• Sonuç bulunamadı

KADIN İŞGÜCÜ KAVRAMININ TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDEKİ

VI. VARSAYIMLAR

1.5. KADIN İŞGÜCÜ KAVRAMININ TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDEKİ

İÇERİSİNDEKİ KONUMU

Kadın iş hayatına her dönemde ve her toplumda farklı zorunluluklarla girmiştir. Fakat sanayi devriminden sonra çalışma hayatında daha yoğun bir şekilde yer almıştır. Genel anlamda bakıldığında erkekler beden gücü gerektiren işlerde, kamusal alanda çalışmakta; kadınlar ise ev işleriyle, çocuk yetiştirmekle ve eşine karşı sorumluluklarla hareket etmektedir. Kadınlar iş piyasasında önemli bir unsur olmalarına rağmen “ikincil işgücü” olarak kabul edilirler. Hatta kadınların bu konumları tüm yaşamlarını kapsamaktadır (Şenol ve Mazman, 2013).

Kadınlar her dönemde çalışma hayatında yer alsalar da hane içinde konumlandırılmalarından dolayı ücretsiz emeğin temsilcisi olmuşlardır. Kadınların ücretli olarak sektöre katılmaları sanayi devrimiyle gerçekleşmiştir. Kadın ev içi işlerden uzaklaşıp ücret alabileceği iş arayışına girmiştir. Avrupa’da 19. yy’a denk gelen bu dönem kadınların ev içi işlerden uzaklaşmaları adına önemli bir süreç olmuştur. Teknolojik gelişmelerle birlikte işçiye ihtiyacın artmasıyla toplumsal hayatta önemli bir sosyo-ekonomik değişim yaşanmıştır. Sanayi faaliyetlerinin dokuma ile başlaması kadınlar için önemli istihdam alanı yaratmıştır (Şenol ve Mazman, 2013).

Kadınların iş hayatına katılmalarının nasıl bir süreçten geçtiğini incelersek iş hayatını tüm yönleriyle görmemize yardımcı olacaktır.

1.5.1. Sanayi Devrimi Öncesi Kadının Konumu

İnsanlık tarihinin oldukça uzun zamanı insanların basit aletler yaparak avcılık ve toplayıcılık faaliyetleriyle gerçek anlamda herhangi bir üretimin olmadığı dönemdir. Bu dönemde kadınlar daha çok toplayıcılık rolünü üstlenmişlerdir. Bunun en temel nedeni, doğum kontrol yöntemlerinin olmaması, kadınların sürekli hamile kalmaları bu yüzden bebeğe olan bağlılıklarının artması fizyonomilerini bu şekilde etkilemiştir. Bu biyolojik farklılıklar kadınların hareket kabiliyetlerini sınırlandırmıştır. Bu nedenle kadınlar yerleşikliği gerektiren işlerde yoğunlaşmışlardır. İlkel dönemde iş bölümü fiziksel farklılıklar üzerine şekillenmiştir (Pektaş, 2017).

İlkel dönemde insanlar göçebe hayatı yaşadığı için avcılık ve toplayıcılık gibi faaliyetlerle hayatını idame ettirmektedirler. Bu toplumlarda iş bölümünden dolayı kadın önemli görevler üstlenmiştir. Erkekler avcılıkla ilgilenerek önemli yaşam kaynaklarını sağlamaya çalışırlar. Kadınlar ise doğum faktöründen dolayı evden çok uzaklaşamayıp ev ve çocuklarla ilgilenip, ekim işleriyle, çanak çömlek yapımıyla, dokuma işleriyle uğraşmışlardır (Şenol ve Mazman, 2013).

Göçebe hayattan yerleşik hayata geçmeleriyle toplumsal hayatın her alanında önemli değişimler yaşanmıştır. Yerleşik hayattan dolayı ticari faaliyetler başlamış, tarımsal üretimin yanında, madencilik gibi farklı iş alanları ortaya çıkmıştır. Tarımsal faaliyetle ilgilenen kadın, hayvanları evcilleştirerek onları üretim alanında kullanmaya başlamıştır. Bu çabayla kadın üretici bir konuma yükselmiştir (Şenol ve Mazman, 2013).

Üretici konumda görünen kadın aynı zamanda tarımsal üretimde ikinci planda da kalmaktadır. Tarıma geçişle birlikte ilkel insan tükettiğinden fazlasını üretebilme imkânına kavuşmuştur. Aletli-hayvanlı bir faaliyet olan tarımsal üretim, çocuklu kadın için fiziksel zorluklar taşımaktadır. Bu zorluk kadının üretim sürecinden kopuşuna neden olmuştur. Artı değerin depolanmasıyla iktidar ilişkileri oluşurken, belirleyici konuma erkek yükselmiştir. Ataerkil toplum yapısının ilk örnekleri tarımsal üretime geçişle başlamıştır (Pektaş, 2017). Artı değerin oluşması ve biyolojik ayrıcalıklar kadının üreticiliğine gölge düşürmüştür. Kadının tarımsal üretimdeki rolü işçiliktir. Karar verici konuma yükselen erkek olmuştur.

Gelişmelerin beraberinde savaşların yaşanması kadını ikinci plana itmiştir. Bu durumun yaşanması kadına ait rollerin toplumsal hayata yerleşmesinde önemli etkileri olmuştur. Kölelik düzeniyle birlikte tam anlamıyla erkek egemen bir yapıya geçilmiştir. Toplumsal hayatta kölelerin önemli bir kısmını kadınlar oluşturmuştur (Şenol ve Mazman, 2013).

Köleci düzenden sonra gelen feodal düzen özel mülkiyetle birlikte kadınlar üzerindeki tahakkümü derinleştirmiştir. Sosyal alanın dışında kalan kadın özel alana dönük iş kollarında etkin olmaya başlamıştır. Sanayi inkılâbıyla feodal düzenin yerini kent ve fabrika kavramları doldurmuştur (Şenol ve Mazman, 2013).

1.5.2. Sanayi Devriminden Günümüze Kadar Kadının Konumu

Sanayi devrimiyle birlikte feodal düzen son bulmuştur. Kentleşmenin etkisiyle sanayi üretimi artmıştır. Artan üretim işçiye olan ihtiyacı da arttırmış bu ihtiyaçla birlikte kadınlarda sürece dahil olmuştur (Şenol ve Mazman, 2013).

Sanayi devrimi demir-çelik endüstrisinin yaygınlaşmasıyla kitlesel üretim birçok ülkede görülmeye başlanmıştır. Tarımsal üretimde de değişim dönüşüm yaşanmıştır. Tarımsal alanda etkinliğin azalmasıyla işini kaybeden kadınlar, büyük şehirlere göç ederek iş hayatına girmişlerdir (Şenol ve Mazman, 2013).

Sanayileşmenin ilk dönemlerinde kadınlar tekstil sektöründe oldukça düşük ücretlerle, zor koşullarda çalıştırılmışlardır. Kapital anlayışla birlikte kadınların maaşları erkeklerden oldukça düşüktür. 19. yy sonlarına doğru kadınların elverişsiz çalışma şartlarının düzenlenmesine yönelik koruyucu tedbirler alınmaya başlanmıştır (Şenol ve Mazman, 2013).

Savaş yıllarında erkeklerden arta kalan iş alanlarını kadınlar doldurmuşlardır. Savaşların son bulmasıyla beraber erkekler eski yerlerini almaya başlamıştır. Ancak bir grup kadın iş hayatından ayrılmış önemli bir kısım işlerine devam etmiştir. Kadınların iş hayatında kalmaları devleti çocukların bakım ihtiyaçları için bazı önlemler almaya zorlamıştır: kreş, okul gibi kurumsal yapılar gerekmektedir. Ancak kadına biçilen roller ve erkek egemen düşünce yapısı doğrultusunda hareket eden devlet kadını hem işte hem evde çalıştırarak çift vardiya yaptırmıştır. Kadın hayattaki sorumlulukları artsa da çalışmaya devam etmiştir. Sıkıcı ev işlerinden uzaklaşmak, düşükte olsa maaş almak için iş hayatında mücadele vermektedir (Şenol ve Mazman, 2013).

Patriyarkal kapitalizm kavramıyla özdeşleştirilen sanayi sonrası dönemdeki kadınların iş hayatı ve ev hayatındaki rolleri yalnızca ideolojik bir bağlamda değil, maddi temelleri olan bir bağlamda da çözümlenmelidir. Patriyarkanın önemli öğeleri olan heteroseksüel evlilik, kadının çocuk bakımı ve ev işlerinden sorumlu olması, erkeğe olan ekonomik bağlılığı, cinsiyetçi toplumsal unsurlar üzerine kurulmuş, kurumlarla da desteklenen öğelerdir (Pektaş, 2017). Kadının iş hayatındaki yeri özel hayatının belirlediği sınırlar çerçevesinde çizilmektedir. Kapitalist sömürü düzeninde iş hayatına girmesi onu ataerkil düzenden soyutlamaz. İş koşulları da patriyarkal düzenin öğeleriyle şekillenecektir.

Kadınlar çalışma hayatında etkin rol almaya II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlamıştır. Hukuksal düzenlemeler bu dönemde etkin olmuştur (Şenol ve Mazman, 2013). II. Dünya Savaşı’nın yıpratıcı etkisi, toplumsal çözüm arayışları hukuki anlaşmaları zorunlu kılmaktadır. Savaşların olumsuz etkileri hukuku daha önemli kılmış, insanlara en önemli çıkar yolun uzlaşma olduğunu göstermiştir.

1950’li yıllarda iş hayatında önemli bir değişim yaşanmış tarım ve sanayi kollarında çalışan kadın hizmet alanlarında yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu değişim kadınların iş hayatlarında olumlu etkiler olmuş ve kadınlar hizmet sektöründe çok fazla yer almaya başlamışlardır (Şenol ve Mazman, 2013).

İş hayatındaki bu değişim ve dönüşümler Türk kadınını da etkilemiştir. Türk kadını her dönemde evin geçimine yardımcı olmuştur. İlk Türklerde kadın ile erkek hemen hemen aynı işleri yapmaktaydı. Bu işbölümü cinsiyetçi bir ayrımın var olmadığı anlamına gelmemelidir. Osmanlı Devleti’nde kadın tarım ve hayvancılıkla ilgilenmekteydi (Şenol ve Mazman, 2013). Kadın her dönemde ev içinde ya da dışında çalışsa da emeği para etmemektedir. Osmanlı devletinde kadınların uzun yıllar nüfus sayımına dahil edilmediğini emeğinin maddi karşılığı olmadığından bu tutuma maruz kaldığını biliyoruz.

Kadınları eğitimle iş sahibi yapma 1842’ de kadınlara yönelik olarak verilen sağlık kurslarıdır. Devamında Kız Rüştiyeleri ve Darülmuallimatlar açılmıştır. Osmanlı Devleti’nde kadınlar daha çok eğitim sektöründe etkin olmuşlardır (Şenol ve Mazman, 2013).

Tanzimatla birlikte kadınların eğitimi daha önemli görülmeye başlanmıştır. 1869’da Kız Sanayi Okulları açılmıştır. Toplumsal hayatta ücretli işçi olarak kadınlar

1897 yılında başlamışlardır. Ülkedeki savaşlar kadınların erkeklerden kalan yerlere devlet dairelerine girmelerine neden olmuştur (Şenol ve Mazman, 2013).

Cumhuriyetle birlikte kadınların ekonomik hayatta daha faal olmaları tartışılmıştır. Ancak sosyo-kültürel alt yapının yetersiz olmasından dolayı istenilen başarı elde edilememiştir (Şenol ve Mazman, 2013).

Atatürk’ün kadınlara verdiği haklar, yapılan hukuki düzenlemeler kadınların iş hayatını gerçek anlamda düzenlemeye yetmemiştir. Cinsiyet ayrımcı tutumlar halen kadının yolunu tıkamaya devam etmektedir. Hukuki düzenlemeler etkisiz ve yetersiz kalmaktadır. Sosyal yapının kadına yönelik olumsuz değer yargılarının değişmesi tüm kurumlarda iyileşmenin yaşanacağını söyler.

1.6. KADIN İŞGÜCÜNÜN ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ KONUMU