• Sonuç bulunamadı

1919 senesi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında galip devletlerin yenik devletlere son derece ağır hükümler içeren antlaşmalar ve yeni siyasi haritalar dayatmalarına sahne olur. Barış antlaşması henüz imzalanmamışken Anadolu’nun dört bir yanında İtilaf Devletlerinin işgalleri ile azınlıkların özgürlükçü başkaldırıları yaşanmaya başlar. Doğu Karadeniz Bölgesi açıkça büyük bir devletin işgaline uğramamıştı. Ancak bölgede mukim gayrimüslim azınlıklar, başka bir siyasi güce gerek bırakmadan Osmanlı Devleti’nin yerini alacak bir örgütlenmeyi yaratmaya hazır beklemekteydiler. Bu amaçla

34 Selek, a.g.e., s.234 35 Selek, a.g.e., s.235

çoğunlukta bulunan Türk nüfusunu çeşitli şekillerde sindirmenin yollarını aramaktaydılar.

Anadolu’nun her yanında olduğu gibi Karadeniz Bölgesi’nde de sayısal çoğunluğu elinde bulunduran Türkler, olan bitene seyirci kalmayarak direnişe geçmekten başka çıkar yol bulamamıştı. “…Samsun ve çevresinde duyulan gürültüler, bir iç mesele,

alalade asayişsizlik olayları sanılıyordu. Gerçekte ise bunlar, yakında Anadolu’da başlayacak büyük kavganın uvertüründen başka bir şey değildi….” Karadeniz

Bölgesi’nin Rumları bu derece ileri gitmekle, İstanbul’da bir başlangıç noktası arayarak vakit geçiren Mustafa Kemal Paşa’ya görev verilmesini sağlamışlardı. Diğer taraftan Yunanistan ise Anadolu’dan pay almak için hazırlığını tamamlamış bulunuyordu.”Llyod

George, Clemenceau ve Wilson, küskün İtalya’nın konferanstan çekilmesini fırsat bilerek Venizelos’u memnun etmenin yollarını araştırıyorlardı”36

Anadolu’ya kolaylıkla giriş sağlayabilecek bir kapı durumunda bulunması, Samsun ve civarındaki limanlara, stratejik değer ve önem kazandırıyordu. Bu huzursuz bölgenin etnik yapısı, harp içinde yaşadığı maceralar (Ermeni ve Rum tehciri) ve Pontusçu hazırlıklar bu huzursuzluğun başlıca kaynakları idi. Bölgede harbin başından beri sürüp gelen çete faaliyetine mütareke siyasi renk vermeye başlamıştı. Çoğu Rum olmak üzere elli kadar çete, Samsun sancağı içinde huzur ve asayişi kökünden sarsmış bulunuyordu. Bütün bu özellikleriyle, daha mütarekenin ilk ayından itibaren, Samsun bölgesi İstanbul’daki İngiliz Kumandanlığının dikkatini çekmiştir. Karadeniz’in İngilizler açısından stratejik konumu, Rusya’da yaşanan devrimin ardından kurulan sosyalist yönetimin İngiliz Hükümeti’nin ekonomik çıkarlarını tehdit etmesi sebebiyle büyük önem taşımaktaydı.

Bölge üzerinde büyük devletlerin çıkar çatışması Pontusçuluk hareketine ivme kazandırmaktaydı. Türk Kurtuluş Savaşı ve Sovyet Rusya’nın gündeme gelişiyle ikisi arasına bir bakıma kurulmak istenen bir tampon olarak da görülmekteydi. Bolşeviklerle Türklerin birleşmesinden korkmaları sebebiyle İngiltere, Pontus davasını desteklemekteydi. Venizelos da Yunanistan adına Pontus’un kurulmasının

savunucusuydu. Böylece Bolşevik yayılması da engellenecekti. Aslında Venizelos, hem ileride Pontus’un Yunanistan’a kalacağını hesap etmekte, hem de Anadolu’da Yunan ordularının ilerlemesi için Milli Mücadeleyi kuşatmayı, cephesini arttırmayı düşünmekte ve bu politika İngiltere’ye de uygun gelmekteydi. İngiltere’nin Orta ve Yakın Doğudaki çıkarları bu tampon ile korunabilirdi. Yunan ordusunun Anadolu’da her harekete geçişinde Pontusçular hareketleniyor ve denizden İngiliz ve Yunan donanmaları Ankara’nın kaynaklarını kurutmaya çalışırken, Pontusçulara destek sağlıyordu. 37

Oysaki Venizelos kısa süre öncesine kadar Karadeniz Bölgesi’ne yönelik daha farklı bir politikanın savunucusuydu. 2 Kasım 1918 yılında Llyod George’a verdiği memorandumda yalnızca Anadolu’nun batısıyla ilgili bir talep öne sürmüş ve Pontus’tan tek bir söz bile etmemişti. Venizelos Yakın Doğudaki Rum ticaret kolonilerinin olduğu gibi var olmalarını, doğrudan Yunanistan’a bağlanmalarından daha yararlı buluyordu.38 İlerleyen süreç içerisinde Sovyet Rusya’nın da Batı dünyası karşısında bir tehdit unsuru halini alması ve Türk milletinin işgalleri kabullenmeyip savunmaya geçmesi, Karadeniz’e yönelik yeni politikaların yaratılmasını zorunlu kıldı.

Yunanistan ve İngiltere yönünden uygulanmak istenen plan, Milliyetçi Türklerin Batıdan ve Karadeniz’den sıkıştırılıp Ankara’da yok edilmesiyle Boğazlar serbest kalacak, Türkler İstanbul’dan sürülecek, Pontus’da kurulacak, bu devlet Ermenistan ve Gürcistan ile işbirliği yapmak yoluyla Rus Emperyalizmine karşı sağlam bir set teşkil edecekti. Pontus’la Ermenistan birleşirse Bolşevizmle Türk Milliyetçilerine karşı güçlü bir engel olacaklarını düşünüyorlardı. Bu sebepten Ermenilerin Trabzon’u istemelerine Rumlar önemli bir tepki göstermemişlerdi.39

Lloyd George 1920 yılında Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada “Türkiye’ye

karşı yapılan askeri hareket, Türk-İngiliz veya Türk-Yunan hareketi değildir. Bu doğrudan doğruya İngiltere ile Rusya arasında bir mücadeleden ibarettir” diyordu. Bu

ifade ile Lloyd George şüphesiz, Türkiye’den vazgeçtiklerini söylemek istemiyordu. O’nun söylemek istediği Sovyetlerin İngiliz çıkar sahalarına yayılmakta ve Türk Milli

37Doğanay, a.g.e., s.61-62 38Yerasimos, a.g.m., s.63 39 Doğanay,a.g.e., s.63

Mücadele Hareketi ile Sovyetler arasında bir işbirliğinin varlığı İngiltere’ye, Türkiye çevresindeki çıkarlarını tamamen kaybettirebilirdi. Birinci Dünya Savaşı bitince, Bolşevik İhtilali’nden dolayı savaştan çekilen Rusya’nın varisliğini İngiltere üstlenmişti. İstanbul, Boğazlar ve Kafkasların İngiltere’nin denetiminde olması Hindistan yolunun güvenliğini sağlamak için bir gereklilikti. Türkiye ile Sovyet Rusya’nın işbirliği Kafkasya’da Sovyet işgalini kolaylaştıracak ve Anadolu, Suriye, Irak, Afganistan ve Hindistan kapılarını Rusya’ya açmış olacaktı. Bunun engellenmesi demek olan ve İran’ı da içine alacak Kafkas Seddi İngiltere’yi rahatlatacaktı.40

İnce dengelerin söz konusu olduğu bu dönemde düşmanları ortak olan iki ülkenin dost olmaya çalışması günün koşulları gereğince gerçekleşiyordu. Her ne kadar mücadelesini anti-emperyalist bir söylem altında Batı’ya karşı veriyor olsa da Türk Milli Mücadelesi yüzünü Batı’ya tam anlamıyla dönmüş değildi. İlerleyen süreçte Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Trakya’da güçlü bir Türkiye’nin Batı’nın çıkarına olduğunu ve Bolşevik yönetimi Türkiye’yi Batı’ya karşı tampon olarak görmesine rağmen ülkenin parçalanmasının Sovyet yönetiminin daha çok işine yarayacağını göstermeye çalışmıştı.41 Fakat Batı karşısında sıcak savaşın sürdüğü ve doğuda Sovyetler dışında başka dostun olmadığı düşünülecek olursa Karadeniz sahillerinin önemi atlanamaz bir gerçektir.

İngilizler, Samsun ve çevresindeki limanların Anadolu’ya açılan en uygun kapılar olmaları dolayısıyla, Karadeniz’deki güçlerini ve faaliyetlerini yoğunlaştırıyorlardı. Karadeniz ve Boğazların kontrol altında tutulması Milli Mücadeleye Rusya’dan ve İstanbul’dan gelecek yardımları engelleyecekti. İşgal altında bulunmayan tek kıyı Karadeniz kıyısıydı. İtilaf güçleri buraları donanmaları ile abluka altına alma ve karakol uygulamaları ile oluşmaya başlayan milli direnişi hapsetmeye çalışıyorlardı. Karadeniz’deki İtilaf politikası bu temel amaçlar üzerine kurulmuştu.42

Gerek İtilaf güçlerinin ve gerekse Yunan donanmasının Karadeniz’de oluşturmaya çalıştıkları ablukanın kırılabilmesi için Ankara Hükümeti’nin Sovyetlerden çeşitli

40 Doğanay, a.g.e., s.76-77

41 Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olaylar, Belgeler,

Yorumlar(1919-1980), Cilt.1, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, 141-142

yollarla kruvazör ve zırhlı edinmeye çalıştığı günün gazetelerinde yer almaktadır. Nitekim Yeni Asır gazetesinin bir haberinde “Rus zırhlısının iştirasını müzakere için

Ankara hükümeti namına bir heyet-i murahhasa Sivastopol’a vasıl” olduğu ve “Hükümet-i Milliye(nin) bu zırhlının iştrasıyla Karadeniz savahilinin emniyeti muhafazaya muvaffak olacağını ümid” ettiğini yayınlamaktadır.43 Yine başka bir haberde “Anadolu’dan Rusya’ya sevk edilecek Bağdadi” karşılığında Milli Mücadelecilere “daha

bir kruvazör füruht etmek” (satmak) üzere oldukları ve ”Mahafil-i resmiyede bu bablere ehemmiyet verilmekte” olduğu ve “böyle bir kruvazörün Kemalistlere teslimi halinde dahi” Karadeniz sahillerinin ablukasının zayıflamayacağı beyan edilmektedir.44

Yunan donanmasının yapabildiği, tahkim edilmemiş liman ve iskeleleri bombalamak, küçük deniz taşıtlarını batırmak ve sivil Türk gemilerini arama bahanesiyle gemiyi ve yolcuları soymak; kısacası korsanlıktı.45

Benzer Belgeler