• Sonuç bulunamadı

Kadının Yaşam Hakkının Korunmasında İdari Kolluğun Yetersiz Kaldığı Noktalara İlişkin

C) KOLLUK MAKAMLARI ve KOLLUK AMİRLERİNİN KADININ YAŞAM HAKKININ

4. Kadının Yaşam Hakkının Korunmasında İdari Kolluğun Yetersiz Kaldığı Noktalara İlişkin

a) Kadının Yaşam Hakkının Korunmasında Kendisine Sorumluluk Yüklenen Kamu Görevlilerinin Mesleki Eğitimden Geçirilmesi

Tezde daha öncesinde de yer yer ifade edildiği gibi, şiddet gördüğü ve/veya yaşam hakkının tehlikede olduğu iddiasıyla gerekli mercilere başvuran kadınlar, zaten son çare olarak

“tutunacakları dal” olarak gördükleri birimlere gitmektedirler. Bu çoğu zaman kolluk birimleri (polis – jandarma karakoluna) başvurmaktadır. Kolluk görevlilerinin yönlendirmeleri ile de mülki idare amirleri tarafından koruyucu tedbir kararı verilebilmektedir.

İşte kanunun isminden dolayı yanılgıya düşen ve “aileyi korumak” amacıyla, işlem yapmak yerine şiddet gösteren kocayı karakola çağırarak, nasihat ederek kadını tekrardan kocasının eline ve vicdanına teslim eden kolluk görevlisi, kanunun ve onun uygulama yönetmeliğinin amacına tamamen aykırı hareket etmekte olduğunu çoğu zaman bilmemekte ve bu bilinçsizlik, kadının yaşam hakkının ihlal edilmesi gibi geri dönülmez sonuçlara yol açabilmektedir. Dolayısıyla, kadının yaşam hakkının korunması konusunda süreci harekete geçiren ve mevzuatta “şikâyet mercileri” olarak tanımlanan tüm birimlerdeki görevlilerin meslek içi eğitimlere tabi tutulması, kısa vadede ortaya konabilecek ve sonuç odaklı bir çözüm yolu olduğu düşünülmektedir.

143

“Tüm birimler” derken, bunun içine cumhuriyet savcılıklarının da girdiğini vurgulamak gerekir. Konuya ilişkin mevzuat incelenirken vurgulandığı gibi, özellikle suça ilişkin konularda cumhuriyet savcıları asıl şikâyet merciidir. Uygulamada savcılar, karar verici merciin kendileri olmadığı, yasada kendilerinin değil aile mahkemesi hâkimleri ile mülki idare amirlerinin isminin geçtiğini, dolayısıyla da bu konuda kendilerinin bir karar verme yetkilerinin bulunmadığını öne sürmektedirler. Ancak yasada açık bir şekilde şikâyet mercileri arasında cumhuriyet savcılıkları da yer almaktadır. Zaten özellikle suça ilişkin konularda Cumhuriyet Savcılarının konu dışında bırakılmaları hukuk sistemimiz ile de bağdaşmazdı. Dolayısıyla, cumhuriyet savcıları da kendilerine gelen şikâyetleri dikkate almalı, gereken yerleri bilgilendirmeli ve prosedürü geciktirmeden başlatmalıdırlar.

b) Görevini Savsaklayan Kamu Görevlileri Hakkında Yasal Sürecin Katı Bir Şekilde Uygulanması

Şöyle ki, 6284 Sayılı Kanun’un incelenmesi esnasında da görüldüğü gibi, mülki idare amirlerine, kanunda öngörülen koruyucu tedbirlerin birini veya birkaçını verme konusunda takdir hakkı tanınmış ise de, onların altında çalışan kolluk görevlilerinin (jandarma – polis) kendisine gelen bir “şiddet” ihbarını veya şikâyetini dikkate almama veya bunun üstüne gerekli mercileri bilgilendirmeme gibi bir takdir hakkı söz konusu değildir.

Hal böyleyken, bu konuda eril bakış açısıyla yaklaşarak gerekli birimleri harekete geçirmeyen, işlem yapmayan kolluk görevlisi, Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen “Görevi Kötüye Kullanma” suçunu işlemiş olabilecektir. Bu konuda yaşam hakkının ihlal edilmesi sonucunda bir zarar doğmuş ise, bu idarenin sorumluluğu çerçevesinde idare tarafından tazmin edilmesi gereken zarar olmakla beraber, zamanında eril bakış açısı ile işlemi doğru bir şekilde yerine getirmeyip zarara neden olan kamu görevlisinden de bunun rücu edilmesi gerekmektedir.

Anayasamızda ve yasalarda var olan bu kuralların, kadının yaşam hakkının korunması noktasında önemli sorumlulukları olan bu kişilere uygulanması, başka bir deyişle kolluk kuvvetlerinin; yaptıkları keyfi bir uygulamanın, ileride kendilerine cezai, idari veya tazminat sorumluluğu olarak geri döneceğini bilmeleri, onları, yasayı uygulama konusundaki keyfilikten alıkoyacağı için, yasal yaptırımların uygulanması, çözüme kısa vadede bir katkı sağlayacaktır.

144 c) 4483 Sayılı Kanun’da Değişikliğe Gidilerek Kadının Yaşam Hakkı İhlallerine Neden

Olan Kamu Görevlilerinin İzin Prosedürünün Dışında Tutulması

Anayasanın Memurlar ve Kamu Görevlilerinin görev ve sorumlulukları ile güvencelerini düzenleyen 129. maddesinin son fıkrasında “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.” hükmü yer almaktadır. Buna göre memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, görevleri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı ceza kovuşturmasına tabi tutulması, kural olarak idari merci iznine bağlanmıştır.

Anayasada belirlenen bu ilkenin ayrıntıları, 4483 Sayılı, Memurlar ve Kamu Görevlilerinin Yargılanmaları Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Buna göre, kanundaki diğer şartların da sağlanması halinde, kolluk görevlilerinin, idari kolluk faaliyeti sırasında kanun kapsamına giren suçlar dışında görevleri ile alakalı bir suç işledikleri isnadıyla karşı karşıya kalmaları halinde suç isnadından haberdar olan Cumhuriyet Başsavcısı, ivedilikle toplanması gereken ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikâyette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler. (m. 4) İzin vermeye yetkili merci, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır. (m. 5/1) Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dâhilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar.

(m. 6/1) Yetkili merci, soruşturma izni konusundaki kararını suçun 5 inci maddenin birinci fıkrasına göre öğrenilmesinden itibaren ön inceleme dâhil en geç otuz gün içinde verir. Bu süre, zorunlu hallerde on beş günü geçmemek üzere bir defa uzatılabilir. Yetkili merci, herhalde yukarıdaki fıkrada belirtilen süreler içinde memur veya diğer kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda karar vermek zorundadır. (m. 7) Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikâyetçiye bildirir. (m. 9/1) Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme

145 yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür. (m. 9/2)

Kolluk görevlilerinin idari kolluk faaliyeti esnasında işledikleri bir suç dolayısıyla bu kanunun usulüne tabi olmaları için kanundaki diğer şartları da sağlamış olmaları gerekmektedir.

Şöyle ki, kanunun 2. madde hükmünde bu kanunun; “Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanacağı” hükmü yer almakta olup, idari kolluk faaliyeti dışında işlemiş oldukları suçlarda kolluk görevlileri kanun kapsamı dışında kalacaktır. Yine, ağır cezayı gerektiren suçüstü hali (m. 2/3) ile 2. maddeye 4778 sayılı kanunun 33. Maddesi ile eklenen fıkra hükmü gereğince “kolluk görevlilerinin kişilere karşı işledikleri işkence ve zalimane davranış suçları” ile “zabıta amirlerinin adliyeye müteallik görevleri suiistimal suçları” da 4483 sayılı kanun hükümlerine tabi olmayacaklardır.

Daha öncesinde de incelendiği üzere, idari kolluk faaliyeti yürütmekte olan kolluk kuvvetleri, bu faaliyetleri icra ederken, en büyük mülki amire; yani illerde vali, ilçelerde ise kaymakama bağlıdır. 4483 Sayılı Kanun’ un 2/3. maddesinde yer alan istisnalar içinde kadının yaşam hakkı ihlali ile sonuçlanan ihmali davranışlar yer almadığından, şiddet gördüğü iddiasıyla kendisine yapılan başvuruyu dikkate almayarak, “ailenin korunması” ilkesiyle şiddet uygulayan eşi kolluk merkezine çağıran ve sonunda da bu davranışıyla kadının yaşam hakkının ihlaline sebebiyet veren kolluk görevlisi hakkında “görevi ihmal ettiği” iddiasıyla suç duyurusunda bulunulduğunda, 4483 sayılı kanun gereği, bu görevle alakalı bir suç olarak nitelendirileceğinden, bu kolluk görevlisi hakkında yargılama izni verecek olan makam da, yine onun bağlı olduğu vali veya kaymakam olacaktır. Bu durum da, ilgili kolluk görevlisinin, kadının yaşam hakkının korunması konusunda, kanunun vermiş olduğu güvencenin de etkisiyle görevini savsaklama ihtimalini güçlendirmektedir.

Bu gerekçelerle, kolluğun, kadının yaşam hakkının korunmasındaki rolünü arttırmak amacıyla, 4483 Sayılı Kanun’ un 2/3. madde hükmüne bir ekleme yapılarak, tıpkı işkence ve kötü muamele isnadında olduğu gibi, kadının yaşam hakkının ihlali halinde yapılan incelemelerde, öncesinde kolluk kuvvetlerine başvurulmuş olmasına herhangi bir önlem alınmamış veya işlem yapılmamış olduğunun herhangi bir delille tespiti halinde, ilgili kamu

146 görevlisi hakkında herhangi bir izne tabi olmaksızın doğrudan kovuşturma açılabileceği hükmü getirilmesi gerekmektedir.

d) Kolluğun Yetersiz Kaldığı Algısının Silinerek Toplumun Başvuru Yollarına Sevkinin Sağlanması

Üstteki istatistiklerde vurgulandığı gibi, kolluğun söz kanunu “aileyi korumak” şeklinde yanlış anlaması ve buna bağlı olarak kendine yapılan başvurularda gereken özen ve hassasiyeti göstermemesi sonucunda toplumda, başvuru yollarından bir netice alınamayacağı algısı oluşturmakta, bunun sonucunda pek çok kadın aile içindeki şiddete yıllarca katlanmakta, bunu daha fazla sürdürmek istemediğinde de yaşam hakkı ihlaline maruz kalmaktadır.

Bu çerçevede yapılması gereken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı tarafından görsel ve işitsel medyalarda yayınlanması zorunlu kamu spotları hazırlatılarak, halkın bu konuda bilinçlenmesini sağlamaktır. Yine vatandaşlara yönelik çalıştaylar düzenlenerek kamu spotlarıyla eş zamanlı ve kısa vadeli bilinçlendirme yapılabilecektir.

D) KADININ YAŞAM HAKKI İHLALLERİNDEN İDARENİN SORUMLULUĞU