• Sonuç bulunamadı

Kavram, benzer özellikler taşıyan olaylar, nesneler, fikirler ya da yaygın özel davranışlara sahip diğer fenomenlerin ortak adıdır. Evrenin tanımlanmasında, bilimin düzenlenmesinde etkili olan kavramlar, aynı zamanda başka kavramların bulunması ve bu kavramlar arasındaki ilişkilerin kurulmasında da rol oynarlar [36].

Kavramsal değişim, evrendeki olguların öğrencilerin zihninde bırakmış olduğu izlenimin, bilimsel görüş ile uyumlu hale getirilmesi sürecidir [37].

Öğrenciler, yeni bir olayla karşılaştıklarında var olan kavramlarını kullanmaktadırlar. Bu kavramsal değişimin ilk fazıdır ve bu faz “özümleme” (assimilation) olarak isimlendirilir. Ancak bazı durumlarda öğrencilerin var olan kavramları, yeni olayı başarılı bir şekilde anlamasına izin vermez. Bu durumda öğrenci var olan kavramını değiştirmek ya da yeniden organize etmek ihtiyacı duyar. Bu durum da kavramsal değişimin ikinci fazı olan “yerleşme” (accomodation) fazıdır [37].

Öğrencilerdeki ön kavram, sınıfa sorulan problemi çözme kapasitesi bulundurmuyorsa yüksek olasılıkla reddedilir. Yeni kavramın problemi çözebilme potansiyeli varsa, öğrenci tarafından kabul edilme şansı yüksektir.

29

• Var olan kavramla çatışan bir durum olmalıdır. Öğrenci var olan kavramının problemi çözemeyeceğine inanmalı, ortada bir anormallik (anomalies) olduğunun farkında olmalıdır. Bu durumdan rahatsızlık duymalıdır.

• Yeni kavram akılcı olmalıdır. Öğrenci yeni kavramın, karşılaştığı problemin çözümüne yardımcı olacağına inanmalıdır. Burada kavramın akılcı hale gelmesinde mecazlar (metafor) ve benzetmeler (analoji) kullanılabilir.

• Yeni kavramın mantıklı olması gerekir. Öğrenci yeni kavramın problemi çözeceğini görmelidir. Zihninde bu zamana kadar yapılandırdığı bilgilerle uyum içinde olmalıdır.

• Yeni kavram öğrencide yeni ufuklar açabilmelidir. Yeni araştırmaları cesaretlendirmeli, genişleme potansiyeline sahip olmalıdır.

Posner, Strike, Hewson & Gertzog (1982)’a göre; yeni kavramın öğrencinin var olan kavramsal ekolojisine uyabilmesi için öncelikli olarak mantıklı olmalıdır. Bahsedilen kavramsal ekoloji öğrencinin var olan kavramı ve onunla ilgili zihinsel süreçler anlamına gelmektedir. Yeni kavramın akılcı ve mantıklı gözükmesi için bazı özellikler olmalıdır [37].

• Öğrenci, kendisinin sahip olduğu fikirler ve metafiziksel inançlarla yeni kavramın tutarlı olduğunu düşünmelidir.

• Yeni kavram öğrencinin bu zamana kadar öğrendiği kavram, ilke ve teorilerle tutarlı olmalıdır.

• Yeni kavram öğrencinin geçmiş deneyimleri ile tutarlı olmalıdır.

• Yeni kavram öğrencideki; “dünya nedir”, “neye benzer”, “hangi prensiplerle çalışır” gibi sorulara yanıt vermelidir.

• Öğrenci, karşılaştığı problem karşısında yeni kavramın kendisine yardım edebileceğini düşünmelidir.

• Yeni kavram akılcı, mantıklı ve problem çözümünde yardım eden gibi özelliklerinin yanında, yeni araştırmaları destekleyebilmeli, öğrenci tarafından genişletilebilmelidir.

30

Genellikle yeni kavramın, eski kavramı değiştirme olasılığı azdır. Ancak bu olasılık eski olanın zorluk yaşaması ile artabilir. Öğrenci kavramı akılcı, mantıklı ve kendisine problem çözümünde yardım edebilen bir kavram olarak gördüğünde eski kavramını değiştirir.

Öğrenci yeni kavramla tanışmadan önce var olan kavramı ile ilgili bir çatışma yaşamalı ve var olan kavramın yeni durum karşısında kendisine yeterli olamayacağını anlamalıdır.

Yerleşme kişinin kavramsal sistemindeki radikal değişmedir. Yerleşme, yeni kavramın özelliklerini içselleştirmek, onu çeşitli düşünsel süreçlerle ilişkili hale getirmek olarak tanımlanmaktadır (Posner ve Ark, 1982). Kavramsal ekolojinin iki önemli özelliği “yerleşmenin” (kavramsal değişimin) gerçekleşmesini sağlar.

1. Anomaliler

2. Bilgi ve bilim hakkındaki temel varsayımlar

Anomaliler öğrenci için bilişsel çatışma demektir. Bu durum öğrencinin kavramsal ekolojisini yerleşme (kavramsal değişim) için hazırlar. Ayrıca birçok öğrenci için anomaliler eski kavramdan hoşnutsuzluk duyularak yeni olanın kabul edilmesinde etkilidir [37].

1.2 Problem

İnsanlar, çağımızda bilim ve teknoloji bakımından hızlı bir değişim ve gelişim sürecine şahit olmaktadırlar. Bilgiye sahip olan, bunu kullanarak bilim ve teknoloji üreten toplumların ekonomik ve sosyal yönden diğer toplumların oldukça önünde oldukları bilinmektedir. Bilgiye ulaşabilen, bilim ve teknoloji üreten bir toplum olabilmenin de en önemli şartı, araştıran, sorgulayan, bilgiye ulaşma ve bilgiyi kullanma yollarını öğrenmiş bireyler yetiştirmektir. Bu anlamda ülkeler için, fen bilimleri derslerinin önemi hızla artmaktadır.

31

Bilgiye ulaşma yollarını bilen, bilgiyi kullanarak üretken özellik gösteren bireylerin davranışçı yaklaşımların ön gördüğü tarzda yapılan öğretim ile yetiştirilemeyeceği reddedilemez bir gerçektir. Davranışçı yaklaşım bireyi boş bir kutu olarak düşünmekte ve öğretmeni mutlak bilgi kaynağı ve aktarıcısı olarak görmektedir. Öğrenciler öğretmenin aktardıklarını kabul edip özümsemek durumunda olan bireyler olarak düşünülmektedirler. Bu düşünce çatısı altında yetiştirilen bireylerde bilgiyi kullanma ve üretme gibi özelliklerin görülmemesi son derece normal karşılanmalıdır [36].

Yapılandırmacı yaklaşım, öğretmene, bilgiye ulaşma yolunda öğrenciye kılavuzluk etme görevini yüklemektedir. Öğretmen asla bilgi aktarıcı değildir. Öğretmen yalnızca öğrencilere yeni kavram ve ilkeleri öğrenebilecekleri ortamın tasarlayıcısıdır. Öğretmen tasarladığı bu ortamda öğrencilerine, düşünme, sorgulama ve araştırma yapma, bilgiye ulaşma imkanı sağlamaktadır. Öğrenci bu ortamda edindiği bilgileri alır ve zihin süzgecinden geçirerek yapılandırır. Yeni durumlar üzerindeki uygulanabilirliğini araştırır ve bilgiyi kullanır [12].

Özellikle, ülkemizdeki üniversiteye giriş sınavlarındaki fen bilimleri bölümündeki soruların doğru yanıtlanma oranının hayli düşük olması davranışçı yaklaşımın fen öğretimindeki eksiklerini açıkça ortaya koymaktadır. Bunun farkında olan Milli Eğitim Bakanlığı bu günlerde lise fen müfredatının değiştirilmesi çabası içerisindedir. Aynı zamanda Yüksek Öğretim Kurumundan ve Milli Eğitim Bakanlığından resmi olmamakla birlikte üniversiteye giriş sisteminin değiştirilmesi gerektiği yönünde duyumlar alınmaktadır.

2005/2006 Öğretim Yılına kadar gerçekleştirilen üniversiteye giriş sınavlarında ilköğretim ve 9. sınıf müfredatındaki konular ile ilgili sorular sorulmuştur. Bu durum okullardaki 10 ve 11. sınıf öğretimlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle sayısal grup öğrencilerinin üniversite öğrenimi için temel olan bazı konular (örneğin fizik dersi için: yay dalgaları, su dalgaları, ışığın dalga ve tanecik modeli, atom teorileri, yüklü parçacıkların elektrik alandaki hareketi) ya işlenmemiş, ya da üzerinde çok az durularak işlenmiştir. Bu durum öğrencilerin hem lise, hem de üniversite öğrenimlerini olumsuz olarak etkilemiştir.

32

2005/2006 Öğretim Yılında ise Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin almış olduğu kararla, tüm lise müfredat konuları sınavın kapsamı içerisine dahil edilmiştir. Bu karar ışık teorileri, atom teorileri gibi konuların üzerindeki ilgiyi doruk noktaya taşımıştır. Özellikle fen bilimleri öğrencileri Kuvvet, Newton’un Hareket Yasaları gibi somut konuların yanında, ışığın dalga ve tanecik modeli gibi soyut konuları da öğrenmek ve içselleştirmek durumunda kalmıştır.

Ayrıca 2005/2006 yılına kadar geçerli olan, ilköğretim ve 9. sınıf müfredat konularını kapsayan sınav sisteminin, eğitim araştırmacılarının yöneldikleri konuları da etkilediği görülmektedir. Literatürde, yapılandırmacı yaklaşım üzerine, yurt içi ve yurt dışında pek çok çalışma yapıldığı, yapılandırmacı yaklaşımın kavramsal değişime, öğrenci tutumlarına, öğrenci başarısına etkisinin tartışıldığı görülmektedir. Bu çalışmalarda ise özellikle; ısı – sıcaklık, elektrostatik, elektrik akımı, Newton’un hareket kanunları, kuvvet, basınç gibi fizik dersi konuları üzerinde durulmuştur. Belirtilen konularda çok sayıda çalışma literatürde karşımıza çıkmaktadır. Ancak ışığın dalga modeli gibi bir konuda yurt içi ve yurt dışında yok denecek kadar az çalışmaya rastlanmaktadır.

Buradan hareketle, 2005/2006 Öğretim Yılından itibaren liselerde işlenmeye başlanan ışığın dalga modeli gibi bir konunun öğrenciler tarafından öğrenilmesinde yapılandırmacı yaklaşımın ne gibi etkilerin olduğu sorusu ortaya çıkmaktadır. Araştıran, sorgulayan, bilgiye ulaşma yollarını öğrenmiş insanı hedefleyen yapılandırmacı yaklaşım, acaba ışığın dalga modeli gibi literatürde fazlaca karşılaşılmayan ancak lise ve üniversite öğrenimi için ciddi önem taşıyan bir konunun öğrenilmesinde ne derece etkilidir?

Sonuç olarak, yapılandırmacı yaklaşımın, öğrencilerin ışığın dalga modeli konusundaki kavramsal değişimleri üzerinde etkili olup olmadığı bu çalışmanın problemini oluşturmaktadır.

33 1.3 Amaç

Bu çalışmanın amacı; 11. sınıf öğrencilerinin Işığın Dalga Modeli konusundaki kavramsal değişimlerine, yapılandırmacı yaklaşımın etkisini incelemektir.