• Sonuç bulunamadı

Kapadokya Bölgesi ve Ortahisar’ın Tarihi Gelişimi

KISALTMALAR Bkz. :Bakınız

1.4. Kapadokya Bölgesi ve Ortahisar’ın Tarihi Gelişimi

Kapadokya bölgesi, İç Anadolu’nun güneydoğu yönünde yer alan volkanik hareketlerin olduğu bir kuşak üzerinde bulunmaktadır (Tuncel, 1996: 34), (Fotoğraf 1). Bölgede bulunan yanardağ faaliyetleri 60 milyon yıl önce üçüncü jeolojik dönemin başında oluşmaktadır. Erciyes ve Hasan Dağı’nın arasında kalan bölgede küller ve lavlar fazlaca alanı kaplamaktadır. Bu iki yanardağın arasına ve kuzey yönünde bulunan araziye volkanik örtü yayılmaktadır. Bu örtü çok dirençli bir kaya

tabakası oluşturmuş olup zamanla bölgede bulunan bitki örtüsünü ortadan kaldırmış, iklim değişmiş son olarak gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkları artarak bazalt kabuğun çatlamasına sebep olmuştur. Zamanla bu çatlakların arasına biriken yağmur kabuğu aşındırmakla beraber çatlağın yarılmasına sebep olmakla birlikte yörenin biçimlenmesinde etkili olmuştur (Şar, 2004: 17).

Kapadokya bölgesinin adının kökeniyle ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar tarafından farklı görüşler öne sürülmüş olsa da genel bir sonuca gidilememiştir. M.Ö 516 yılında Pers kralı I. Darius’un yaptırmış olduğu Bisitun anıtında kaydedilen belgeler arasında Persçe “Güzel Atlar Ülkesi” anlamında kullanılan “Katpatuka” ifadesi yer almaktadır (Esin,1998: 65). M.S 1. yüzyılda yaşamış olan tarihçi yazar Plinius Kapadokya isminin Kızılırmak akarsuyunun kollarından olan “kappadoks” kelimesinden geldiğinden bahsetmektedir (Umar, 1993: 2).

Bölgedeki Erciyes, Hasandağ, Güllüdağ ve Melendiz dağları altmış milyon yıl önce üçüncü jeolojik dönemin başında oluşmakla beraber volkanik hareketlerine 10 milyon yıl önce başlamıştır. Hasandağ ve Erciyes yanardağlarının püskürtmüş olduğu lavlar ve diğer coğrafi şartlar bölgenin arazi oluşumunda etkili olmuştur (Ötüken, 1987: 7). M.Ö. 1200-1750 yılları arasında Asur ticaret kolonilerinde bulunmuş ve Asur dilinde çivi yazısıyla ile yazılmış olan Kapadokya tabletleri, o dönemde bölgenin hareketli bir yer olmasıyla ilgili bilgiler vermektedir. Bu tabletler Anadolu'nun yazılı tarihini anlatan en eski belgelerden biri olma özelliğini de taşımaktadır (Bilgiç, 1943: 493). M.Ö. 2300 yılına tarihlenmiş olan Hititçe bir belge, bölgede bulunan yerleşim merkezlerini gösteren diğer bir erken kaynaklardan biridir. Bu kaynağa göre Hitit egemenliğinin M.Ö. 1200 yıllarında sona ermesinden sonra, bölge Kimmerlerin (M.Ö. 700-650) daha sonra Medlerin (M.Ö. 585) ile Perslerin (M.Ö.350) egemenliği altına girmektedir (Ötüken, 1987: 8). M.Ö.188 yılında Roma ili olan bölgenin başkenti Kaisareia’dir (Restle, 1979: 64).

Batı ve Doğu Roma’nın ayrılmasıyla birlikte bölge, Doğu Roma’nın bir parçası olmuştur. En parlak dönemini ise Bizans devrinde yaşamıştır. İlk tarihlerde bölgede Hıristiyanlığın nasıl geliştiği ile ilgili kesin bir bilgiye ulaşılmamıştır. Havari olan Paulus’un Galatya’ya (Ankara) gezisi sırasında, Kapadokya’dan da geçmektedir (Adıbelli, 2002: 65-67). İkinci yüzyılın sonunda Kayseri ve Malatya’da yaşayan

Hıristiyan toplulukları bölgede aktif bir şekilde yaşamaktadır (Altunkaynak, 2006: 6). Dördüncü yüzyılda önemli bir dini merkez haline gelmiş olan bölge, İmparator Valens döneminde “Kapadokya I ve II” olmak ile beraber ikiye ayrılmaktadır (Adıbelli, 2002: 65-67). Bu dönem önemli din adamları olan Nazianzus’lu Gregorius ve Basileos’un yetişmesine de olanak sağlamaktadır. Bu din adamları, manastır yaşamını başlatmış olup manastır kurallarını da oluşturmuşlardır (Rodley,1985: 4). Kapadokyalı rahiplerin M.S 451 yılında Kadıköy Konsülü’ne katılması ile birlikte beşinci yüzyılda bölgede aktif bir kilisenin varlığını ispatlanmıştır (Coşkuner, 2002: 24).

Sasaniler M.S 7. yüzyılların başlarında bölgeye akınlar düzenlemiş ve M.S. 605 yılında ise Kayseri’yi egemenlikleri altına almışlardır. İmparator Heraklesios, 622-623 ve 627 yıllarında yapılan savaşlardan sonra Perslerle anlaşma yapmıştır. Arap akınları M.S 7. yüzyılın ilk yarısında başlamış ve tam olarak üç yüzyıl sürerek bölgenin savaş alanına dönüşmesine sebep olmuştur. Bu olayların yanında böylesi sıkıntılı bir döneme İkonoklazma hareketi eklenmiş olmasıyla, bölgede yaşayan din adamları zor günler geçirmiştir. Bu olaylarla beraber sanat faaliyetlerinin zamanla azalmasına neden olmuştur. Kapadokya’nın bir kısmı İkonoklazmaya karşı çıkıp figürlü resimler yapmayı devam ettirirken, bir kısmı ise bu yasaları destekleyerek dini figür yerine haç, geometrik ve bitkisel bezemelerden oluşan duvar resimleri yapmışlardır (Kostof, 1989: 88-94).

Bölgede, Erken Makedonya Hanedanı imparatorlardan olan IV. Leon döneminde (9-10.) kararlılık sağlanmıştır (Ostrogorsky, 1995: 229). 934 yılında imparatorluğun doğu sınırı, Malatya’nın tekrar alınmasıyla yeniden güçlenmiştir (Altunkaynak, 2006: 7). İmparatorluk M.S 9. yüzyılın sonu ile 12. yüzyıl sonu arasında yükseliş dönemine girmekle birlikte sanatta Rönesans olarak tabir edilen dönem yaşanmaya başlanmıştır (Gökcan, 2010: 19). İmparatorluğunun doğu sınırından ayrılan Kapadokya bölgesi tekrar güvenli bir ortama kavuşmuştur. 11. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar huzurlu bir dönem yaşayan imparatorlukta, manastır merkezlerinin güçlü aileler tarafından yönetilerek geliştiği tahmin edilmektedir. Bu dönem içerisinde Kapadokya bölgesinde yer alan kaya kiliselerinde Hıristiyan

topluluk yeniden sanat faaliyetlerini gerçekleştirecek bir ortama sahip olmuştur (Ötüken, 1987: 9; Ötüken, 1990: 9; Pehlivan, 2008: 55).

Türkler Anadolu’ya 11. yüzyılın ikinci yarısında hızla yerleşemeye başlamıştır. İmparator Romanos Diogenes’i 1071 yılında Türkler, Malazgirt Ovası’ndan kovmuşlardır. Süleyman Şah 1080 yılında Konya’yı başkent yapmasından sonra Anadolu Selçuklu Devletini kurmuştur (Gökcan, 2010: 30). Hıristiyanlar Selçuklu Türklerinin yönetim ve din politikasındaki hoşgörü yaklaşımı sebebiyle ibadetlerini rahatça gerçekleştirmiştir. Kapadokya bölgesi 12. yüzyılda Türkler ile Haçlı Orduları arasında gerçekleşen savaşlara sahne olmuştur. Keyhüsrev’in, 1210 yılında I. Theodoros Laskaris’e yenilmesi ile birlikte Bizans otoritesi artmış ve egemenlik alanı genişlemiştir. (Ötüken, 1987: 10). Türklerin Kapadokya Bölgesine yerleşmesiyle birlikte nüfus değişimi yaşanmıştır. Anadolu’nun Selçuklu tarafından fethedilmesi, Patrikhane’nin Kapadokya’daki gücüne zarar vermemiştir. Piskoposlar görevlerini yerine getirmiş ancak sayıları azaltılmıştır (Ötüken, 1987: 10). 1175 yılında Kapadokya bölgesi Selçukluların, Moğol istilasından sonra ise Eretna ve Karamanoğulları Beyliği egemenliği altına girmiştir. Osmanlı egemenliği altında iken bölge M.S 14. yüzyılın başından itibaren 1924 nüfus mübadelesine kadar yaşamaya devam etmişlerdir.

Ortahisar’ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 11.yüzyılın başlarında Orta Asya’dan Anadolu’ya göçlerin başladığı sırada Özbek Türklerinden olan Hibe Dede, sekiz kardeşi ile beraber Horasan’dan gelerek Ortahisar Kasabası’na yerleşmiştir. Bu aile kasabasın merkezinde bulunan kale ve etrafında hazır buldukları oyukları daha fazla geliştirerek ve bunlara ek yerler oyarak kendilerine dokuz ayrı yaşam alanı yapmıştır. Bu dokuz kardeş Ortahisar halkının büyük bir bölümünü oluşturmaktadır (Şekil 1-2).

Ortahisar Kasabası M.Ö. 1500 yılında Etilerin, M.Ö. 1200 yılında Firigyalıların, M.Ö. 657 yılında Likyalıların ve bir ara Perslerin, M.Ö. 27 yılında Romalıların hâkimiyetine girmiş olup M.S. 395 yılında ise Bizans hâkimiyetine girmiştir. M.S. 10. yılın ikinci yarısına kadar Bizans egemenliği altında görülmektedir (Fotoğraf 2-5). 1916 yılında Ortahisar, kasaba olmuş ve ilk belediye binası kurulmuştur (Kaptan, Koçak, 2000: 13-35).

İKİNCİ BÖLÜM

2. MANASTIR KAVRAMI VE MANASTIRLARIN ORTAYA ÇIKIŞI