• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.1. Bir Kavram Olarak Yavaşlık

“Mutsuzluğun tek nedeni, insanın odasında sessizce nasıl oturacağını bilememesidir. ‘Orada burada koşuşturmak sadece zihinlerini dağıtmanın bir yoludur’. Koşuştururken düşünceye çok az yer kalacağından, koşuşturmaya devam edin. Böylece kendinize daha yakından bakma görevinin dayanılmaz yükünden kaçınabilirsiniz” (Akt. Bauman 2013:49).

Hız, bir objenin konumsal değişikliğini doğa bilimleri çerçevesinde yön ve büyüklük birimleri ile net bir şekilde ifade etmektedir. Oysaki bu kavramın sosyal bilimlerdeki karşılığı toplumsal değişiklikler, sosyal alışkanlıklarda meydana gelen farklılıklara işaret ettiğinden üzerinde durulması gerekir (Balbağ, 2018: 38; Sadakoğlu, 2017: 32).

Yavaşlık, günümüzde beceriksizlik, eksiklik ve başarısızlık olarak algılanmaktadır. Hâlbuki yavaş yaşam koşturmadan, sakince ve huzur içinde kişinin kendisine vakit ayırabilme özgürlüğü olarak tanımlanmaktadır (Parkins ve Craig 2006: 39). Yavaş kavramının hayatta yer bulmuş hali

“tempo giusto” olarak adlandırılan orta tempoda seyreden bir müzik hız terimi ile bağdaştırılmaktadır. Bu nedenle yavaşlık, ne yavaş ne hızlı, tam da olması gereken hızda, hayatı derinlemesine keşfederek, tüketimi azaltarak daha bilinçli bir yaşam biçimine sahip olmayı ifade etmektedir (Barnas, Barnas, Kania, 2019: 515).

Türk Dil Kurumu tarafından “yavaş olma durumu” olarak tanımlanan yavaşlık (TDK, 2020) kavramının felsefi kökeni yuva hasreti olarak ifade edilmektedir (Legg 2004: 100; Terkenli 1995: 32; Güven, 2011: 116). Esasen yavaşlık, yavaş yaşamak değil hız ile yavaş arasındaki dengeyi bulmak olarak tanımlanmaktadır (Bilgi, 2013: 47).

8

Yavaşlığın tersi olarak benimsenen hızlılık ise, kapitalizmin küresel ölçekte genişlemesinin bir ürünüdür. Küresel ekonomik sistemde, zamanın maliyeti vardır ve bu durum yaşamın hızında istikrarlı bir ivme oluşturmuştur.

Hızlı dünya, çok uluslu endüstrilerden, modern telekomünikasyondan, materyalist tüketimden, haber ve eğlenceden ve tüketicilerden oluşmaktadır.

Ve hızlı yaşam aynı bir virüs gibi yeme alışkanlıklarından davranışlara, yaşam hızından toplumsal değerlere kadar hayatın her alanına oldukça hızlı nüfuz etme kabiliyetine sahiptir (Parkins, 2004: 372). Bu bağlamda yavaşlık, küreselleşmenin getirdiği hız eleştirilerine karşı gelen bir anlayış olmuştur.

Yavaşlık felsefesi, hızlı yaşamları ve küreselleşen standardize edilmiş günlük hayatlara maruz kalan insanların telaşlı yaşamlarını eleştirmektedir (Sezgin ve Ünüvar, 2011: 107). Modern insanın koşturması sosyal ilişkilere zarar vermeye başlamış, gelenek ve göreneklerden uzaklaşılarak tek tipleşmeye sebep olmuştur. Nitekim bu tek tipleşme kentlerin dokusundan, alışveriş mekânlarına kadar birçok yerde kendini göstermiştir. Ayrıca hızla üretmeye çalışan insan, bilinçsizce daha da hızla tüketmeye başlamış, bundan dolayı da doğal kaynakların önemini göz ardı edip çevreye verdiği zararı farkında olarak ya da olmayarak arttırmıştır (Küçükali ve Şen, 2018: 3213-315).

Küreselleşme ile tüketim toplumları bu yaşam şartlarında ayakta kalabilmeleri için hızlı bir hayata uyum sağlamaları gerekmiştir. Tüketimin hızlanması ile daha fazla üretim, bunun sonucu olarak da daha hızlı yaşama kaçınılmaz olmuştur. Bu durum, hızlanan şehirler, hızlanan hayatlar ile sakinliği bulmayı imkânsızlaştırmıştır. Standart alışkanlıkların empoze edilmesi ile toplumların özgünlüklerini kaybetme riski doğmuştur (Tırnakçı, 2017: 50). Kentler, esasında kendilerine has tarihi ve doğal güzelliklerinin yanında gelenek ve görenekleri, yaşam biçimleri ile birbirilerinden ayrılmaktadır. Fakat hızlanma akımıyla birlikte tek tipleşme eğilimi mimariden, yaşam biçimlerine, yeme-içme alışkanlıklarından, tüketim kalıplarına neredeyse her alanı birbirine benzer hale getirmektedir (Nilson vd., 2011: 373; Deniz, 2017: 1403).

9

Zaman, günümüz insanı için en önemli değerlerden biri olmuş, hızlı yaşam şartları altında gün içindeki koşturmalardan sıyırılıp, insanların kendilerine zaman ayırması gittikçe güçleşmeye başlamıştır (Parkins ve Craig, 2004: 365). Bununla birlikte, hayatlar hızlandıkça boş zamanın değeri de anlaşılır hale gelmiştir (Knox, 2005: 5). Öyle ki, insanın mutlu olmasının maddi karşılığının olmadığı, fakat zamansızlıktan birbirilerine vakit ayıramayanların bu eksikliği telafi etmek için pahalı hediyelere yöneldikleri, böylece tüketim hızının daha da arttığı gerçeği ortaya çıkmıştır. Buna karşılık tüketimden alınan hazzın sürdürülebilirliğini azaltmaya çalışan satıcılar, müşterilerin daha az emekle daha çok şeye sahip olmalarını sağlayacak yeni, alternatif ürünler sunmaya çalışmışlardır. Nitekim bu durum beklemeye tahammülü olmayan, hızın mahkûmu toplumları doğurmuştur. Fakat daha fazlanın, daha hızlının daha iyi olduğuna dair inancın karşısında toplumsal ve ekolojik çöküşler baş göstermeye başlamıştır (Bauman, 2016: 83-92).

İnsanların daha fazlasına sahip olma arzusu ile çevreye verdiği zararlar tartışmasız bir gerçek olup günümüzdeki en büyük çevre sorunlarına neden olmaktadır. Örneğin, Mc Donalds zincirleri için özel olarak yetiştirilen patateslerin üretimi sırasında kullanılan kimyasalların Kuzey Pasifik doğasını olumsuz etkilediği sonucuna ulaşılmıştır (Ritzer, 2014: 40).

Üretimin devamı ve daha fazla kâr etme amacı ile doğanın insanlığa sunduğu kaynaklar hiç bitmeyecekmişçesine ve yarınlar düşünülmeden sömürülmektedir. Çevreye verilen bu zararlar hem kaynakların tükenmesine hem de doğal güzelliklerin ve hatta tarihi değerlerin zarar görmesine neden olmaktadır. Bu olumsuz sonuçların giderilmesi, insanlığın çevre ile uyumunun sağlanması ve çevrenin değerinin anlaşılması için farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları gerekmektedir (Gülay ve Önder, 2011: 47; Çevre ve Orman Bakanlığı, 2004: 452; Geray, 1997: 323-324).

Hızın yarattığı küresel sorunlar toplumları ve hatta kişiler arası ilişkileri de etkilemektedir. Hız, modern dünyada herkes için aynı düzeyde olmamakta ve bu farklılık toplum içi eşitsizliğe sebebiyet vermektedir. Örneğin, işsizler, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar için geçerli olan hız kavramı ile çalışma hayatında olanlar için geçerli olan hız kavramı arasında farklılıklar

10

bulunmaktadır ve bu durum toplumsal bölünmelere neden olabilmektedir (Nowotny, 2005: 32; Parkins, 2004: 366; Karen, 2001: 136). Diğer yandan, post modern dönemde farklı yer ve zamanlardaki insanlar birbirleri ile daha başarılı ve eş zamanlı olarak iş yürütmeye başlamışlardır. Fakat bu artan hız, azalan mesafeler sadece başarıyı değil fakirle zengin arası mesafeleri de arttırmıştır (Hochschild ve Nowotny, 1995: 684-685).

Erikson (2001: 59-61), “Zamanın Tiranlığı” kitabında hızı bağımlılık yapan bir ilaç ve montaj hattı etkisi yaratan bir yapıda olduğunu dile getirmiştir. Gerçekten de kapitalist sistemin ve küreselleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan hızlı yaşam, toplumlara ve bireylere huzur getirmektense onları tedirgin etmeye başlamıştır. Doğal olarak günümüzde, yaşam hızından bunalan insanlar, yavaşlamayı zaman ekseninde gerçekleştirme peşine giderek hayatlarının kalitesini arttırmak için dinginleşmeye yönelmişlerdir.

Ayrıca insanlar, çevresel kalitenin arttırılması için araba kullanmak yerine yürümeyi, geri dönüşüm imkânlarını tercih etmeye başlamıştır. Son olarak da yaşadıkları kente farklı bir bakış açısı ile bakarak farkındalıklarını arttırmaya ve sosyal ilişkilerde daha paylaşımcı olmaya özen göstermişlerdir (Radstrom, 2011: 94). Bu bakımdan aslında yavaşlığı ortaya çıkaran, hızın kendisi olmuştur (Nowotny, 1994: 14-15).

Hızlı yaşam; ilişkilerden kültüre, kent yaşamından çevreye kadar çok geniş bir yelpazede bireyi, toplumu ve çevreyi etkilemektedir. Bu bağlamda tartışmaya konu olan durum ise hızlı yaşamın yerine geçebilecek kavram ile ilgilidir. Bu anlamda daha iyi bir gelecek için yavaş yaşamı öneren Lyon (1999: 15), bu tarz yaşama geçebilmek için yemek masalarında hız yerine, sakinlik, zevk alarak sosyalleşme ve engellerin ortadan kaldırılmasını savunan Yavaş Gıda’nın (Slow Food) etkili bir çözüm olabileceğini savunmaktadır. Çünkü yavaş gıda, günümüz karmaşıklığından sıyrılarak daha bilinçli bir hayatı taahhüt etmektedir (Parkins, 2004: 240). Hızlı yaşamın yerine geçebilecek bir diğer kavram ise Sakin Kent (Cittaslow) felsefesidir.

Bu bağlamda sakin kent felsefesi alternatif bir yaşamı, sakinliği, eşitliği ve sürdürülebilirliği hedeflemektedir (Özkaynak ve Adaman, 2004: 97; Öztürk ve Gül, 2012: 382; Cittaslowturkiye.org, 2017).

11