• Sonuç bulunamadı

Kanun-i Esasi, merkezi idarede sistemsel birtakım değişikler gerçekleşmesine neden olmuştur. Padişahın fermanı üzere yönetimde padişahın yanında Meclis-i Umumi adı verilen bir meclis bulunacaktır. Bu meclis, üyelerinin tamamı Padişah tarafından atanan Heyet-i Ayan ve seçimle göreve gelen Heyet-i Mebusan’dan oluşmaktadır. Heyet-i Mebusan üyelerinin seçim usulü ile göreve gelmesi sınırlı da olsa halkın iradesinin o dönemde dikkate alındığının bir göstergesidir. Anayasanın 77. Maddesine göre meclis başkanı ve yardımcıları irade-i seniyye üzerine belirlenmektedir. Kanun-i Esasi hükümleri incelendiğinde Heyet-i Ayan’a nazaran Heyet-i Mebusan’ın yetkilerinin daha az olduğu söylenebilir.

1876 Anayasası’nın yürürlüğe girmesi ile vilayetler mevzusu anayasal zeminde düzenlemeye kavuşmuştur. Kanun-i Esasi’nin 108-112. Maddelerinde “Vilayet” başlığı adı altında vilayetlerle ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Anayasanın 108. Maddesine göre; vilayetlerin yönetimi tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif ilkeleri doğrultusunda idare edilecektir (https://anayasa.tbmm.gov.tr, 2018). 110. Madde ile vilayetlerde valiye danışma meclisi ile birlikte alacağı kararlarla yürüteceği görevler tefriki vezaife göre yol ve köprü yapımı, imar, sanayi, ticaret ve tarım işleri ile eğitim öğretim işleri olarak sayılmaktadır (Aktoprak, 2008: 47).

Tevsii mezuniyet yetki genişliği, tefriki vezaif ise görevler ayrımını ifade etmektedir. Tevsii mezuniyet ilkesinin kabul edilmesinde imtiyaz sahibi eyaletlerin ülke toprakları içerisinde hukuki düzeyde yönetimini sağlama çabaları önemli faktörlerdendir (Çetin, 2018: 100). Tevsii mezuniyet ilkesi günümüzde Fransızca kökenli “déconcentration” ilkesine karşılık gelmektedir. 1876 Anayasası öngördüğü hükümlerle merkezi idarenin dışında seçilmişlerden oluşan meclisler aracılığı ile yerel demokrasinin gereklerinden temsil esasını yansıtmaya çalışmıştır. Ancak merkezi idarenin dışında bir vilayet örgütü oluştururken üniter devletin kalkanı mutlak egemenlikten de vazgeçilmemiş, taşra yönetiminin denetim iplerini elden bırakmamıştır (Aktoprak, 2008: 47-48). Hatta bu hususta devlet yönetiminde yaşanan tartışmalardan birinde İttihat ve Terakki sözcüsü Hüseyin Cahit’in, “adem-i merkeziyet vadilerine düşmek” Osmanlı İmparatorluğunun “inkıraz (tükenme) ve izmihlale (yok olmaya) doğru götürülmüş” olması demektir şeklindeki ifadesi dikkate değerdir (Güler, 2000: 16). Aslında anayasada yer alan bu ilke ile bir nevi denge oluşturularak federalizm tehlikesine karşı set kurulmuştur. Merkez otoritece böylesi bir tehlike savuşturulurken bir diğer açıdan yerel düzeydeki işlerin çözümünün merkezi idarenin kararına bağlanmış olması yerel kaynaklarda azalmaya ve bu sebeple de her şeyin çözümünün devletten karşılanmasının beklenmesi gibi bir olumsuz sonuca da yol açmıştır (Bozan, 2017: 28).

Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe girdiği dönemde Fransa’da ise liberalizm etkileri kuvvetle hissedilmektedir. 1831 yılında belediye meclisleri ile başlayan yerel düzeyde seçim hakkı 1871 yılında il meclis başkanlarının seçilmesi ile devam etmiştir (Kaya, 2006: 45).

Osmanlı’da Kanuni Esasi ile başlayan yasal düzenlemelerin devamı Danıştay’a hazırlatılan kanun tasarıları sonucunda İstanbul ve taşra belediyeleri ile ilgili çıkartılan kanunlarla gelmiştir. Bunlarda biri İstanbul’da aynı düzeni koruyarak Şehremaneti ve belediye daireleriyle birlikte bir belediye sistemi öngören 5 Ekim 1877 tarihli “Dersaadet Belediye Kanunu”, diğeri ise her şehir ve kasabada bir belediye meclisi kurulması öngören yine aynı yılda çıkartılan “Vilayet Belediye Kanunu’dur.

Dersaadet Belediye Kanunu ile daire sayısı 20’ye çıkartılmış, yerlerinin belirlenmesi ile ilgili hususların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Şehremaneti yine İstanbul ile sınırlı olarak görevlendirilmiş, belediye daireleri ise kendi sınırları içinde kalmak üzere görevlendirilmiştir. Şehremanetinin yönetim yetkisi şehremini, reis ve altı üyeden oluşan meclis-i emanete verilmiştir. Meclis- i emanetin bütün görevlileri doğrudan padişah tarafından atanmaktadır. Belediye dairelerinde ise yönetim görevi devlet tarafından atanan reis ve seçimle göreve gelen sayısı sekiz ile on iki arasında değişen meclis-i belediyeye verilmiştir (Gözler, 2018: 237). Şehremanati belediyeler birliği benzeri bir yapıya sahiptir, dairelerin işlemlerini kontrol ederek ortak işlemleri yürütmektedir (Sunay, 2002: 129). 1877 Vilayet Kanunu ile belediyeler imar işleri, bayındırlık alanı, temizlik,

pazar ve ticaretin kontrolü, okul binalarının açımı, belediye mallarının kontrolü ve gelirlerinin tahsili, nüfus sayımı ve itfaiye hizmetleri gibi görevlerle yetkilendirilmiştir. Kanunun öngördüğü görevler uygulamada ise kaynak yetersizliği nedeni ile merkez idarece yürütülmüştür (Akın, 2015: 40). Kanuna göre meclis tüzel kişiliğe sahip olacaktır. Belediye meclis üyelerinin seçimi sınırlı seçim esasına göre yapılmaktadır. Seçim hakkı sadece belli bir malvarlığına sahip ve belirlenen yaşın üzerindeki erkeklere tanınmıştır (Yaylı, 2015: 39).

İkinci Meşrutiyetin ilanı sonrası kurumsallaşma izleri görülmeye başlamıştır. Dersaadet Belediye Kanununun uygulanma safhası 1912 yılında çıkartılan Dersaadet Teşkilatı Belediyesi Hakkındaki Kanunu Muvakkat ile olmuştur. Kanunu Muvakkat ile İstanbul’daki belediye teşkilatı yenilenerek Şehremaneti ve dokuz belediye dairesi ile devam edecek olan bir örgüt oluşturulmuştur (Oktay, 2005: 258). Şehremaneti meclisi yerine Encümen-i Emanet adıyla yeni bir meclis oluşturulmuştur. Encümen-i Emanet meclisi Şehremanetinin dışında her dairede de bulunacak ve dairelere yönetici olarak devlet tarafından müdür atanacaktır. Bu düzenleme 1930 yılı 1580 sayılı Belediyeler Kanunu’na kadar devam etmiştir (Yaylı, 2015:40).

1913 yılına gelindiğinde ise yasal anlamda il mahalli idareleri varlık kazanabilmiştir. 1913 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanunu Muvakkatın ilk kısmı genel idare örgütüne ilişkin hükümler, ikinci kısmı ise illeri mahalli idare teşkilatı olarak öngörerek tüzel kişilik, organlar, yönetim ve gelir-gider konu başlıklarında hükümler içermektedir. 1913 tarihli yasa ile arzulanan merkeziyetçilik anlayışı

temelli bir yerinden yönetim oluşturmaktır (Bayrakcı, 2016: 53). Kanunu muvakkat ile vilayetlerde valilerin yetkileri güçlendirilmekle birlikte vilayet merkezlerinde oluşturulan merkez kazalarına kaymakamlar atanarak valinin görevlerinin bir kısmı kaymakamlara devredilmiştir. Vilayetlerin bütçesi her yıl vali tarafından Umumi Meclis toplanmadan önce hazırlatılarak incelenmekte, sırasıyla Vilayet Encümenine ve Umumi Meclise sunulmaktadır. Bütçenin tasdikini takiben her ay yapılan harcamalar gerekçeleriyle birlikte encümene sunulmaktadır (Kaştan, 2016: 85). Vali vilayete ait yerel hizmetleri vilayet umumi meclisi kararı üzerine yerine getirecektir. Yerel yönetimler üzerindeki vesayet denetimi ilk kez yasal anlamda 1913 tarihli Kanun-u Muvakkat ile varlık kazanmıştır (Koç, 2015: 88). Bu yasal düzenleme ile vilayetler merkezi idare karşısında özerk kılınmış, böylelikle yönetsel otorite merkezden yerele kayarak birtakım bölgesel ayrıcalıklı güçlerin kuvvetlenmesine yol açmıştır (Güler, 2000: