• Sonuç bulunamadı

3- KAYIT DIŞI EKONOMİ VE VERGİ AFFI UYGULAMALARININ KAYIT

3.3. Kayıt Dışı Ekonominin Nedenleri

3.3.1. Kayıt Dışı Ekonominin Mali ve Ekonomik Nedenleri

Direnci

Kayıt dışı ekonominin ortaya çıkmasındaki en önemli nedenlerin başında, vergilendirme ile ilgili sorunlar gelmektedir.

Hemen hemen tüm çalışmalarda vergi ve sosyal güvenlik katkılarının artmasının, kayıt dışı ekonominin temel nedenlerinden biri olduğu ortaya çıkmıştır. Vergiler çalışma- boş zaman tercihlerini etkilediğinden ve kayıt dışı ekonomideki emek arzını veya ekonomideki vergi dışı sektörü teşvik ettiğinden bu durum iktisatçılar arasında büyük endişe yaratmaktadır. Çünkü resmi ekonomideki toplam işgücü maliyeti ile vergi sonrası kazanç arasındaki fark ne kadar büyükse, bu farklılığı giderebilmek için o derece kayıt dışına çıkılması söz konusu olacaktır (Schneider, 2002:25).

Vergi oranları ile kayıt dışı ekonominin birbirlerini doğru yönde etkiledikleri kabul edilmektedir ve gelişmekte olan ülkelerde vergi oranlarının, gelişmiş ülkelere göre daha yüksek olması sebebiyle kayıt dışı ekonomi boyutunun da daha yüksek gerçekleştiği söylenebilir. Örneğin, Schneider’ın 1990 yılında para talebi yaklaşımı kullanılarak yaptığı çalışmada, A.B.D’de 1990 yılında kayıt dışı ekonomi oranının %5.1-8.0 arasında tahmin edildiği ve bu ülkenin vergi oranlarının artan oranlı gelir vergisi tarifesinin %15-%28 arasında değiştiği ifade edilmiş; gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer alan Türkiye’de ise ilgili yılda vergi oranlarının %25’den başlayıp %55’de bittiği ve kayıt dışı ekonominin de çeşitli hesaplamaların ortalaması olarak %14.8 olarak hesaplandığı görülmektedir. Bu bağlamda, diğer tüm koşullar analizin dışında tutulmak üzere, yüksek vergi oranlarının kayıt dışı ekonominin boyutunu arttırdığı söylenebilir (Kıldiş, 2000:4).

Vergi oranlarının ekonomik faaliyetlere olan etkisini kanıtlayan çalışmalardan en çok bilineni Arthur Laffer’in vergi oranları ile vergi gelirleri arasındaki ilişkiyi incelediği ve arz yanlı iktisatın temelini oluşturan çalışmasıdır. Bu analizde vergi oranlarının belli bir orandan sonra vergi gelirlerini düşüreceği ifade

edilmektedir; çünkü artan oranlar nedeniyle bireyler, kayıtlı ekonomiden uzaklaşarak kayıt dışı ekonomide faaliyet göstermeye başlamaktadır. Kayıt dışı faaliyetlerin artması nedeniyle devlet daha az vergi gelirleri toplar. Bu durum “Laffer Etkisi” olarak da bilinmektedir. Belli bir yüksek marjinal vergi oranına ulaştıktan sonra, kişiler çalışma çabalarını azaltmakta, vergi yükümlülüklerini azaltma yollarını araştırmak için daha fazla zaman harcamakta, kayda girmeyen alışverişlere girmektedir (Parasız, 1998:356, Kıldiş, 2000:4).

Vergi yükünün arttığı durumda, kayıt dışı istihdam artarken vergi tahsilatı azalmakta, bu nedenle hükümet vergi gelirlerini arttırmak için vergi oranlarını artırmaktadır. Bu durum kayıt dışı ekonominin daha da artmasına neden olmaktadır ve ancak doğru politikalar izlenerek tersine çevrilebilir (Schneider ve Williams, 2013:21). Vergi mükelleflerinin çeşitli nedenlerle vergi ödemek istemeyip vergiye karşı direnç göstermesi de kayıt dışılığı arttırmaktadır. Vergilendirme sonucunda gelirlerinin büyük kısmını vergi olarak ödemek zorunda kalan bireyler, daha az tüketmek ve tasarruftan vazgeçmek durumunda kalırken; gelirlerinde azalma meydana geldiğinden ticari faaliyetleri azalan sermaye sahipleri, bu azalmayı dengelemek için daha fazla çalışmak zorunda kaldığından bu durum kendilerinde hoşnutsuzluk yaratmakta ve kayıt dışına çıkmanın yollarını aramaktadırlar (Gök, 2007:147).

3.3.1.2. Vergi Uygulamalarının Belirsizliği

Vergilendirmede belirlilik ilkesi, verginin konusunun, vergilerin miktarlarının, tarh ve tahsil zamanları ile şekillerinin gerek idare, gerek vergi yükümlüleri açısından belli ve kesin olmasını ifade eder. Vergilere ilişkin işlem ve kuralların açık ve anlaşılabilir olması, vergilendirmede keyfiliğin önlenmesi amacını taşımaktadır (Erkin, 2012:241). Adam Smith de vergilemede “kesinlik” ilkesini açıklarken, her bireyin ödemek zorunda olduğu verginin kesin olmasını ve keyfi olmamasını vurgulamıştır. “Kesinlik”, genel olarak, tüm vergi mükellefleri için en uygun zamanda ve anlaşılabilir tüzük ve idari kılavuzlardan gelmektedir (Alley ve Bentley, 2005:608).

Vergi uygulamaları ile ilgili belirsizlik yaratan bir diğer konu ise af beklentisi üzerinedir. Mükelleflerin af beklentisine sahip olması, af öncesi ve sonrası dönemde beyan ve uyum açısından olumsuz etki yaratabilir. Aynı zamanda mükellefler ceza mekanizmasının yeterince güçlü olmadığını düşünebilirler. Ahlaki açıdan bakıldığında ise, vergi affı teklifleri, vergi kaçakçılığının ve yasa dışı faaliyetlerin oldukça yaygın olduğu algısı yaratabilir (Bose ve Jetter, 2011:11-12).

3.3.1.3. Enflasyon

Enflasyon, GSYİH dolaylı deflatörünün yıllık büyüme oranı ile ölçülür ve ekonomideki fiyat değişikliklerinin oranını bir bütün olarak gösterir (Schneider vd. 2010:6). Enflasyon, kayıt dışılığın yüksek olduğu ülkelerde önemli bir sorun teşkil etmektedir. Özellikle artan oranlı gelir vergisi sisteminin kullanıldığı ülkelerde, gelir dilimlerinde meydana gelen kaymalar nedeniyle, mükelleflerin reel gelirleri artmasa da üst bir gelir dilimine kayarak vergi yüklerinde hızlı bir artış söz konusu olmaktadır. Bu durum, mükelleflerin bazı kazançlarının vergi idaresinden gizlenmesi sonucunu doğurur. Bunun sonucu olarak da devlet yetersiz kalan vergiler nedeniyle sınırsız bir şekilde borçlanma ve para basımına gider ve faiz oranlarının yükselmesiyle enflasyon oranı artar ve buna bağlı olarak gelir dağılımındaki denge bozulur (Kıldiş, 2000:11- 12). Enflasyon ve gelir vergisi sistemi arasındaki etkileşim, vergi mükelleflerinin vergi uyumunu kademeli olarak azaltarak kayıt dışı faaliyetlere teşvik unsuru oluşturmaktadır (Sennholz, 1984:7).

Tüketim mallarının fiyatlar genel seviyesinin yükselmesi, hane halkı gelirleri ve giderleri arasında daha fazla fark olması anlamına gelmektedir. Enflasyon, insanların ve firmaların satın alma gücündeki düşüşün bir yansımasıdır ve bu durum, enflasyon nedeniyle ekonomik harcamaları telafi etmek için kayıt dışı faaliyetlere girme teşviğini arttırmaktadır. Genel fiyatlardaki yükseliş, bir canlının geçimini sağlamak için gerekli asgari gelirin satın alma gücünde azalmaya yol açtığından, kayıt dışı faaliyetlere girişin meşrulaştırılmasında etkili bir faktör olmaktadır (Maddah ve Sobhani, 2014:14).

3.3.1.4. Milli Gelirin Adil Dağılmaması

Milli gelirin ülke içerisinde bireyler ve firmalar arasında eşit ve adil dağılmaması, kayıt dışılığın önemli sebeplerinden biridir. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, faiz ve rant gelirlerinin ön plana çıktığı bir ekonomik yapıda, faiz ve rant gelirlerine tanınan ayrıcalıklar nedeniyle bu tür gelirlerde vergi yükü azalmakta, bunun yanında vergi yükü düşük gelirli gruplar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Uygulanan vergi politikaları nedeniyle milli gelirden düşük pay alan kesimler, ortalama geçim standartlarına erişebilmek adına kayıt dışı faaliyetlere yönelebilmektedir.

Yüksek eşitsizliğin kayıt dışılık üzerinde farklı etkileri vardır (Dell’Anno, 2016:3):

- Yüksek oranlı eşitsizlik, insan sermayesini, fiziki sermayeyi ve sosyal sermaye birikimini azaltarak kayıt dışılığı arttırır (Doğrudan etki).

- Geçiş ekonomisine sahip ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan eşitsizlik, resmi ekonomiyi azaltır ve bunun sonucunda kayıt dışılığı arttırır (Dolaylı etki).

- Yüksek kayıt dışılık, yeniden dağıtıcı politikaların etkinliğini azaltarak eşitsizliği artırabilir ya da işsiz ve marjinal işçiler için gelir kaymaları yaratarak eşitsizliği azaltabilir (Geribildirim etkisi).