• Sonuç bulunamadı

Kalbin Mühürlenmesi-İrade İlişkisi

4. Cüveyni’ye Göre İnsan Hürriyeti

4.3. Cüveyni’nin İkinci Dönemi

4.5.3. Kalbin Mühürlenmesi-İrade İlişkisi

Cüveyni ilk dönemde Kalbin mühürlenmesi ile alakalı ayetlerin, Alllah’ın doğru yoldan sapmasını isteği kulları hakkında damgalama ve mühürleme lafızlarını

kullandığının açık delilleri olduğunu söyler.447

Cüveyni yukarıda belirttiği görüşünün aksine, Kur’an’da bildirilen kalbin mühürlenmsi meselisini irade konusu ile bağlantılı olarak çok güzel bir şekilde açık- lar. Bu noktada Kur'an'da yer alan insanların kalplerinin mühürlenmesi konusuna temas ederek bunun asla cebir manasında anlaşılamayacağını önemle vurgular. O'na göre Allah'ın kalplerinin mühürlenmesinden bahsettiği kimseler, aslında iman etmek- le mükellef ve Şer’i tekliflere muhatap idiler. Aynı zamanda bu insanlar mükellef kılındıkları şeyleri yerine getirebilecekleri bir imkân ve kudrete de sahiptirler. Aksini iddia ederek onların mükellef tutuldukları şeyleri yapmaktan zorla men edildiklerini söylemek, bir insanın ellerini ve ayaklarını bağlayıp suya atarak ona "sakın ıslanma"

demeye benzer ki böyle bir iddia Şer’i tekliflerle bağdaştırılamaz. 448

O halde Kur'an'da yer alan ve bir bakıma cebir ifade eden ayetleri nasıl anla- mak gerekir? Cüveyni bunu şöyle izah eder: Allah bir kuluna hayır murad ettiği za- man onun akıl ve anlayışını kemale erdirerek onu doğru yoldan alıkoyacak manileri, gaflet ve aldanma sebeplerini ortadan kaldırır. Öbür taraftan Allah bir kuluna şerri murad ettiği zaman, onu hayırdan uzaklaştıracak ve dalalette bırakacak sebepleri hazırlar, şehevi arzularını ona güzel gösterir. Neticede şerrin sebepleri galip olunca hayır sebepleri arkada, ikinci planda kalır. İnsan kötülükleri işlemeye devam ederken şeytan ile nefsin teşvik ve itmeleri sonucunda gaflet perdesi, Allah'ın kaza ve takdiri

ile kalbini bürür ki işte kalp mühürlenmesinin hakikati budur 449

. 446 Bkz. Cüveynî, el-Akide, s. 42-43 447 Cüveyni, Kitabü’l-İrşad, s.179 448 Bkz. Cüveyni, el-Akide s. 50 449 Cüveyni, a.g.e., s. 51-52

Cüveyn, el-İrşad'ında konu ile ilgili ayetleri cebri bir anlayışla yorumlayan 450

Cüveyni El-Akide'sinde bu anlayışı terk ederek Allah'ın iradesinin varlığını insan iradesi için bir engel görmekten vazgeçmiş ve ilahi irade ile insan iradesini oldukça güzel ve anlaşılır bir şekilde dengede tutmaya çalışmıştır. Cüveyni konuyu bir misal- le şöyle açıklar: Gençlik çağında bir insan düşünelim ki bu kişi hem birtakim mali imkânlara sahip olsun hem de güzel bir yaratılışta bulunsun. Henüz tecrübelerle ol- gunlaşmamış, bununla beraber şehevi arzularının galebe çaldığı bu insan, sahip oldu- ğu imkânlarla adeta, kendisinin ebedi yaşayacağını zannederek nefsinin ve kötü ar- kadaşlarının teşvikleri sonucunda arzularının tuzağına düşer, şer ve fesad yolunda koşarsa bu insanın günah işlemeye ve hatalarla dolu bir hayat yaşamaya zorlandığını iddia edemeyiz. Çünkü o iyiliklerden men edilmemiş, ayrıca kendisine bir ihtiyar ve seçme gücü ile birlikte, isyan ettiğinde kınanması gerektiğini düşünebilen bir akıl da verilmiştir. Açıktır ki, durumu böyle olan bir insana teklifte bulunulması aklen muhal değildir. Çünkü o teklifin icaplarını yerine getirmekten men edilmemiştir. Fakat ona bir sui kaza sebkat etmişse o Allah'ın kesin kaza ve hükmüne döner, meğerki Allah

ona merhamet etsin 451. İşte kalp mühürlenmesi hususunda Kur'an-ı Kerimde yer alan

ifadelerden anlaşılan mana budur diyen Cüveyni, şu ayeti delil olarak zikreder.

"Bundan sonra kalpleriniz katılaştı."452 Cüveyni bu ayetten hareketle der ki: “Allah,

bu insanların kalplerinin katılaşmasının sebebinin; ilahi hükümlere muhalefet etme ve haramları işlemekte ısrar etmeleri hususunda iradelerini kullanmaları olduğunu tespit eder.453”

Kısaca ifade etmek gerekirse Cüveyni'ye göre insan; fiillerini tercih edip yapmada iradi bakımdan bir cebir altında değildir. Kur'an'da cebir anlamında düşü- nülebilecek ayetler, insanın fiillerinde mecbur oluşunun zaruri neticesi değil, onun yasakları çiğnemekte ısrar edişinin ve ilahi emirleri hiçe saymasının tabii bir sonucu-

450 Bkz. Cüveynî, el-İrşâd, ss. 174, - 179 451 Cüveynî, el-Akîde, s. 52 452 Bakara 2/74. 453 Cüveynî, a.g.e. s. 52

dur. Aksini savunmak şeriatın, güçsüz ve davranışlarında zorunlu insana teklifte bu-

lunduğunu iddia etmek olur ki bu büyük bir aldanıştır 454

.

El-Akidetü'n-Nizamiyye'sinde insanın irade hürriyetini, önceki görüşlerinin tam aksine, açık biçimde savunan, ama bu arada insana irade gücünü verenin Allah

olduğuna dikkat çekmeyi unutmayan 455

Cüveyni'yi konuyla ilgili olarak ileri sürdü- ğü deliller ve yürüttüğü mantık açısından Maturidi çizgi ile aynı paralelde buluyoruz

456. Bir başka ifadeyle Cüveyni el-İrşad'ında, kendisinden önce Eş'ari (v.324/936) ve

Bakillani (v.403/1012) ile temsil edilen ve daha çok cebri düşünceye yakın olan Eş'a- riyye çizgisini terketmiş, sonuçta, daha isabetli değerlendirmelerde bulunarak gerek nassı yorumlamada gerekse akli delilleri kullanmada Maturidi düşünceye yaklaşmış- tır. 457

Netice itibariyle Cüveyni, Kudret ile iradeyi birbirine bağlı bir şekilde ele al- maktadır. Ona göre insanda kudret yoksa fiiller insana mal edilemez. Fiilleri olmadı- ğına göre sorumlu da olmaz. Bir irade olmalı ki kudret kullanılabilsin.

4.6. İnsanda İstita’a

Canlı varlıkların, iradi fiillerini yapmalarına imkân veren sıfata "istıtaa" den-

mektedir. 458 Kudret, kuvvet, vüs'at ve takat kavramları lügatte "İstita’a" ile birbirle-

rine yakın anlamlar ifade eden kelimelerdir.459

İnsanın iradesine etki eden bir nitelik

olan 460 istita’a bu anlamda insan iradesinin fiiliyata dökülmesi, bir başka ifadeyle

eyleme geçmesine imkân veren, onun iş yapabilme kapasitesini ifade eden sıfattır. İnsanın hürriyeti, iradesinin varlığı ile birlikte gücünün de var olmasıyla gerçekleşir. Zira kudreti yönlendiren hür bir irade olmadan kudretin etkinliğinden söz edi-

454 Cüveynî, a.g.e. s. 53 455 Bkz. Cüveyni, el-Akîde, s. 54. 456 Özler, a.g.e s. 86 457 Özler, a.g.e. s.86 458 Cürcani, Tarîfât, s.76 459 a.g.e. s.76 460 Cürcani, a.g.e s76.

lemeyeceği gibi, aynı şekilde kudretten yoksun iradenin de etkinliğinden söz edile-

mez. Bu ikisi birbirlerini tamamlayan unsurlardır.461