• Sonuç bulunamadı

1.1. YABANCILAŞMA TANIMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ

1.1.2. Yabancılaşmanın Tarihsel Gelişimi

1.1.2.3. Karl Marx’ta Yabancılaşma

Yabancılaşma kavramını felsefe ve din ekseninden alarak, ekonomi ve iktisat ile ilişkilendiren Marx’a göre yabancılaşma, bireyin emeği sonucu ürettiği nesnelere, bu üretim faaliyeti sırasında kendine, kendi doğasına ve diğer insanlara yabancılaşma süreci olarak açıklanabilir. (Marx, 2010, s. 12)

Marx yabancılaşma kavramını daha çok ekonomi, iktisat ve bunlara bağlı olarak doğan kapitalizm süreci için kullanmıştır. Karl Marx yabancılaşma ile ilgili düşüncelerini oluştururken Hegel ve özellikle Feuerbach’dan etkilenmiş ama daha sonra zamanla Hegel’den kopmuştur. “Alman İdeolojisi” ve “1844 El Yazmaları” Marx’ın yabancılaşma kavramını belirgin bir şekilde kullandığı erken dönem yazılarıdır.

Marx’a göre yabancılaşma en yüksek biçimine kapitalizmde ulaşır; çünkü kapitalizm emeğin nesnel koşullardan kopuşudur. Marx’a göre birey-üretim ilişkisi, yabancılaşmayı doğuran en önemli faktördür. Çünkü işçi ne kadar çok nesne üretirse, o kadar çok kendinden, kendi emeğinden uzaklaşmış olur. Ürettikçe artan bu ürünler karşısında birey güçsüzleşir ve zayıflar. Birey ne kadar çok üretirse o kadar ucuz olur. Bu da bireyin dünyasının değersizleşmesine, nesneler dünyasının anlam kazanmasına yol açar. (Marx, 2010, s. 21)

“Marx’ta yabancılaşma kavramı; emeğe yabancılaşma, iş sürecine yabancılaşma, doğaya yabancılaşma ve kendine yabancılaşma olmak üzere dört boyutta görülmektedir.” (Ofluoğlu ve Büyükyılmaz, 2008, s. 126)

Marx’ın üzerinde durduğu ilk boyut, emeğe yabancılaşama olgusudur. Bu olgu, yalnızca şunu ifade eder: “Emeğin ürettiği nesne onun ürünü, yabancı bir varlık olarak

17

üreticiden bağımsız bir erk olarak ona karşı koyar. Emek ürünü bir nesne içinde saptanmış, bir nesne içinde somutlaşmış emektir. Emeğin nesnelleşmesidir. Emeğin gerçekleşmesi, onun nesnelleşmesidir. Ekonomi alanında, politik alanda emeğin bu gerçekleşmesi işçi için gerçekliğin yitirilmesi olarak nesnelleşme, nesnenin yitirilmesi ya da nesneye kölelik olarak sahiplenme, yabancılaşma yoksunlaşma olarak görülür.” (Marx, 2010, s. 21)

“Peki, emeğin yabancılaşması neye dayanır?

İlkin, emeğin işçinin dışında olması yani onun özüne ilişkin olmaması, demek ki işçinin kendini olumlamayıp yadsıması, mutluluk değil mutsuzluk duyması, özgür bir fizik ve entelektüel etkinlik göstermeyip bedenine ve tenine eziyet etmesi olgusuna dayanır.” (Marx, 2010, s. 24)

Ofluoğlu ve Büyükyılmaz’a göre Marx’taki yabancılaşma düşüncesinin ikinci ve üçüncü aşamaları şu şekilde açıklanabilir: “Marx’ın üzerinde durduğu ikinci boyut, işçinin iş sürecinde kontrole sahip olamaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Marx iş sürecine, yalnızca yaptığı iş karşılığında işçiye yeterli ücretin ödenmesi şeklinde dar anlamda bakmamakta, iş sürecini, işçinin yaptığı işe kendi yaratıcılığı ve aklını da katabildiği faaliyetler bütünü olarak görmektedir. Marx’a göre kapitalist sistemde işçinin hedeflerinin belirlenmesi ve üretimin sonuçlanması gibi çeşitli faaliyetlerde hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Ayrıca iş süreci de işçinin kontrolü dışında gerçekleşmektedir. Böylece işçi yaptığı işe hiçbir anlam verememekte fakat yerine getirmektedir. Marx’ın üzerinde durduğu üçüncü yabancılaşma boyutu da doğaya yabancılaşma şeklindedir. İnsan-doğa ilişkisinde insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerin başında doğaya egemen olabilmesi, onu değiştirebilmesi ve gerçek gereksinimleri doğrultusunda kullanabilmesi gelmektedir.” (Ofluoğlu ve Büyükyılmaz, 2008, s. 128)

Marx’ın belirttiği son yabancılaşma boyutu ise kişinin kendisine yabancılaşmasıdır. Marx bu düşüncesini şöyle dile getirmektedir: “Böylece yabancılaşmış emek, insanın tür yaşamın ve aynı zamanda tür özelliği olarak düşünsel doğasını yabancı bir varlığa ve kendi bireysel varlığı için bir araca dönüştürür. İnsan kendi bedenine, dış doğaya, kendi düşünsel ve insanal yaşamına yabancılaştırır. İnsanın

18

emeğinin ürününde, kendi yaşam etkinliğine ve tür yaşamına yabancılaşmasının kaçınılmaz bir sonucu da insanın öteki insanlara yabancılaşmasıdır. İnsanın işi olan ilişkisi, emeğinin ürettiği, kendisi için geçerli olan şey, onun başka insanlarla olan ilişkileri, onların emekleri ve emeklerinin objeleri içinde geçerlidir. Kısacası insanın kendi tür yaşamına yabancılaşmış olduğu önermesi, her insanın öteki insanlara yabancılaştığı ve ötekilerden her birinin de insanal yaşama aynı şekilde yabancılaştıkları anlamına gelir.” (Fromm E. , 1992, s. 58-59)

“Marx’ın yabancılaşma teorisinde bir diğer kavram da ‘fetişizm’dir. Marx’a göre emek ürünlerine, meta olarak üretildikleri anda yapışıveren ve bu nedenle meta üretiminden ayrılması imkânsız olan şey fetişizmdir. Dolayısıyla Marx, kapitalist toplumlarda değişim değerinin kullanım değeri üzerindeki egemenliğini ve parasal ilişkilerin yüceltilmesi yoluyla insani ilişkilerin ve kullanmadan doğan yararın yok olması olgusunu ‘Meta Fetişizmi’ olarak nitelendirmektedir… İnsanlar arası ilişkiler giderek ‘şey’ler arası ilişkilere dönmektedir. Fetişin sözlük anlamı ‘tapılacak nesne’dir. İlkellerde fetiş, çoğu kez insan ürünüdür; puttur, totemdir. Fetiş, insanın kendi gücünün ve olanaklarının ötesindeki yararları elde etmeyi umduğu nesne ya da varlıktır… Marx insanın başkalaşması durumunu dile getirmek için yabancılaşma kavramının yerine fetiş-meta kavramına önem vermektedir.” (Bayhan, 1997, s. 32)

“Marx’a göre yabancılaşma tüm insanal değerleri yozlaştırıp saptırır. Ekonomik etkinlikleri ve özlerindeki ‘kazanç, tasarruf, ölçülülük’ gibi değerleri yaşamın saltık değerleri kılarak insan, insanlığın gerçekten ahlaksal olan değerlerin, erdemlerin zenginliklerini geliştirmekte başarısızlığa uğrar. Marx, yabancılaşmış bir toplumda insanın gereksinimlerinin nasıl saptırılarak gerçek zayıflıklara dönüşebileceğini şaşırtıcı bir açıklıkla önceden görmüştür. Marx’ın görüşüne göre kapitalizmde her insan, bir başkasında onu yeni bir bağımlılık içine sokmak ve yeni bir haz türü ile kandırıp böylece ekonomik bakımdan yıkmak için yeni bir gereksinme yaratma konusu üstünde durur. Herkes başkaları üstünde yabancı bir güç kurmak ister. Kendi bencil gereksinmesi için bu yolla bir doyum sağlamaya çalışır. İşte bu yüzden, objeler çokluğuyla birlikte insanın karşılaştığı yabancı varlıklar alanı da genişler. Her yeni ürün, yeni bir karşılıklı aldatma ve hırsızlık olanağıdır. İnsan, insan olarak artan bir şekilde yoksullaşır.” (Fromm E. , 1992, s. 62-63)

19