• Sonuç bulunamadı

Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Ulusal Girişim ve Düzenlemeler

KARAPARANIN AKLANMASININ ÖNLENMESİNE İLİŞKİN ULUSAL ULUSLAR ARASI GİRİŞİM VE DÜZENLEMELER

B. Seçilmiş Bazı Ülkelerde Karapara Aklama Suçunun Önlenmesine İ lişkin Çalışmalar

II. Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Ulusal Girişim ve Düzenlemeler

Türkiye gerek coğrafi gerekse jeopolitik konumu itibariyle Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü niteliğindedir. Nitekim Asya ve Avrupa arasındaki uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı faaliyetlerinde ülkemizin kritik bir konumda bulunduğu hususunda şüphe yoktur. Terör ve mafyanın varlığı da karaparayı davet eden önemli unsurlardır. Rüşvet ve yolsuzluk açısından yapılan uluslar arası değerlendirmelerde, ülkemizin yolsuzluk ve rüşvetin yoğunluklu olduğu ülkeler içinde addedilmesi dikkati çekmektedir. Ayrıca ekonomimizin küçük sayılamayacak bir oranının kayıt dışı ekonomiyi teşkil etmesi ve kayıt dışı ekonomi oranın büyümeye devam etmesi bir diğer risk faktörüdür. Bütün bu sebeplere istinaden ülkemizde karapara yoğunluğunun olması kaçınılmazıdır. Bu riskin fazlalığı göz önünde tutularak doğru orantılı koruma tedbirleri almanın gerekliliği mutlaktır.

Türkiye’de karapara, uyuşturucu ticareti ile 1960’larda görülmeye başladı. O yıllarda Avrupa’ya başlayan gurbetçi akımı, yüzyıllardır içine kapanık yaşayan Türk insanını çok farklı dünyalara dahil etmiştir. Gurbetçilerin önemli bir kısmı kendilerine verilen işlerde çalışmışken, bir kısmı da kanun dışı yollara sapmıştır1.

1970’lere gelindiğinde, bu azınlık yurt içindeki uzantılarıyla sıkı bağlar kurmak suretiyle, Avrupa’da kendilerine ortaklar bularak Türk mafyasını oluşturmuştur. Aynı yıllarda yükselen terör dalgasıyla mafyanın el attığı ikinci alan silah kaçakçılığı olmuştur. Kaçak sigara ve içki ticareti de karapara oluşumuna katkıda bulunmuştur.

Türkiye’nin siyasi çekişmelerin etkisiyle düzeltemediği döviz sorunu, dövize çevrilebilir mevduatla aşılmaya çalışılmış, Türkiye’ye getirilen dövizin kaynağı kesinlikle araştırılmamıştır2.

1980’lerde ise siyasi iktidarlar, yoğun bir döviz bunalımı korkusuyla hareket etmişlerdir. Ekonominin reel kesiminde hayali ihracat aracılığıyla, finans kesiminde

1

Ergin ERGÜL; “ Türkiye’de Karapara Aklama”, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_47.htm, Erişim, 10.08.2009.

2 Cahit UYANIK; “32 Kısım Tekmili Karaparanın Macerası” ,

ise kayıtsız şartsız açılan döviz tevdiat hesapları ve sırdaş hesaplarla karapara aklamanın kapıları ardına kadar açılmıştır. Hayali ihracat, yurt dışında ki karaparanın Türkiye’ye ihracat teşviklerinden yararlanarak geri dönmesinde önemli rol oynamıştır. Hayali ihracat gelirleri, bazı araştırmacılara göre ihracat gelirlerinin üçte biri; bazılarına göre ise yarısına ulaşmıştır. Sırdaş hesaplar ise yurt içindeki karapara akımlarının fikrini çelmeye yönelik olmuştur. Sırdaş hesaplar 1986 ve 1987 yıllarında sırasıyla, bankacılık sektöründeki toplam mevduatın %5 ve % 5,7’sine kadar tırmanabilmiştir. Sırdaş hesap, bankanın mevduat sertifikası satması esasına dayanmaktadır. Müşteri, bu sertifikayı gerek satın alırken, gerek bozdururken en küçük kimlik beyanında bulunmamaktadır.

Ayrıca 1984’te vergi kanunlarında yer alan servet beyanının kaldırılmasından ötürü, kişilerin servetlerinde meydana gelen aşırı artışlar sorgulanamamış ve yasadışı yollardan elde ettikleri gelirleri tespit edilememiştir. Böyle bir ortamın karaparanın varlığı açısından uygun bir zemin yaratmıştır.

Cazip ve yüksek faizli döviz tevdiat hesapları ise Türkiye ile başka karapara aklama merkezlerini kıyaslamak isteyen yabancılara yöneliktir. 1980’lerde siyasi mevkideki ekonomi yöneticilerinin “ bankalarımızın kapısı ardına kadar açık, isteyen istediği gibi yararlanabilir” yollu demeçleriyle ifadesini bulan karaparaya çağrı pusulalarının, yerine ulaştığı kolayca söylenebilir.

Hayali ihracat, sırdaş hesap ve döviz tevdiat hesaplarının cazibesi ortadan kalkınca, sıcak parayı körüklemek için TL faizlerini yükseltip, kuru baskılamışlardır. Özellikle mali sistem içinde karapara, bu kez sıcak paranın içine karışarak Türkiye’ye girmiştir. Öte yandan ülkeyi baştan başa saran döviz büfeleri de sırdaş hesapların yerine geçmiştir.

Türkiye’de kayıt dışı ekonomi kaynaklarının giderek büyümesi ve gelişmesi, Türk Parasının Kıymetini Koruma Mevzuatındaki aşırı liberalleşme ve hayali ihracat gibi çeşitli faktörler karaparanın Türkiye’de aklanmasına neden olmuştur.

Diğer taraftan, 1980’li yıllardan sonra boy göstermeye başlayan terör örgütü, eylemlerinin finansmanı ve daha güçlü kalabilmek için illegal gelir getirici kaynaklara yönelmiştir. Terörün maddi altyapısını sağlamada 4 temel araç vardır: 1) Haraç / Şantaj / Bağış,

2) Soygun,

3) Uyuşturucu Parası, 4) Diğer Yasadışı Gelirler.

Bunlar içinde uyuşturucu kolay ve sürdürülebilir para olarak çoğu kez ön plana çıkar. Tüm dünya uyuşturucu pazarının 400-500 milyar dolar civarında olduğu hatırlanacak olur ise böyle bir rakamın terör örgütlerini değil, ülkeleri dahi ayakta tutmaya yeteceği anlaşılır. Uyuşturucu pazarında dönen para neredeyse ABD’nin bir yıllık savunma harcamasına eştir ve Türkiye’nin bir yıllık gayrisafi milli hâsılasını aşmaktadır. Böylesine büyük bir pazarın en önemli bölgelerinden Avrupa’da zaman zaman pazarın % 80’ini kontrol edebilmiş bir örgüt olarak PKK’nın nasıl bu kadar uzun süre ayakta kalabildiğini anlamak zor olmasa gerekir1.

PKK-KONGRA-GEL-KADEK terör örgütünün uyuşturucu suçlarına karıştığını uluslar arası raporlar, Türkiye’de gerçekleştirilen uyuşturucu madde operasyonlarında yakalanan şahısların ifadeleri, terör örgütleri ile bağlantılı suç kayıtları, örgüte ait sığınak/hücre evlerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeler ve dokümanlardaki uyuşturucu alış verişinin para kayıtları açıkça ortaya koymaktadır. 2002 ve 2006 yılları içerisinde Türkiye’de yapılan operasyonlarla da PKK- KONGRA-GEL-KADEK terör örgütünün, uyuşturucu kaçakçılığı yapmaya devam ettiği teyit edilmiştir2.

Bütün bunlara Türkiye’de karaparanın aklanmasının önlenmesine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmaması da eklenince, sonuçta ülkemiz karapara aklayıcıları için uygun bir ortam haline gelmiştir.

Yine 1980’lerde karaparayı ülkeye getirmek için yaşanan bir başka gelişme ise “ekonomik suça ekonomik ceza “formülü ile masumlaştırılan günümüzün pek çok ağır cezalık suçlarının sırf döviz rezervi tutmak kaygısı ile hoş görülmüş olmasıdır. Dünyanın belli başlı karapara tacirleriyle yakın ilişkideki bazı altın

1

Sedat LAÇİNER; “Terörün Geliri de Ölümden”,

http://www.karapara.gen.tr/makale/detay.asp?id=38, Erişim 23.09.2009.

2 Ahmet PEK; “Narko Terörizm”, http://www.karapara.gen.tr/makale/detay.asp?id=37, Erişim

kaçakçıları yapılan yasal değişiklikle affedilmekteydi. Yapılan bu yasal değişiklikler ve hazırlanan yasal altyapı ile adeta karapara aklamaya zemin oluşturulmaktaydı.

1990’lara gelindiğinde ise dünyadaki genel eğilimlere bağlı olarak Türkiye’nin karapara konusunda ciddi dış baskılara maruz kaldığını görmekteyiz. Sosyalist Blok’un yıkılmasıyla yaşanan otorite boşluğunun palazlandırdığı mafya ve karapara akımları sonrasında iyice güçlenen ve umut bağlanan FAFT bu baskı odaklarının başında geliyordu. Ancak Türkiye’deki yöneticiler bu konuda çoğu zaman ağırdan almayı yeğlediler.

Bu gelişmelere rağmen Türkiye’de karapara ile mücadeleye başlanmıştır. Mücadelenin başlangıç tarihi olarak FATF’a üyelik tarihi olan 25 Eylül 1991 kabul edilebilir. Bu tarihten sonra FATF’ın 40 tavsiye kararlarının gereğini yerine getirmek amacıyla karapara aklamayı suç haline getirecek bir kanun çıkarılması çalışmalarına başlanmıştır. Bu konuda 1994’te bir kanun taslağı hazırlanmış ve 9 Ekim 1994’te TBMM’ne sunulmuştur. Ancak kanunun TBMM’ye sunulduğu yasama yılı içinde TBMM tarafından onaylanamayan tasarı, yasama yılının sona ermesiyle kadük olmuştur.

2-4 Kasım 1994 tarihinde ilk defa FATF, Türkiye’de incelemelerde bulunmuştur. Türkiye’nin 40 Tavsiye kararları ile uyum konusunda gerekli adımları atmadığını tespit eden FATF, 19 Eylül 1996 tarihinde Türkiye’ye yaptırım uygulama kararı almıştır. Bu gelişme üzerine önceden hazırlanıp kadük olan kanun tasarısı yeniden TBMM’ne sunulmuş, yapılan görüşmeler sonucunda 4208 sayılı Karaparanın Önlenmesi Hakkındaki Kanun kabul edilmiş ve bu kanun, 19 Kasım 1996 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesiyle FATF, önceden almış olduğu yaptırım kararını 12 Aralık 1996 tarihinde kaldırmıştır.

Bu tarihten sonra Türkiye, karapara ve karaparanın aklanması konusunda dünyadaki gelişmelere paralel olarak tavır almış ve bu tavır, başta FAFT ve ABD olmak üzere dış ülkelerden destek bulmuştur.

A. Türkiye’de Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesine İlişkin