• Sonuç bulunamadı

Tanzimat aydınları batı ülkelerinde gördükleri ya da haberdar oldukları eşitlik, özgürlük ve insan hakları fikirleri ile birlikte kadın hakları mücadelesinden de etkilenmişlerdir. Kadın hakları ve bu hakların tartışılması ile doğal olarak ortaya çıkan kadın eğitimine ilişkin çalışmaların temelinde toplumu değiştirme düşüncesi vardır. Çünkü toplumda radikal bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirebilmek için kadının toplumsal rolünü değiştirmek zorunludur. Bu yönü ile kadın hakları ve kadın eğitimi batıda kadınların önderlik ettiği bir hareket olmasına karşın, Osmanlı Devleti’nde aydınlanmacı ve batıcı erkek devlet adamları tarafından tartışılmıştır. Daha sonra ise batıda eğitim alan Osmanlı kadınları tarafından sürdürülmüştür. Türkiye’de kadın hareketi Anadolu’ya İstanbul’dan gelen memur aileleri ya da yeni açılan Kız Rüştiyelerine atanan muallime hanımlar vasıtasıyla ulaşmıştır. Memur hanımları ve muallimeler aracılığı ile Anadolu’ya taşınan batılılaşma/modernleşme şehir ve kasabalardaki eşraf kadınları arasında yayılmıştır. Bu yol ile taşradaki

126 Ergin, a.g.e., s.1452-1453; Müezzinoğlu, a.g.t., s. 100.

kadınlar, kadın hakları ve eğitim konusunda yeni fikirler ile tanışmışlar, İstanbul’a benzemişlerdir128.

Osmanlı Devletinde II. Meşrutiyet döneminde kadın eğitimi farklı görüşlere sahip eğitimcilerin değerlendirdikleri konular arasındadır. Türkçülük düşüncesine sahip olan aydınlar için kadın eğitimi ya da kadın meselesi gündemde değildir. İslamcılar ise kadın meselesini sadece ahlak bakımından ele almışlardır. Kadın eğitimi konusunda Batıcılar, Türkçüler ve İslamcılardan farklı düşünceler ifade etmemişlerdir. Celâl Nuri (İleri), Kadınlarımız isimli eserinde; Türk kızlarına Avrupa terbiyesi diye benimsetilen davranışların “Monmartr” ahlaksızlığı olduğunu ifade etmektedir. Celâl Nuri; çok eşlilik, erkeğin boşama hakkı ve toplumsal hayatta kadın erkek ayrımına karşı olmasına rağmen Frenk terbiyesinin, kadın eğitiminde usulsüz kaidesiz kullanılmasına da karşıdır129.

Türkiye’de batıcı aydınlar modernleşmenin ön şartı olarak kadının eğitimi ve özgürleşmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Kadınların eğitilmesi neticesinde Osmanlı kadını yeni toplumu evde eğitecek ve toplumun yüzünün batıya dönmesini sağlayacaktı. Bu düşünce ile II. Meşrutiyet dönemi devlet adamları ve eğitimcileri kadın eğitimine özel bir önem vermişlerdir. Kadınların özellikle öğretmen olarak topluma büyük hizmetlerde bulunabileceklerine, batılılaşmayı sağlayacaklarına inanmışlardır130.

Osmanlı eğitim müesseselerinde kadınların idadi ve yükseköğretim müesseselerine kabulü II. Meşrutiyet döneminde belirgin bir artış göstermiştir. Sıbyan Mektepleri dışında, Tanzimat döneminde Rüştiyelere, I. Meşrutiyet döneminde ise Sanayi-i Nefise Mektebi, Darülmuallimat Mektebi gibi mekteplere kayıt yaptırabilen Türk kızları II. Meşrutiyet döneminden itibaren kurulan İnas İdadilerinde tedris imkânı bulmuşlardır. Bu mekteplerin öğretim çalışmalarının bizzat devletin talebi ile İngiliz Mis Fray tarafından incelenip Maarif Nezaretine rapor olarak sunulması kadın eğitiminin hükümetçe bir batılılaşma projesi olarak görüldüğünü göstermektedir. Halide Edip tarafından tercüme edilen bu raporda Mis Fray; İstanbul’daki kız mekteplerinde eğitim kurumu düzeninin olmadığını,

128 Yasemin Tümer Erdem, II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e Kızların Eğitimi, Türk Tarih Kurumu

Yayınları, Ankara, 2013, s. 11.

129 Safa, a.g.e., s.45, Lewis, a.g.e., ss. 228-229.

muallimlerin eğitim pedagojisi bilgilerinin yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Fray, Türk muallimlerin yetişmesine kadar, kız mekteplerinde Avrupalı muallimlerin görev yapmalarını önermiştir. Dönemin Osmanlı aydınları ise; erkek çocuklarının gerekli durumlarda Avrupa’ya tahsil için gönderilebileceğini bunun için Avrupa’ya tahsile gönderilme ihtimali olmayan kızlar için Avrupa düzeninde mektepler açılması için çaba sarf etmişlerdir. Bu düşünceye karşılık II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı vatandaşı azınlıklarda 8 kız talebe Paris ve Cenevre’ye resim, müzik ve kız sanat eğitimi için devlet bursu ile gönderilmiştir. Kız talebeler de daha önce gönderilen erkek talebeler gibi burs karşılığı zorunlu hizmet yükümlüsü olmuşlardır. Diğer yandan Avrupa’ya tahsil için gayr-i Müslim kızların gönderilmesi, Müslüman kızların gönderilmemesi Kadın Dünyası dergisinde kadın yazarlar tarafından eleştirilmiştir. Eleştiri yazılarında İslam dininin kadınların eğitilmesini emrettiği vurgusu yapılarak, Müslüman kızların batılı eğitimden mahrum edildikleri ifade edilmiştir131. Diğer yandan Türk kızlarının okutulması hususunda azınlıklara mensup hanımların da gayret ettikleri görülmektedir. 1909’da Mahmutpaşa’da açılan Osmanlı-Fransız Kız Sanayi Mektebi, İnas İttihad-ı Osmani Mektebi gibi kız okulları bu girişimlerin sonucunda tedrisata başlamıştır. Kız Mekteplerinde okutulan bazı derslerin sadece isimleri bile mekteplerin programlarında batı etkisinin seviyesini göstermektedir. El işleri, dikiş nakış, terzilik gibi derslerin yanı sıra; piyano, jimnastik, Fransızca tekellüm ve tahrir gibi dersler okutulmaktadır. Kız Mekteplerinde Anglosakson eğitim metotlarının takip edildiği görülmektedir. Piyona ve jimnastik derslerinin programda yer alması kız mekteplerindeki batı etkisini göstermektedir132.

Kadın eğitimini geliştirmeye yönelik çabalara karşın, Osmanlı Devleti’nde kadın eğitimi hakkında gözlemlerini ifade eden Halide Edip, kız mekteplerindeki eğitim seviyesini yetersiz görmüştür. Darülmuallimat’ın bile eğitim niteliğinin yetersizliğinden yakınan Adıvar, Darülmuallimatın Türk kız talebelerin kıyafetleri ile muhafazakâr ancak ders ciddiyeti ve davranışları bakımından muallimlik mesleğine yakışmayacak davranışlar sergilediklerini ifade ederek eleştirmektedir. Bu düşüncelerine karşılık Halide Edip, karma eğitim uygulamasına geçilmesi

131 Erdoğan, a.g.e., ss. 300-303.

taraftarıdır. Karma eğitimin kız ve erkek talebelerin davranışlarını medenileştireceğini düşünmektedir. Bu fikirlerini İstanbul’daki kız mekteplerini teftişi sonrasında yazdığı raporda dile getirmiştir133.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra kadın eğitimi alanında gelişmelere Malik Aksel’in aktardığı gelişmeler örnek olarak gösterilebilir. Ressam Mihri Hanım134, Maarif Nazırı Şükrü Bey’in huzuruna çıkarak; Meşrutiyet ile erkeklere verilen özgürlüklerin kadınlar için de verilmesini istemiştir. Maarif Vekilinden İnas Sanayi-i Nefise Mektebinin açılmasını talep etmiştir. O’nun talebi ile Şehzadebaşı’nda Zeynep Hanım Konağında135 açılan Kız Sanayi-i Nefise Mektebi açılmış ve Darülfunun’da kızlar için üç oda ayrılmıştır. Mektepte kız talebelere, daha önce yaptırılan çiçek, manzara vb. resimlerden başka nü resimler yaptırılması da gündeme gelmiştir. Mihri Hanım, Rum kadınlardan ve Rus göçmen kadınlardan modelleri okula davet ederek nü resimlerini yaptırmıştır. Aynı dönemde Rus göçmen kadınların Cağaloğlu’ndaki Erkek Sanayi-i Nefise Mektebine de gittikleri bilinmektedir. Muallim Mihri Hanım’ın kız mektebine erkek model girişimleri de olmuş, ancak bu girişiminde istediği sonucu alamamıştır. Kız Sanayi-i Nefise Mektebinde istediklerini tam olarak gerçekleştiremeyen Ressam Muallim Mihri Hanım, Roma’ya gitmiştir. O’nun İtalya’ya gitmesinden sonra mektep eski canlılığını yitirmiştir. Mihri Hanım,

133 Erdem, a.g.e., ss. 48-49.

134 Ressam Muallim Mihri Hanım, 1886 yılında Askeri Tıbbiye Mektebi Nazırı Çerkez Ahmet Rasim

Paşa’nın kızıdır. II. Abdülhamid’in saray ressamı Fausto Zonaro’dan resim dersleri almıştır. Roma ve Paris’te resim eğitimi alan Mihri Hanım burada Müşfik Selami Bey ile evlenmiştir. 1913 yılında İstanbul’da Kız Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kuruluşunu sağlamıştır. Mektepteki uygulamaları ile tepki çeken Mihri Hanım, 1919 yılında Avrupa’ya dönmüştür. Roma, Paris ve New York’da ressamlık ve öğretmenlik yapmıştır. Amerika’da kişisel resim sergileri açmıştır. Tevfik Fikret ile yakın dostluğu bulunan Mihri Hanım; 1954 yılında ABD’de New York’ta ölmüştür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Thomas Edison, ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Papa XV. Benedict’in portrelerini yapmıştır. Ayrıntı bilgi için bkz; http://www.istanbulkadinmuzesi.org/mihri-musfik (06.04.2019).

135 Çalışmada birçok kez adı geçen Zeynep Hanım Konağı, Laleli ve Vezneciler’de, Ordu, Büyük

Reşit Paşa ve Darülfünun Caddeleri arasında yer alan İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi binalarının yerinde bulunuyordu. Bu konak, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı Zeynep Kamil Hanım tarafından 19. yüzyılın sonlarına doğru yaptırılmıştır. Yapı, 1903–1909 yıllarında yetimhane ve Darü’l-Hayr-ı Ali (Sanat Okulu) olarak kullanılmış, 1909’da Darülfünun’a tahsis edilmiş; burada tıbbiye ve hukuk dışında kalan Ulum-ı Edebiye, Ulum-ı Şer’iye ve Fen bölümlerinde eğitim yapılmıştır. Yapımında ampir ve neo-rönesans üsluplarının hâkim olduğu, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, üç katlı bir yapı olan Zeynep Hanım Konağı, 1922’de Yüksek Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından onarılmış, daha sonra 28 Şubat 1942’de yanmıştır. “Zeynephanım Konağı Tamamıyla Kül Oldu”, Vatan, 1.03.1942; Feza Günergun, Sevtap Kadıoğlu, “İstanbul Üniversitesi’nin Yerleşim Tarihçesi Üzerine Notlar”, Osmanlı Bilim Araştırmaları, VIII/I, 2006, ss. 136-163.

Roma’da kilisede resim sanatına devam etmiş, hatta Papa’nın resmini yapmıştır136. Kendisi de Almanya/Berlin’de Resim eğitim alan ve tahsilini tamamladıktan sonra Gazi Eğitim Enstitüsünde öğretim görevlisi olarak görev yapan Malik Aksel’in aktardığı bu misal, Türkiye’de kadın eğitimine batı etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Kadının alışveriş için kendi başına dışarı çıkması, maarif nazırı ile görüşmesi, batılı bir sanat olan resim eğitimini hem kendisinin görmüş olması hem de resim eğitimi vermesi, hatta dönemin şartlarında nü resim yaptırmaya cesaret edecek kadar girişken olması kadın eğitiminde batı etkisinin dönüşümünü göstermektedir. II. Meşrutiyet devrinin ilginç kadın portresi olan Mihri Hanım, batılı eğitimin Türk kadını üzerindeki etkisine örnek oluşturmaktadır.