• Sonuç bulunamadı

1. HUKUK SİSTEMİNDE AF KAVRAMI VE VERGİ AFFINA İLİŞKİN

2.1. Ekonomik Büyüme Kavramı

Ulusal ekonomiler de tıpkı canlılar gibidir. Her ülkede nüfus, işgücü, kaynaklar, sermaye teçhizatı vs. yıldan yıla değişik oranlarda artarak büyümektedir. Üretimi arttırmak için yapılan yatırım harcamaları, istihdam düzeyini yükseltirken ve sermaye stokunu genişletirken, işlenmemiş topraklar üretime açılmakta ve bunların sonucunda ulusal hasıla çoğalmaktadır. Büyüme sırasında, iktisadi ögelerde meydana gelen değişikliklerin yanında, toplumsal sorunların da görünüşü değişmektedir. Eğitim talebi artmakta, köylerden şehirlere göç hızlanmakta, sağlık hizmetlerinin gelişmesi gerekmekte ve siyasal yapıda dalgalanmalar meydana gelmektedir. Karmaşık olayların yaşandığı büyüme sürecinde ekonomik büyümenin ölçülmesi, ekonomik unsurlarda meydana gelen değişimlerin rakamlarla ifade edilmesi durumunda nispeten kolaydır. Fakat toplumsal değişikliklerin istatistiksel seriler halinde düzenlenip yorumlanması durumunda oldukça güçtür. Bu nedenle en iyi gösterge olabilecek unsur seçilip temel ölçü olarak kullanılmalıdır Uluslararası alanda en yaygın olarak kullanılan unsurlar “üretim hacmi” ve “milli gelir”dir. Fakat, milli gelirde meydana gelen artışlar, ulusal ekonomide toplu bir büyümeyi yansıtırken, kişi başına refah artışı için bir ölçü oluşturmamaktadır. Çünkü nüfus artışı, yükselen milli gelirin bir kısmını yutmaktadır. (Alkin, 1992:361,362).

Bu kavramlar kapsamında, “ekonomik büyüme” için çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Milli gelir düzeyinin ölçü olarak seçildiği bir tanıma göre, ekonomi veya iktisadi büyüme, “Milli gelirde bir yıldan diğer yıla meydana gelen artışlar”dır (Alkin, 1992:362). Başka bir tanıma göre ekonomik büyüme, “Bir ülkede üretilen mal ve hizmet miktarının zaman içinde artması”dır. Diğer yandan ekonomik büyüme, Reel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) zaman içinde sürekli artması anlamına gelir (Ünsal, 2009:14,15). Daha kapsamlı bir tanımlamaya göre ise, “Bir ülkenin, sahip olduğu kıt kaynakların miktarını artırarak veya onların kalitelerini iyileştirerek üretim olanakları sınırlarını genişletmesi veya üretim teknolojisini ve kurumsal çerçeveyi

değiştirerek daha yüksek üretim düzeylerine çıkması” ekonomik büyüme (economic growth) olarak ifade edilmektedir (Üstünel, 2003:58).

Ekonomik büyüme, bir ülkede yaşayan insanların yaşam standartlarını sürekli bir biçimde yükseltmenin tek yolu olduğundan, ülkelerin en önemli makro ekonomik hedeflerinden biri, hızlı bir ekonomi büyümeyi gerçekleştirmek olmalıdır (Ünsal, 2009:15).

Kişi başına düşen gelir açısından büyüme, hem toplumdaki ekonomik faaliyetlerin ölçeğinde meydana gelen artışı, hem de kişi başına düşen gelirdeki artışı ifade etmektedir. Bu anlamda ekonomik büyümenin, makroekonomik yönden “arz” cephesinde belirlendiği söylenebilir. Bu durum, arz eğrisinin sağa kayması ya da üretim olanakları eğrisinin sağa kayması ile ifade edilmektedir. Kişi başına reel gelir veya hasılada meydana gelen artışın büyüme olarak nitelendirilebilmesi için, bu artışın geçici olmaması, yani sürekli olması gerekir (Erdinç, 2013:3). Bu süreklilik durumu, kısa dönemli statik bir olgu değil, uzun dönemli dinamik bir olgudur. Buradaki en önemli sorun, bahsedilen dönemin ne kadar bir zaman dilimini içerdiği olup, bu kapsamda bazı iktisatçılar bir ya da birkaç yıl gibi kısa dönemli ekonomik değişimleri, bazıları ise on yıl, çeyrek yüzyıl ya da bir yüzyıl gibi uzun dönemli değişimleri ele almaktadır. Kısa dönemde üretimde meydana gelecek artışlar ile ilgili öngörülerde bulunma imkanı olsa dahi, ekonominin nasıl bir seyir izleyeceği ve yapısal değişimi hakkında yeterli düzeyde bilgi sahibi olunamayacağı söylenebilir (Paksoy ve Bakan, 2010:151).

Ekonominin üretim düzeyini gösteren bir diğer kavram da üretim olanakları eğrisidir. Üretim olanakları eğrisi, belirli bir zaman diliminde, veri kaynak arzı ve sabit bir teknolojiye göre çizilmektedir ve farklı malların etkin üretimi altında birbirlerine dönüşümünü göstermektedir. Ekonomide mevcut olan kaynaklar yani üretim faktörleri ve belirli bir teknoloji ile üretim olanakları eğrisi sınırına erişilemiyorsa kaynakların tümü etkin kullanılmıyor, dolayısıyla daha az üretim gerçekleştiriliyor sonucu çıkartılırken; üretim olanakları eğrisi üzerindeki her noktada etkin üretim bileşimlerine ulaşıldığı sonucuna varılır. Üretim faktörlerinin tam ve etkin kullanılması ile üretilebilecek maksimum mal ve hizmetlerin parasal karşılığına da potansiyel Gayri

Safi Milli Hasıla (GSMH) denir. Bu nedenle üretim kapasitesinin tam kullanımı ile Potansiyel GSMH’ye ulaşılmaktadır (Yıldırım, 2005:40-41-42).

Şekil 1. Üretim Olanakları Eğrisi

İktisadi büyüme ve ya kişi başına düşen milli gelirdeki yıllık artış oranı, bir ülkedeki üretim olanaklarının ne kadar arttığını gösterir. Şekil 1’de görüldüğü üzere, bir ekonomide üretilmesi ihtimali olan binlerce mal yerine, sadece iki mal üretileceği (X ve Y malları) kabul edilirse; yalnızca X Malı üretilmesi halinde 0E kadar X malı, sadece Y malı üretilmesi halinde ise 0A kadar Y malı üretilir. AE üretim olanakları eğrisi üzerindeki sonsuz sayıdaki mal bileşimlerinden herhangi birinin üretilmesi mümkündür (Sadece A,B,C,D,E,…) üretilmesi mümkündür.

Toplumun sahip olduğu sınırlı kaynakların miktarında zaman içinde meydana gelen değişmeler, üretim olanakları eğrisinde kaymalara neden olmaktadır. Şekil 2’de görüldüğü üzere, toplumun sahip olduğu sınırlı kaynakların miktarının zaman içinde artması, kaynakların niteliklerinin zaman içinde iyileşmesi ve teknolojinin gelişmesi, üretim olanakları eğrisini sağa kaydırmaktadır. Bu durum, “ekonomik büyüme”yi temsil etmektedir (Erdinç, 2013:3). Üretim olanakları eğrisinde sağa doğru gerçekleşen bu genişleme, ülkedeki kaynakların en uygun bir şeklide kullanılarak üretim potansiyelinin arttırıldığı anlamına gelir. Ancak bu genişleme olduğu halde nüfusta herhangi bir artış olmamışsa, bunu sonucu olarak milli gelir artışı ve dolayısıyla kişi başına düşen milli gelir artışı meydana gelecektir (Ünen, 2015:33).