• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.4. DARBE KAVRAMI

Türk Dil Kurumu, Arapça kökenli bir kelime olan darbeyi, vuruş, çarpış; bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde devretme işi; birini kötü duruma düşüren, sarsan olay olarak üç farklı anlamda tanımlamaktadır (URL2). Bu çalışmada kullanılacak olan anlam bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde devretme işidir. Darbe kelimesi, çoğu kez asker ile birlikte anılmaktadır. Askerî darbe; bir ülkenin silahlı kuvvetler mensuplarının silah zoruyla devlet yönetimine el koyması biçiminde tanımlanırken, siyaset tarihi boyunca siyasetle anılan bir kavram olmaya devam etmektedir (Öztürk, 2017:21).

Askerî darbe bir başka tanımlamada daha ayrıntılı olarak; resmî askerî kurumlara mensup, devletin emrindeki kişi veya kişilerin herhangi bir zaman belirtmeksizin, önceden hazırlanmış gizli plânlar, programlar doğrultusunda, hukukun üstünlüğü demokrasi ve anayasal devlet ilkeleriyle bağdaşmayan bir şekilde yönetime el koyması (Demiriz, 2011:1) biçiminde nitelendirilmektedir. Tanımlamada bahsedilen, hukukun üstünlüğü, anayasal devlet ilkelerine aykırılık gibi olguları ortadan kaldırmak, öteden beri hukuk sistemimizde var olan, darbeye zemin hazırlayan düzenlemelerdir (Öztürk, 2017:21). 27 Mayıs Darbesi’nden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), kendi görev ve yetkilerini düzenleyen 211 sayılı İç Hizmet Kanunu’nu çıkarmıştır. 211 sayılı Kanunun Umumi Vazifeler başlıklı 35. maddesi Silahlı kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamaktır şeklinde düzenlenmiştir. 27 Mayıs darbesi ve diğer darbe ve girişimler ilgili maddeye dayanak yapılmıştır (Öztürk, 2017:21-22).

12 Eylül 1980 yılında gerçekleştirilen askerî darbe de yukarıda açıklanan temele dayandırılmıştır. 1980 Darbesi, İslâmî ve solcu grupların, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal ilkelerini ve rejimini tehdit ettikleri, ülkede kaos ve anarşi ortamı oluşturdukları gerekçesiyle yapılmış ve sözde Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini ve anayasal ilkelerini korumak amaçlanmıştır. Ancak sonuçları bakımından düşünüldüğünde, 1980 darbesi, siyasal İslâm’ın yükselişinin bir miladı olmuştur.

28 Şubat 1997 yılında muhafazakâr İslamcı çizgisiyle bilinen Necmettin Erbakan Refah Partisi (RP) ve Tansu Çiller (DYP) tarafından kurulan koalisyon hükümeti, TSK tarafından istifaya zorlanmıştır. Buradaki gerekçe Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal ilkelerinin ve özellikle laiklik ilkesinin tehdit altında olduğu düşüncesidir. Burada 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerindeki gibi, TSK, yönetime bizzat el koymamıştır. Bunun için, 28 Şubat muhtırası post-modern darbe olarak anılmaktadır. Laiklik endişesiyle gerçekleştirilen muhtıra süreci, genel olarak medya üzerinden yürütülmüş ve bu süreç, muhafazakâr dindar kesimlerin kamusal alandan dışlanmasına yol açmıştır. Bu dışlanmanın ve ötekileştirmenin Türkiye açısından en çarpıcı sonucu, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (Ak Parti) kuruluşuna giden zeminin hazırlanması olmuştur. Ötekileştirilmiş dindar, muhafazakâr kesim, Ak Parti ve Fethullah Gülen

Cemaati içinde kendilerine temsil olanağı bulabilmişlerdir. Ak Parti ve Cemaat, darbeci, vesayetçi 28 Şubat zihniyeti’ ne karşı birlikte bir duruş sergilemiştir.

15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi diğerlerinden farklı bir görünüm teşkil etmektedir. Yine TSK tarafından gerçekleştirilmiş olan bu girişimde, kendilerine Yurtta Sulh Konseyi adını verdikleri bir grup üst rütbeli ordu mensubu, TRT’de yayımladıkları bildiride yine diğer darbelerde kullanılan gerekçeler olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğü, laiklik, anayasal ilkeler, kuvvetler ayrılığı vb. kaygıları kullanmıştır. Ancak, bu darbenin birçok yönden diğer darbelerden farklı olduğu açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen 27 Mayıs, 12 Eylül gibi darbeler, TSK’nın geçici bir süre için yönetime el koyması biçiminde kendini göstermiştir. Oysa 15 Temmuz darbe girişiminde hedef yönetime değil, devlete el koymaktır. Ayrıca, geçici olarak değil kalıcı olarak yönetime el koyma amacı darbe bildiri metninden anlaşılmaktadır (Erdoğan, 2016). Ayrıca, 15 Temmuz darbe girişiminin faili, bütün TSK değil, TSK’nın içinde kadrolaşmış Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu askerlerdir.

Darbeler genellikle siyasi niteliktedir. 15 Temmuz darbe girişiminin hedefinde hükümet, ordu, bürokrasi ve millet yer almaktadır. Bu darbe girişiminde, darbeyi uygulamak üzere görevlendirilen askerlerin, direnen herkesi öldürmek yönünde emir aldıkları, darbecilerin katliam kültürünü benimsediklerini göstermektedir. İlk 7-8 saatte darbeciler tarafından 200’ü aşan sayıda insan öldürülmüş ve yaklaşık 2 bin kişi yaralanmıştır (Erdoğan, 2016).

15 Temmuz darbe girişimi, önceden yapılan askerî darbelerden farklıdır. Burada dinî bir cemaatin mesiyanik bir misyonu söz konusudur. Cemaat liderinin ilahî kişiliğine inanmış, çocuk yaşlarından itibaren bu yönde eğitim almış olan ordu mensupları, liderlerinin emrine itaat ederek hareket etmişlerdir. Hâlbuki darbeci askerlere, milleti kastettiren motivasyonun kutsal değerlerle alakası yoktur. Örgüt’ün, sisteme ve devlete olan nefret ve düşmanlığı, mensuplara kutsal değer olarak benimsetilmiştir (Erdoğan, 2016).

15 Temmuz darbe girişimi, diğer darbe girişiminden farklı olarak sistemden dolayı maruz kalınan bir mağduriyet sebebiyle devlete karşı duyulan bir düşmanlık

neticesinde gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında bir terör saldırısı niteliğinde olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Başbakanlık binası, MİT binası, TÜRKSAT gibi önemli yerlerin bombalanması da bu terörizmin göstergeleridir (Erdoğan, 2016). Ayrıca, 1960 ve 1980 darbelerindeki gibi ordunun iktidarını halk kabul etmemiş, darbeye karşı direnmiştir. Cumhurbaşkanı, halka direniş çağrısı yapmış ve bu çağrı üzerine yüzlerce insan seçimle iktidara gelen hükümetin darbeyle yıkılmaması için direnmiş ve tankların üstüne çıkmıştır. Bu durum, başka hiçbir darbede görülmemiştir (Erdoğan, 2016).

15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişimini gerçekleştirenler, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde örgütlenmiş Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapısı (FETÖ/PDY) mensubu askerlerdir (“FETÖ’nün 15 Temmuz Darbe Girişimi”, 2017). Bu askerlerin amaçları, seçimle iktidara gelen bir hükümeti devirmek, devlet yönetimini ele geçirmektir. Bu yönden bakıldığında tipik bir askeri darbe görünümü teşkil edebilir. Ancak, başarısız olan bu darbe girişimi, kanaatimizce, dinî cemaat görüntüsüyle toplumsal ve siyasal destek kazanma olanağına sahip olmuş ve bu sayede devletin stratejik kademelerinde yapılanmayı başarmış bir örgütün, dinî ve siyasî saiklerle hükümeti devirmeye yönelik yaptığı ve birçok sivil ve masum vatandaşın ölümüne sebep olan bir terör eylemidir.

BÖLÜM 2: FETHULLAH GÜLEN’İN YAŞAM ÖYKÜSÜ VE