallıyordu. Başına gelenlere bir türlü anlam veremiyordu.

Fakat Kara V olkan b u n u n “duyarlı” davranm a zam anı olmadığını düşünüyordu. Bu yüzden konuşmaya devam etti.

“Eşinizden bahsetmişken. O n u n da başı belada olabilir.”

“Yani sizce bu adamlar...”

“Kundakçılar.”

“O n u öldürmeyi mi planlıyorlar?”

“Aslına bakarsanız ben çoktan bunu yaptıklarına inanıyorum.

Tabii onu sadece gözetim altında tutuyor da olabilirler.”

“O n u hem en aramalıyım.”

Kara Volkan uzun sakalını sıvazladı. “Bu iyi bir fikir, evet. O na hemen buraya gelmesini söyleyin. Veyahut evde kalsın ve kapıyı kimselere açmasın. Belki de en iyisi hemen başka ülkeye giden bir uçağa atlamasıdır. O na bunu söyleyin fakat kundakçıların sürekli

^ KAYIP K IZ ___________^ ^

peşinde olacağı konusunda onu m udaka uyarın. Ne olursa olsun yapmaması gereken tek bir şey daha var: Asla ve asla kızınızla iletişime geçmeye çalışmasın.”

T am bu sırada Bay Bloom ’un aklına bir şey geldi. “Beni dinleyin. Eşimle son konuştuğum da...” diye itiraf etti, “bana Anita’nın bir arkadaşının da onunla aynı zamanda kaybolduğunu söyledi. Tom maso adında bir oğlan. Tom m aso Ranieri bir şey.

O n u tanıyor musunuz?”

“H ayır. A slında... söyleyecek fazla bir şey yok. Ç em ber daralıyor.”

“Ama bu şemsiyeli insanlar bizden ne istiyorlar?”

“Aslına bakarsanız sadece sessiz kalmamızı istiyorlar,” diye cevap verdi Kara Volkan. “İşin güzel tarafı biz de aynı şeyi istiyoruz. Düşünsenize, sırf bu yüzden gidip O rta Çağ’ın tam ortasında yaşamak zorunda kalmıştım.”

“N eden geri döndünüz?”

“Evimin anahtarlarını unutmuştum,” dedi Kara Volkan gülüm­

seyerek. Sonra gözlerini kararmakta olan göğe çevirdi. “Eşinizi aramak istiyorsanız elinizi çabuk tutun. Sonra yola koyulacağız.

Bunun son telefonunuz olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Sizi tehdit etmiyorum. Sadece gideceğimiz yerde cep telefonu çek­

miyor. Internet ve uydu yayını da yok.”

“Desenize bir cennetmiş orası,” diye cevap verdi Bay Bloom yüzünde kötümser bir gülümsemeyle.

“O n u n gibi bir şey, evet.”

Bay Bloom çabucak arkasını döndü. Sonra aklına bir şey

İP P

gelmiş gibi aniden durdu. “Bir dakika bekler misiniz?”

“Bana mı dediniz?”

“Aramızda geçen bu güzel sohbetin başında, bana izleyebileceğim iki yol olduğunu söylemiştiniz. Ama bana bunlardan sadece birini söylediniz, yani sizinle birlikte gitmeyi. Ö teki seçenek neydi?”

Kara Volkan cebinden küçük bir matara çıkardı. Sonra gözünü bile kırpmadan “Bundan birkaç yudum almak,” diye cevap verdi.

“İnsanlar buna ebedi gençlik suyu’ diyorlar. İsmi her şeyi açıklıyor zaten. Bunu içerseniz bir iki gün içinde uyanacaksınız ve her şeyi unutm uş olacaksınız. Tabii uyumadan önceki halinizden biraz daha genç olacaksınız.”

Bay Bloom gülmesi mi, yoksa ağlaması mı gerektiğine karar veremiyordu. Sonra durup başını salladı. Kendini bütün emirleri yerine getiren bir robot gibi hissediyordu.

“G erçekten de ismi her şeyi açıklıyorm uş,” dedi boş bakışlarla.

Sonra eliyle arkasındaki bir noktayı işaret etti.

“Öyleyse ben gidip telefon edeyim.”

“Elinizi çabuk tutun. Clio 1974, bekletilecek bir lokom otif değil!”

Bölüm 6

Belgede l a b i r e n t i S ü B â s h (sayfa 50-58)