• Sonuç bulunamadı

2.1. Kaygının Tanımı

2.1.4. Kaygıyı Etkileyen Etmenler

Özer (1997), kaygıyı etkileyen etmenleri Ģu Ģekilde özetlemiĢtir:

a) YaĢ: YaĢ, kaygıyı etkileyen önemli bir faktördür. Çocuğun geliĢiminde, her yaĢın kendine has geliĢimsel özellikleri vardır ve çocuğun kaygısı, içinde bulunduğu yaĢın özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Ġlk yıllarda anneye bağımlı olan çocuğun en büyük kaygısı, annesinden ayrılma kaygısıdır. 3-4 yaĢında, erkeklerde, iğdiĢ edilme kaygısı; kızların, babalarının sevgisini, erkeklerin ise annelerinin sevgisini kazanma kaygısı; ilkokul yıllarında ise arkadaĢ edinememe, derslerinde baĢarılı

karĢı cinse hoĢ görünme ve bedenindeki değiĢikliklere karĢı duyulan kaygılar görülür. Her yaĢ düzeyinde, kaygının Ģiddeti ve durumluk ya da sürekli olma durumu değiĢir. Kaygının en yoğun yaĢandığı yıllar, doğumdan sonraki iki yıl ve ergenlik yıllardır. AraĢtırmalar küçük çocukların kaygı düzeyinin, büyük çocuklardan daha düĢük olduğunu göstermiĢtir. YaĢa bağlı olarak hayattan beklentilerin artması, gerçeklerin daha iyi farkına varılması ve sorumlulukların artması buna sebep olabilir. Korkut ise 1991‟de yaptığı çalıĢmasında, 13-18 yaĢ çocuklarında, yaĢla kaygı arasında bir iliĢki tespit edememiĢtir.

b) Cinsiyet: Kaygı düzeyi, cinsiyete göre farklılık göstermektedir. Yapılan araĢtırmalara göre; kızların kaygı düzeylerinin, erkeklerin kaygı düzeylerinden daha yüksek olduğu saptanmıĢtır. Bu durum, kızların daha duygusal bir yapıya sahip olmalarından kaynaklanabilir. Buna rağmen Bozak 1982‟de yaptığı çalıĢmasında; 9-12 yaĢ arasındaki kız öğrencilerin kaygı puanlarının, erkek öğrencilerinkinden daha yüksek olduğunu; 13-16 yaĢlardaki kız öğrencilerin kaygı puanlarının ise, erkek öğrencilerin kaygı puanlarından daha düĢük veya aynı düzeyde olduğunu belirlemiĢtir. Bunun sebebini de testin yokladığı etkenlerin veya belirtilerin, bu dönemde değiĢmiĢ olabileceğine bağlamıĢtır.

c) Ana-Baba Tutumları: Kaygı, kökenini çocukluk yıllarından almaktadır. Çocukluk döneminde maruz kalınan aĢırı reddedici, küçük düĢürücü tutum, ergenlik döneminde diğer yetiĢkinlerin alaycı tutumları, ceza verirken ana-babaların cezaya eĢlik eden itici davranıĢları, çocuğun fiziksel veya psikolojik baskı altında tutulması, çocuğun altını ıslatma ve cinsel oyunlarının tepkiyle karĢılanması, aĢırı koruyucu tutum, ana- babanın birbirine karĢıt düĢen istekleri, tutarsızlıkları, boĢanmıĢ ailelerde ana-baba arasında boĢandıktan sonra bile devam eden çekiĢmeler, çocukta kaygının oluĢmasına neden olabilmektedir. Olumsuz tutum ve davranıĢlarda bulunan ailelerin, 13-16 yaĢ çocuklarının kaygı düzeylerinin yüksek olduğu belirlenmiĢtir. Kaygı bulaĢıcı bir duygu olduğundan, çocuğun çevresinde kaygılı insanların (anne-baba veya öğretmeni gibi otorite figürlerinin) bulunması ve bunların çocuk tarafından algılanması veya özdeĢim kurulması yoluyla geliĢebilmektedir.

Çocuklar, ebeveynlerinin veya onların yerine geçen kiĢilerdeki kaygı, kızgınlık ve düĢmanlık gibi çeĢitli heyecanları algılayabilir; kaygılı ve telâĢlı bir annenin ses tonu

ve güzel havası çocuğu etkisi altına alabilir. Anneden geçen kaygı sonucu çocuk, zihninde yeni bağlantılar kurarak, çevresindeki bazı kiĢiler ve durumlar karĢısında da kaygı duymaya baĢlayabilir. AraĢtırmalar, süreğen depresyonlu olan annelerin, çocuklarında da kaygı ve korku durumlarının sık görüldüğünü belirlemiĢtir. Aynı Ģekilde Aslan ve diğerleri (1998) de, süreğen depresyonlu annelerin çocuklarında, kaygı ve depresyon düzeyinin yüksek olduğunu saptamıĢlardır. KoĢullu sevgi ortamında yetiĢtirilmiĢ çocuklar, sevgi ve ilgi görmek için yetiĢkinlerin beklentilerini yerine getirmeye çalıĢırlar. Eğer yetiĢkinlerden istediği ilgi ve sevgiyi göremezse, kaygı duygusu oluĢur. Çocuk kaygıyı önlemek için savunma mekanizmalarını kullanır ve bu mekanizmaların sık kullanılması, karakter oluĢumunu olumsuz olarak etkileyebilir.

d) Anne-Babanın Eğitim Durumu: Eğitim, bireylere toplumda istendik davranıĢlar edindirmeyi amaçlar. Dolayısıyla eğitimin her kademesi bireyi, bu amaca yaklaĢtırır. En yüksek kademede bulunan kiĢinin çevresiyle uyumunun daha iyi olacağı düĢünülür. Bu sebeple eğitim durumu; ebeveynlerin, çocuklarına karĢı tutumlarının belirlenmesinde de etkili olacaktır. Yapılan araĢtırmalara göre; ilkokul mezunu olan ebeveyn ile yüksekokul mezunu olan ebeveynin, çocuklarına uyguladıkları tutumlar farklılık gösterebilmektedir. Varol (1990), anne-babaların eğitim durumu ile çocukların kaygı düzeyleri arasında önemli bir farkın olmadığını belirlerken; GümüĢ (1997), anne- babanın eğitim durumu ile çocukların sosyal kaygı düzeyleri arasında anlamlı bir fark olduğunu, anne-babası yüksekokul mezunu olan çocukların kaygı düzeylerinin düĢük olduğunu belirlemiĢtir.

e) Sosyo-Ekonomik Düzey: Sosyo-ekonomik düzeyin yetersiz olması; ailenin temel ihtiyaçlarını karĢılayamamasına, bireylerin hayattan tatmin olamamasına neden olabilmektedir. Bu da aile iliĢkilerine gerginlik, sinirlilik, sebatsızlık, tedirginlik Ģeklinde yansıyarak, çocukta yaĢamı sürdürme kaygısının oluĢmasına neden olabilmektedir. Ayrıca çocuğun, çevresindeki arkadaĢlarının yediğini yiyememesi, giydiğini giyememesi ve bunları içine sindirememesi de kaygı düzeyini arttırabilir. AraĢtırmalar; sosyo-ekonomik düzeyi düĢük olan çocukların, kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Girgin (1990); üç farklı sosyo ekonomik düzeydeki çocukların kaygı puanlarında farklılıklar görüldüğünü, alt sosyo-ekonomik düzeydeki çocukların kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu tespit etmiĢtir. Aral 1997‟de yaptığı

çalıĢmasında sosyo-ekonomik düzey ile kaygı arasında anlamlı bir iliĢkinin olduğunu tespit etmiĢtir.

Sargın (1990); iki odalı evde yaĢayan, lise 2. ve 3. sınıf öğrencilerinin kaygı düzeylerinin, üç veya daha fazla odası olan evde yaĢayan öğrencilerin kaygı düzeylerinden daha yüksek olduğunu saptamıĢtır.

f) Anne-Babanın Mesleği: Ġnsanlar, zamanlarının yarısından çoğunu çalıĢarak geçirirler. Ebeveynlerin meslekleri, onların kiĢilik özelliklerini etkileyebilmektedir. Sürekli stresli ortamda çalıĢan ebeveynler, gün boyu gergin ve sinirli olacak ve bunu eve gittiğinde, istemeden de olsa çocuğuna yansıtacaktır. Varol (1990), babasının mesleği iĢçi, çiftçi, esnaf olan öğrencilerin kaygı düzeylerinin; babasının mesleği memur, subay ile serbest meslek olanlara göre yüksek olduğunu belirlemiĢtir. Annenin mesleğine göre ise; annesi ev hanımı, iĢçi, esnaf olan öğrencilerin kaygı düzeylerinin; annesinin mesleği serbest meslek olanlara göre daha yüksek olduğunu saptamıĢtır. Meslekler, ebeveynler üzerindeki psikolojik etkilerinin yanı sıra, çocuklarda da bazı kaygılara sebep olabilir. Anne veya babasının tehlikeli iĢlerde çalıĢması (polis, asker vs.), gece nöbetlerinin olması, iĢ saatlerinin düzenli olmaması, sürekli seyahat etmeyi veya evden uzun süre ayrılmayı gerektiren bir iĢte çalıĢması çocukların kaygı düzeylerini etkileyebilmektedir.

g) KardeĢ Sayısı: KardeĢ sayısı; ailenin tutum ve davranıĢlarına, ekonomik duruma bağlı olarak kaygıyı etkileyebilir. Ebeveynlerin çocuğu, yeni kardeĢe hazırlamamaları, kardeĢler arasında ayrım yapmaları, eĢit olmayan tutum sergilemeleri, kardeĢler arasında anne ve babanın sevgisini kazanamama gibi kıskançlıktan doğan durumlar kaygıya neden olabilir. Ekonomik düzeyi yetersiz olan ailelerdeki çocukların ihtiyaçlarının karĢılanamaması da kaygı yaratabilir. KardeĢ sayısı arttıkça, çocuk sadece anne-babasının ilgisini değil; odasını, eĢyalarını, kitaplığını, harçlığını paylaĢmak zorunda kalmaktadır. Odasına çekilip kendi baĢına kalmak isteyebilir, kardeĢlerine ters davranabilir ve tartıĢmalar yaĢanabilir. Bu koĢullar da onun kaygı seviyesinin yükselmesine yol açabilir. Çocuğun, kardeĢinin olması veya olmaması, onun kaygı düzeyini etkileyebilmektedir. KardeĢlerarası kıskançlıklar, çekememezlikler, anne- babanın ilgisini paylaĢamama kaygı oluĢumuna temel teĢkil edebilir. Sargın (1990)‟ın, lise öğrencileri üzerinde, Aral (1997)‟ın da ilkokul öğrencileri üzerinde çalıĢtığı

araĢtırmalarında; kardeĢ sayısı arttıkça, lise öğrencilerinin kaygı düzeylerinin arttığını tespit etmiĢlerdir.

h) Çocuğun BaĢarı Durumu: Çocukların çoğu, ailesi tarafından, okulda derslerinde baĢarılı olmaya doğrudan veya dolaylı olarak zorlanır. “Sınıfını geçersen sana bisiklet alırım”, “Zayıf getirirsen eve gelme.” gibi dolaylı veya direkt ifadeler çocuğun, baĢarı konusunda, aĢırı hassasiyet kazanmasına neden olabilmektedir. Bugüne kadar çocukların akademik baĢarılarıyla kaygı arasındaki iliĢkiyi araĢtıran çalıĢmalara göre; çocukların akademik baĢarılarıyla kaygıları arasında anlamlı bir iliĢkinin olduğu ortaya çıkmıĢtır. Bozak (1982), Sargın (1990), Varol (1990) Aral (1997); okuldaki baĢarıları düĢük olan çocukların, kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu belirlemiĢlerdir.