• Sonuç bulunamadı

2. HUME’UN YETER NEDEN İLKESİNİ REDDETMESİ

1.2. Kant’ın Nedensellik Anlayışında Müdrikenin Rolü

İkinci Analojinin prensibi şunu gösterir: “Her var olan şey kendisini bir kanuna göre takip ettiği şeyi varsayar”. Onu daha sade bir dille ifade edersek, tecrübenin İkinci Analojisinin iddiası, nedenselliğin ardaşıklığının (ne olduğu veya ne olacağını) deneyimlememizin imkânının bir şartı olduğudur. Yani, Kant, İkinci Analoji ‘de nedenselliğin nesnel deneyimin imkânının bir şartı olduğunu savunur.104

Kant’ın Kritik Felsefesinin temeli bir bütün olarak, anlama ve idrak yetileri arasındaki ayrıma dayalıdır. Müdrike (Alm. Verstand) kendisi aracılığıyla nesneleri kavramlarla düşünebileceğimiz, kavramların temsiller olarak, en azından prensip gereği nesnelerin manifold105una atıfta bulunabileceği( kaç tane nesneye göndermede bulunduğu fark etmeksizin) aktif bir yetidir. Duyumlama (Alm. Sensibilität), buna zıt olarak, objelerin bize görü yoluyla verili olduğu, tekil ve belirli nesnelere gönderimde bulunduğu temsilleri için pasif bir yetidir. Kant, iyi bilindiği üzere, bu yetiler arasında katı bir fark olduğu görüşünü savunur, biri aktif iken diğeri pasiftir, kavramlar direkt

102

Aşkınsal terimi transandantalın karşılığı olarak kullanılmaktadır. Aşkınsal olan aşkın olan gibi olmayıp tezahürler yolu ile kurulurlar. Deneyimi öncelerler, deneyle gelen bilginin imkânını sağlarlar.

103

Eric Watkins, “Efficient Causation in Kant,” Efficient Causation: A History, 2014, 1.

104

Watkins, “Efficient Causation in Kant,” 8.

105 Manifold (çoklu), duyular aracılığıyla gelen sentezlenmemiş olmaya işaret eder ve onlar

48

olarak olası birçok objeye göndermede bulunabilirken, önseziler (İng. intuitions) tekil nesnelere gönderimde bulunurlar. Aynı zamanda, o yalnız her iki çeşit temsil dünya hakkındaki yargılarımız içerisine dâhil olursa, bilgi ve imkânın mümkün olacağını savunuyor. Çünkü Kant, iki farklı şartın iki farklı hassanın temsilleri ile gerçekleştirildiği zaman, idrakin mümkün olacağını savunur. Onun ortaya koyduğu gibi, “duyumlama olmadan hiçbir nesne bize verili olamaz ve müdrike olmaksızın hiçbiri düşünülemez. Düşünceler içerik olmadan boşturlar, görü olmadan da kavramlar kördürler.106

Görünümlerin birbiri ardına geldiğini yani, bir zamanda kendisinden önceki durumda karşıtı var olan şeylerin hallerini algılarız. Bu yüzden, aslında zamandaki iki algıyı birleştiririz. Şimdi, bağıntı sırf duyum ve görüden oluşmuş değildir; ancak burada zamansal ilişkiye bağlı olarak içsel duyumu belirleyen muhayyilenin (Alm.

Einbildungskraft) işleyişi vardır. Fakat muhayyile bu iki durumu iki şekilde

bağlayabilir, öyle ki onlardan biri zamansal olarak önceliklidir.107

Yani Kant’a göre tezahürlerin birbiri ardına gelişinden sonra birleşimi muhayyile iledir. Muhayyileden bağımsız olarak birbirini takip eden tezahürler arasında bağ kuramayız. Çünkü zaman kendinde anlaşılabilir değildir ve neyin öncelikli olacağını veya takip edeceğini sanki oradaymış gibi nesnenin içerisindeki o şeye gönderimde bulunarak belirlenemez. Bu yüzden, sadece muhayyilemizin bir durumu diğeri ile ilişkilendirmesinin şuurundayızdır; ancak nesnenin içerisindeki bir durumun diğerini nasıl takip ettiğinin şuurunda değiliz. Diğer bir deyişle, saf algı, görünümlerin

106

Watkins, “Efficient Causation in Kant,” 3.

107 Immanuel Kant, Critique of Pure Reason, trans. Werner S Pluhar and Patricia Kitcher (Indianapolis,

49

birinin diğerini nasıl takip edeceği konusunu kararsız bırakır. Şimdi, bu nesnel ilişkinin belirli olarak anlaşılabilmesi için, iki durum arasındaki ilişkinin, tam aksi düzende olmayıp birinin önce ve diğerinin sonra var oluşunun gerekliliğini belirleyen şeyin düşünülmesi gereklidir. Fakat sentetik birliğin gerekliliğini taşıyan kavram, sadece anlama yetisinin saf kavramı olarak anlaşılabilir, bu yüzden algıda yer almaz. Burada bu kavram neden ve sonucun ilişkisi kavramıdır; bu kavramalardan neden, sonucu sadece muhayyilede yer alan bir sonuçtan çok zamanda ilişkisel olarak etkiyi ve sonucu belirleyendir. Bu yüzden deneyimin kendisi, ancak görünümlerin ardışıklığına özne olduğumuz zaman mümkündür, bu yüzden tüm değişiklikler nedensellik kanuna tabidir. Buna göre görünümlerin deneyime konu olması ancak bu kanuna göre mümkün olur. 108

Yani bir olayın nesnel olduğunu anlamamız sırf tezahürler ile olamaz. Çünkü tezahürler, kendilerinde böyle bir nesnel ardışıklık fikrini veremez. Bu fikir, ancak neden kavramı ile mümkün olur. Bu kavram ile muhayyile tezahürler arasında bir ilişki kurar. Böylelikle nesnel bir temsil haline gelir. Neden kavramının bu etkisi olmaksızın deneyim oluşamaz.109

Tezahürlerin manifoldunun idraki daima ardışıktır. Parçaların temsilleri daima birbirlerini takip eder. Nesnenin içerisinde onların birbirlerini takip edip etmemesi birinci noktada içerilmeyen ikinci bir noktadır. Şimdi herhangi bir şey hatta birinin şuurunda olduğu temsillerden her biri nesne olarak isimlendirilebilir. Tezahürler temsiller olarak alındığı ölçüde, bilincin de nesnesi olurlar, onlar idrakten farklı değildir, yani muhayyilenin sentezi olmaktan; bu yüzden tezahürlerin manifoldları zihin

108

Kant, Critique of Pure Reason, 260.

109 Eric Watkins, Kant and the Metaphysics of Causality (Cambridge, UK; New York: Cambridge

50

tarafından daima ardışık olarak üretilir. Eğer tezahürler kendinde şeyler olsaydı, bu durumda hiçbir insan, objenin içerisinde manifoldların nasıl bir araya geldiğini tezahürlerin ardaşıklığından çıkaramazdı. Çünkü her şeyden önce, biz sadece bizde oluşan temsillerin alımı ile karşı karşıyayız; şeylerin kendilerinde nasıl bir şey olduğu tamamen bizim kavrayışımız dışındadır. O halde, tezahürler aslında kendinde şeyler değildir; fakat onların hepsi bize kavrayışımız için verilmiştir. Önümüzde duran bir evin tezahürlerin içerisindeki manifoldların kavrayışı daima ardışıktır. Soru bu evin manifoldunun kendinde olduğu haliyle özünde ardışık olup olmadığıdır ve bu durumu hiçbir kimse garanti edemeyecektir. Fakat bize ait nesnenin kavramlarını aşkınsal gösterim seviyesinde sorguladığımızda, ev kendinde bir şey değil sadece tezahürdür, yani aşkınsal nesnesi belli olmayan temsillerdir. Kavrayıştaki ardışıklığın altında yatan neden temsiller düzeyindedir; fakat bana verilen tezahürler, temsillerin toplamı olmak dışında bir şey değildir.110