• Sonuç bulunamadı

Kanun ve Uygulama Yönetmeliğin Amacı ile Çelişen Uygulamalar ve Kadının Yaşam

C) KOLLUK MAKAMLARI ve KOLLUK AMİRLERİNİN KADININ YAŞAM HAKKININ

2. Kanun ve Uygulama Yönetmeliğin Amacı ile Çelişen Uygulamalar ve Kadının Yaşam

6284 sayılı kanunun amacı, ilgili kanunun 1. maddesinin ilk fıkrasında, “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemek” olarak açıklanmıştır.

Bu amacın ne şekilde gerçekleştireceği, başka bir deyişle kadına şiddetin önlenmesi için belirlenen ilkeler, kanunda aynı maddenin 2. fıkrasında ifade edilmiştir330. Buna göre, kanunun amacının gerçekleştirilmesi için;

• Anayasa ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu Uluslararası Antlaşmalardaki hükümlere uyulacağı,

330 6284 Sayılı Kanun m. 1:

(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur:

a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.

b) Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenir.

c) Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir.

ç) Bu Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz.

124

• Şiddet mağdurlarına verilecek desteğin, temel insan hakları ilkelerine uygun olarak, kadın – erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli biçimde verileceği,

• Şiddeti uygulayan kişi hakkında uygulanacak yaptırımların, insan onuruna uygun bir şekilde yerine getirileceği ve nihayet kadına yönelik cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi için uygulanacak bu tür tedbirlerin Anayasanın 10. maddesinde geçen eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağı hükmü getirilmiştir.

Kanun koyucunun, 1. fıkrada belirtilen amacın gerçekleşmesi için alınacak tedbirlere ilişkin ilkeleri belirlerken, Anayasal ilkelere ve uluslararası antlaşma hükümlerine açıkça atıfta bulunması karşısında, ikinci bölümün ilk kısmında incelediğimiz üzere bu ilkelerin uygulanması için görevlendirilen kolluk kuvvetlerinin ve kolluk amirlerinin, bu ilkelere uygun hareket etmesinin, Anayasal bir görev olduğu düşünülmektedir.

Daha önce de vurgulandığı üzere, kadına yönelik şiddet, uzun vadede kadının yaşam hakkının ihlalini getirdiğinden, bu şiddetin önlenmesi, önlenememişse de şiddet gören kadına ve beraberindeki kişilere idari tedbir, şiddet uygulayana yaptırım uygulanması, kadının yaşam hakkının korunması için atılması gereken bir adımdır.

Kanunun amacı, kadına yönelik şiddet ve geniş anlamda da kadının yaşam hakkı ihlallerinin önüne geçmek ise, bu amaca ulaşmadaki en önemli güçlük, kanunun uygulamasının ne şekilde olduğuna ve kolluğun buradaki görevini ne derecede gerçekleştirdiğini somut olarak ortaya koyan resmi istatistiksel verilerde ciddi eksiklik bulunması, dolayısıyla kanunun amacının gerçekleşmesinin kontrol mekanizmasının oluşmamasıdır.

Gerçekten de tezin yazımı esnasında, kadının yaşam hakkı ihlali ile sonuçlanan süreçte, şiddete uğrayan kadınların kolluk birimlerine yaptığı başvuruların ne kadarının kadının yaşam hakkı ihlalini önlemede başarılı olduğuna veya ne kadar kadının, ihlal öncesinde kolluk birimlerine başvurduğu hakkında Devlet’ in resmi istatistik kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bünyesinde yüzdelik bir veriye rastlanamamıştır. Bunun yanında, cinsiyete dayalı kadın cinayetlerinin yıllara göre sayısı ve oranı ile ilgili düzenli bir istatistik tutulmadığı tespit edilmiş, toplumsal cinsiyete dayalı veri depolama konusunda sonuca yönelik düzenli bir istatistiğe de rastlanmamıştır.

125 Yapılan araştırmalar sonucunda, bu konuda resmi makamlarda bu güne kadar sadece iki bakanlık bünyesinde, meclis tarafından verilen soru önergesi sonrasında cevaben verilmiş iki adet istatistiksel veri olduğu tespit edilmiştir.

Resmi makamlardaki bu istatistiksel veri azlığı, sivil toplum örgütlerinin kendi olanaklarıyla yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya koyduğu verilerle giderilmeye çalışılmaktadır. Yine yapılan araştırmalar sonucunda, Türkiye genelinde kadının yaşam hakkı ihlallerine ve kolluğun buradaki rolüne ilişkin en kapsamlı çalışmanın, “bianet.org” adlı internet sitesinde yayımlanan ve 2010 – 2015 yılları arasındaki yaşam hakkı ihlallerini inceleyen araştırma olduğu tespit edilmiştir331. Bu buradaki istatistik verilerine göre; yaşam hakkı ihlal edildiği tespit edilen 1134 kadının 141’i şiddet, taciz veya tehdit karşısında kadınların güvenlik amacıyla resmi bir kuruma başvurmasına rağmen yaşam hakkı ihlalinden kurtulamamıştır.

İstatistiklere ilişkin bir başka çarpıcı tespit de, araştırmaya konu olmuş kadınların 217’ sinin yaşam hakkı ihlali öncesinde sistematik olarak fiziksel veya cinsel şiddet veya tehdide maruz kalmış olmasıdır. İki istatistiğin beraber değerlendirilmesi, yaşam hakkı ihlaline maruz kalan kadınların, öncesinde sistematik şiddet veya tehdide maruz kalmasına rağmen, kolluk kuvvetlerine veya diğer resmi makamlara başvurmaktan kaçındığını göstermektedir.

Bu konuda yükseköğretim kurumları bünyesinde de bazı çalışmalar yapılmış, bunlardan 2009 yılında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından Türkiye çapında yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de 15 yaşından büyük tüm kadınların yüzde 42’si ve kırsal kesimdeki kadınların yüzde 47’sinin – toplamda yaklaşık 11 milyon kadının - yaşamlarının herhangi bir evresinde kocalarından veya partnerlerinden fiziksel veya cinsel şiddet gördüğü tespit edilmiştir332.

Bu istatistikler haricinde yazılı ve görsel medyada yer alan haberlerden ortaya çıkan istatistiklerin verilerinden yapılan bir araştırmada, sadece 2011’in ilk 11 ayında gazetelerden,

331 Bilgi için bkz.

http://bianet.org/bianet/kadin/169494-kadinlari-kim-nerede-nasil-oldurdu-5-yilin-cinayet-haritasi,

ET. 15.02.2017. Bu buradaki istatistik verilerine göre yaşam hakkı ihlal edildiği tespit edilen 1134 kadının bu ihlale maruz kalmalarının sebepleri de ortaya konmuş; buna göre; yaşam hakkı ihlallerinin sebebinin %18,4’ ünü tartışma ve kavga, % 13,4’ ünü aldatma şüphesi, %10’unu kadınların ayrılma isteği, %6,8’ ini erkeğin barışma isteğinin kadın tarafından reddedilmesi %6,2’ ini namus ve töre, %3,4’ ünü de erkeğin terkedilmesi veya ilişki teklifinin reddedilmesi oluşmaktadır.. Bu yaşam hakkı ihlallerinin % 21,8’i diğer nedenlerden oluşurken, %20’lik kısmının sebebi ise bilinmemektedir.

332 Sever, a.g.m., s. 20.

126 internet sitelerinden ve ajanslardan derlenen haberlere göre 245 kadının cinsiyete dayalı yaşam hakkı ihlaline maruz kaldığı tespit edilmiştir333.

Kadının şiddete maruz kalması ve sonucunda meydana gelen yaşam hakkı ihlallerini ülke genelinde tespit edilen sayılarla gösteren en güncel veriler, bir sivil toplum örgütü olan

“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” nun 2017 yılına dair yaptığı araştırma raporunda yer almaktadır.

Raporda şu istatistikler paylaşılmıştır: “2017 yılında ülke genelinde toplam 409 kadının yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Bunların hepsinin toplumsal cinsiyet nedenli ve kadının salt cinsiyetinden ötürü meydana gelen ihlaller olduğunu söylemek güç ise de istatistiksel verilere göre; kadınların %22’si kocası, %13’ü bir akrabası veya tanıdığı, %9’u erkek arkadaşı, %5’i boşandığı erkek, %3’ü ayrıldığı erkek tarafından öldürülmüştür. Babası, oğlu veya tanımadığı biri tarafından öldürülen kadınların oranı her bir birim için %4 olarak belirlenmiş, kadına yönelik yaşam hakkı ihlallerin %33’ünün ise faili tespit edilememiştir. Yine aynı çalışmaya göre 2017 yılında kadına yönelik yaşam hakkı ihlallerinin gerekçeleri de araştırılmış, buna göre kadınların %27’si kendi hayatlarına yönelik karar aldığı, %7’si boşanmak istemediği, %2’si ilişkilerini sonlandırmak istediği gerekçesiyle yaşam hakkı ihlallerine maruz kalmıştır.

Çalışmada yaşam hakkı ihlallerinin %29’unun şüpheli ölüm olduğu belirtilirken, %28’inin ölüm nedeni ise tespit edilememiştir.”334

Tespit edilemeyen ve “şüpheli” olarak nitelendirilen ölümlerin de bir oranda toplumsal cinsiyet kaynaklı olduğu düşünüldüğünde salt kadın olmaktan dolayı yaşam hakkı ihlallerine maruz kalan kadınların sayısının son derece fazla olduğu gerçeği karşımıza çıkmakta, bu da bu konuda daha kapsamlı bir istatistiksel çalışmanın doğrudan kamu kurumları ve bakanlıklar tarafından yapılması gerektiğini düşündürmektedir.

Kanunun ve onun uygulama yönetmeliğinin amacıyla çelişen bir diğer nedenin, kanun başlığının lafzi yorumlanması olduğu düşünülmektedir.

Gerçekten, kadının yaşam hakkını koruyan ve şiddete maruz kalmasını engelleyecek mekanizmaya sahip olmak amacıyla düzenlenen kanunun adının, “Ailenin Korunması ve

333 Sever, a.g.m., s. 20.

334 Çalışmada belirtilen kadın sayısının, çocuk-yetişkin ayrımı yapılmaksızın verildiği ifade edilmiştir. Raporun orijinal hali ve ayrıntılı bilgilendirme için bkz.

http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2845/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-2017-veri-raporu, ET. 10.02.2018.

127 Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun” olması, kolluğun toplumsal cinsiyet odaklı yaklaşımının da etkisiyle, sırf adı nedeniyle oluşan yanlış algı, kanunun amacı ile çelişen uygulamalara neden olmaktadır. Özellikle kanunun çıkış sürecinde kadının insan hakları odaklı çalışan sivil toplum örgütleri, komisyon toplantılarında, “ailenin korunması” kısmının, “kadına yönelik şiddetin önlenmesi” kısmından önce gelmesinin; kanun koyucunun ailenin korunması hususuna vurgu yaptığı algısını oluşturacağı iddiasıyla eleştirilmiş ve kanunun sadece “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun” adıyla çıkartılmasını istemişlerdir. Zaman içerisinde meydana gelen gelişmeler, bu endişelerin haksız olmadığını, kolluk kuvvetlerinin, kendilerine gelen şikâyetleri “aileyi koruma” gerekçesiyle işleme tabi tutmadığını veya şiddet uygulayan kocayı kolluk merkezine çağırarak tarafları barıştırma yolunu seçtiğini göstermiştir.

Oysa bu başlığın altındaki ilk açıklamalarda da belirtildiği üzere, her ne kadar kanunun adında

“ailenin korunması” hususuna öncelik verilmiş ise de, amaç incelendiğinde, şiddete rağmen ailenin korunması, şiddetin ortadan kaldırılarak toplumun temel taşı olan ailenin huzurla inşa edilmesinin hedeflendiği görülmektedir. İşte, kanunun adının lafzının yanlış yorumlanmasından hareketle yapılan yanlış uygulamalar, kanunun amacından uzaklaşılmasına ve hatta kanunun ortadan kaldırmayı hedeflediği problemlerin daha da perçinlenmesine sebebiyet vermektedir.

Kanunun ve uygulama yönetmeliğinin amacı ile çelişen bir diğer durum, Kanunla öngörülen ve ayrıntıları Yönetmelikle düzenlenen koruyucu ve önleyici tedbirlerin uygulanmasında idari makamlar tarafından yeteri kadar hızlı davranılmamasıdır. İşin niteliği gereği, kanun kapsamında koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilmesi, zaten yaşam hakkının tehdit altında olduğu anlamına gelmektedir ki bu durumda yaşam hakkının korunması için hem idari makamların hem de yargı organlarının ivedi bir şekilde karar alması ve alınan bu kararların hiç zaman kaybedilmeksizin uygulanması gerekmektedir. Kanuna ve dolayısıyla Yönetmeliğe dayanak oluşturan Anayasa 17. Madde hükmünde de yaşam hakkının korunmasının yanında kişinin maddi ve manevi varlığını devam ettirmesi için de idareye pozitif yükümlülükler düştüğü ifade edilmektedir. Dolayısıyla ilgili Anayasa maddesinin idareye yüklediği sorumluluğun tam anlamıyla yerine getirilmesi için, koruyucu ve önleyici tedbirlerin ilgili makamlardan alınması ve zaman kaybetmeden uygulanarak öncelikle kadının yaşam hakkının korunması, sonrasında da yaşam hakkı garanti altına alınan kadının maddi ve manevi varlığını geliştirmesine yardımcı olunması, idarenin pozitif yükümlülükleri arasında yer almakta olup;

bu yükümlülük, gerek Anayasaya gerekse altında imzası bulunulan uluslararası sözleşmelere göre idarenin herhangi bir bahane öne sürerek ihmal etmesine imkân vermeyen bir

128 yükümlülüktür. Diğer bir deyişle devletin varlık amacı, öncelikle kişilerin can güvenliğinin korunması olduğundan ve bu varlık amacı kolluk kuvvetleri eliyle sağlandığından, can güvenliğinin sağlanması için gereken tüm önlemlerin hangi hal ve şart altında olursa olsun alınması gerekmektedir. Aksi halde idarenin sorumluluğu kaçınılmaz olacaktır.

Tezin konu bütünlüğü açısından AYM’nin, tam da bu hususa vurgu yaptığı kararına335 burada yer vermek gerekmektedir. Güvenlik gerekçesiyle kararda ilgili kişinin açık ismi verilmeyen olayda, başvurucu A.Z.Ö. eşinden gördüğü uzun süreli şiddetin sonucunda 2009 yılında, biri 1992, diğeri 1994 doğumlu iki çocuğuyla birlikte ikamet ettiği İstanbul’dan, ablasının bulunduğu Bursa’ya taşınmış, ancak belli bir süre sonra ablasının yanında sürekli kalamayacağına karar verip, İstanbul Valiliği’ne bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na (SYDV) başvurmuş, vakfın girişimleri sonucunda uygun bir yere yerleştirilmiş ve kendisine iş bulunmuştur. Başvurucu, daha sonra 23.08.2010 tarihinde eşine boşanma davası açmış ancak 17.09.2010 tarihinde işinden evine dönerken eşi tarafından darp edilmiş 4320 sayılı mülga kanun hükümleri uyarınca, başvurucu hakkında 6 ay süreyle koruma kararı verilmiş, sonrasında boşanma kararı gerçekleşmiş ve Aile Mahkemesi tarafından can güvenliği gerekçesiyle baba ile çocukların arasında münasebet kurulmamasına karar verilmiştir.

Sonrasında başvurucunun çocukları ile birlikte yerleştiği ikametgahının kocası tarafından tespit edilmesi üzerine, can güvenliği olmadığı gerekçesiyle ikametgâhın değiştirilmesi başvurucu tarafından birkaç kez istenmiştir. Son olarak başvurucu, eşinin kendine ulaşması ve can güvenliğinin olmaması nedeniyle yeni çıkan 6284 Sayılı Kanun uyarınca maddi yardım ve kendisinin ve eski kocası ile müşterek çocuklarının kimlik bilgilerinin değiştirilmesini talep etmiştir. Mahkeme koruma tedbirlerin yeterli olduğu gerekçesiyle kimlik bilgilerinin değiştirilmesi talebini reddetse de, yapılan itiraz üzerine bu talep üst mahkeme tarafından kabul edilmiştir. Maddi yardım konusunda da karar verilmiş ve paranın tümünün aynı anda ödenmesi karara bağlanmıştır. Ancak kimlik bilgileri değiştirilip yeni kimlik kartlarının verilmesi, kararın verilmesinden 10 ay sonrasında, maddi yardıma ilişkin meblağın yatırılması ise kararın verilmesinden ancak 9 ay sonrasında gerçekleşebilmiştir.

AYM, kararında bu gecikmenin her ne kadar o tarihte henüz yönetmeliğin yürürlüğegirmemiş olmasından kaynaklanmış olsa da geçen sürenin makul olmaması nedeniyle

335 AYM. 2. BÖLÜM, BN. 2014 / 546, KT. 19.12.2017. Kararın Resmi Gazete’de yayımlanan tam metni için bkz.

http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/02/20180228.htm&

main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/02/20180228.htm, ET. 14.03.2018.

129 Anayasa 17. maddede de koruma altına alınan “Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma yükümlülüğünün” ihlal edildiğine karar vermiştir.

3. Yargı Kararları Işığında İdari Kolluğun Kadının Yaşam Hakkının