• Sonuç bulunamadı

3. ÖYKÜLERDE YAPI VE İZLEK

3.3 Anne Şefkati

3.3.1.1 Bakış Açısı ve Anlatıcı

3.3.1.3.1 Kapalı/Dar Mekânlar

Dar/kapalı mekân, ontolojik olarak var olamayan, umutsuz, kararsız, yalnız, bunaltılı ve yabancılaşmış kişilerin kendi varoluşlarını hissettiği veya hissedemediği yerdir. Dar/kapalı mekân, “hayatın olumsuz yönlerini temsil eder. Adeta, kahramanı tahakkümüne almış durumdadır, onu ezmektedir” (Korkmaz, 1997: 170). Kişilerin hayattaki olumsuz yönleri de mekâna yansır.

Mekân belirteci ile başlayan “Anne Şefkati” öyküsünde birey, içinde bulunduğu yer ile çatışma halindedir. Kaliman çadırı düşününce kalbi hop hop atıyordu. Ne olsa da burası onun hoşuna gitmedi. “Deli, neden buna razı oldum?” diye içinden kendi kendini azarlıyordu” (H.A.Ş.: 6). Kendilerine verilmiş olan bu mekân, kart karakter için tutsak edilişin simgesidir. Kart karakter Kaliman’ın bu mekânı istememesi ve o mekânda kendini tutsak gibi hissetmesi başkişinin de ruh halinde bunalımlara yol açar. Başkişi ile eşi Kaliman artık bu mekân yüzünden sürekli tartışmaya başlarlar. “Bir odalı ev...” (H.A.Ş.: 19). Öyküde fiziki mekân olarak ev, kahramanın ruhsal çöküşünü hızlandıran bir kapalı mekân olur. Bu kapalı dar/mekân, kart karakter Kaliman’ın ruhsal olarak çöküşüne ve başkişi olan eşi Satımkul’u terk etmesine sebep olur.

Başkişiyi kaygı ile kuşatan mekân, onun diğer karakterlerle de yaşadığı çatışma anlarında labirentleşir. “Mekân başkişinin ruhsal durumuna göre anlam kazanır”(Azap, 2017: 63). Öykü kahramanı Satımkul’un, ruhunda hissettiği ümitsizlik ve sakatlık duygusu onun için sıkıntıların başlamasına sebep olur. Kolunun sakat olması başkişinin ruhuna işleyerek mekânı darlaştırır. “Sakatlık işte. Eğer sol eli sağlam olsaydı öbür işçiler gibi hiçbir şey hissetmeden çalışırdı”(H.A.Ş.: 7). Savaşta yaşadığı bu talihsizlik başkişi Satımkul’un bazen her şeyden vazgeçmek istemesine sebep oluyor.

Mekân, “insanı sıkan, ona engeller çıkaran ve onu diğer insanlarla ilişkiye girmekten men eden” (Korkmaz, 1997: 177) niteliğinden sıyrılarak bireyi rahatlatıcı bir dinginliğe taşırsa geniş/açık olur. Açık mekân, yaşamı anlamlı kılar ve iç huzurun bir yansımasıdır. “Anne Şefkati” öyküsünde açık/geniş mekân olarak maden ocağını gösterebiliriz. Savaşta sakat kalan başkişi Satımkul için hayata tutunma ve hayatına devam anlamına gelen maden ocağı onun için içtenlik mekânına dönüşür. “Genciz… Yavaş, yavaş biz de diğer aileler gibi yaşamaya başlayacağız. Baksana, böyle beraber oturup, beraber olmamız mutluluk değil mi? işin durumu kötü değil. Birkaç gün sonra mayın da açılmaya başlarmış. Bunların hepsine şükür etmek lazım!” (H.A.Ş.: 7). Yazar, mekânın insana huzur veren halini, başkişideki mekân ve mutluluk ilişkisini anlatmıştır.

Aşkın dolayımlayıcı gücü ile kendilik değerlerini ve içsel huzurunu fark eden Satımkul âşık olduktan sonra bambaşka biri olur. “Evet aşkım. Sen benim, ben de seninim. Sensiz bir çok günlerim boşuna, mutsuz geçmiş” (H.A.Ş.: 60). Aşk, insanın içindeki enerjiyi dışarı çıkaran bir akış sürecidir. Aşk, Satımkul’a geçmiş mutsuzluklarını unutturarak yaşama sevgisini yeniden kazanmasını sağlar. Yalnızlık sonucu mutsuz olan Satımkul’un Zinayıda’ya âşık olması onun yalnızlığını unutturan önemli etkenlerdendir.

İnsanı hayata bağlayan ve onun mücadele etmesini sağlayan açık/geniş mekânlar, bireyin ontolojik olarak dünyaya tutunmasında önemli işlevi vardır. Bu bağlamda çocuk kavramı başkişi için umudun adıdır. “Satımkul için geçmiş günler, savaş, Kaliman’ın karakterleri herhangi bir geçmişte gördüğü rüya gibi unutulup gitmişti. Onun şu an düşündükleri, umudu beşikteki çocuğuydu. İlk duyduğunda “Satımkul müjdem var, oğlun oldu!” dediklerinde o sevindiğinden ne diyeceğini bilemeden pompanın düğmesini bir basıp birde koyuverip donakalmıştı” (H.A.Ş.: 28). Bu beşikteki çocuk başkişiye, ilkbaharın çiçeği gibi güzel gelmişti. İlkbaharda açan çiçekler gibi onun umutları da çiçek açmıştı. Artık başkişi için hayat ile mücadele etmek ve hayata bağlanmak bir çiçek gibi yeniden açıp mutlu olmaktı.

3.3.1.4 Öyküde Kişiler Dünyası 3.3.1.4.1 İşçiler

Öyküde işçiler, çalışkanlığı ve üretmeyi temsil etmektedir. Hayat karşısında emeği ile var olmaya çalışan ve alın teri ile kazanan kişilerdir. İşçiler; Satımkul, Zinayida, İra, Stepan, Begimalı, Tarasov, Galyatina’dır. “Anne Şefkati “ adlı öyküde başkişi Satımkul da işçidir. Savaşta yaralanan fakat yaşam mücadelesi için ve hayatta kalmak için maden ocağında çalışan başkişi, dünyada kendine yer açmaya çalışan alın terinin sahibidir. “Satımkul zayıflayıp, bir az heybetini kaybetmiş mi, ya da bu ağır işinden dolayı mı kısacası yanakları incecik olup gün geçtikçe et kemik olmaya başladı. Üç ay boyunca kulede çalışmıştı. Hem de kışın soğuk günlerinde… Çok zorlanmıştı. Sakatlık işte. Eğer sol eli sağ olsaydı öbür işçiler gibi hiçbir şey hissetmeden çalışırdı” (H.A.Ş.: 6). Böyle zor şartlarda çalışan başkişi yaşam mücadelesi vermektedir. Başkişinin norm karakteri olan Zinayida da işçi olarak çalışmaktadır. Norm karakter olan kişi başkişinin gözünde, erdemli, okumuş, çalışkan ve bilgili özellikleriyle görülür: “Gerçekten de Zinayida uzmandı ve İktisatçıydı. Bırak uzman olmasını ayrıca beş seneden çok stajı da var” (H.A.Ş.: 33). Zinayida, rejimin ideal insan tipinin örneğidir. Gerek çalışkanlığı gerekse bilgisiyle kolhozun işlerini yapması onun bu yönünü açıkça gösterir. O birey olarak başkişi Satımkul’un gelişmesinde önemli bir etkendir.

Kolhozların kurulmasıyla birlikte toplumsal iş bölümü gelişen Kırgız halkı kendi ülkeleri ve gelecekleri için var güçleriyle çalışırlar. İşçiler için maden ocağı mutluluk veren bölgedir. Geleceğin Kırgızistan’ının şekillenmesinde bu işçilerin payı büyüktür. Danikeyev’in kendisinin de maden mühendisi olması eserlerinde madencilik ve madencilerin hayatı sık sık ele alınmaktadır. Gerçek yaşamdan seçtiği bu işçiler aslında kendi mesleğindeki kişilerin yansımasıdır.