• Sonuç bulunamadı

İngilizcede “anxiety” kelimesi ile ifade edilen bu kavramın günlük kullanımdaki çevirisi dilimize “endişe” olarak yerleşmiştir ancak bunun kavramı sıradanlaştıran bir kullanım olduğunu söyleyen psikiyatri uzmanları, bu kavramı Türkçeye uygun şekilde kaygı olarak çevirerek çalışma alanında kullanmaktadırlar (Öztürk, 2004, s. 346).

Kaygı, kişinin uyarana karşı duygusal, zihinsel ve bedensel değişimlerle oluşan uyarılmışlık durumuna verilen addır. Genellikle kaygı kavramı korku ile karıştırılmaktadır. Ancak kaynağının bilinmesi, daha şiddetli ve daha kısa süreli olması özellikleri bakımından korku kaygıdan farklıdır (Özer, 2002, s. 26).

Morgan’a göre kaygı, insanların varoluşundaki en temel duygulardandır ve korku, öfke, keder, sıkıntı gibi duygularla iç içe geçmiş olduğu için anlaşılması ve tanımlanması oldukça güçtür (Morgan, 1977, s. 45).

Kaygı, yaklaşan bir tehlikeye karşı önlem alınmasını sağlayan bir alarm niteliği taşır. Korku ise bilinen ve dış dünyadan kişiye yöneltilmiş bir tehdide karşı yanıt iken, kaygı bilinmeyen, içten gelen, kaynağı içsel bir çatışma olan bir tehdide cevaptır. Kaygı, beraberinde gelen belirsizlik sebebiyle sıkıntılı bir bekleyişe neden olurken, korku yoğun duygular ve bedensel duyumların oluşturduğu donakalım durumları dışında tehdide yönelik bir eylem başlatır. Kaygı, bozucu bir etki yaratır, buna karşılık olarak korku kişinin uyum sağlamasına yardımcı olur (Şenol, 2006, s. 240).

Kaygıda, kişinin emniyetsizlik duyguları içinde olması ve desteksiz kalması, kişinin olumsuz beklentiler içinde olması olumsuz sonuçlarla karşılaşacağı beklentisinde olması, kişinin düşündükleri ve yaptıklarının sürekli bir uyumsuzluk içinde olması, kişinin yaptıklarının sonucuna verdiği önem ve karşılaştığı engellenmeler, kişinin belirsizlik içinde olması, kişnin kapasiteleri ile çevresel istemler arasında önemli bir dengesizliğin söz konusu olması gibi nedenler bulunmaktadır (Konter, 1996a, s. 19).

Kaygı, varlığı sürdürebilmek, değişik şartlara uyum sağlayabilmek için sağlıklı bir dürtüdür. Kimi, kaygıyı, kişiliği oluşturan ilk temel güç olarak kabul etmiş, kimisi de ikincil olarak oluşan fakat kişiliğin yapılmasında, gelişmesinde ve davranışın ortaya çıkmasında önemli bir faktör olarak değerlendirmiştir (Köknel, 1997).

2.9. Kaygının Nedenleri

Kişinin yaşadığı çatışmalar kaygının oluşmasına neden olan etmenlerden birisidir. İki veya daha fazla ihtiyacın aynı anda doyuma ulaştırılmak istenmesi ve ulaştırılamaması sonucu çatışma meydana gelir. Kişinin amaca yönelik davranışlarının önlenmesi veya yavaşlaması kişiyi engellenme hissi ile karşı karşıya bırakır, bu engellenme de kaygıyı doğurabilir (Morgan, 1977, s. 25).

Kaygı genellikle bir dürtü çatısması sonucu dogar. Kaygının psikodinamizması analitik olarak söyle açıklanabilir. Karşılaştığı engellemeler kişinin dürtü nesnesine (amacına) ulaşmasını engellediğinde kişi bu engellemeye neden olan şeyi suçlar ve içinde ona karşı bir saldırganlık duygusu duyar (Koç, 2004, s. 46).

Buluşma sıkıntısı, dar zaman, iş seyahati, sorumluluk, yükselme hırsı, meslektaş çatışması, üste karsı öfke, doğru olmayan eleştiri, devamlı telefon sesi, bilgi üstünlüğü, çevre kirliliği, gürültü, otomobil kazası, çocuk problemi, kavga, ailede hastalık, işsizlik, sigara, alkol, şişmanlık, hareketsizlik, kötü haber, az uyku, resmi ziyaretler, dış görünüşten memnun olmama gibi durumlarda kaygının nedenleri olarak sıralanabilir (Akandere, 1997).

Kaygının nedenleri olarak; desteğin çekilmesi, alışılagelmiş çevrenin ortadan kalkması, olumsuz bir sonucu beklemek, hazırlanılmadan bir durumla karşılaşma, iç çelişki, inandığımız bir fikirle yaptığımız davranış arasında bir çelişki ortaya çıkması, belirsizlik, gelecekte ne olacağını bilmemek sayılabilir (Cüceloğlu, 1991, s. 277).

Karşılaşma öncesi sporcular kaygı, korku ve heyecan içinde olurlar ve sporcular bunu fizyolojik, zihinsel ve sosyal tepkilerle dışa vururlar. Bu da karşılaşma öncesi mide ağrısı hissetmesine ve sinirli olmasına neden olabilir. Bu kaygı durumu, müsabaka esnasında önemli bir pozisyonda da kendini gösterir. Futbolda öne geçen takımın oyunu ağırlaştırması, yavaşlatması, zaman zaman beklemesi; basketbolda çok kritik serbest atışlardan önce rakip antrenörün atışı yapacak oyuncunun konsantresini bozmak, kaygı seviyesini yükseltmek için aldığı molalar buna örnek gösterilebilir (Konter, 1996b, s. 73).

2.10. Kaygı Çeşitleri

2.10.1. Durumluk Kaygı

Bu kaygı türü sürekli değildir, durumdan duruma göre farklılık gösterir. Bireyin karşılaştığı ve tehdit edici olarak algıladığı durumlarda, durumluk kaygı seviyesi yüksek, bu tehlikenin tehdit edici olarak algılanmadığı durumlarda düşük olmaktadır (Özgüven, 1994, s. 324).

Durumluk kaygı, bireyin içinde bulundugu stresli durumdan dolayı hissettiği subjektif korkudur. Fizyolojik olarak da otonom sinir sisteminde meydana gelen bir uyarılma sonucu terleme, sararma, kızarma ve titreme gibi fiziksel degişmeler, bireyin gerilim ve huzursuzluk duygularının göstergeleridir. Stresin yoğun olduğu zamanlar durumluk kaygı seviyesinde yükselme, stres ortadan kalkınca, düşme olur (Öner ve Le Compte, 1983, s. 6). Başka bir ifade ile durumluk kaygı, sıkıntı, tasa ve gerginlik ile karakterize olan acil durumu göstermektedir. Durumluk kaygı kinetik enerji gibidir. Yeterli düzeyde uyaran olduğunda kinetik bir reaksiyon meydana gelmektedir (Yücel, 2003, s. 33).

Durumluk kaygının önemli bir özelliği de, yoğunluğunun çeşitlenebileceği ve zaman içerisinde düzensiz bir değişime sahip olduğudur. Sakinlik ve durgunluk durumluk kaygının olmadığını işaret ederken; gerilim, endişe, sinirlilik ve tasa orta düzeyleri gösterir, yoğun korku ve korkma duygusu, felaket düşünceleri ve organize olmamış panik davranışları çok yüksek durumluk kaygı düzeyi anlamına gelmektedir (Engür, 2002).

2.10.2. Sürekli Kaygı

Sürekli kaygı, kaygısı fazla olan kişilerde rastlanılan, bireyin kaygı yaşantısına olan bağımlılığı olarak da adlandırılan bir durumdur. Devamlı olarak tehdit oluşturan tehlikeli durumlar karşısında kişi sürekli bir kaygı reaksiyonu ile tepki vermektedir (Özgüven, 1994, s. 324).

Sürekli kaygıyı özelliklerinden dolayı kronik kaygı olarak da nitelendirmek mümkündür. Direkt olarak çevreden gelen tehlikelere bağlı olmayan bu kaygı türü içten kaynaklanır. Zararsız olan durumların birey tarafından tehlikeli ve özünü tehdit edici olarak algılanması nedeniyle oluşan hoşnutsuzluk ve mutsuzluk duygusudur. Bu tür kaygı seviyesi yüksek

olan bireylerin çok kolay incindikleri ve karamsarlığa kapıldıkları görülmektedir (Canbaz, 2001, s. 28).

Sürekli kaygısı olan bireyler kendilerine ve çevrelerine ilişkin devamlı bir kaygı durumu yaşarlar. Sürekli bir kaygı durumu belirgin bir tehlike kaynağı olmaması üzerine bağlantısız anksiyete olarak tanımlanır ve bu anksiyeteye dikkati toplayamama, karar verme güçlüğü, aşırı duyarlılık, umutsuzluk, uyku bozuklukları, aşırı terleme, boyun ve omuz bölgesinde kas gerilimi, avuç içi ıslaklığı ve soğukluğu, belirgin bir neden olmamasına karşılık nabız ve tansiyon bulgularında artış görülmesi gibi belirtiler eşlik edebilir. (Kaya, 2001).

Kuşkusuz sporcular arasında da sürekli kaygı duygusu gelişmiş olanlar vardır. Sahip olduğu bu kişilik dizgisinden dolayı hemen her ortamda kaygılanabilir ve sürekli bir huzursuzluk içinde yaşayabilir. Daha çok psikiyatristleri ve klinisyenleri ilgilendiren bu durum sürekli kaygıdan başka bir şey değildir. Ancak bunlar gibi kaygıyı yerleşik bir kişilik örüntüsü olarak yaşamayan bireylerde de belirli uyaranlar karşısında kaygılanma hali görülmektedir (Sivrikaya, 1998, s. 34).

Bireyin içine bulunduğu durumların çoğunu stresli olarak görme ya da yorumlama eğilimi, sürekli kaygının tanımı olarak yazılabilir. Adından da anlaşılacağı gibi bu kaygı, durumluk kaygıya oranla durağan ve süreklidir. Kişiliğe göre değişkenlik gösterecek olan bu durum, kişinin kaygıya yatkın olmasıyla daha şiddetli olabilir. Sürekli kaygı, durumluk kaygıda olduğu gibi gözlem yapılarak takip edilemeyebilir. Bunu takip etmede durumluk kaygının sıklığı ve şiddetinden yararlanılabilir. Buna göre sürekli kaygısı yüksek olan bireyler, stres karşısında sürekli kaygısı düşük olanlardan daha kolaylıkla ve daha sık olarak alınganlık gösterirler ve durumluk kaygıyı daha sık ve şiddetli yaşarlar (Özgür, 1984).

2.11. Kaygı ve Performans

Kaygı evrensel bir karaktere sahiptir ve bütün sporlarda performansı olumlu ve olumsuz yönlerde etkiliyebilmektedir. Sportif performansta kaygı, sporcuların uyum yeteneklerini, dikkat ve konsantrasyonlarını, koordinasyon ve dengelerini, karar verme ve değerlendirmelerini, öz güven ve değerliliklerini, motivasyon ve aktivasyonlarını önemli ölçülerde etiklemektedir. Bu etkiler sporcuların ortaya koyacakları performanslarında, gerek duyacakları kuvvet, sürat, dayanıklılık, esneklik, teknik ve taktik özelliklerde de

Spor psikologları, yüksek performans için sporcuları belli bir kaygı düzeyine sahip olmaları gerektiğinde birleşiyorlar. Bu düzeyin altı veya üstü performansı olumsuz yönde etkiler. Kaygı düzeyinin çok yüksek olması start telaşı, düşük olması ise start tembelliğine yol açmaktadır. Sporcularda yüksek kaygı düzeyine, genellikle sporcunun performans kapasitesinin sınırlarına yaklaştıkça rastlanılmaya başlanır. Başka bir değişle, performans kapasitesinin sınırına yaklaştıkça kaygı yoğunluğu artar. Bu araada eklenmesi gereken diğer bir husus da şudur; yarışmaların sonucuna göre belirlenen ceza ve ödüller sporcunun kaygı düzeyini ve dolayısı ile performansını olumsuz yönde etkilemektedir (Başer, 1998, s. 263).

Oyuncunun kaygı seviyesini maçın yada yarışmanın zorluğu ve önemi belirler. Yarışma sporlarında görülen yüksek kaygı performans için bir dezavantaj teşkil eder. Kaygılı sporcular başarısızlıklarını genelde kendilerindeki yetenek eksikliğine bağlarlar ve neticede kendilerini suçlarlar. Şiddetli bir rüzgar, farklı saha, alışılmadık teknikte oynayan bir rakip kaygılı yarışmacı için problem yaratır. Bu durumları aşmak sporcu için uzun zaman alabilir. Ne yapacağını bilememe, doğru zamanı belirleyememe, yeni durumların belirsizliği kaygıyı arttırır. Yarışmacıların yeterince olgun ve kendine güven duymaları kaygıyı önemli derecede azaltacaktır (Erbaş, 2005, s. 39).

2.12. Kaygı ve İmgeleme

İmgeleme, uyarılmışlığı arttırmak ya da azaltmak için kullanılabilir. Örneğin, kalabalık önünde saldırganca oynayan bir oyuncu gibi, oyuncuyu galeyana getiren sahneler oyundan önce uyarılmışlığı arttırmak için kullanılabilir. Buna alternatif olarak, başarılı bir performansı imgeleme, rahatlatıcı sahneler (örneğin huzurlu bir yer) veya vücuttan çıkan kassal gerginlik kaygı durumunu azaltabilir. İmgeleme aynı zamanda sporcuların plan yapmasını ve bu planları başarıyla canlandırmalarını sağlayarak kaygı durumunu tetikleme ihtimali olan sorunlar ve durumlarla başarıyla baş etmede sporculara yardımcı olabilir. İmgeleme, aynı zamanda spor, iş veya okulun isteklerine bağlı olarak ortaya çıkan stres ile sporcuların nasıl mücadele edecekleri konusunda da kullanılabilir. Örneğin, yarışma öncesinde veya sırasında somatik kaygı sıkıntısı olan bir yarışmacı titreyen kolları ile başarılı bir performans sergileyemeyecektir. Atışı yapan sporcu kendini, yumuşak beyaz kumlarda sanki dalga seslerinin kıyıya vurduğu yerde ve ona huzur ve rahatlık veren sıcak güneşin altında gibi hoş ve dinlendirici bir yerde canlandırabilir. Kaygı bilişsel olduğunda,

performansla ilgili kişisel şüphelerde artma ve vücut reaksiyonlarını üretmemek, imgeleme yapanın performans durumu ile etkili bir biçimde başa çıkabildiği senaryoyu kullanma kaygıyı azaltabilir. İmgeleme, sporcuların odaklanmalarına ve dikkatleri dağıldığında tekrar odaklanmalarına yardım edebilir. Dikkate odaklanmalarına yardımcı olmak için, sporcular bir sonraki performansın önemli unsurlarını canlandırabilirler. Performans boyunca odaklanmayı öğrenmek için, sporcular var olabilen bütün potansiyel kaygı nedenlerini ve bir sonraki performansı canlandırabilir ve bu nedenler sorun halini almadan onlarla başa çıkmak için stratejiler geliştirebilirler. Sporcular aynı zamanda dikkatleri dağıldığında ya da bir şeyler ters gittiğinde dikkatlerini tekrar toplayabilmelidirler. Kendilerini, genellikle konsantrasyonlarını kaybeder bir durumda hayal edebilirler ve daha sonra oyuna odaklanmış ve dahil olmuş olarak canlandırırlar. Ne yapmak istediklerini ve nasıl yapacaklarını hayal ederek, performanslarına daha fazla odaklı kalabilirler (Morris, Spittle, ve Watt, 2005).

2.13. Futbol ve İmgeleme

Futbolda performansı etkileyen ruhsal faktörler iki grupta toplanmaktadır. Bunlar kişilik ve yaratılış, oyun zekası, yaratıcılık, oyun düzenine uymada kararlılık, mücadele hırsı kolay teslim olmama, liderlik vasfı gibi sürüp giden kalıcı faktörler ve motivasyon, beklentiler, korkular, iklim koşulları, yarışmanın önemi, takımın puan cetvelindeki yeri, rakip takımın beklenmedik iyi ya da kötü oyunu gibi oyun esnasında ortaya çıkan geçici faktörlerdir (Küçük, 2009).

Futbolcuların, futbol oyununun gerektirdiği teknik ve becerileri zihinsel olarak çalışmaları, onların performanslarını olumlu yönde etkiler. Örneğin; futbolcular, yapacakları karşılaşmalar öncesi yaptıkları hazırlıklarında, oynayacakları rakiplerini ve uygulayacakları taktikleri göz önünde bulundurarak zihinsel çalışmalar yapmalıdırlar. Futbolcuların imgeleme çalışmaları, onların maç içinde uygulayacakları teknik, beceri, taktik ve stratejilerden seçilmelidir. Futbolcular bu çalışmaları fiziksel çalışmalarının bir parçası haline getirmelidir. Futbolcular maça çıkmadan hemen önce, son dakikalar içinde, önceden planlanmış olan imgeleme çalışmaları yaparak sahaya çıkabilirler (Konter, 1999, s. 134).

2.13.1. Kaleciler için İmgeleme

Kaleciler sağ ve sol kanatlardan yapılan ortaları çıkarak yakaladıklarını imgeleyebilir. Kaleciler dışarıya çıkıp sıçrayarak, yukarıya uzanışlarını ve parmaklarını açarak topu yakalayışlarını zihinlerinde görerek yaşayabilirler. Kaleciler, rakibinin hücum pozisyonuna göre, açıları nasıl daraltacaklarını, çabuk ayak hareketlerini, değişik pozisyonlardan kalesine çekilen şutları, kafa vuruşlarını imgeleyerek zihinsel çalışmalar yapabilirler (Konter, 1999, s. 134).

2.13.2. Sahadaki Diğer Futbolcular için İmgeleme

Oyun içindeki pozisyonları, rakiplerin ve topun gelişi imgelenebilir. Futbolcu, nereden baskının geldiğini, nereye gideceğini ve topa nasıl müdahalede bulunacağını, alandan nasıl yaralanacağını, rakibinin alanını nasıl daraltacağını, arkadaşlarına nasıl paslar atacağını ve şanslar doğuracağını, oynadığı pozisyonla ilişkili olarak, imgeleyebilir ve kendisini önceden karşılaşacağı durumlara hazırlayabilir (Konter, 1999, s. 135).

2.13.3. Bütün Takım için İmgeleme

Futbolculardan takım için uygulayacakları strateji, taktik, sahaya yayılış ve düzenlerini imgelemeleri istenebilir. Takım, bütün oyuncularının özelliklerini oynayacakları rakiplerine göre nasıl kullanacağı konusunda imgeleme çalışmalarından yararlanabilirler. Takım olarak hücuma nasıl kalkılacağı ve savunmaya nasıl geçileceği imgelenerek çalışılabilir. Bütün takım oyuncularının bunları imgelemeleri, onların yardımlaşma ve doğru karar verme becerilerinin gelişmesine de yardımcı olmaktadır. Futbolcuların gerçek oyun içinde karşılaşacakları pozisyonları imgelemeleri, onları karşılaşmaya içsel olarak motive eder, dikkat ve konsantrasyonlarını oyuna yönlendirmede yardımcı olur (Konter, 1999, s. 136).

Benzer Belgeler