• Sonuç bulunamadı

1.4. Çok Partili Siyasal Yaşama Geçiş Süreci ve Etkili Olan Faktörler

1.4.3. Dış Etkenler

1.4.3.1. Milli Kalkınma Partisi

Sonunda Temmuz ayı başında ikinci partinin kurulması konusunda ilk adım atılmıştır. Gazeteler Nûri Demirağ’ın ikinci partiyi kurmak üzere Đstanbul Valiliğine başvurduğunu çoktan yazmışlardır (Vatan, 1945). Gazetelerin belirttiğine göre partinin adı da Milli Kalkınma Partisi’dir. Öncesindeki ikinci parti tartışmaları hatırlanırsa beklentinin yüksek tutulacağı baştan öngörülebilir. Bu beklenti çok uçlu bir tartışmayı çoktan başlatmıştır. Ne var ki bu beklentiyi kurulacak olan partinin karşılayıp karşılamayacağı sorusu arzu edildiği şekilde yanıtlanmayabilir.

Nûri Demirağ resmi kuruluş izni için valiliğe verdiği dilekçede Milli Kalkınma Partisi’nin “ hükümeti devirmek, iktidar mevkiine geçmek hırsı ile kurulmak istenen bir teşekkül” olmadığını özellikle belirtme ihtiyacı duymuştur (Cumhuriyet, 1945). Buradaki temkinliliği ve tedbiri elden bırakmamayı kuşkusuz anlayabiliriz. Kaldı ki tek partinin oluşturduğu dünyada önceki partilerin akıbetlerine bakarak cümlelerin dikkatle kurulması şarttır. Bu kurulacak olan partiye dönük kuşkuların oluşmasına baştan izin verecek olsa da devlet ve zamanın devlet anlayışı karşısında bunun dışındaki seçeneklerin hepsi son derece risklidir ve risktir.

Bir gün sonra Tan gazetesinin Nûri Demirağ’ın parti kurma başvurusunun Dışişleri Bakanlığına iletildiğini yazması ise az önce tartıştığımızı devre dışı bırakacak önemdedir (Tan,1945). Teamüller ve parti kurmanın yasal süreçleri düşünüldüğünde ilginç bir durum ortaya çıktığı hemen belirtilmelidir. Đçişleri Bakanlığı ile ilgili bir duruma Dışişleri Bakanlığı nasıl dâhil olmuştur ya da dâhil edilmiştir?

42

Oysa olup bitenin anlamı konusunda uzun uzadıya tartışmaya girmeye ve düşünce üretmeye hiç gerek yoktur. Hasan Saka’nın ABD’nde yaptığı konuşmadan Đsmet Đnönü’nün ve Adnan Menderes’in meclis konuşmalarına kadar hepsinde dış etkileri belli belirsiz işaret eden bir tavır zaten söz konusuydu. Bu ilgi Dışişleri Bakanlığını çok partili hayata geçiş tartışmalarında çoktan muhataplardan biri yapmıştır. Dışişleri Bakanlığının muhataplardan biri haline gelmesi doğrudan bir etkiden çok etkilenmeden ve bundan kalkınan bir ilginin beklenen sonucudur denebilir.

Kaldı ki, sonradan Nuri Demirağ’ın belirtecek oldukları da söz konusu ilgiyi ve bu ilginin partinin kurulmasına dönük etkilerini de özellikle Amerika özelinde açık etmektedir. ”Ben devletçilik prensibine şiddetle muarızım(karşıyım). Ben liberal bir sisteme taraftârım. Devletçiliğe olduğu kadar, aristokrasiye de düşmanım. Şahsın sâyine en geniş imkân verilmeli ve sâye saygı gösterilmelidir. Tıpkı Amerika’da olduğu gibi… Amerika’nın siyasi zihniyetine hayranım. Đnsanlığın saadetini ancak Amerikan liberalizminde görüyorum” (Tan, 1945).

Nûri Demirağ’ın bu söyledikleri bir kaç açıdan önemlidir. Öncelikle Amerika’ya dönük bu derece övücü yaklaşımın sergilenmesinin altını çizmek gerekir. Đkinci parti ve demokratikleşmeye dönük ABD ilgisi böylelikle biraz daha belirginleşmiş olmaktadır. Bu ilginin çok partili hayata geçme, daha fazla demokrasi dışındaki etkilerinin olup olmayacağı sorusu yanıtlanmayı bekleyen soruların en önündedir. ABD’nin dünyaya dönük ilgisi hesap edilirse bunun burada kalmayacağı rahatlıkla iddia edilebilir. Öyleyse özellikle politika içindeki mümkün olumlu olumsuz etkilerine bağlı olarak ABD’yi bundan sonra daha fazla tartışma konusu edeceğiz diyebiliriz.

Ama öyle de değerlendirmek zorunda olmayabiliriz. Bu durumu Nûri Demirağ’ın şahsi ilgisi olarak da açıklayabiliriz. En azından Milli Kalkınma Partisi temelli bir tartışma için bu mümkün olabilir. Hükümet devirmek, iktidara geçmek gibi önceliklerinin ya da hedeflerinin olmayacağını baştan söyleyen Demirağ’ın bu tavrını içi doldurulmamış ve iyice hesap edilmemiş bir şey olarak da görebiliriz. Özellikle Demirağ’ın zengin biri olduğunu ve bu zenginliğini de devletten aldığı ihalelere en çok da demiryolu ihalelerine borçluğu olduğunu düşünürsek başta belirttiğinin gerçek ve inandırıcı olma ihtimali daha yüksektir (Küçük, 2007: 296).

43

Tek partiden artık iyice muzdarip hale gelmiş oldukça geniş bir kitlenin varlığını az çok belli ettiği ve bu tartışmaların tek parti içinde de karşılık bulduğu ve zayıf da olsa bir muhalefetin gelişme eğilimi içine girdiği düşünülürse böyle bir yükselişin olmaması için pek bir sebep yok da denebilir. Böylesi bir durum Demokrat Parti’nin yol açtığı türden sonuçlara yol açar mıydı bilinmez ama tamamıyla etkisiz de kalmazdı. Günümüzdeki örnekleri ile yarışabilecek bir kitle partisi olurdu gibi görünüyor.

Ama Nûri Demirağ’ın her halükarda kendinden emin olduğunu söyleyebilecek durumdayız. Milli Kalkınma Partisi ile Amerika arasında bir ilgi olup olmadığı konusu tam olarak açıklık kazanmamış olsa da nerdeyse Demokrat Parti’den önce bir Amerikan rüyasından söz eden ilk partidir diyebilecek durumdayız.

Kaldı ki; dönem Amerika’nın adım adım yükselişe geçtiği dünyayı belirlediği ve dünya politikasında söz sahibi olduğu günlerdir. Adı etrafında oluşturduğu hale yeterince etkili ve büyüleyicidir. Sovyetler Birliğinin özellikle bölgede dolaştırdığı komünizm hayaleti karşısında sağın ve liberallerin özgürlük seçeneği olarak belirmektedir. Liberalliğin ilgisi ve kuşkusu sağın ilgisinden farklı olarak değerlendirilebilecek bir şey olsa da dönem böyle bir ayırmaya izin verecek durumda değildir.

Nuri Demirağ’ın “Türkiye, on beş yılda küçük Amerika olabilir” demesi tek partinin baskıcı düzen ve rejimi karşısında bir gelecek projesi olmaktan çok, yakın gelecekte yaşanması mümkün kabul edilen bir hayaldir (Tan, 1945). Ama bu küçük Amerika hayali liberallerin beklentilerinin tersine özgürlükten çok zenginleşme ile ilgili olacaktır. Ne var ki daha sonradan Đngiltere ve ABD ile temasların sıklaşması hatta haftada bire düşmesi Milli Kalkınma Partisi için değilse de Demokrat Parti’ye dönük değerlendirmeler için önemli olacaktır (Erkin, 1987: 172).

Ama öte yandan Milli Kalkınma Partisine yönelik basındaki ilgi üstü kapalı eleştirilere çoktan dönmüştür. Aydın ve gazeteciler tek başına bir Amerika hayalinin tek parti karşısında pek bir işe yaramayacağı gibisinden bir düşünceye varmışlardır. Çünkü Milli Kalkınma Partisi tek partiye dönük özgürlük talebinin ve bunu besleyen eleştirinin yanından bile geçmemiştir. O yüzden Ahmet Emin Yalman bir yazısında: “Đlk düşünülmesi lazım gelen iş, memlekette tenkidi teşkilatlandırmak ve hareketlerinden mesûl bir mevkiye çıkarmaktır. Bu da kuvvetli bir muhalif parti

44

kurmakla mümkün olabilir” demiştir. (Yalman,1945). Burada özellikle tenkiti yani eleştiriyi teşkilatlandırmak/örgütlemek ve ifade ettiklerinden sorumlu hale getirmek tek parti karşısındaki ve muhalif kabul edilen çevreler açısından altı kalınca çizilmesi şart bir saptamadır. Ahmet Emin Yalman’ın dediğinden anlamamız gereken Milli Kalkınma Partisi’nin bu özellikte olmadığı ve bu yüzden de tek partiye dönük eleştirinin bir parti olarak hala örgütlenmemiş olduğudur. Ahmet Emin Yalman tartışmayı Milli Kalkınma Partisi’nin bu örgütlenmeyi yapacak özelikte ve nitelikte olmadığı hatta tartışmaların bu noktada pek ciddi olmadığı gibi bir yere götürmektedir ki, haklıdır. Buradan başka parti girişimlerinin de benzer özelliklere sahip olduğu düşüncesine de sanırız varılabilir. Ahmet Emin Yalman partileşme konusundaki söz konusu ettiğimiz eğilimlere bağlı olarak sonunda “(a)klımıza gelen tedbir, umûmi hayatta iyi bir imtihan geçiren ve temiz kalan filân ve filânın ortaya çıkarak bir tenkit partisi kurması yolundadır” diye yazmak zorunda kalır (Yalman, 1945).

1.4.3.2. Birleşmiş Milletler Anayasasının Kabulü ve Adnan Menderes’in