• Sonuç bulunamadı

KARGALARIN KIZI

Belgede l a b i r e n t i S ü B â s h (sayfa 138-146)

“Ç özdüm ,” diye seslendi Rick, kitapçığın sayfaları arasından.

A nita’nın inanası gelmiyordu. H ala nehrin buzlarla kaplı kıyısında duruyorlardı. Kitapçığı dizlerinin üzerine açmıştı. Jason kımıldamadan duramadığı için etrafında dolaşıyordu.

“Şaka yapmıyorsun, değil mi?” diyebildi sadece.

“Hayır. Ama nasıl yaptığımı sormayacaksınız.”

“Nedenmiş?”

“Ç ünkü bilmeceyi ben çözmedim.”

“Kim çözdü öyleyse?”

“Sandalyelerden oluşan kulenin tepesindeki adam .”

A nita’nın beyninde bir şimşek çaktı. “Ama... o...”

“Biliyorum,” diye kısa kesti Rick. “Fakat kendisi aynı zamanda

bir bilmece ustası. Ve bu gece müsaitti.” Rick’in sesi çok heyecanlı çıkıyordu. “Fakat şimdi sadece bilmeceyi düşünelim . Cevap dördüncü kapı.”

“D ördüncü kapı mı?”

“Soldan sağa doğru sayıyorum . K apılar şu sıraya göre dizilmişler: Sarı, mavi, kırmızı, yeşil ve beyaz. Soru da şuydu:

‘Kargaları kim sever?’ Yani kargalı anahtarla dördüncü kapıyı açmanız gerekiyor. Yani soldan dördüncü kapıyı.

Anita hemen cevap vermedi. Bir elini saçlarının arasından geçirdi ve Jason’a baktı. Bu sırada oğlan durm uş ve gözlerini sabırsızca kıza dikmişti. O n u n bir cevap vermesini bekliyordu.

Anita yeniden bakışlarını kitapçığa çevirdi. “Bana söylediklerinin bir mantığı var mı?”

“Evet. Aslında göründüğünden daha basit. Sağlamasını yaptım ve her şey birbirini tutuyor. Şimdi benim sözüme güvenip size dediklerimi yapmalısınız, tamam mı?”

c c n p >5

i amam...

Anita bakışlarını nehrin karşı kıyısındaki beş kapıya dikti ve her şeyi kaplayan karanlığın battaniyesinin üzerinden uzun uzun onlara baktı.

“Anita?” diye seslendi Rick.

“Efendim?”

“Bilmecenin çözüm ünü bulmuş olmamız, dördüncü kapıyı açmanın en doğru hareket olduğu anlamına gelmiyor.’

Zaten karşı kıyıya ve kapılara çıkan basamaklara yığılmış beyaz kemikler tehlikeyi haber veriyordu.

v _______ KARGALARIN KIZI_______

“Gene de teşekkürler.”

“Dikkatli olun.”

“Bize güven.”

Kız elini yavaşça kağıttan kaldırdı. H er zaman olduğu gibi gene derin bir ürperti hissetti.

“D ö rd ü n cü kapıym ış,” dedi Jason’a dönerek. “Hayaller Adası’nın kapısı.”

Oğlan birkaç defa gözlerini kırpıştırdı. Sonra kapılara, mer­

divenlere, kemiklere, nehre, teknelere, Zefiro’ya ve en son olarak da A nita’ya baktı.

“Öyleyse ne bekliyoruz?”

Nehri geçmek için kayıklardan en sağlam görünenine bindiler.

Anita pruva kısmına oturdu. Zefiro da kayığı suya ittikten sonra onları takip etti.

Batıl inançları olan Jason, bilmeceyi çözmek için kullandıkları siyah taşları yanma almıştı. Zefiro halatı çözerken o da taşlara bakıyordu.

Kayıkta, fokurdayan nehri aşmaları için bir kürek vardı. El­

lerinden geldiğince hızlı davrandılar. Su sığdı. D ibi sivri taşlarla kaplıydı. Ve akıntı bin girdap gücündeydi.

N ehrin karşı kıyısında hava daha da soğuktu. Hava basıncı ve havadaki oksijen yoğunluğu dağların zirvelerinde olduğu gibi aşağı seviyelere düşmüştü.

Sessizce kayıktan indiler. H e r biri kendi düşüncelerine göm ülm üştü. A nita ayaklarının ön ü n e dağılmış kem iklere

değmeden merdivene ulaşmanın bir yolunu arıyordu. Sonunda gözlerini basamakların tepesindeki kapıya dikti ve yere bakma­

maya karar verdi.

İki tane taşı elinde evirip çeviren Jason, Zefiro’ya tekneyi ne yapacaklarını sordu. Altın yaldızlı dev sadece omuzlarını silkti.

T eknelerin her seferinde kendi kendilerine iskelelerine geri döndüklerini açıkladı. Aynı olay Argo Villası’nda da yaşandığı için Jason başka soru sorma ihtiyacı duymadı.

İndiler.

Anita cebindeki kargalı anahtarın ağırlığını hissetti ve endişeyle tutm a yerini okşadı. Jason siyah taşların ağırlıklarını kestirmeye çalışıyordu. Kafasında onları m ancınıkla fırlatmayı kuruyor olabilirdi. Arada bir başını kaldırıp üzerine doğru yürüdükleri duvara bakıyordu. Beş kapının bulunduğu bu duvar, doğal bir yapıya benzemiyordu.

Labirent’in duvarını birileri inşa etmişti: Sonsuz sayıda devasa kaya kütleleri, tasavvur edilemez yüksekliklere ulaşıncaya dek üst üste yerleştirilmişlerdi.

Zefiro ise ser verip sır vermiyordu. M istik düşünceleri, ışıltılı bakışlarının ardında kapalı kalmıştı.

H er şey hesaba katılırsa merdiveni hızlı çıktıkları söylenebilirdi.

Ama Anita için bir işkenceden farksızdı. Ayağı yere her değişinde, çatırdayan veya basamaklardan aşağı yuvarlanan bir kemiğin sesini duyar gibi oluyordu. Bu yüzden elinden geldiğince hızlı yürümeye gayret ediyor ve bir dua mırıldanıyordu.

v _______ KARGALARIN KIZI_______ ^

Sonunda kapıya vardı ve Jason’a bakmak için arkasını döndü.

Fakat oğlanın yüzü tamamen karanlığın içine gömülmüştü. Sanki etraflarını sarmalayan karanlık, sıvılaşmış ve koyulaşmıştı.

Sanki kavranılması imkansız bir rüzgar tarafından itiliyordu.

Veya kendi iradesiyle hareket ediyordu.

“Hepim iz aynı fikirde miyiz?” diye sordu Anita.

Sesinin sanki ağzının içinden çıkmadığına dair rahatsız edici bir his doğdu içine. Sanki sesini uzaklara taşıyacak kadar hava yoktu.

“Açmayı deneyelim mi?” diye ekledi. Fakat kelimeler gene dudaklarına yapışık kaldı.

Jason’ın elinin kendi elini tuttuğunu hissetti. Oğlanın sesi onu cesaretlendirdi. “Haydi, aç kapıyı.”

Oğlanın arkasındaki gölgelerin içinden Zefiro’nun ince silueti belirdi. Etrafını, onu olağanüstü bir yaratık gibi gösteren yaldızlı bir ışık çevrelemişti.

“Yanıldıysak ne olur?”

Jason, elini daha güçlü sıktı.

“Kargalı anahtara sahip olan kız sensin.”

Jason’ın sesi çok uzaklardan geliyordu. Sanki başka bir dünya­

dan onunla konuşuyordu. Ve belki gerçekten de öyleydi. Sadece Anita bunu kabul edemeyecek kadar çok korkuyordu.

Kargalı anahtarın tutm a yerinin kayganlaştığını fark etti.

O n u cebinden çıkardığında yere düşürm em ek için büyük çaba harcaması gerekti. Eğer düşürürse, ayaklarının dibindeki kemik yığının içinde onu asla bulamazdı. Şimdi bile yan gözle

137

kem iklerden yayılan doğaüstü beyaz ışığı seçebiliyor ve çok korkuyordu.

Anahtarı kapıya yaklaştırdı.

Parmakları ona itaat etmiyordu. Çinlilerin yemek çubukları gibi kaskatı kesilmişlerdi. Dudakları kurumuş, donmuştu.

A nahtarı, kilidin bulunduğu metal plakaya değdirdiğinde hafif bir çınlama duyuldu.

Sesler ve h a re k e tle r, su y u n a ltın d a o ld u ğ u gibi boğuklaşmıştı.

K aranlık, küçük dalgalar gibi üzerine çarpıyor, saçlarını okşuyordu.

Anita, kilidin üzerindeki deliği bulmak için anahtarın ucunu metal plakanın üzerinde gezdirdi. Sanki elinde tuttuğu anahtar kocamanmış, delik de minicik bir şeymiş gibi kararsızca deliği aradı.

Ama bulamadı.

Karanlık, dalgalar halinde hareket ediyordu. O nun kemiklerin arasında dolaştığını ve nehrin buzlu yüzeyinde patinaj yaptığını duyabiliyorlardı.

Burada bir anahtar deliği yok! diye düşündü Anita. Telaşlanmak üzereydi.

Etrafındaki görüntüler, kabuslarda olduğu gibi çarpılmaya başladılar. Jason ve Zefiro kım ıldam adan onu bekliyorlardı ama yüzleri uzuyor, zeytinyağı gibi yavaş yavaş karanlığın içine damlıyordu.

Çıkış yolu yok! diye düşündü kız yeniden. Bu düşünce kafasının

v _______ KARGALARIN KIZI_______ ^

içinde yankılanıyor, kulaklarını sağır ediyordu.

Tekrar anahtarı kaldırdı.

O n u metal plakanın üzerinde gezdirdi.

Giderek artan bir korku, dehşet ve öfkeyle anahtar deliğini aradı.

Kapılar bölünerek artmaya başlamış gibi geliyordu. Sayıları beşe, ona, yirmiye çıkıyordu.

Anahtar deliği. Burada olmalıydı. “Kargaları kim severi” di­

yordu son kural...

Labirent duvarındaki kaya kütleleri ardı ardına büyümeye başladılar. Ö nce en yakındakiler, sonra geri kalanlar. Patlamak üzere olan mantarlar gibi şişiyorlardı. Devasa Labirent giderek genişliyordu. Ö ne doğru eğiliyor, giderek daha fazla büyüyor, büyüyordu. Elinde tuttuğu anahtar giderek ağırlaşıyordu. Anahtar da büyüm üştü. Bu sırada karşısındaki kapı küçücük kalmış, onunla birlikte kilit de görünmez olmuştu. A nahtar deliği m i­

nicik, mikroskobik, var olmayan bir şeydi artık.

Ben kargaları seviyorum, diye düşündü Anita.

Ve aynı anda elindeki anahtar sürtünerek bir deliğe giriverdi.

M inicik bir delik; onları içeri buyur eden ve devam etmelerini sağlayan.

Anita anahtarı ittirdi.

A nahtar daha da derinlere girdi.

“Ben kargaları seviyorum!”

Ve bir şekilde normal olan her şey gibi anahtar da deliğin içinde dönüverdi.

Bölüm 15

Belgede l a b i r e n t i S ü B â s h (sayfa 138-146)